İzmir Türk Musevileri e-Haber Bülteni DIYAL o G Revista Digital de los Judios Turkanos de İzmir (039) Mayıs-Haziran 2015 Dürüstlük (039) Mayıs – Haziran 2015 Barış -2- DIYALoG İÇİNDEKİLER 003 - Merhaba 059 - 004 - Başkandan 061 - 008 - HABERLER 067 - 021 - DIŞ BASINDAN TERCÜME 068 - 024 - İÇİMİZDEN 069 - 032 - Aramızdan Ayrılanlar 072 - 033 - RABİ HAYİM PALAÇİ - Moti Katan Adalet SEKSION EN LADINO 035 - MOSHE SHAUL – Selim Amado 081 - 038 - Saviash Ke – Rachel A. Bortnick 083 - 039 - El Kantoniko de Rachel - R.A.Bortnick 084 - 041 - El Kantoniko de Rachel (II) - R.A.Bortnick 089 - 044 - Yehuda ke dize? – Yehuda Hatsvi 091 - 046 - D’aki D’aya - Eliz Gatenyo 093 - 048 - Shimon Kapitan d’Estambol – Shimon Geron 098 - 054 - Gad Nassi 101 - 057 104 - Coya Delevi Kantoniko de Buenos Aire Graciela Tevah de Ryba Edmond i sus Emisyones – Edmond Cohen Prof. Dr. Moshe de Liba La Primevera – Haim Vitali Sadacca PARA KE NO SE OLVIDE DE LA PRENSA MONDIAL KÖŞE YAZILARI Baş Yazı – Rafael Algranati Derinlik Uzak Yakın - Selim Amado Çağrışımlar - Avram Ventura One Minute - Avram Aji Yansımalar - Raşel Rakella Asal Açı - David Enriquez Galatalı Küçük bir Kız - Coya Delevi Washington’dan Mektup – Altan Gabbay 108 - Metin’ce – Metin Delevi 116 - İz Düşümü – Lina Filiba 120 - Yaşam - Tufan Erbarıştırn BİLİYOR MUYUZ? 123 - Pesah Şeni – Nazlı Doenyas 125 - Dini Takvim – Nazlı Doenyas BODRUM YAHUDI MEZARLIĞI 127 - Siren Bora (039) Mayıs – Haziran 2015 Merhaba DIYALoG -3- İzmir Musevi Cemaatinin geleneksel HAMERA Balosu 11 Nisan Cumartesi akşamı Hilton Otelinde büyük bir katılım ile gerçekleşti. Son faaliyet ise 15 Nisan’da gerçekleştirilen Holokost’u Anma Töreni «Yom Aşoa» idi. Yine Beth Israel’de topluma açık olarak düzenlenen törende piyanist, müzikolog Renan Kohen, 2.nci Dünya Savaşı döneminde toplama kamplarında yaşamlarını kaybetmiş bestecilerin yaşamlarını ve eserlerini içeren “Uykudan Önce” adlı projesini sundu. Bu faaliyetlerle ilgili haberlerimizi bültenimizin ilerleyen sayfalarında bulabilirsiniz. Bu sayımızın yayını elimizde olmayan nedenlerle biraz gecikti. Anlayışınıza güveniyor, yaklaşan Shavuot Bayramınızı kutluyor ve hepinize sağlıklı ve sevinçli olaylarla dolu bir yaz sezonu diliyorum. Yayın Yönetmeninden Değerli Okurlar, İzmir, geçtiğimiz Mart‐Nisan aylarında birbiri ardına faaliyetlerle oldukça hareketli günler yaşadı. Bedri Baykam’ın Şaar Aşamayim’de bir Pazar Sohbetine katılması ile başlayan faaliyetler, 16 Mart’ta yine Şaar Aşamayim’de düzenlenen ve İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Kohen, Türkiye Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzade ve TMC Dışişleri yetkilisi Adil Ancel’in katıldığı Panel ile devam etti. 22 Mart’ta Beth‐Israel Sinagogunda herkese açık olarak düzenlenen Piano Virtüözü David Ezra Okonşar’ın “Rhapsodies Hebraiques” konseri dinleyenlerin büyük beğenisini kazandı. Hemen ardından 31 Mart’ta İzmir Gençlerinden Rakel Mizrahi, Fransız Kültür Derneğinde “Sefarad Arkeolojisi” başlıklı bir konuşmasını sundu. (039) Mayıs – Haziran 2015 Başkandan DIYALoG -4- Bizim gibi daha yüzlerce, binlerce Yahudi… Hepimizin elbiselerinde, göğsünde sarı yıldızlar… Yahudi olduğumuzu anlatıyor… Benim adım Samuel Azar… 11 Kasım 1942’de DA 901/38 nolu tren ile bütün ailemle birlikte Auschwitz Birkenau kampına gönderildim… Benim adım Samuel Azar… Bu kadar… ‐‐‐ Büyüklerim, Küçüklerim, Sevgili Kardeşlerim, Benim de adım Samuel Azar… Samuel Azar’ın fırınlarda yakılıp dumanlarının semaya savrulmasından 7 yıl sonra İzmir’de doğdum. Samuel Azar’ın varlığı, daha doğrusu yok oluşu, 1978 senesinde Beate ve Serge Karlsfeld’in Sami Azar Sevgili Kardeşlerim, 15 Nisan 2015 akşamı Beth‐Israel Sinagogunda düzenlenmiş olan Yom Aşoa törenindeki açılış konuşmamı, törene katılamamış olanlar için aşağıda sunuyorum. *** Benim adım Samuel Azar. 1935’te Paris, Fransa’da doğdum. Hatırlıyamıyorum… Kalabalık bir aile idik herhalde… Büyük anneler, büyük babalar, halalar, teyzeler, amcalar, dayılar… Kardeşler daha bir sürü akraba… Hatırlıyamıyorum… Nasıl sevinmişlerdi ben doğduğumda… Sünnetimde… Mutluluk içinde bir geniş aile… Benim adım Samuel Azar… Yedi yaşındayım… Birkaç gün önce bizi evimizden toplayıp Drancy Toplama kampına götürdüler… (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG -5- tarihi olan 27 Ocak gününü Uluslararası Holokost Anma Günü olarak karar altına almış ve uyulması isteği ile tüm üye devletlere bildirmiştir. Türkiye’de de, bu sene, TBMM başkanı Sayın Cemil Çiçek himayelerinde Ankara’da 27 Ocak’ta bu anma günü gerçekleşmiştir. Her sene olduğu gibi, bugünde burada toplandık. Artık yok olanları sayılardan çıkarıp isimlerle anmanın zamanı geldiğine inanıyorum. Artık bu anma günlerinin ana gayesi ve direği, en güçlü ifadesi olan ‘Bir daha asla, never again’ sloganını sıradanlaştırmaya, anlamsızlaştırmaya, basitleştirmeye çalışan Holokost inkârcıları ve onların yardakçıları ile mücadele zamanı geldiğine inanıyorum. Sıradanlığa, anlamsıza, basitliğe, ezbere, saplantılara, alışılagelmişe karşı son direnç ve mücadele noktalarından biri sanattır. Bunlara karşı sanatın her silahı ile resim, yazı, müzik, plastik sanatlar, film fotoğraf… Sanatın aklınıza gelebilecek her kolunu kullanarak savaşmamız, sıradanlığın dışına çıkmamız gerekmekte… araştırmalarında tehcir listelerinde ortaya çıkıyor. Araştırdım… Yad Vashem’in listelerinde benim adımla kimse var mı diye… Orada buldum onu… Hep konuşuluyor, 6 milyon Yahudi katledildi… Bir buçuk milyon Yahudi çocuk katledildi… Hayır, hayır… Katledilenler Samuel, Avram, Ester, Moşe, Salamon, Alber, Sara, Rahel, İren, Röne, Amram, Mordehay, David, Leah… Evet, onlar sayılar, rakkamlar değil… Senin benim gibi varlıklar… Tek günahları Yahudi olmaları… 12 Nisan 1951’de İsrail Parlamentosu ‘Holokost ve Getto Ayaklanmaları Anma Günü’ adı altında İbrani takviminde Nisan ayının 27 sini ‐bu sene miladi takvimde bu güne tekabül ediyor‐ anma günü olarak kanunlaştırdı. Bu tarih, özellikle, Varşova Gettosu ayaklanması ile İsrail Kurtuluş Günü arasında seçildi. İsrail’de ve dünyanın her yerindeki Diyaspora Yahudi topluluklarınca anma günü olarak gereği yerine getirilmektedir. Birleşmiş milletler teşkilatı ise ancak 2005 yılında Holokost’un, Yahudi Soykırımının anlamı ve önemini kabul etmiş ve Auschwitz Birkenau kampının Sovyet askerleri tarafından kurtarılması (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG -6- Çıkarmayın onları kalbinizden Yuvanızda, sokakta Yatarken kalkarken Yineleyin onları çocuklarınıza Yoksa yıkılsın eviniz başınıza Hastalıklar sakat bıraksın Dilerim çocuklarınız bakmaz bir daha yüzünüze. Levi bu şiiri kurtuluşundan tam bir yıl sonra yazmış. Üç bölüme ayırabiliriz şiiri. Baştaki bölümde şiirin muhatabının kim olduğunu belirtiyor. Siz, hepiniz, bütün insanlık muhatabım sizsiniz. Her gece sıcak bir yemeğin, mutlu bir ailenin sizi beklediği yuvaya dönebilen siz, hepiniz… İkinci bölümde ise çok kısa ama inanılmaz bir güçle, suratımıza çarparak Holokost’u anlatıyor. Son bölümde ise, Yahudi inancının en önemli dualarından biri olan Shema’ya atıflar yaparak görevimizin ne olduğunu, yerine getirmezsek de başımıza gelecek lanetleri sıralıyor. Bu lanetlere bakarsanız hepsi Holokost Yahudilerinin başına birebir gelmiş belalar… Unutursak aynını tekrar yaşayacağımız ortada… Dan Pagis… Romanya doğumlu İsrailli şair, eğitmen… 1944’de 14 yaşında hapsedildiği Primo Levi… Bir İtalyan Yahudisi, bir Holokost kurtulanı… Ortalama yaşamın 3 ay olduğu Auschwitz toplama kampında eğitiminden gelen becerileri ile 9 ay sağ kalabilmiş ve Rus ordusu tarafından kurtarılmış bir şair, yazar… 1946’dan itibaren şiirlerini, kitaplarını yazmaya başlamış. Hemen 1946’da yazılmış bir şiiri… Adı “Shema”. İngilizce adı “If this is a man…” Türkçe tercümesinde “Bu da bir insan mıdır?” Güven içinde yaşarsınız Ilık evlerinizde Bulursunuz, akşam döndüğünüzde, Sıcak aş ve dost yüzler Düşünün bu da bir insan mıdır? Çamurlarda çalışır Barış nedir bilmez Savaşır bir dilim ekmek için Kal de kalır, öl de ölür Düşünün bu da bir kadın mıdır? Ne saçı var ne adı Hiçbir şey anımsayacak gücü yok Gözleri bomboş ve rahmi buz kesmiş Bir kış kurbağası gibi. İyice kafa yorun bu konuda Size söylüyorum bu sözleri (039) Mayıs – Haziran 2015 -7- DIYALoG Tanrıya verilen cevap ‘Ben kardeşimin bekçisi miyim?’ Evet, birbirimizin, kardeşimizin, komşumuzun, insanların bekçisiyiz… Evet, her şeyi kardeşimize, komşumuza, insanlara anlatmalıyız… Evet, beraber yaşamayı öğrenmeliyiz… Bir daha asla sloganını hep beraber haykırmalıyız, bütün insanlar duysun diye… Teşekkür ederim… Ukrayna’daki kamptan kaçmış, 1946’da ölene kadar kalacağı İsrail’e ulaşıp yerleşmiş… Birçok şiiri var, en çarpıcı ve en önemli olanı ‘Mühürlenmiş vagonda kara kalemle yazılı’ başlıklı kısa şiiri: İşte burada bu vagon yükünde Havva’yım ben Oğlum Habil ile Diğer oğlumu görürseniz Kabil, insan soyundan Deyin ki ona Ben Kabili görürsek ne diyeceğiz? Havva’nın hayatta kalan oğluna ne diyeceğiz? Annesinin ona vermek istediği mesaj ne? Yaradılıştan geliyor şiir… Dünyada sadece dört kişi yaşıyor: Âdem ile Havva ve evlatları Habil ile Kabil… İlk cinayet, ilk kardeşin kardeşi öldürmesi… (039) Mayıs – Haziran 2015 İzmir ile İsrail arasındaki ticareti geliştirmek, Tel-Aviv’de düzenlenen 19. AGRITECH Fuarını ziyaret etmek ve Türkiye İsrail arasındaki ilişkilere katkı yapmak amacı ile -8- DIYALoG İzmir Ticaret Odası İsrail’e İş ve İnceleme Gezisi Düzenledi HABERLER 33 kişilik İzmir Ticaret Odası (İTO) heyetiyle Tel Aviv’de İsrailli iş adamları ile bir araya gelen İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, “İzmir (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG -9- “HUZUR İÇİNDE YAŞAMIŞLARDIR” Fuar ziyaretinin ardından İsrail Ticaret Odaları Federasyonu tarafından düzenlenen İzmir‐İsrail İş Forumu’nda İzmirli ve İsrailli iş adamları bir araya geldi. Forumun açılışında konuşan İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş da iki ülke arasındaki ilişkilerin yüzlerce yıllık çok köklü bir geçmişe dayandığını söyledi. Demirtaş, aynı şekilde İzmir ile İsrail arasındaki ilişkilerin de yine çok güçlü ve köklü olduğunu belirterek, “İzmir’de yüzlerce yıl boyunca Yahudiler, her inanıştan insanla birlikte yan yana, huzur içinde yaşamışlardır. Odamızın ilk kurucuları arasında Yahudi iş adamları var. Yahudi cemaatinin, İzmir’in ekonomik ve sosyal hayatında her zaman önemli bir yeri olmuştur. Bugün de bu durum geçerli” diye konuştu. “İZMİR RAKAMLARI POTANSİYELİN ÇOK UZAĞINDA” Bu köklü ilişkilerin ticarete istenilen düzeyde yansımadığını belirten Demirtaş, Türkiye ile İsrail arasındaki 5.5 milyarlık ticaret hacminden İzmir’in aldığı payın sadece 270 milyon dolar olduğunu ve bunun kabul edilemeyeceğini söyledi. İzmir’de 27 İsrail sermayeli firma bulunduğunu belirten ile İsrail arasında geçmişi binlerce yıla dayanan çok güçlü bağlar var. Bunları değerlendirip kentimiz ile İsrail arasındaki ticareti arttırmak istiyoruz. Ülkelerimiz arasında zaman zaman siyasi sorunlar olabilir ama bunlar elbet geçer. Biz işimize bakalım ticaret yapalım” dedi. İzmir ile İsrail arasındaki ticareti geliştirmek, Tel Aviv’de düzenlenen 19. Agritech Tarım Teknolojileri Fuarı’nı ziyaret etmek ve Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilere katkı yapmak amacıyla İzmir Ticaret Odası tarafından, İsrail’e iş ve inceleme gezisi düzenlendi. İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, yönetim kurulu sayman üyesi Cüneyt Güleç, yönetim kurulu üyeleri Bekir Şahiner ve Gamze Firdes Örün ile İTO Meclisi üyelerinden oluşan 33 kişilik İTO heyeti, iki günlük gezi kapsamında dün Tel Aviv’de ilk olarak Türkiye’nin İsrail Büyükelçiliğini ziyaret etti. İTO heyeti daha sonra yine Tel Aviv’de düzenlenen ve tarım sektörünün en önemli etkinliklerinden olan 19. Agritech Tarım Teknolojileri Fuarı’nı ziyaret etti. Tarım teknolojilerindeki son gelişmelerin sergilendiği fuarı gezen İTO üyeleri, katılımcıların ürünleri, yeni gelişmeler ve teknikler hakkında bilgi aldı. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 10 - haline geldi. Biz de odamız ve üniversitemiz öncülüğünde kentimizin ikinci teknoloji geliştirme bölgesi olan İzmir Bilimpark’ı kurduk. Girişimcilik bayrağına sahip bir üniversitemiz var. Yüksek teknoloji ürünlerin geliştirilmesi ve üretilmesi konusunda da işbirliği yapabiliriz.” Demirtaş şöyle konuştu: “Bu ziyaret ile amacımız rakamları çok daha yukarı çekmek, ilişkilerimizi güçlendirip, yeni ortaklıklar başlatmak. İki ülke arasında zaman zaman politik sorunlar oluyor ama bizler iş adamıyız, bizim işimiz ticaret. Biz işimize bakmalı, yani yine ticaret yapmalıyız. Yunanistan ile de 20 yıl önce çok ciddi sorunlarımız vardı. Buna rağmen ticaretimizi geliştirmek için çalıştık. Bugün hala siyasi sorunlar var ama ticaretimiz ise 20 yılda 10 kattan fazla arttı. Aynı şey İsrail için de geçerli. Bu sorunlar da mutlaka geçecektir. Biz ticaretimize bakalım, iş yapmaya devam edelim.” TARIM VE TEKNOLOJİ ALANINDA İŞBİRLİĞİ Toplantıdan önce Tarım Teknolojileri Fuarı’nı gezdikleri belirten Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü İsrail’in tarım teknolojileri konusunda dünyanın en önemli ülkelerinden biri olduğunu biliyoruz. İzmir de, Türkiye’nin hayvancılıktan organik tarıma kadar tarımın her alanında lider kentlerinden birisi. Heyetimizde de tarım ve gıda ile ilgili pek çok iş adamı var. Tarım alanında işbirliği yapabiliriz. Bir diğer işbirliği yapılabilecek alan da ileri teknoloji ürünlerinin geliştirilmesi ve üretimi. İsrail, kurduğu bilimparklar ile bu alanda dünya çapında bir ülke “DIŞ TİCARETİMİZ GELİŞTİ AMA İSTEDİĞİMİZ DÜZEYDE DEĞİL” İsrail Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Uriel Lynn ise yaptığı konuşmada 1985 yılında ekonomik açıdan son derece zor günler geçiren İsrail’in bu sıkıntıları aşması için yepyeni bir program (039) Mayıs – Haziran 2015 - 11 - DIYALoG rahatlıkla 10 milyar dolara ulaşabilirdi. İnsanlar daha fazla iş yapmak istiyorlar ama çekiniyorlardı. Pek çok düzenlemek istediğimiz ortak toplantıyı yapamadık, İzmir Ticaret Odası’nın ziyareti bazı korkuların aşılması, ilişkilerin yeniden ivme kazanması için çok önemli bir adım olacaktır.” Carmon, Türiye’de çok önemli İsrail yatırımları da olduğunu belirterek, “İki ülke iş adamlarının birlikte iş yaparak 3. ülkelere, dünyaya birlikte açılması birbirimize bir konteyner mal satmaktan çok daha önemli. Bunların sayısını arttırmalıyız” dedi. İsrail Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İlişkiler Bölümü Avrupa Departmanı Direktörü Eli Lev de bölgesel istikrarın sağlanması için iki ülkenin partner olması gerektiğini, Türkiye’yi yakın ve çok önemli bir müttefik olarak gördüklerini söyledi. İsrailli iş adamlarının da yoğun ilgi gösterdiği iş forumunun ardından İzmirli ve İsrailli iş adamları ikili görüşmeler yaptı. hazırladıklarını belirterek bu program sayesinde, İsrail’de kişi başı milli gelirin 7 bin dolardan 30 bin dolara çıktığını, ihracatın da 10 milyar dolardan 96 milyar dolara çıktığını söyledi. Özellikle Ar‐Ge harcamalarına bütçeden ayırdıkları yüzde 4.2’lik pay ile ileri teknoloji ürünlerin geliştirilmesi ve üretilmesine başladıklarına dikkat çeken Lynn, “Türkiye ile de aynı dönemde güçlü ilişkilerimiz ve dostluklarımıza paralel olarak dış ticaretimiz gelişti ama istediğimiz düzeyde değil. Oysa içinde bulunduğumuz coğrafyada ekonomisi ve demokrasisi en gelişmiş iki ülke biziz ve bu yüzden ilişkilerimiz daha da güçlü olmalı. Biz oda olarak 5.5 milyar dolayındaki dış ticaretin geliştirilmesi ve ilişkilerin güçlendirilmesi için üzerimize düşeni yapmaya hazırız” dedi. “İNSANLAR ÇEKİNİYORLARDI” İsrail‐Türkiye İş Konseyi Başkanı Menashe Carmon da İsrail ile Türkiye arasındaki ticarette önemli rolü olan İzmir ve Ege Bölgesi’nin iki ülke arasındaki ticaretteki payı kadar, İsraillerin kalbinde de ayrı bir yeri olduğunu söyledi. İki ülke arasındaki ticaretin 5.5 milyar dolar olduğunu belirten Carmon şöyle konuştu: “Son yıllarda yaşanan bazı sorunlar, politik kararlar olmasa bu rakam (039) Mayıs – Haziran 2015 - 12 - DIYALoG İsrail’in Nepal’de Kurduğu Hastane Yaralılara Umut Oldu!... 67. yılında İsrail 8.3 milyon Nüfusa Ulaştı israilblogu.com Merkezi İstatistik Bürosu’nun kayıtlarına göre; 176,000 doğum, 32,000 yeni göç ile nüfus 2014 yılına oranla %2 arttı. İsrail’in büyük deprem sonrası Nepal’de açtığı sahra hastanesinde ilk gün yüze yakın kişi tedavi oldu, bir erkek bebek doğdu. Tedavi görenler arasında çoğu susuzluk geçiren 30 da İsrailli var. 250’den fazla doktor ve kurtarma elemanı Nepal’in başkenti Katmandu’ya inen askeri birlik içindeydi. Geçtiğimiz hafta 7,8 şiddetindeki depremde en az 5000 kişi hayatını kaybetti, 8000 kişi yaralı, on binlerce kişi ise gıda ve barınma ihtiyacında bulunuyor. İsrailli grup, içinde doğum bölümü de bulunan 60 yataklı bir hastane kurdu ve yerel askeri hastane ile işbirliğinde çalışıyor. Deprem meydana geldiğinde Nepal’de 2000 İsrailli bulunuyordu. Nepal İsrailli gençlerin sırt çantası ile seyahat ettiği popüler destinasyonların başında geliyor. İsrail Devleti’nin kuruluşunun 67. yılında ülke nüfusu 8.34 milyona yaklaştı. Geçtiğimiz sene ülke nüfusu %2 arttı. Başka bir deyişle 162,000 kişi nüfusa eklendi. 176,000 doğum olurken 44,000 kişi hayatını kaybetti. 32,000 Yahudi İsrail’e göç etti. 6.25 milyon Yahudi nüfusun %74.9’ünü oluştururken, 1.73 Arap nüfusun %20,7’sini oluşturuyor. Resmi olarak bir dine mensup olduğu belirtilmemiş (Arap olmayan Hıristiyanlar dahil) kişiler nüfusun %4.4’e denk geliyor. 2014 yılında %74 Yahudi İsrail’de doğdu. 1948’de bu oran %35 idi. 1948 yılında kurulan İsrail devletinin nüfusu 806,000 iken, Tel Aviv ve Yafa 100,000 nüfusu aşan iki şehirdi. Günümüzde nüfusu 100.000’ü aşan 14 şehir ve 200.000’i geçen 6 şehir; Tel Aviv‐Yafa, Hayfa, Rishon Lezion, Ashdod and Petah Tikva. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Gözlem’in Yeni Projesi - 13 - Bu uygulamadan yararlanmak isteyenler Açıklama’yı okuduktan sonra ekteki İstek Formu’nu doldurup, email ([email protected]) ya da faks (212‐231 92 83) yoluyla başvurabilir. Başvurunuz bizlere ulaştıktan sonra en kısa sürede size ulaşılacaktır. Saygılarımızla, GÖZLEM Gazetecilik *** İlgilenenler [email protected] mail adresinden Açıklama ve İstek formunu isteyebilirler. “İbranice Sohbet Arkadaşım Ol!.” Gözlem Gazetecilik toplumda heyecan ve ilgi ile karşılanan yeni projesini aşağıdaki şekilde duyurdu. ∙ İnternet ortamında, ∙ Eviniz ya da işyerinizin konforunda, ∙ Sizin belirlediğiniz saatlerde, ∙ Karşılıklı görüntülü sohbet ederek, İBRANİCE’yi hızlı, kolay ve etkin bir yöntemle konuşma ve geliştirme sistemidir. Bu proje, İbranice dersi odaklı değildir; İbraniceyi az, orta ya da ileri derecede bilen kişilerin bu dili pekiştirmesine yardımcı olacak sosyal bir projedir; En önemli avantajı, sohbet edecek kişilerin birbirilerinin bulunduğu mekâna gitmek zorunda olmamasıdır. İlgilenenler için Açıklama ve İstek Formu ektedir. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Türk Girişimci İsrail’le Teknoloji Bağlantıları Kurmayı Amaçlıyor - 14 - Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, son yıllarda ileri teknoloji ortamı geliştirmeye çalıştığı Türkiye’yi düşündüğümüzde, akla çok az kurum geliyor. Çağdaş Önen, İsrailli ve Türk girişimci ve yatırımcılar arasında teknolojik işbirliğini geliştirmek üzere Türkiye’de faaliyet gösteren birkaç girişimciden biri olup ortak potansiyelin beraberce hayata geçirilmesini amaçlıyor. Moshe Gormez’in Katkıları ile http://www.globes.co.il/en/article‐turkish‐entrepreneur‐seeks‐tech‐ties‐ with‐israel‐1001023806 Türkiye’nin en büyük genç ve yenilikçi firma danışmanlık şirketlerinden Onen Consultancy’nin sahibi olan Önen, genç ve yenilikçi yerel firmaları uluslararası yarışmalar, hızlandırma programları ve başka yollar aracılığıyla uluslararası piyasalarla birleştirmek istiyor. Ayrıca yatırım yapılacak genç ve yenilikçi firmalar bularak Türk ve uluslararası yatırımcılar için bir çeşit “kaşif” rolü üsleniyor. Önen İsrail, Japonya ve Türkiye’den katılımcıların bulunduğu Start‐Up Fusion 2015 yarışmasında yer aldı. Katılımcılar, Japon Samurai Incubate fonundan sağlanan 100.000 dolar tutarında bir yatırım için mücadele ettiler. Çağdaş Önen genç ve yenilikçi Türk firmalarını hızlandırma programları, yarışmalar ve başka yollar aracılığıyla küresel pazarlarla birleştirmek istiyor. Yarışmalara İsrail’den altı, Japonya ve Türkiye’den ise üç genç ve yenilikçi firma katıldı. Önen, yeni göçmenlere ve ülkeye dönüş yapan vatandaşlara, genç ve yenilikçi firmalarına yönelik olarak yardım (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG eden Rashi Vakfı’nın yan kuruluşu olan ve hızlandırma programları sunan TheHive by Gvahim ile işbirliği yaptı. - 15 - “Kesinlikle. Genç ve yenilikçi yerel firmalara destek veriliyor. Örneğin 50.000 dolarlık bir finansman programı ve melek yatırımcılar için %25 oranında vergi avantajları mevcut. Ayrıca teknik üniversiteler devlet tarafından destekleniyor.” Bilginiz dahilinde olan ve gelecek vaat eden bazı genç ve yenilikçi Türk firmalarını sayabilir misiniz? “Elbette ki birçok firma var. Kendi şahsi fikrim olmakla birlikte örneğin yemek teslimatı yapan ve tahmini olarak 500 milyon dolarlık bir değere sahip Yemeksepeti adlı şirketi söyleyebilirim. Diğer bir örnek ise BiTaxi taksi çağırma uygulaması.” Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler kibarca ifade etmek gerekirse mükemmel değil. Ülkenizdeki genç ve yenilikçi firmalar İsrail’de olup bitenlere nasıl bakıyorlar? “‘Genç Ulus’ konsepti popüler ve uluslararası bir vizyona sahip olan genç ve yenilikçi Türk firmaları İsrail’deki meslektaşları ile ortaklıklar kurmayı kesinlikle düşünmeye başladılar. ‘Köprü’ bu durumu en iyi anlatan kelime ve benim şahsi fikrimce genç ve yenilikçi teknoloji firmaları bu köprüyü kurabilir. Kaynak: Globes Globes’a konuşan Önen, “Yüksek büyüme potansiyeli var,” dedi. Önen Türkiye’deki internet kullanıcılarının yarısının online alışveriş yaptığını ve tahminlere göre e‐ticaretin yıllık olarak %19 oranında büyüyebileceğini söyledi. Genç ve yenilikçi Türk firmalarına 2013 yılında 80 milyon dolar yatırım yapıldı. Halihazırda geleneksel nitelikte çıkışlar mevcut mu? “Bugüne kadarki en büyük çıkış GittiGidiyor adlı e‐ ticaret yapan siteyi 200 milyon dolar karşılığında eBay tarafından satın alınmasıyla yaşandı.” Türkiye’de genç ve yenilikçi firma ortamı ne zaman doğdu? “2008 yılında bile önemli bir gelişim söz konusu olmakla birlikte bence 2012 en kayda değer yıldı. Yabancı yatırımcıların Türk girişimlerine ilgi gösterdiğini o yıl anladık ve o zamandan beri de büyümekteyiz.” Türk hükümeti potansiyelin farkında ve bu potansiyeli destekliyor mu? (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG İsrail ve Kudüs’te Tabuları Yıkmak - 16 - topluluğun İsrail’ e göçü baş gösteriyor diyebiliriz. Bunun en yakın örneği geçtiğimiz aylarda Fransa’daki Yahudilere saldırılmasıydı; bu saldırı sonrası Fransa’dan İsrail’e göç edenlerin sayısı arttı. Bu, her saldırının İsrail’e göç etmenin bir tezahürü olduğu fikrini doğuruyor. Dünyadaki tek Yahudi devleti olan İsrail’i ülkede biraz zaman geçirerek tanımak, önemli bir gereklilik. Kaynak: Şalom Kayseri Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İbrani Dili ve Edebiyatı öğrencisi Belkıs Kübra Afşar, gerçekleştirdiği İsrail gezisinin ardından, ülkenin sosyal ve demografik yaşamına dair gözlem ve izlenimlerini Şalom ile paylaştı. 15 Nisan 2015 İsrail Devleti kurulalı yaklaşık 67 yıl oldu. İsrail, bu kısa zaman zarfında ülkede birçok yenilik ve değişim yapmış; çöl halinde olan eski Filistin topraklarını düzenli bir ülke haline getirmiş. Ülkede birçok milletten insan var. Çok kozmopolit bir yapıya sahip olan İsrail en fazla göçü, bilindiği gibi, II. Dünya Savaşı sonrasında almıştı. İsrail, özellikle Avrupa’da baş gösteren antisemitizm sonrası burada yaşayanlar için sığınak ülke, kaçacak yer olmuştu. İSRAİL’DE ARAP OLMAK Özellikle, İsrail’de yaşayan 1,5 milyon Arap halk konusunda yakın bir gözlem yapmak ve İsrail’in Araplara bakış açısını, Arapların İsrail halkına bakışını belki de en iyi içeriden görerek tespit etmiş oluruz. Aynı babadan farklı anneden amca çocukları olan Yahudi ve Araplar birbirlerine karşı sert, iki düşman ırk olarak tanınıyor. Bu durum, İsrail’in Filistin topraklarını almasıyla ortamın daha fazla gerginleşmesine, iki üvey kardeş olan ırkın birbirine karşı düşmanlıklarının daha fazla artmasına sebep olmuş. Birbirleri arasındaki buzları eritemeyen bu iki millet dünya gündeminin neredeyse yarısını kaplayacak hale gelmişler. Bunun yanında, günümüzde, Yahudilere yönelik herhangi bir saldırı olayı sonrası, saldırıya uğrayan İsrail’den Arapların durumuna baktığımızda aslında Filistin’de ve İsrail’de yaşanan gerginliklerin (039) Mayıs – Haziran 2015 - 17 - DIYALoG Hamas yönetiminde olan Gazze’de başladığını ve buradaki gerginliğin gözle görülür olduğunu fark edebiliyoruz. Tabii bu durum, Kudüs içinde de görülebiliyor. ETİYOPYA’DAN YERLEŞİMCİLER GELEN YAHUDİ Bazı bölgelerde Etiyopya’dan gelen Yahudi yerleşimcilerin ve Arapların daha çok temizlik, bulaşıkçılık işinde çalıştıklarına sıkça rastlıyorum. Yahudilerin hakim olduğu bölgelerdeki Arapların durumuna baktığımızda herhangi bir gerginlik söz konusu değil; Araplar, Yahudilerin sahip olduğu haklara sahip; aynı iş yerinde aynı haklarda çalışabiliyorlar, aynı yerlerde eğlenip aynı sahilde denize girebiliyorlar. Hatta Yahudiler daha çok Arapların işlettiği kafe ve restoranları tercih ediyorlar ve Arap kültürünün fazlaca etkisi altındalar. Füzelerin en fazla düştüğü bölgede yer alan, sahibi ve çalışanları Arap olan bir restoranda müşterilerin yüzde doksanı Yahudi ve düşen füzeler onların ilişkilerini etkilemiyor. Çalışan Arap kızlar, son derece modern giyimleri, makyajları, güler yüzlülükleri ile dikkat çekiyorlar. Bir Yahudi bölgesinde çalışan iki Arap işçiyle karşılaşıyoruz; birbirleri Arapça konuşuyorlar. Şartlarını ve memnun olup olmadıklarını sorduğumuzda, hiçbir sorun yaşamadıklarını, Filistin’den buraya çalışmak için geldiklerini, haftada bir eve, ailelerinin yanına gittiklerini ve Yahudi işçiler hangi haklara sahipse kendilerinin de aynı haklara sahip olduklarını söylüyorlar. İsrail hükümetince hayata geçirilen 1984’deki Musa Operasyonu (Operation Moses) ve 1991’deki Süleyman Operasyonu (Operation Solomon) ile on binlerce Etiyopyalı Yahudi İsrail’e getirtilerek Etiyopya’daki iç savaş ve kıtlıktan kurtarılmıştı. Buradaki Yahudilerin Süleyman’ın eşi olan Seba (Etiyopya) Melikesi Belkıs’ın soyundan olduğu bilinmektedir. Ne var ki İsrail Devleti onlar için çabalasa da İsrail halkı Etiyopyalı Yahudileri uzun süre kabullenememiş, sürekli uyum sorunundan yakınmışlardı. Artık bu sorun ciddi anlamda ortadan kalkmaya başlamış; Etiyopyalı Yahudiler çalıştıkları iş yerlerinde müdürlük statüsüne kadar yükselmişler. Ancak yine de temizlik ve bulaşıkçılık işinde Etiyopyalılar çoğunluk oluşturuyor; onlardan sonra Araplar bu tür işlerde daha fazla çalışıyorlar. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG İSRAİL’DEKİ KOZMOPOLİT HAYAT VE TÜRKLER İsrail’e göç etmiş birçok milletten insan, burada yaşamaktan memnun; pek çoğu siyasal ya da ekonomik nedenlerden dolayı buraya göç etmişler. Birçoğu birkaç dil biliyor. Bunlara Türk Yahudileri de dahil; yani Sefarad Yahudileri, İspanya’dan Türkiye’ye göç etmiş Yahudiler. Türkiye’de en iyi okullarda okumuş, birkaç dil bilen Türk Yahudileri, İsrail’in resmi dili olan İbraniceyi öğrenmekte biraz zorlansalar da burayı ikinci vatanları olarak çoktan kabul etmişler. İlk zamanlar iş bulma konusunda zorlansalar da, dil sorununu halledenler için durum daha kolaylaşabiliyor; ama birçoğu Türkiye’yi, Türkleri özlüyor ve fırsat buldukça Türkiye’ye ziyarete, tatile geliyorlar. Bununla birlikte İsrail’de azınlık olmamalarından dolayı çok mutlular. Ama söyledikleri ilk şey “Biz öncelikle Türk’üz sonra İsrailliyiz.” Buradaki kozmopolit yapıyla bağdaşmaları uzun zaman almış; bazıları ilk zamanlar geri dönüp dönmeme konusunda tereddüt etmişler. Durum her ne kadar kendileri için zor olsa da çocuklarının artık İsrailli olduğunu, ülkeye adapte olduklarını, İsrail’in onların vatanları olduğunu söylüyorlar. Türkiye ile İsrail arasında yaşanan politik gerginliğin onları çok etkilediğini, - 18 - tedirginlikle olayları takip ettiklerini ve evlerinde sadece Türk kanallarının izlendiğini ısrarla yineliyorlar. Bir de Türk dernekleri mevcut; İsrail’de yaşayan Türkler sık sık buralarda bir araya geliyorlar. Dil kurslarının yanında dikkati çeken husus, Türk Sanat Müziği topluluğu kurmuş olmaları. Birçoğu evde Türkçe konuşuyor ve çocuklarına öğretmeye çalışıyor, yemekleri de Türk usulü. Türk geleneklerinden kopamayan Türk Yahudileri İsrail’de her şeye rağmen mutlu. KUDÜS VE DATİLER (YAHUDİ DİNDARLAR) Kudüs (İbranicede Yeruşalayim) Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar için kutsal bir bölge; üç dinin mensupları tarafından vazgeçilemeyen yer. Ağlama Duvarı (Süleyman Mabedi), Mescid‐i Aksa ve Hz. İsa’nın yattığı yer olarak inanılan Mukaddes Kabir Kilisesi veya Kıyamet Kilisesi’nin olduğu yer. Üç din içinde kutsal sayılan bu bölge, bu üç dinin taraftarları tarafından oldukça geliştirilmiş. Ağlama Duvarı’nın çevresinde bulunan din adamlarının yetiştirildiği ‘Yeşiva’ okulları birçok yerde mevcut. Ultra‐Ortadoks Yahudilerin yaşadığı Kudüs’te, Yahudi dininin gereği sayılan kadınların örtü kullanması hükmüne rastlamak mümkün; ya peruk takan ya da örtü kullanan kadın sayısı çok fazla. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Bunun yanında, dindar erkekler de çoğunlukta. Dindar erkeklerin askerlikten muaf olduklarını ve devletin yeşiva okullarında okuyan dindarlara maddi destek verdiğini duyunca şaşırıyoruz. Bununla beraber dindarlarda çocuk sayısı İsrail’de normal ailede bulunan çocuk sayısından epey bir fazla. Yahudi nüfusunun artması için çaba harcadıkları aşikâr. - 19 - törenlerini yaptıkları yer olarak kullanılan bölgesi. Bunun, İsrail Hükümetinin Ağlama Duvarı’na verdiği önemin bir başka göstergesi olduğunu düşünüyoruz. MESCİD‐İ AKSA Müslümanların ilk kıblesi. Araplar tarafından korunan Mescid‐i Aksa ve peygamberimizin miraca yükseltildiği yer olarak bilinen Kubbetü’s Sahra’nın içine girmek sanıldığı kadar kolay değil. Arkadaşlarım ve ben ziyaret için kapısına geldiğimiz Mescid‐i Aksa’da Arap görevliler tarafından durduruluyor ve bir dizi soru yağmuruna tutuluyoruz. Türk ve Müslüman kimliğimizi gösterdiğimiz halde kılık kıyafetimizden, geldiğimiz yer ve elimizde taşıdığımız poşetlerimize kadar sorgu sual bölümünü nihayet geçip caminin avlusuna adım atıyoruz. Cami beklediğimden daha az ihtişamlı; avlusu çok büyük ve yeşillikler içinde, caminin içine biraz bakım gerekiyor. Tarihi bir bina olduğu her halinden görünen caminin cemaati oldukça fazla. Aynı avlu içinde olan Kubbetü’s Sahra’ya doğru yürürken 14‐15 yaşlarında bir genç yaklaşıyor yanımıza, Türk olduğumuzu duyunca öğrendiği birkaç Türkçe kelimeyi bir çırpıda söylüyor ve bize gönüllü rehberimiz olabileceğini söylüyor. Biz de Gözümüze çarpan çeşitli mücevher dükkanları, dualık örtüler satan yerler, sanatsal eserlerin olduğu dükkanlar, dindar Yahudilerin kullandığı giysi dükkanları ve hemen yanı başında bulunan birkaç dükkan hariç tamamına Arap esnafların sahip olduğu büyük pazar alanı ile çeşitli Hıristiyan okullarının olduğu ve Hıristiyan dindar kadınlarının rahibe kıyafetleriyle buralarda gezmesi Kudüs’ün her daim canlı olduğunu gösteriyor bize. Ağlama Duvarı’nın büyük bir güvenlik çemberine alındığı, çevresinin askerler tarafından korunduğu, içinde hem modern hem de Kudüs’ün dokusuna uygun yapılar inşa edilen, bazı Yahudi Kongresi merkez binaları gözümüzden kaçmıyor. Ağlama Duvarı’nda çocuk‐yetişkin, yediden yetmişe herkesin büyük bir şevk içinde dua ettiklerini görüyoruz. Özellikle turistlerin ilgisini çeken başka bir durum ise, Duvarın, acemi askerlerin yemin (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG gülümseyerek müsaade ediyoruz. Kubbetü’s Sahra’ya geldiğimizde başka bir soru yağmuruna tutuluyoruz, şaşkınlık içinde cevaplıyoruz. İçeriye girdiğimizde Mescid‐i Aksa’dan daha bakımsız olduğunu görüyoruz, üzülerek ve biraz da şaşırarak. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in miraca yükseldiği yer olarak bilinen kısma geldiğimizde şaşkınlığımız biraz daha artıyor; içine atılmış çöpler olduğunu görüyoruz üzüntüyle. Çıkışta bulunan bağış kutusuna Türkçe açıklama da eklenmiş. Dışarı çıktığımızda bize gönüllü rehberlik yapabileceğini söyleyen gence bahşiş veriyoruz. Gencin bahşişin yeterli olmadığı yönündeki cevabı şaşkınlığımızı biraz daha artırıyor. - 20 - insanların demokratik bir hayat tarzı olduğunu görüyoruz. Kimse kimsenin ne giydiğine ne yediğine karışmıyor; ama her yerde askerlerin olması, bazılarını tedirgin ediyor, bazıları ise bölge güvenliği için bunun gerekli olduğunu söylüyorlar. Neredeyse herkes evinde köpek besliyor; çocuktan çok köpek var. İsrail’de yeşil alanları, ağaçları ve hayvanları çok seviyorlar; hatta güvercinlerin ve diğer hayvanların insanlardan kaçmamasını hayvan severliklerine bağlıyoruz. Trafik kuralları son derece katı, yaya haklarına çok fazla dikkat ediliyor. Yaya geçidine adım attığımız an bütün trafik duruyor. Son olarak, buradakilerin söylediği “Politika bizi bağlamaz, biz bireysel anlamda birbirimizi seviyoruz, her daim insan olarak birbirimizi seveceğiz” söylemini, ‘barış daim olsun, kardeşlik daim olsun’ sözünün tezahürü kabul ediyoruz. Kudüs gezisinin sonuna gelirken dindar mahallelerden geçtiğimizde tıpkı Müslümanların İsmailağa Cemaati gibi mahallelerin olduğunu, bu mahallelerde dindarların kıyafetlerinin, kipalarının ve din kitaplarının satıldığını, Yahudilerin dindarlara özgü giysilerle dolaştığını görüyoruz. İçimizden, şekil itibariyle ne kadar çok birbirimize benzediğimizi söylemeden edemiyoruz. İSRAİL VE DEMOKRASİ İsrail’deki sosyal hayata döndüğümüzde buradaki (039) Mayıs – Haziran 2015 - 21 - DIYALoG Süha Arafat’ı Öpene Değin Hillary “First Lady” iken Yahudiler için değerli bir “Ana Konuşmacı” idi Julie Wiener 17 Nisan, 2015 DIŞ BASINDAN TERCÜME Lina Filiba Hillary Clinton, Başkan Clinton’ın ikinci dönem başkanlık yemin töreninde kızı Chelsea ve Başkan Bill Clinton ile birlikte yürüyor. 20 Ocak 1997 (Wikimedia Commons) (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 22 - Clinton’un sağlık hizmet planının çok iyi bilinen reddinden sonra da hiç de seyrek olmayan şekilde Yahudi mekanlarda görünmeye devam etti. 1994 yılında o ve Başkan Bill Clinton JTA haber ajansının “bir ABD başkanının Bayram duasına ilk kez katıldığı düşünülmektedir” haberine konu olarak Massachusets, Martha’s Vineyard’da Roş Aşana duasına katıldılar. Bir kaç ay sonra bir İsrael Bonds bağış yemeğinde Clinton Amerikalıların rehberlik için Yahudi bilge Hillel ve Martin Buber’a başvurmalarını önerdi: “Bu bilgeler bize nasıl karşılıklı konuşabileceğimizi, tartışıp öğrenmeyi ve aile kültürü ile toplumun ne denli merkezi olduğunu gösteriyorlar” dedi, “ben bunu klonlayıp tüm insanların okuyabilmesini sağlamak isterdim” dedi. Eylül 1995’te başkanın eşi iki günde iki Yahudi organizasyonunda ana konuşmacı oldu: United Jewish Appeal’in kadınlar ulusal kampanyasının Lion of Judah Konferansı ile İsrail Weizmann Bilim Enstitüsü’nün Amerikan destekçilerinden Chicago bölgesel ofisi davetinde. New York senatörü seçilmesinin ardından Başkan Barack Obama’nın dış işleri bakanlığını yapmış olan Hillary Clinton’ın başkanlık için bir kez daha aday olacağını geçen hafta resmen açıklaması ile uzmanlar ve seçmenler geçmiş performansını incelemeye başladılar. Biz zaman içinde biraz daha geriye, First Lady olarak geçirdiği sekiz yıla gitmeye karar verdik. 1993 yılında Yahudi Reform hareketinin bienal kongresinde sağlık reformu planına Yahudi özellikler ekleyip konuşmasının ardından o dönemde Yahudi organizasyonlarında sık sık konuşmacı oluyordu. Clinton genel sağlık hizmetlerini kapsamlı olarak sağlama çabasını, Yahudilerin – ertesi sabah ‐ Şabat duaları sırasında okuyacakları Tora’nın bir bölümünde yer alan kısımla karşılaştırdı. “Abraham babasının evini terk ederek Tanrı’nın önüne çıkaracağı yeni zorluklarla baş etmesi için emir alır,” dedi. O ayrıca koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini vurgulayan 12. Yüzyıl bilim adamı ve hekimi Maimonides’e atıfta bulunarak, başkanın reform paketinde yer almasını istediği prosedürleri sıraladı. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 23 - DIYALoG O zamana kadar 2000 yılında senato’da aday olmayı planladığını açıklamış olan Clinton’ın Suha Arafat ile öpüşme anının fotoğrafı yaygın bir şekilde yayınlanıp bir eleştiri fırtınası ile karşı karşıya kaldığında Arafat’ın eşinin sözlerinin İnglizce tercümesindeki kadar sert olmadığı yorumu ile kendini savundu. Takip eden aylarda Clinton’ı eleştiren Yahudiler Rahip Al Sharpton’un merkezinde görülmesi gibi bir çok farklı yanlış adımını ortaya çıkardı. Bunların hiç biri 2000 yılında New York’u temsilen aday olduğu senato koltuğunu önemli Yahudi desteği alarak zafer kazanmasına engel olmadı. Ve bu zaferi Clinton’un tam teşekküllü siyasi kariyerini başlattı, senatoda sekiz sene görev aldığında bunun dört yılında dışişleri bakanı oldu. Sadece zaman kariyerinin Beyaz Saray’a dönüşü ile sonuçlanıp sonuçlanmayacağını gösterecek. Fakat Yahudi kuruluşları ile balayısı İsrailli, Filistinli ve Ürdünlü gençlerden oluşan Barışın Tohumları grubu ile uydu bağlantısı ile görüşmesinde bir soruya “Filistin’in devlet olmasının Orta Doğu’nun uzun vadeli çıkarları için önemli olacağını düşünüyorum” demesi ile 1998 yılında sona erdi. Bu sözleri ve en az yedi kez Filistinlilerin devlet olması konusunda yorum yapması ve “Filistin” kelimesini kullanması gerek Amerikan Yahudi gruplar arasında gerek İsrail’de öfke ile karşılandığı JTA tarafından “sözlerinin onyıllardır Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkmakta olan ABD politikası ile doğrudan çelişkili” olduğu yorumu ile bildirildi. [ABD ve İsrail’in Filistin devleti kuruluşu konusunda politikaları Oslo Anlaşması sonrasında yumuşamış idi fakat Clinton’un 1998’de yaptığı yorumlar Filistinliler tek taraflı olarak devlet kurma deklarasyonu hazırlıkları içinde iken söylenmiş olduğundan asaplar bozuldu.] Bir sene sonra Filistin Gücü Başkanı Yasser Arafat’ın eşi Suha Arafat’I ziyaret ederken Clinton Filistin’li başkan eşinin İsrail’in Batı Şeria toprak ve suyunu zehirli gaz ile kirlettiği iddiasını hemen kınamadığı için durum daha da kötüleşti. http://www.jta.org/2015/04/17/default/from‐the‐archive‐as‐first‐ lady‐hillary‐was‐a‐prized‐jewish‐confab‐headliner‐until‐she‐kissed‐ suha (039) Mayıs – Haziran 2015 - 24 - DIYALoG Karataş Hastanesi’nin Olağan Genel Kurulu Karataş Hastanesi Olağan Genel Kurulu 28 Nisan Çarşamba akşamı Liga’da yapıldı. Çok az sayıda üyenin katılımı ile gerçekleşen toplantıda gündem gereği yapılan Yönetim Kurulu seçimlerinde: Soli Gomel, Katya Beresit, Moiz Abuaf, David Enriquez ve Sami Şen asil üyeliklere, Hayim Eskenazi, Avram Ventura, Moşe Saltiel, Leon Teri ve İzzet Araza yedek üyeliklere seçildiler. Yönetim Kurulu yaptığı ilk toplantıda, yönetim kurulu başkanlığına Soli Gomel’i seçti. David Enriquez’in başarılı döneminden sonra, deneyimli bir yönetici olan Soli Gomel başkanlığındaki yeni yönetimin çıtayı daha yukarılara taşımaları bekleniyor. İÇİMİZDEN Beki Şikar (039) Mayıs – Haziran 2015 - 25 - DIYALoG Sara Pardo ve İdil Hazan Kohen İzmir Kitap Fuarında Kitaplarını İmzaladılar İdil Hazan Kohen ise, Dex Yayınları tarafından çıkan, kişisel gelişim dünyasına eleştirel bir bakış yönelttiği, eğlenceli bir aşk hikâyesini anlatan ‘Kişisel Gerilim’ adlı kitabını 18 Nisan günü imzaladı. 18‐26 Nisan tarihleri arasında düzenlenen 20. İzmir Kitap Fuarında kitaplarını imzalayan yazarlar arasında Sara Pardo ve İdil Hazan Kohen de vardı. Sara Pardo, yıllarca yaptığı rehberlik birikimiyle kaleme aldığı, çocuklara kent tarihini eğlenceli bir biçimde anlatan "Öykülerin İzinde Smyrna'dan İzmir'e” adlı resimli kitabını Tudem Yayınları standında ziyaretçilere imzaladı. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 26 - DIYALoG İsrail İstanbul Başkonsolosu Bedri Baykam İzmir’deydi Shai Kohen, 22 Şubat 2015'de Fakirleri Koruma Derneği öncülüğündeki organizasyonda Bedri Baykam ile Şaar Aşamayim Sinagogunda bir sohbet toplantısı gerçekleşti. Öncesinde Liga'da hep birlikte yapılan kahvaltı çok keyifliydi. Katılanlar Bedri Baykam'ın imzalı kitaplarını satın alma şansına sahip oldular. Türkiye Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzade ve Dış İlişkiler Yetkilisi Adil Ancel ile Panel İsrail İstanbul Başkonsolosu Shai Kohen, T.M.C. Başkanı İshak İbrahimzade ve Dış İlişkiler Yetkilisi Adil Ancel İzmir Musevi Cemaatinin 16 Mart 2015 akşamı Şaar Aşamayim Sinagogunda düzenlediği panele konuşmacı olarak katıldılar. Panele yoğun ilgi gösteren cemaat mensuplarının her konuda sordukları sorular, konuşmacılar tarafından tüm detayları ile cevaplandı. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 27 - DIYALoG David Ezra Okonşar “Rhapsodies Hebraiques” Rakel Mizrahi’nin Fransız Kültür Derneğindeki Sefarad Arkeolojisi Konulu Semineri 31 Mart 2015'de İzmir’in başarılı gençlerinden Arkeolog Rakel Mizrahi, Fransız Kültür Derneği'nde İzmir Sefarad Arkeolojisi konulu Seminer verdi. Seminer katılımcılar tarafından zevkle dinlendi. Piyano Virtüözü David Ezra Okonşar, Fakirleri Koruma Derneğinin yaptığı organizasyon ile 22 Mart Pazar Günü Beth İsrael Sinagogunda dinleyicilerine uzun zaman unutamayacakları bir müzik ziyafeti sundu. Katılanlar, Yahudi halk ezgilerini Okonşar’ın farklı yorumları ile dinleme fırsatı buldular. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 28 - DIYALoG Alberto Modiano’nun “Zaman Mekan İçinde Musevilik” Resim Sergisi Alen Arditi Birkat Mila İlda & Can Arditi'nin oğulları Alen 24.02.2015'de dünyaya geldi. Aileyi kutlar, minik bebeğe sağlıklı bir ömür dileriz. Mazal tov!.. 1‐13 Nisan tarihlerinde Alberto Modiano'nun “Zaman Mekan İçinde Musevilik” fotoğraf sergisi Fuar Kültürpark’taki resim heykel müzesinde sergilendi. Sergi büyük ilgi ve beğeni gördü. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG İzmir’de Purim Kutlamaları - 29 - Purim sabahı, Şaar Aşamayim Sinagogunda yapılan duadan sonra Liga'da Abravay Ailesi tarafından bir seuda hazırlandı. Pazar günü ise Liga’nın Purim Bayramı vesilesi ile Hilton Otelinde düzenlediği Brunch çok başarılı idi. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG İzmir Musevi Cemaati’nin Geleneksel Hamera Balosu İzmir'de bu yıl geleneksel Hamera Balosu 11 Nisan 2015 Cumartesi akşamı Hilton Otelinde gerçekleşti. Nesim Misafir önderliğinde çocukların seslendirdiği koronun ardından, Liga gençlerinin ve madrihlerinin folklor gösterisi, piyango çekilişi ve dağıtılan hediyeler ve İstanbul’dan getirilen orkestra geceye renk kattı. - 30 - (039) Mayıs – Haziran 2015 - 31 - DIYALoG Yom Aşoa Anma Töreni 2’nci Dünya Savaşı sürecinde toplama kampında öldürülen Yahudi besteciler, 15 Nisan 2015 Çarşamba akşamı Karataş Beth İsrael Sinagogunda IMCV ve FKD’nin müştereken düzenledikleri Holokost’u Anma Töreninde eserleri ile anıldılar. “Holokost’u Anma Konseri”nde Piyanist/besteci Renan Koen'in besteciler ve kamplardaki yaşam üzerine oluşturduğu metinler doğrultusunda kurgulanan gecede piyano ve koro eserleri yer aldı. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 32 - DIYALoG UtÜÉâ{ WtçtÇ [txÅxà LUİZA BARUH 12 MART 2015 ELIA ROZIYO 13 MART 2015 ESTER BENADERET ASLAN 16 NİSAN 2015 (039) Mayıs – Haziran 2015 - 33 - DIYALoG Toplumla Çalışmaları Rabenu Hayim Palaçi babasının vefatından sonra çalışmaları ile toplumun dini eğitiminin sorumluluğunu üzerine almaya başladı. Bu alandaki başarıları nedeni ile kendisine önce “Ahaham Aşalem” ünvanı verildi. Daha sonraları en yüksek unvan olan “Arav Akolel” (Hahambaşı) ünvanı ile onurlandırıldı. Rabenu Agaon Büyük sorumluluk isteyen Hahambaşılık görevini sürdürürken Bet‐Yaakov yeşivasındaki yönetim ve eğitim görevini hiç ihmal etmedi. Yeşiva geçirdiği büyük yangından sonra büyük fedakârlıklarla tamir edildi ve ismi Bet‐Ilel Sinagogu olarak değiştirildi. Daha sonraları gitgide eskiyen ve kullanılmayan sinagog, 2006 yılında tekrar bir yangın geçirerek harabeye dönüştü. İzmir Belediyesi 2013’te başlattığı restorasyon projesi sonucunda aslına uygun olarak restore edilen sinagog bugün müze olarak hizmet veriyor. Rabi Hayim Palaçi Z.T.L. Moti Katan 2011 Hahambaşı Rabi Hayim Palaçi, sahip olduğu derin din bilgisi ile İzmir’in uzun yıllar dini liderliğini tek başına sürdürdü. O dönemde Hahambaşılık görevi oldukça zor ve sorumluluk isteyen bir görevdi. Tüm dini konulardan sorumlu olduğu ve hepsine (039) Mayıs – Haziran 2015 - 34 - DIYALoG Tüm bu zorluklara rağmen İzmir şehri ve insanları ile onur duyar, onlarla iftihar ederdi. “İzmirliler, Tanrı yolunda yürüyen bireyler olup mitsvalarını tam olarak yerine getirmeye çalışan mütevazi insanlardır” derdi. İzmir’de hiç kimsenin Şabat günü çalışması düşünülemezdi. Bazen bir kişi insanlık hali Şabat’ı ihlal eden bir davranışta bulunsa, bu toplumda olay olur ve kişi hatasını telafi etmek için düzeltme (Tikun) yapmaya davet edilirdi. Yargıçlık görevinin yoğunluğu nedeni ile, basit davalardaki uzun savunmalar sırasında kendisine gelen mektupları okur ve onlara kısa cevaplar yazardı. Oğlu, yazdığı “Hukot Ahayim” isimli kitabında babası için; “evde gece yarılarına kadar çalışırdı. Yanlış kararlara varmamak için yargılananlarla geç saatlere kadar konuşurdu. Ondan sonra da toplumun aksamaması gereken diğer işleri ile ilgilenirdi. çözüm üretmesi gerektiği gibi aynı zamanda mahkeme hâkimi ve bet‐din başkanlığı gibi sorumlulukları da kapsamaktaydı. Evlenmeler, boşanmalar, kaşerut, geleneklerin korunması, Şabat’ın uygulanması, eğitim, sosyal dernekler, hastane, bikur holim, yurt içi ve dışından gelen liderleri ve heyetleri kabul etme, fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanması, cemaat mensupları veya toplumlar arası ihtilafların çözümü ve benzeri birçok konu Hahambaşının görevleri arasındaydı. Bu yoğun çalışma temposu Rabi Hayim’i oldukça yormakta ve yıpratmaktaydı. Bıraktığı vasiyetin (tsava) bir bölümünde şöyle yazdığı görülür: “Mahkemelerde yargıçlık yapmak çok zor, sorumluluk isteyen ve bütün günümü ayırmam gereken bir görev. Davalar, İzmir’in etrafındaki köy ve kasabalardan da gelen davalarla her geçen gün artıyor ve işim her geçen gün aynı oranda zorlaşıyor.” Görevleri bu kadar yoğun iken, Sultan fermanı ile Rabi Palaçi’ye tüm Ege Bölgesinin de sorumluluğu verilmiş ve bunların altından kalkabilmek için, çok üzülerek Tora eğitim ve öğrenimini aksatmak durumunda kalmıştı. Gelecek Sayıda: Toplumla Çalışmaları (Devam) (039) Mayıs – Haziran 2015 - 35 - DIYALoG Kuando un dia se va estudiar la historia del arebivimiento i la salvasion del Judeo Espaniol (o el Ladino) se deve avlar de MOSHE SHAUL Selim Amado SEKSION EN LADINO Kuando un dia se va estudiar la historia del arebivimiento i la salvasion del Judeo Espaniol (o Ladino) despues del Holokosto después los movimientes nasiaonalistos en los Balkanes, i mezmo el nasimiento del Estado de Israel, se va avlar, se deve avlar de MOSHE SHAUL. Su modestia es tan grande, ke una bushkedad en Google no dara grandes resultados sovre el. Juntos (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG kon esto, Moshe Shaul avlo i eskrivio su vida entera. Agora el se esta aleshando de su funksion en la Autoridad Nasionala del Ladino, en Yerushalayim, onde el se konsentro aze 18 anios, desde 1997. Seguramente ke no es para estar inaktivo. Avlando de la konservasion i el arrebivimiento del Ladino, sovretodo en Israel, por seguro ke se va avlar de la ovra Literaria del Presidente Navon, de Matilda Cohen Sarano kon sus livros de humor Sefaradí, de Yehoram Gaon i sus kantikas, de profesores de Akademia, de los ke kreyeron i investieron en el futuro del Ladino, komo Naime i Selim Salti, la Famiya Gaon, etc. Ma no se puede sin ver, detrás de todo, la inisyativa i el dinamizmo de Moshe Shaul. El es el Mr. Ladino Se deve avlar del lavoro formidable, del “Akomplimiento de toda la Vida= Mifal Hayim” de Moshe Shaul, ke no se kontento de dar solo informasiones en Judeo‐Espaniol, de topar kada dia el korrespondiente en Ladino de biervos de politika i de teknolojia, i izo el enrejistramiento de miles de kantikas, kuentos, konsejas, kantes, romansas, i otros sujetos folklorikos de la tradisyon Sefaradita. Ansi ke Moshe apronto, durante toda una vida, una - 36 - mar de manaderos autentikos de material kultural ke esperan ser investigados. Moshe fue el ke fundo la Revista Aki Yerushalayim, ke determino un estilo de eskrivir i una ortografía mueva, adaptable a la imprimeria komo la komputadora, leíble en todas partes del mundo, eliminando al maksimo biervos estranjeros i re‐ krear una lingua Espaniola i Judia serka de la ke tomaron kon eyos nuestros avuelos en salyendo de la península Iberika. La enerjia kon la kuala kontinuo Moshe Shaul a defender una kavza, un ideal, ke otros uvyeran abandonado fasilmente enfrente de un pesimismo kuaje total, es koza remarkable ke no se puede niegar. Esto sovretodo después de salir a pensia (jubilasyon) del Kol Israel. Esto se enkuentro solo en uno ke fue idealista del Judeo Espaniol o Ladino, ke no desho nunca de kreer i luchar para ke este patrimonio Kultural / Nasional / Sefardi / Mediteraaneo / Historiko / Literario / Muzikal / Komunikativo i Judio no se piedra i ke kontinue a bivir. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 37 - DIYALoG El fue de los inisiadores i enseiantes del Ladino en Israel, ke formo aktivistas del Ladino espandidos a todo Israel. Mezmo oy, en toda aktividad dela Autoridad Nasionala del Ladino, en las akademias en Israel i el mundo ke ivestigan, embezan, ke eskriven i dan ovras en Ladino se ve la marka i la influenza de Moshe Shaul. De los kongresos ke el organizo i izo lo todo para ke reushkan, i su visión en el futuro del internet komo medio de komunikasion i de formasion de una komunidad virtuala se pudieron formar grupos de korespondensia komo Ladinokomunita en Ladino, se formaron institutos de Judeo‐Espaniol en varias partes del mundo, ke atiraron el intereso de Judios Sefaradis komo no Sefaradis, mezmo de lingüistas non‐Judios. La Espania i el Portugal se rendieron kuento de la fidelidad de akeyos Judios ke aronjaron en 1492 a sus lingua i kultura. Moshe obtuvo premios importantes de la Akademia en Espania. Según lo disho el, en su letra de saludo a los ke dieron apuyo en sus esfuerzos para el arebivimiento del Ladino, el se aparta de su funksion administrativa de Vice‐Prezidente de la Autoridad Nasionala del Ladino, ma no se aparta de su ideal. Lo vamos a ver aktivo sin funksiones administrativas, para estar mas serka de su esposa Ruthy, sus ijas i la famiya. La grande satisfaksion de Moshe sera, sin ninguna duda, la salvasion de la Kultura del Ladino kon el intereso de las muevas jenerasiones. Le auguraremos vida i salud i todo bueno. Mizmo si el Judeo Espaniol no servirá de Lingua Maternal, el rekonosimiento de su importansa i la kreatividad en Ladino van a ser la rekompiensa de la ovra de Moshe Shaul. (039) Mayıs – Haziran 2015 Saviash ke… DIYALoG - 38 - 3. El gizado, los uzos i kostumbres sefaradis de Rodes/Rodos son kaji los mezmos de los de Izmir? (Kon Estambol, aun ke es en Turkia, tenemos munchas diferensias.) 4. En 1922 la asosiasion Rodesli de bienfezensia en New York, arekojo I mando paras para ayudar a los judios de Izmir ke sufriyeron del grande fuego (incendio)? Rachel Amado Bortnick 1. Izmir es “ermana sivdad” (sister city) de Long Beach, California? (Bodrum es e.s. de Santa Monica, California.) 2. En Dallas, ande bivo yo, i puede ser en Texas entero, ay solo dos personas djudias nasidas en Izmir? (Dina Eliezer, i yo.) (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 39 - Oganyo, al pensar ke mi eskrito se va publikar en DIYALoG en Mayo (Mayis en turko) me akodro de una persona en Izmir ke siempre me dezia ke todo lo bueno viene en el mez de Mayis. Salir en viaje? Empesar echo muevo? Topar amor? “Para Mayis” me dezia el. Siempre repetava ke Mayis es el mas mas ermozo, i mas ugurli (afortunado en espanyol) mez del anyo. Yo lo yamava “Jozef abi”. Abi es kurto por ağabey en turko, i kijo dezir “ermano grande” (komo Selim Amado, ke biva munchos anyos, es mi abi), ma se uza tambien para adresarmos a una persona ke respektamos i keremos bien komo ermano grande. Jozef Özel no era mi ermano biolojiko, ma mos keriamos bien komo ermanos, sovre todo despues ke mos izimos “duble paryentes,” asegun vos eksplikare mas abasho. Ma en primero, vo lo dare un poko a konoser, en kavzo ke no lo konositesh en su vida. Jozef fue el Prezidente de la komunodad djudia de Izmir en los El Kantoniko de Rachel Rachel Amado Bortnick En Mayis me akodro de “JOZEF ABI” Jozef Özel, d.b.m. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 40 - su alkunya al turko, Özel) i su mujer Perla. Moravan en Karatash, djusto allado de la kaza de mi tio (ermano de mi mama) Leon Algranti i su famiya. (Aki vos adjusto una vieja foto mostrando klaramente por delantre estas dos kazas grandes kon balkones, una allado de la otra.) Me akodro de la kaza de mi onkle Leon i Tant Fortunee, kon la guerta grande de parte de mar, ande aziamos la suka en Sukot, I ande korrian gaynas ke davan guevos freskos kada dia. Entre estas dos famiyas – Algranti i Uziel/Özel ‐ uvo dos kazamientos. En 1948 se kazo mi tio Albert Algranti (ermano chiko de mi mama) kon Matilda Uziel, i en 1954 se kazo Anna, ija de mi tio Leon Algranti, kon Jozef. Ansi es ke mi tia Matilda Uziel‐Algranti era no solo kunyada, ma tambien tia, de mi prima Anna Algranti‐Özel. Espero ke me pude dar a entender. anyos 1987 – 1995, ke inkluye 1992, kuando uvo muncha aktividad i fiestas para markar el 500en aniversaryo de la yegada de Sefaradim a Turkia. Komo Prezidente, Jozef asistio en munchas de estas djuntos kon otros dignitarios. La una fue la fiesta ande la kalejika de la Asansor fue dada el nombre de Dario Moreno, el famozo kantador djudio ke bivyo ayi en su chikez. (Asta oy, esta es la unika kaleja en Turkia ke yeva el nombre de una persona djudia.) Jozef, su ermano Gershon i su ermana Matilda eran ijos del Sinyor Jako Uziel (ke en 1928 avia trokado Por esto es ke el me konosiya desde ke nasi. En muy chika, me yamava “Rashelika”, ma despues ke se kazo kon Anna me yamava “Ashe aba” (pronunsasion infantil de “Rashel abla”, Ermana Rashel en turko.) Siempre kon su kara sonriyente me saludava kon “Merhaba, Ashe aba!”, i yo le respondia, “Merhaba, Jozef abi!” (039) Mayıs – Haziran 2015 - 41 - DIYALoG Munchos konosen oy a Jak i Soli Özel, los ijos de Jozef i Anna. Jak i su famiya estan en Izmir. Soli, profesor i eskritor de sensia politika, mora en Estambol kon su famiya. Anna, ke biva munchos anyos, esta tambien en Izmir. Jozef malorozamente murio en 23 Febrero 2000. Jozef Özel fue una persona muy valutoza para la sivdad i los djudios de Izmir. Mezmo antes ke fuera elejido komo prezidente de la komunidad, el se okupava del mantenimiento de las kehilot, de organizar minyanim para servisios, i de estableser buenas relasiones kon las otoridades de la sivdad i del pais. Espero ke alguno de sus kolaboradores va eskrivir un artikolo, en Diyalog, o otra publikasion, los detalyos de los esforsos de Jozef Özel en favor de la komunidad de Izmir para ke el sea rekonosido por siempre. Yo aki kero solo ekspresar la kerensia i admirasion kon la kuala yo me akodro de mi “Jozef abi”. En su bendicha memoria, espero ke Mayis sera un mes de buenos augurios, oganyo i siempre en muestras vidas, Amen. El Kantoniko de Rachel II Rachel Amado Bortnick Ser Parte Integral de Muestro Pais: Sentimientos i pensamientos en la re-inogurasion de la Sinagoga Grande de Edirne por Yakup Barokas (Şalom, 8 Nisan 2015) Traduksion adaptada por Rachel Amado Bortnick Mas de mil personas asistieron a la re‐inogurasion del restorado kal de Edirne en el 26 Marso de 2015, (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 42 - Dos anyos antes en Edirne, mi korason yorava kuando vide el lamentable estado del semeteryo djudio. Agora, aunke munchas tombas kedaron debasho de las fraguas muevas e se konstruyeron en sus lugar, grasias a los esforsos de los dirijidores de la komunidad djudia‐turka, sentimos kontentes al ver ke el lugar estava alimpiado de las yervas salvajes, i estava protejado por reshados al deredor. Algunos estavan kontentes de aver topado las tombas de sus paryentes, otros estavan lagrimozos de alegria al aversen topado kon amigos de chikez despues de munchos anyos. Mozotros (los djudios de Turkia) ke estamos akostumbrados a orar en sanktuaryos protejadas komo fortalezas kon grande fuersa de seguridad, mos sentiamos el orgulyo de estar aki en avierto, diziendo kadish debasho las miradas respektuozas i kuriozas del puevlo de Edirne. I komo de sorpreza para mozotros, auzados a serrar las ventanas del auto para ke no sienta la muzika israeliana ke keremos sentir, de sentir agora, en las eskaleras a la salida del kal, los oparlores ke espandian kantikas en ebreo a la sivdad entera! tal ke algunos fueron ovligados de ver las seremonias de afuera en un grande ekran. Los sifre‐ Tora yegaron komo una novya debasho de una hupa, akompanyada de kantes de Evenu Shalom Alehem, i tanyeduras de Shofar. Los djudios de Turkia avian visto kon grande ansia la ruinasion avagarenta de este manyifiko edifisyo, la tresera mas grande sinagoga de Evropa, despues ke fue abandonada en los anyos de 1980 por no aver mas bastante djudios en la sivdad. Un jurnalisto Edirneli konto en un progrma de TV ke en su chikez, en los anyos 1985‐87, despues ke se deroko el tavan del kal, el i sus amigos tomavan livros, manuskritos, I obdjetos de la kehila i se los “vendian” a los antikarios de la sivdad por unas kuantas bilyas. Ma akel dia estavamos en el kartier ande djudios moraron por siekolos, delantre de sus manyifiko sanktuoryo. Munchos djudios ke nasieron I kresieron aki vineron de otras sivdades I paises, kon sus memorias arrebiviedas en kada eskalon de las kazas ande moravan. Kuantas estoryas tenian de kontar esta djente, ke kerian abrasarsen kon sus vezinos i amigos viejos de los dias alegres ke pasaron aki! (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 43 - El Vis‐Presidente dela Republika Turka, Bülent Arınç, mos dio esta seguransia: “La kolektividad djudia es una parte integral de muestro pais i partaja de la igualdad.” Djusto antes de Pesah, mozotros los djudios de Turkia bivimos los momentos mas alegres en la istoria de la Republika. Gostimos la savor de fiesta alegre. Asegun lo ke mos kontan, mezmo la aviertura de la sinagoga Neve Shalom en 1951 no fue esta manera de fiesta. Estos sentimientos mos vino bueno, I sovre todo para la manseves djudia de Turkia, mos dio un muevo sentimiento de seguridad. Ma es verdad tambien, komo eskriven los jurnales estranjeros, ke “en tiempo ke el antisemitismo esta mas fuerte de siempre en Turkia, akontese i esto!” Komo disho el prezidente de muestra komunidad Ishak Ibrahimzade en su elokusion, “malorozamente enfrente de las dichas I eskritos ke ven el djudaismo komo el enemigo de muestro pais, I a mozotros los sivdadinos djudios komo traidores, tuvimos siempre de defendermos I provar ke semos sivdadinos fideles i provechozos…” En dando un grande aplauso a estos biervos, los asistientes mostraron ke estavan de akordo kon los sentimientos de desrepozo ke eksprimo el prezidente. El adjusto una koza mas muy importante: Disho ke de agora endelantre este templo va apartener a la Direksion Jeneral de Fondasiones de Turkiya, a la Komunidad Djudia Turka, i a todos los djudios del mundo. Alora mos demandamos: Komo es posible topar un minyan de dies personas en una sinagoga sin komunidad? Es djusto asperar esto solo de la direksion de la komunidad djudia d’Estambol? Kuando el Sr. Arinç disho ke el dover kaye tambien a los djudios del mundo, me yevo a imajinarme: Es posible kolaborar para ke este lugar atire al puevlo djudio mundial por su importansia kultural I relijioza, komo fue en la sivdad de Prag I otros lugares? Puedeser tambien en restorando las kazas viejas I avriendolas al turismo? Deke no partajar esta erensia kultural muestra kon el mundo entero? (039) Mayıs – Haziran 2015 Yehuda ke dize? DIYALoG - 44 - En ingles ay una expresion ke no es tan edukativa: "Curiosity killed the cat" (la kuriozidad mato al gato). Ma, esta dicha no me detuvo a bushkar i investigar kien fue tal autor ke se interesava en los refranes judeoespanyoles. Apropo, komo ya vos avia dicho, tengo kon mi la fotokopia del livriko de refranes judeoespanyoles. Mi adreso elektroniko es: [email protected]. Kon grande plazer, mandare tala fotokopia a kualker enteresado. I aki estan los datos ke pude arrekojer: Yitzhak Yehezkel Yahuda nasio (en 1863) en Yerushalayim. Su padre ‐ un buen judyo orijinario de Irak, su madre ‐ de Alemania. De parte de su padre, Yitzhak es un desendiente de Yosef Ibn‐Shoshan, el ke era el vezir de Alfonso VIII, rey de Castilia en el siglo 12. Yitzhak Yehezkel Yahuda dominava algunas mueve lenguas, inkluye ebreo, arabo i ladino. El fue maestro de ebreo i arabo en la eskola de la Alliance Yehuda Hatsvi En la Pista de un Kuaderno Antes mas de 20 anyos, en una de mis vijitas en la biblioteka nasional en Yerushalayim, me se kombino a topar aya, entre milarias de livros, un chiko kuaderno, un livriko, de 18 pajinas. El kuaderno, imprimido en letras ebreas, ke tengo kon mi su fotokopia, es yamado "Mishle Espanyolit‐Yehudit" (Mashalikos / refranes judeoespanyoles) publikado en el anyo 1928, i ke kontiene algunos 140 refranes en ladino, bien eksplikados i aklarados (en ebreo) por Yitzhak Yehezkel Yahuda. Para mi, en akea ora, el nombre del autor fue totalmente deskonosido, indemas en notando ke su nombre de alkunya ("YAhuda") es un nombre ke no egziste entre ladino‐avlantes. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 45 - DIYALoG Su ermano, el Prof. Abraham Shalom Yahuda (1877‐ 1951), fue tambien una figura importante. El adkerio su edukasion en las universidades de Heidelberg i Estrasburgo. Desde el enyo 1941, el paso a bivir en Madrid i fue profesor de estoria, literatura i kultura judia i araba. Durante la Primera Gerra Mondial, grasias a sus koneksiones kon el rey de Espanya, el rey a ordenado a las embasadas espanyolas en Evropa en ayudar a los judios perseguidos. El Prof. Abraham Shalom Yahuda dono la mas grande parte de su koleksion valutoza de livros antiguos, a la biblioteka nasional en Yerushalayim. en Yerushalayim, i tambien fue okupado komo tradjuman (traduktor) del turko a ebreo, de las leyes i regulasiones del governo otomano. En los anyos 1904‐1920 el bivio por temporadas en Ejipto i en Alemania, i era un komersiante de livros i manuskriptos en ebreo i otras lenguas orientales. En 1920, el torno a bivir en Erets Yisrael i se dediko a eskrivir sus livros sovre los temas de la poezia i la literatura. Durante varios anyos, el sirvio komo prezidwnte de la komunidad judia de Babilonia (Irak). El tuvo 3 ijos i 5 ijas. Rahel, una de sus ijas, fue la primera mujer del Prof. Yosef Yoel Rivlin, el traduktor del Kuran al ebreo. (Prof. Rivlin es tambien el padre de Reuven Rivlin, oy el prezidente del Estado de Israel). Yitzhak Yehezkel Yahuda murio en 1941, en su sivdad natal, Yerushalayim. * * * (039) Mayıs – Haziran 2015 D’aki – D’aya DIYALoG - 46 - ‐ Si! te asentas en el kanton de la mezaaaa, kedas en el kanton! I esto me enkantava. En la kaza de mis padres teniyamos una meza kare. I las dos ermanas mos asentavamos en el mizmo kenar de la meza. Siguro en vezes una de mozotros mos aserkavamos del kanton. Despues, era: “vate mas aya !” “No, no me vo !” Mirâ, ke no kedi en el kanton malgrado esto. ‐Si! en alimpyando en basho, no alimpyas bueno bueno las köşes i las deshas suzyaaaas, tomas marido kalavasudo! Del espanto de tomar marido sin kaveyos, en primero me iva a alimpyar los kantonikos kon los dedos i despues alimpyava el resto de la kamareta o de el kashon o de kozina. Esto ya me reusho bendicho el Dio. Mi marido dainda tiene kaveyos…. ‐ Si! despues de gizar o aparejar alguna komida, alimpyas el dip de la kaldera kon los dedoooos (por eksemplo despues de azer pudding o mallebi) aze luvya el diya de tu boda. I esto es aprovado por mi parte i esto salyo justo. Por ke yo, la papona, despues ke aziya la mama algun sorte de pudding, lo ke kedava al dip de la kaldera lo lambiya asta le la kaldera se alimpyava Eliz Gatenyo Si! (Eğer, If) El otro diya me vino al tino las rekomendensas de mi mama… Yo las yamo : Sİ ! (En turko = eğer) Estas rekomendansas no se, ke dar i aver teniyan kon las konsekuensas, ma yo ya las aprovi. Aki vos meto unas kuantas de las ke me akodro kon los resultados: ‐ Si! en aziendo el fregado, te mojas la tripaaaa, te kazas kon marido borraço! Nunka no entendi ke relasyon teniya la tripa mojada kon marido borraço. Yo aziya muncha atansyon, ma malgrado esto, kada ves me se mojava la tripa. Por ke para eskapar el fragado una ora mas presto, avriya la fuente asta la fin. I ke pensash? Ke tomi marido borracho? No! Vos yerrash! mi marido apenas si se moja los mushos kon alguna bevyenda.. seya raki o seya vino o bira… (039) Mayıs – Haziran 2015 - 47 - DIYALoG gato a aserkarse de el arvole i yo pishin me ize los ojos şaşutos, los muşos por el lado, las orejas me las travi para ariva etc. Todo lo ke se puediya azer para enfeyar. Ya pisho el gato! Ya se alesho! Yo dainda no esto meneyandome. Kero dizirvos ke estava muy emosyonada. Me enderechi todo lo de la kara… Me miri al espejo... Atyo! No afito nada! La mizma esto… Pishin me fui ande la mama… “Mama! Mama! Na ke no me ize nada!…” Povereta mi mama ke estava daldeyada en su echo, no entendyo nada… Le dishe “mira, asperi ke pishe el gato, i me ize de la feya i despues, no paso nada!... Se metyo a riyir… Me disho: “Ke koraje tuvites? Ya si kedavas ansina?” i yo le respondi: “iva asperar ke pişe otro un gato i akel tiempo me iva azer la kara derecha, para kedar derecha!” Estava buena idea de enderechar la kara sin operasyon estetika, ma no reusho. Pensâ, ke si agora mos enderechavamos las rugas de la kara i asperavamos ke pişe el gato! Ni botox , ni estetic…! jaspe. Le diziya a mi mama, yo me va kazar un diya de enverano, para ke no aga luvya. “Vaza ver!” diziya mi mama, “i en enverano puro va azer luvya en el diya de tu boda.” Me kazi un 1 de Septiembre, una kalor fuerte… El sol en el tepe… a las 2 la ora ke vamoza entrar al kal ampesaron a vinir las nuves. Sanki ya tomaron haber ke me esto kazando. Ya se izo la boda, en saliendo de el kal, yo ke veyo ? Una luvya, no demandesh. Mi mama me miro a mi, yo la miri a mi mama… Me vino komo ke mi mama me estava aziendo sinyos, en dizyendo: ”Ke haber? Ya no te lo dishe?” ‐ Si ! te metes delantre el espejo i azes jestos estranyos kon la kara i los ojos o la boka, İ si en akel momento pişa el gatoooooo, mira Elizika hanum, kedas ansina toda la vida… I esto no me aviya kuadrado muncho. Ke le sale al gato, si yo esto azyendo sinyos delantre de el espejo para riyir kon mi ermana? Un diya ke estavamos en la kampanya en Yeşilköy, miri ke en la guerta aviya munchos gatos akel momento… Me pensi ke absolutamente algun gato iva pişar. Me meti delantre de la ventana, i asperi ke algun gato se vaya serka de un arvole i alevante la kola. Asigun pensi, unos kuantos minutos despues ampeso un (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 48 - Después del attako de "Black September" en 1970 mi abuelo ke era un offisial alto en la Legion de Jordania, se topo echado afuera por el Rey Hussein ke kijo alimpiar a la Armada de los Palestinianos. Se desidieron de ir a Kuwait i tuvieron ayi unos negosios. En Kuwait mi madre se enkontro kon mi padre i se kasaron. Mi padre venia de Beit Shean i tenia una compania de konstruksion en Kuwait. Habia echo sus estudios en la Universidad en Egypto i estaba siempre del lado de Nasser ke tenia la idea de unir a todos los Arabos del mundo. De mi chika edad me habian aprendido ke Israel era el obstakulo, planteado ayi por los Poderes Coloniales del Occidente para ke el Mundo Arabo sea dividido. Por esta razon Israel tenia ke ser destruido. Mi famiya era mas sekulara i mi padre kreia en Dio ma era kontra las religiones, sobre todo el Islam. Mi madre no era muy religiosa. Se selebraba parsialmente el Ramadan sin haser el Tanid. Shimon Kapitan d’Estambol Shimon Geron Keridos amigos i amigas del DIYALoG, El "Sefaradi Bulletin" ke la sinagoga me envia 2 vezes al anio, tenia una historia muy interesante de un Arabo ke vivia en Kuwait, terminando ser un Judio viviendo en Jerusalem i teniendo un kasamiento Judio kon una muchacha de Finlandia ke era la hija de un sakerdote Lutherano. Los 2 habian tomado el kamino del Judaismo. Este kuento fue presentado por"Mark Halawa". Saludes a todos. De Un Arabo de Kuwait A Un Judio Israeliano No Habia Existido Parese komo si era aier ke me metia el ‘Dish‐Dasha’ / Una ropa blanka" komo un Arabo viviendo en Kuwait. Hoy me meto la Kippah i vivo en Jerusalem. Era en Jerusalem, indo atras en tiempo ke la abuela i el abuelo viniendo de la parte de mi madre se habian enkontrado. Los 2 tenian apenas 20 anios i una era Judia i el otro un Musulman Palestiniano. Mi abuela se hizo Musulmana al kasarse kon mi abuelo i se fueron a vivir en Shehem por munchos anios. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 49 - DIYALoG La sola influensia religiosa en la famiya venia de mi abuelo. Lo akompaniaba de vez en kuando a la mezkita sin saber komo haser las orasiones. El Sermon del Imam me harvava a los niervos. Hablaba siempre kontra los Judios i kontaba de manera deformada las historias de la biblia. Lo oyi disiendo “Allah arebasho a los Judios al nivel de animales. Los hermanos de Joseph lo habian vendido komo esklavo i esto era la manera ke los Judios trataban a sus hermanos.” El moral de la historia era de destruir a los Judios. Habia Anti‐Semitismo en Kuwait i los chikos Palestinianos kemaban las bandieras Israelianas. Mi padre soportaba al PLO i parte de su salario se iva a Yasser Arafat. Kuando tenia 12 anios en 1990 nuestras vidas recibieron un golpe. Estabamos en vacaciones kuando Saddam Hussein entro en Kuwait. Subito todo lo ke teníamos perdio su valor. Estabamos en Canada i al no poder tornar atrás nos kedimos ayi. La vida en el Mundo Nuevo no convenía tanto a mis parientes i eyos se tornaron a Kuwait i yo me kedi en Canada indo a la Universidad. Un dia vide a uno vestido komo un Judio i se yamaba "Yizthak Block". Al oir ke tenia una abuela Judia de la parte de mi madre el me disho "En este kavzo segun la ley Musulmana sos un Musulmano i segun la ley Judia tu i tu madre seis Judios." Me topi muy exsitado i sin perder tiempo yami a mi abuela. Eya me konto por un tiempo sus historias disiendo ke su hermano se habia morido en la guerra. Estaba yorando i me disho ke un tiempo los Judios i los Arabos eran amigos. Por finir meti esto detrás de mi por un tiempo para no iniervar a mi famiya. Al tornar a kasa mi abuela hasia komidas buenas. Me demandi munchas vezes komo eya puedia apartenir a un culto ke mataba a gente innosente. Kisas los abandono por esta razon. Mi padre pensaba ke los religiosos eran medio lokos i no tenia konfienza en los ke tenian barbas. Kuando mis parientes se ivan en vakasiones, nos deshaban kon la abuela i el abuelo. Una vez pasando por sus kuartos topi el Certificado de Nacimiento de mi abuela. Su ultimo nombre era 'Mizrahi". Me paresio extranio. Estaba eskrito en Hebreo, Arabo i Ingles. Mi abuela tenia siempre un libro chiko ke lo meldaba kuando estaba sola. Pensi ke puedia ser un libro de orasiones en Hebreo. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 50 - DIYALoG Me presenti al Beit Din de Toronto i me daron el konsejo de estudiar en una Yeshiva en Jerusalem. Indo ayi me enamori de Israel i del Pueblo Judio. Habia Judios de todas partes del mundo. Gente kreativa, innovativa ke akseptaba a otros i los amaba. Judios de todas kolores i nasionalidades. Estudiando por 3 anios me torni atras al Beit Din i ahora era konosido komo un Judio. Puedia kasarme kon una Judia. Mi kasamiento tomo lugar en el Muro de Lamentasiones akompaniado de invitados viniendo de Finlandia, Sueza, Estados Unidos, Canada, Israel i de los Emiratos. La novia "Linda" venia de Finlandia hija de un sakerdote ke tomo el mismo kamino ke tomi yo. Hoy vivo en Jerusalem kon mi mujer i vamos a krear una famiya Judia, después de tantas generaciones de ande venia mi abuela. Un dia yami a al Dr.Block i me disho ke su hija estaba kasada kon el Rabbino 'Lazer Gurkow". Me disho de ir a verlo. El me dio unos libros a meldar i me invito a la sinagoga un dia de Shabbat. Uno de la India me dio una Kippah i me disho "Shabbat Shalom". Asi me topi indo a la sinagoga kada Shabbat. Hasian el Kiddush al fin i me invitaban a komer en sus kasas. Habia alrededor siempre 10 personas por lo menos i les dishe ke tenia la impression de haber pasado por ayi antes. Dr.Block me disho ke kada Judio nasia kon la Torah i la Menorah dentro de si esperando para ke un otro Judio venga i la alumbre. Indo a kasa meldaba las historias Judias i me topi indo a la Yeshiva kada Martes. Poko a poko me ambezi el Hebreo i vide ke mi vida tenia mas signifikasion. Me di kuento ke los Judios no eran tan malos komo desia el Imam. Un dia un Rabbino me dio el konsejo de konvertirme al Judaismo para ser mas akseptado. Mi famiya se aravio kon mi i no kijeron hablarme mas. La unika razon porke keria ser Judio era para kasarme kon una Judia i kontinuar asi la linia de la famiya. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Komo el Mundo Se Torno Kontra Israel - 51 - Rusos esto paresia a un Protesto. En mismo tiempo enkorajaba a los dissidentes de haser protestos en todas partes del Block del Este. Munchos no estaban kontentos de ser dirijidos por el Soviet. Ver ke un estado tan chiko pudo harvar a los klientes del Union Sovietico daba una esperanza. Delantre esta situasion el Kremlin estaba muy iniervado i tenia espanto de lo ke se puedia pasar. Subito empezó a ver el Tsionismo komo una amenaza. El opinion mundial en parte, era influenzado por los Rusos. En terzero, venia la derrota ke era una humilasion para los Arabos. Nasser sobre todo era el Leader el mas popular en el Mundo Arabo. Tenia la ideologia de un"Pan‐Arabismo"ke era igual kisas al Islamismo de hoy. Salio de esto el Nasionalismo Palestiniano. El PLO se formo en 1964 por Nasser sin ke tengan una agenda para krear un Estado Palestiniano. En 1957 los ke eran mas nasionalistos formaron el FATAH basho"Yasser Arafat"Su base se topaba en Kuwait. Asi se kreo una platforma resibiendo soporte de todos los paises Arabos. Una vez ke Israel okupo el Territorio Palestiniano en 1967,se topo en sus manos kon milliones de Palestinianos i esto troko la posision de Israel. 1967 EL PUNTO DE TORNO El kambio de aktitud vino por 3 razones. En primero Israel no era mas, vulnerable en el opinion de otros después de la Guerra de 6 Dias, tomando kuento ke antes había un espanto ke el Holokosto puedia tornar atrás de nuevo. Los países Arabos amenazaban a Israel en mobilizando sus armadas en las frontieras. Komo Israel tuvo una viktoria grande se torno de David a Goliath i no era un país flaco. . En segundo esta viktoria era una humiliasion grande para el Union Sovietico. Israel se topaba en el Campo Oksidental en la Guerra Fria. Kontra esto los Arabos se topaban en el Campo Sovietico. En este kavzo los Judios viviendo en Rusia se sentian muy orgulliosos, mismo si eyos no puedian praktikar la religion i formar parte del aspekto sosial i kultural de los Judios. En seguida de la guerra,munchos Judios kijieron irsen a Israel. A los (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Hasta este punto habia la kestion de negar a los Judios un estado. Esta vez Israel se veia komo el pais negando a otros un estado. EL PETROLIO I EL TERRORISMO Son las kosas materiales ke influenzan a los gobiernos. Hay también unos kambios intelektuales ke influenzan el opinion de los leaderes. El factor material empezo kon la Kampania del Terrorismo de los Palestinianos. Vieron ke esto tenia un effekto sobre unos gobiernos Europeos. Habian mismo akuerdos entre unos gobiernios i los terroristos. Los metían en prision i después los deshaban partir. Los utilizaban a los prisonieros en cambio kon los suyos. Se hasían concesisones para guardar el kalmo. Esto se pasaba también kon los Arabos mas Moderados. En la Guerra de Yom Kippur en 1973 tomo lugar el Embargo del Petrolio i unos paises lo disheron klaramente ke dependian de la energia i ke tenian ke ajustar la politika. Se vido subito ke el petrolio era una arma ke se puedia utilizar kontra Israel. En la Leagua Araba habian 22 paises.57 paises en el mundo eran Musulmanes. El kuento kaia un Judio - 52 - kontra 100 Musulmanes. Se vido ke de esta manera se puedia explotar el muskulo Economico i Diplomatico en las Nasiones Unidas. UN VASIO KREADO KON EL TIEMPO EN EL TSIONISMO Hubo un declino en el Tsionismo de la Iskierda en kada forma del Socialismo a traves el mundo. Komo alternativa a esto, salio el Tsionismo Religioso. Ma esto no hasia mover a la gente. Un tiempo el Marxismo era bien representado en los Judios i entre los intellektuales del Siglo 19.El Tsionismo de la Iskierda tenia tambien un ideal mundial del Socialismo. Kon la kreasion de Israel se iva krear un nido de refugio ke iva ser un model al mundo. Esto fue realizado kon el Movimiento del Kibbutz. Fue lo mas leshos ke se fueron para krear un Socialismo Reel, Libre, Voluntario, Democratico, Egalitario konformando a los ideales ke inspiro a munchas generasiones. La parte privada era abolida i mismo los habrigos ke se metia uno no eran personales. Al fin de la semana se lavaba todo i les daban en kontra habrigos limpios. Habia un"Esprit de Corps"en Israel ke no era solamente Judio, ma"Model del Socialismo".Los fondatores kreando el model sus hijos hasian todo (039) Mayıs – Haziran 2015 - 53 - DIYALoG para preservarlo. Yegando a los inietos, eyos se enfasiaron de vivir en esta manera. Kierian gozar del individualismo. Komo otros paises Israel tambien se separo del Socialismo. Esto benefisio muncho a Israel del punto ekonomiko. Israel prospero i entro en el Merkado de la Ekonomia. Ma en mismo tiempo esto robo al pais de 2 kosas. Primero del favor ke Israel habia ganado en los ojos de otros komo un experimento social. Segundo en la idea de krear una sociedad de model. Ahora la gente vive por sus benefisios sin tener unos ideales altos. EL PUNTO DE TORNO Tenemos una situación mas diferente en los Estados Unidos ke en Europa i Inglaterra. El opinion publico en America favora a Israel. El gobierno también es sensitivo al opinion publico. Los Evangelistos soportan a Israel. En kontra los Judios no se aserkan tanto de eyos. Esto se puede entender. Los Judios sufrieron de persekusion en Europa. El Mundo Secular estaba en favor de la sivdadania i la liberasión de los Judios mas ke de sus mundos religiosos. Se vido esto en el Asunto de "Dreyfus" era la batalla entre el Opinion Europeo sobre los Judios i el Anti Semitismo. Los Judios pensaban ke si los otros eran mas seculares komo Christianos puedian ser mas amistosos a los Judios. Los Religiosos en kontra serian mas detrás la persekusion. Hay ke ver si los Evangelistos Protestantes son amigos de Israel, mas ke los otros. El problem en Europa hoy es la lucha kontra el sentimiento Anti‐Israel ke se topa mismo en el nivel intellektual. Komo defensa kontra esto se puede desir "Israel tiene sus yerros, ma no mas ke los otros paises del Oksidente. Puedeser ke son mas chikos. Hay ke kompararlo kon lo ke se pasa en los Paises Arabos i kon el Islamismo Radikal. En el fin del kuento Israel es un pais bueno. Un pais ke mostra su generosidad al mundo. "TODOS LOS PAISES SON IMPERFECTOS, EL SER HUMANO ES IMPERFECTO"MA KUANDO SE KOMPARA ISRAEL KON OTROS PAISES, HAY KE ADMIRARLO" (039) Mayıs – Haziran 2015 Gad Nassi DIYALoG - 54 - djudios de Sepulveda. I ke este ijiko fue yevado a un lugar asolado, i despues de umiliasiones i brutalidades fue matado por krusifiksion. Kuando estos rumores le ayegaron, Don Juan Arias Dávila – el obispo de Segovia – desidio de kastigar a los akuzados. Unos 16 de estos fueron kemados, mientras ke los otros fueron enforkados despues de ser arastados en las kayes. Portanto, este kastigo brutal no pudo kalmar al puevlo de Sepulveda, ke iva atakar bruskamente la djuderia, masakrando la mayoria de sus abitantes en sus kazas. Siertos se salvaron en fuyendosen i bushkando refujio en las sivdades vizinas. Ma, i ayi fueron resividos kon suspecho i kon akuzasiones similares, seando ke los rumores sovre sus krimen les avian presedado. Israel El Santo Ninyo de la Guardia Durante siglos, el antisemitizmo avia gozado de la forjeria de la kalomnia de sangre, para eksprimir su enemistad enverso los djudios. Bazada sovre la kreensya ke durante la Semana Santa, los djudios uzavan a arevatar un ninyo kristiano i krusifiarlo de la mizma manera ke avian krusifiado el Kristo, esta kalomnia era de mizmo un preteksto por el masakro de los djudyos i el sakeo de sus kuarteles. Es ansi ke, kuando la fiesta de Noel se estava selebrando pasifikamente en 1468 por los kristianos, la trankilidad fue perturbada por los rumores sovre la arevatasion de un ijiko kristiano de La Guardia – ke es un kazal chiko serka de Toledo – por los Verso la Inkizision Aun ke el puerpo del Santo Ninyo de La Guardia no fue nunka topado, kon esta kalomnia iva empesar un proseso de rakontarios sovre la arevatasion de los ninyos santos. I ke fueron los butos de todos estos rakontarios? Para aklarar la repuesta de esta kestion, tenemos de asperar unos vente anyos. En 1490, un muevo kristiano yamado Benito Garcia, ke lavorava komo penyador i vendador ambulante de lana, fue atakado en un albergo por un grupo de (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 55 - Pedro de Villada, Garcia devia de entregar sus ko‐ konspiratores. Garcia dyo losnombres de Juan de Ocaña, los ermanos Mosé i Yuce Franco i sus padre Ça Franco, ansi ke varios otros, kon un total de sesh konversos i sinko djudios, inkluendo otros tres ke ya se avian murido. Todos los otros ke ainda bivian fueron detenidos i torturados. borachos ke rompieron su kargo. Kuando entre sus efetos toparon un objeto de kulto kristiano, pensando ke solo un reliojozo puederia tener este modo de objeto, entregaron a Garcia a las otoridades. Esperando ke ansi ivan obtener komo rekompansa, una suma muncho maz alta ke de la vendidad de los efetos de Garcia. Pedro de Villada, el djuez ke se kargo de de este kavzo, avia lavorado en estrecha kolaborasion kon la Inkizision en el pasado, i estava aspirando a ser nominado djuez de la Inkizision. De Villada insistio ke Garcia Avia admitido de ser djudaizante i ke se avia arovado la ostia sakra para uzarla kon un korason umano para performar un ichizo ke kavzaria el mareyo i la muerte de todos los kristianos, i ansi los djudios puederan apatronarsen de todo sus bien i de sus rikezas. Garcia repudio estas akuzasiones i fue sometido a dozientos golpes de flajelasion segidos por la tortura de la agua i la garota. Finalmente, se rompyo i admetio ke avia sido un buen kristiano desde trenta anyos, ma en los ultimos anyos avia pratikado el djudaismo kada vez ke se sintia en seguridad. Ma, esto todo no era bastante para Yuce Franco se infermo en kayendo en la prizion, i sintiendo ke estava para murir, pidio un mediko i un rabino. Un mediko le fue mandado, ma el rabino era un pretro degizado. Yuce en su delirio le disho ke el i sus amigos fueron akuzados de aver planeado el asasinato ritual de un ninyo kristiano. Las sesiones posteriores del djuzgamiente turaron otros diez‐i‐sesh mezes. De muestros diyas solo el rejistro del djuzgamiente de Yuce es disponible. Los otros disparesieron, ma el rejistro sovre Yuce se refera i a los otros. Portanto, la akuzasion de krusifikasion no parese en los rejistros fin'a oktobre 1491. La transkripsion de una sesion marka ke Yuce disho sovre estas akuzasiones ke son "las maz grandes falsedades del mundo". Despues, admete ke fue yevado a una kueva ande le amostraron una kasha en tavla, konteniendo el pan sakro i el korason de un ijiko. Maz despues, admete tener partisipado en el sakrifisio de un ninyo kristiano. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 56 - apiedrado fina la muerte por un grupo enlokeado. Torquemada emetio una deklarasion para ser meldada en todos los pulpitos de Espanya. El puevlo de La Guardia instituo una prosesion anuala en la onor del Santo Ninyo i su estoria entro en la mitolojia de la Iglesia Katolika de Espanya. Aunke alguno afirmo saver ande su puerpo esta enterrado, su puerpo nunka se topo i se konkluo ke el ninyo avia sido yevado direktamente al syelo. I, se pretendio ke la vista de su madre se avia restorado mirakulozamente en el momemomento ke el ninyo se avia murido. Los bienes konfiskados de los inkulpados fueron uzados para finansiar la fragua del monasterio de Santo Tomás de Ávila, ke se kompleto el 3 de agosto, 1493. La estoria del Santo Niño de La Guardia, kon las kalomnias ke la segieron durante unos vente anyos, ivan aparejar el terreno a Tomás de Torquemada, para la proklamasion del Dekreto de la Ekspulsion, i ansi, la eliminasion, por siempre, de los djudyos de Espanya. Los testimonios son kontradiktores sovre los lugares de los sakrifisios, ansi ke sovre el numero de los ninyos sakrifiados i los ke partisiparon a las seremonias. Egzisten inkonsistensias sovre la identifikasion del ninyo i sovre el lugar ande fue sekestrado. El tribunal admete en primero su inkapachidad sovre la identifiasion de la viktima, en nominandolo solo komo un ninyo kristiano. Portanto, despues de anyos afirma ke era "Juan, ijo de Alonso de Pasamontes i de Juana de la Guindera". En un otro dokumento de 1544, es reportado ke era "Cristóbal, ijo de una mujer syega". El 16 de noviembre 1491, los akuzados fueron transmetidos a la otoridad sekulara i kemados en la ogera. Los djudios ke avian murido fueron kemados en efijia. Aparte de Yucé i Ça, todos konfesaron i fueron aogados antes de ser kemados. Yuce i Ça kijieron murir komo djudyos. Fueron kemados en primero kon fierros tostados, i entonses enriva de brazas mojadas para ke se kemen maz avahar en prolonjando sus sufriensas. La kalomnia de sangre se propajo entre los espanyoles superstisiozos. Despues de unos kuantos diyas, un djudyo dezmazalado fue (039) Mayıs – Haziran 2015 Coya Delevi DIYALoG - 57 - las olas de pasharos migrantes en el sielo klaro de muestra sivdad. Estambol se topa en el kruazamiento del itineraryo de migrasyon. Para los amatores, es un plazer de ver los pasharos tornando via Estambol, a la Russiya o la Evropa, en uına dishiplina de armada. En desparte de lo ke mensyoni mas arriva, ay i otros sinyos de la mueva sezon. En Estambol, sin ver los arvoles de “Erguvan”, kon sus chikas flores roz‐lila, no se puede dizir ke ya vino la Primavera. No konosko el nombre en Judeo‐ Espanyol de esta planta. Ya se ke es konosida por los estranyeros komo “Judas Tree”, lo ke kere dizir “el arvole de Yehuda”. Egziste i una leyenda sovre İstanbul Estambol en la Primavera “Las Flores de la Mueva Sezon” La Primavera esta azyendose sentir kon el sol amostrando su kara riente. En vezes esta eskondido detras las nuves, ma, ansi ke ansi es el mez de Mayo i Estambol mos esta arregalando kon su Natura sin igual. Basta un torno de vaporiko en el Bosfor para bivir esta egzaltasyon. Puede azer un poko fresko, o puede aver luvya amanyana. Ke importa?... Porke ya savemos ke en la mueva sezon enfloresen i las muevas esperansas. Es la sezon de las flores. La Natura entera se transforma en un imenso floristo ke no tura muncho, kale profitar. Para unos, la Primavera viene kon las margaritas en los kampos, en las kolinas. Blankas, amariyas, son simples ma dan keyf en simbolizando el espertar de la Natura. Mas arrekayentando, ampesamos a ver (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 58 - akompanyan, mos dan plazer... No miresh ke dishe silensiozas. Kada una tiene su sinyifikasyon, su lenguaje, su mesaje. Lady Montagu, una novle dama ingleza ke bivyo aki en el presipyo del 18. Siglo en las letras ke mandava a sus amigas de Ingleterra, eskriviya: “ Sin dingun esforso puedesh diskutir, malsinar, embiyar letras de amistad, de amor, de“savoir‐vivre” afilu novelas kon las flores. Kada una eksprime su mesaje.. Aki me ambezi la lingua de las flores.” la kolor de las flores del arvole. Fue tambien la kolor “ofisyal” del Imperio Bizantino. Otruna flor de la Primavera es la tulipa (lale), uno de los simbolos de Estambol. Vemos en todas las partes de la sivdad, esta flor kon sus formas i kolores diversas. Es la flor ke dyo su nombre a una era, una epoka del Imperio Otomano, komo “Lale Devri”. Las flores, maraviyas de la Natura, estan aryento de muestra vida, kon la armoniya de sus kolores, sus formas i parfumos. Las vemos en las vinyas, en los kampos ande kresen de si para si. Otras, kon muncho kudyo i amor se engrandesen en las seras i las guertas. Trandafilas, klavinas, tulipas, lilas, margaritas, violetas i otras... I, mizmo si es ralamente, vemos las nenufares (nilüfer) kreser, kon un poko de “regancho”(naz), ensima las aguas kalmas de un lago... Aki syertas flores i sus mesajes. “Trandafila” blanka: inosensya, korolada: amor, pasyon, roz: mi korason esta en ti i trandafila amariya: amistad kayente.... “Klavina” blanka: pureza, inosensya, roz: amistad leal, amariya: melankoliya... “Tulipa” amariya: stress, nyervozita... “Violeta”: modestiya ets... Las flores tienen sus sinyifikasyon kon eyas propias i sus diferentes kolores. Las flores syempre fueron los mesajeros de muestros sentimientos de kerensya, de amistad i naturalmente, de amor. Son tambien kompanyeras inseparavles de los poetas i tienen un lugar inkontestavle en el Arte. Ande keren ke se topen, admirar las flores en la vitrina de un floristo, en los kampos, al bodre de un kamino o en muestras kazas... Sin bruido, silensyozas partisipan a muestra vida, mos (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 59 - En Villa Crespo, se serrava la kaleja de la avinida Corrientes para fiestar. No avía 25 de mayo ke no iziera frios de murir, afilú kon yuvia no deshavamos de ir. El palko ande suvían las autoridades i kumvidados, lo punían desde la porta de la Eskola Tomasa de la Quintana de Escalada asta la entrada de la polis. Ken i ken mankó de ambezarse en esta eskola? La banda de la polis tanya el Imno argentino i la marcha de la bandiera en el desfile, era un orguyo en la eskola kuando dizian ….fulana sos eskolta para el desfile, mos inchiamos de orguyo ir kon el delantal i guantes blankos komo el konfite, mientres las djentes konosidas mos etchavan el ojo. Despues ke marchavamos i kantavamos kon orguyo, no avía vizino ke mankava en el desfile kon la eskarapela en el pecho, despúes ampesava la fiesta : karrera de embolsados avia ke korrer adientro de una bolsa sin kaerse, otra era korrer kon una kuchara kon un guevo sin ke se kaiga , el palo enjabonado i mas, soltavan globos i asta palombas! . Kantoniko de Buenos Aires Graciela Tevah de Ryba 25 de Mayo En Villa Crespo Kero partajar kon vosotros un poko de la istoria Argentina, fiestamos el 25 de Mayo mas konosido komo Dia de la revolusión de Mayo ke akontesió en 1810. Buenos Aires era sitio de la kapitala del Virreynato de la Plata, ke dependía del rey de la Espanya kuando sakaron al Virrey Baltasar de Cisneros. En este punto se djuntaron un grupo de omvres yamados criollos defendiendo la muestra patria, trokaron el virreynato i fraguaron la Primera Junta de Gobierno. Esto ampezó el 18 de Mayo i por esto es yamada Semana de Mayo. Kon esta revolusión ampezó a fraguarse la independensia, la primera junta no rekonosía LA AUTORIDÁ de la Espanya e Indias, ainda governava el Rey Fernando VII. Ansina se fraguó el primo governo patrio asta ke se deklaró la Independensia el 9 de djulio de 1816. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Los boyskaut desfilavan kon las ropas ke vistian, kalya verlos de pantalones kortos, la grevata, kalzas asta los yinoyos i mas yamava la atansión el modo de chapeo ke usavan. Lo bueno vinía kuando esto eskapava, sirvían chokolate kaente ke bien vinía, kon algo dulse. El klub Sefaradi, siempre presente kon la muestra bandera djunto a la Argentina. Lo ke tuve kontado no se vido mas, la eskola en el mesmo sitio, al lado los bomberos i la polis en otra kaleja, esto es todo rekodro ke kedó en el meoio i los korasones de kada uno de nosotros ke tuvimos visto esto. Saludosos ke estesh - 60 - (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 61 - Esto todo mos vyene del Tanah. Empesaremos por Shemot (Exode) kapitulo 23, pasuk 16 : « I la fyesta de la segada (la moisson), las premisyas de tus travajos ke uvyeres sembrado en el kampo ». Es el pasuk 17, ke vyene despues, ke mos dize : « tres vezes en el anyo, se aparesera todo macho tuyo delantre del Sinyor Adonaï. » En el kapitulo 34, pasuk 22, se puede meldar : « I la fyesta de las semanas te aras, de las premisyas de la segada del trigo ». Despues de Shemot, ay Vayikra (Lévitique). Kapitulo 23, pesukim 15 a 22 : « I kontaresh a vozotros dezde el diya despues del Shabath, dezde el diya de vuestro traer la gavelya de la mesidura (l’omer du balancement), syete Shabatot, kumplidos seran. Asta el diya despues del Shabat seteno, kontaresh sinkuenta diyas. Entonses alyegaresh prezente nuevo a Adonaï. De vuestras moradas traeresh dos panes de mesidura. De dos diezmos de semula seran. Levdos seran kochos, premisyas a Adonaï. I alyegaresh kon el pan syete karneros sanos, de edad de un anyo, i un toro echo de vaka i dos barvezes (béliers) ; seran alsasyon a Edmond i sus Emisyones Edmond Cohen / Paris Shavouot La fyesta de Shavuot, es una fyesta ande no ay muncho uzos i kostumbres de los kuales avlar. No ay Shofar komo en Rosh Ashana, no ay masa komo en Pesah, no ay suka komo en Sukoth, menora komo en Hanuka, ets. Es una fyesta relijyoza i nada mas. I yo, ke no so haham, no tengo muncho de kontar sovre Shavuot, ama afillu si yo no so el mas kapache para azerlo, vo aprovar de darvos unas kuantas luzes sovre esta fyesta.. En primero, kale empesar por el empesijo: de ande mos vyene esta fyesta, ke kaye kada anyo el 6 del mes de sivan, i tambyen el 7 afuera de erets Israel. Nunka kaye un martes, un djueves o un Shabat. Es, kon Sukot i Pesah, una de las tres fyestas de pelegrinaje, (shelosha regalim) i es tambyen, a parte de Shabat, una de las sinko fyestas de konvokasyon de santidad (mikra kodesh). (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 62 - un barvez, syete karneros de edad de un anyo. I su prezente de semula embuelta en azete, tres diezmos por kada toro, dos diezmos por kada barvez, un diezmo por kada karnero de los syete karneros. Un kavrito de las kavras para azer ekspiasyon por vozotros. Esto aresh afuera de la alsasyon kontinua, i su prezente, i sus templasyones (leurs libations). Sanos vos seran ». I enfin despues de esto keda Devarim (Deutéronome) kapitulo 16 pesukim 9 a 12 : « Syete semanas kontaras a ti : de empesar oz en la myes (dès que la faucille attaquera la moisson sur pied) empesaras por kontar syete semanas. I faras paskua de las semanas (tu feras une fête des semaines) a Adonaï tu Dyo, de abondo de voluntad de tu mano ke dyeres, komo te bendishere Adonaï tu Dyo. I alegrarteas delante de Adonaï tu Dyo, i tu ijo i tu ija, i tu syervo i tu syerva, i el Levita ke en tus villas, i el peregrino, i el uerfano i la bivda, ke entre ti, en el lugar ke eskojera Adonaï tu Dyo, por aposentar su nombre ayi. I membrarteas ke syervo fuiste en Ejypto, i guardaras i aras a los fueros estos (ces règles) ». Lo ke vos meldi aki era puro ladino, un poko yuch de todo entender, ama kale saver ke mismo en franses no es tan klaro. Adonaï, kon su prezente i sus templasyones (leurs libations), ofrenda kemada de guezmo resivivle a Adonaï. I aliegaresh un kavrito de las kavras por sakrifisyo por pekado, i dos karneros de edad de un anyo por sakrifisyo de pases. I el saserdote los mesira kon el pan de las premisyas por mesidura delante de Adonaï, kon los dos karneros ; santos seran a Adonaï, para el saserdote. I apregonaresh (vous proclamerez) en este mizmo diya, lyamadura santa vos sera. No agash ninguna ovra de servisyo. Sera fuero de syempre (une règle éternelle) en todas vuestras moradas por vuestras jenerasyones. I kuando segaresh la segada (quand vous moissonnerez la moisson) de vuestra tyerra, no akaves el rinkon de tu kampo en tu segar, ni akojes las espinas (les glanes) kayidas de tu segada: para el meskino i para el pelegrino (pour le pauvre et pour l’étranger) las desharas. Yo Adonaï vuestro Dyo ». Despues de Vayikra, ay Bamidbar (Nombres), kapitulo 28, pesukim 26 a 31 : « I en el diya de las premisyas, kuando alyegaresh prezente nuevo a Adonaï, al kavo de vuestras semanas, tendresh lyamadura santa. No agash ninguna ovra de servisyo. I alyegaresh alsasyon por guezmo resivivle a Adonaï, dos toros ijos de vaka, (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 63 - shabat kyere solo dizir yom tov, diya de fyesta, i aki es Pesah. Kon esto todo mos kedamos kon una fyesta agrikola, ama komo ya lo savesh todos, esta fyesta de Shavuot no es solo para los djudyos una fyesta agrikola. Es tambyen la fyesta ke konta Racine en el empesijo de Athalie: « Oui je viens dans son temple adorer l’Eternel Je viens selon l’usage antique et solennel Célébrer avec vous la fameuse journée Où sur le Mont Sina la Loi nous fut donnée. » (Si, vengo en su templo alavar al Senyor, Vengo asigun el uzo antiguo i ritual Fyestar kon vozotros el famozo diya Ande sovre el Monte Sinaï la ley mos fue dada) I es vedra ke para el Talmud la fyesta de Shavuot es tambyen yamada Hag matan tora, la fyesta ande el Dyo mos dyo la tora. Asigun los hahamim del Talmud, la fyesta de Shavuot mos akodra el diya ande el puevlo de Israel akojido al pye del monte de Sinaï resivyo los diez mandamyentos de la Tora. Kreo ke ya vos meldi todo lo ke el Tanah mos dize sovre la fyesta de Shavuot. Vitesh ke el tanah da tres nombres diferentes a la misma fyesta : hag a katsir (fyesta de la segada, fête de la moisson) hag ashavuot (fyesta de las semanas, fête des semaines) yom a bikurim (diya de las premisyas, jour des prémices). Ama kual ke sea su nombre, ya vitesh ke para el tanah esta fyesta es una fyesta agrikola, i solo agrikola. Es la fyesta ande se aze la segada del trigo i se ofresen al Dyo las premisyas del trigo i otros prezentes animales. Es tambyen la fyesta ande s’eskapa la komputasyon del Omer, i kon eya la fyesta de Pesah. Es una serradura, lo ke el Talmud yama atseret. Por esto el Talmud yama tambyen atseret la fyesta de Shavuot. Djusto un byervo sovre el diya despues de Shabat. En el teksto de Vayikra ke vos meldi, se dike ke kale empesar de kontar el omer desde el diya despues de Shabat. I ansina es ke aziyan los Saduseanos i lo ke azen dainda oy los karaitos, de tal manera ke para eyos Shavuot kaye syempre diya de alhad, lo ke aze kon el shabat de antes dos diyas de fyesta uno detras de otro. Ama no es lo ke dechizaron los hahamim del Talmud. Asigun eyos, el byervo (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 64 - este atadijo es para amostrar ke la fyesta de Pesah no es kompleta sin Shavuot ke la syerra. I esta serradura, atseret, no se aze solo por razones agrikolas, asigun los hahamim. Es para amostrar ke la salida de Ayifton tuvo su razon en la akseptasyon de la Tora. Los syervos ebreos no fueron liberados en Pesah solo para ser ijos foros, fueron liberados para pueder despues resivir la Tora. Es solo kon el matan Tora fyestado en Shavuot ke la salida de Ayifton fyestada por Pesah tyene su pleno kumplimyento. I komo la Tora es koza de kadal diya, por esto es, asigun los hahamim, ke no ay mandamyentos espesyales para Shavuot komo shofar o matsa. Es tambyen porke en la tora no ay un mandamyento solo, todos los mandamyentos son en la tora. Esto dicho, si es vedra ke no ay mandamyentos espesyales para Shavuot, es vedra tambyen ke egzisten unos kuantos uzos para esta fyesta, de los kuales vo kyero avlar agora. Un uzo es de adornar las kazas i el kal kon flores, en rekodro de ke el dizyerto se enfloresyo kuando la Tora mos fue dada. Avro una paranteza para akodrarvos ke kuando Racine mos avla de « la célèbre journée où sur le Mont Sina la loi nous fut donnée» (el famozo diya ande la ley mos fue dada), es vedra ke el Dyo, kuando avlo a todo el puevlo de Israel, se teniya sovre el Monte de Sinaï. Ama el puevlo entero de Israel ke lo oiya i ke la resivyo, el se topava al pye del Monte, i no sovre el. Aki serro la paranteza. De la misma manera, no kale kreervos ke si Shavuot se fyesta sinkuenta diyas despues de Pesah, esto kyere dizir ke el Matan tora, el famozo diya, komo dize Racine, se tuvo sinkuenta diyas despues de Pesah i de la salida de Ayifton. Kreer esto seriya un yerro, syendo ke el primer pasuk del kapitulo 19 de Shemot mos dize ke los ijos de Israel ayegaron al dizyerto de Sinaï tres mezes despues de la salida de Ayifton. Tres mezes, mos aze mas o menos noventa diyas, i no sinkuenta. A mi me parese ke lo ke kijeron amostrar los hahamim en fyestando el matan tora el diya de Shavuot, es ke si ay un tal atadijo entre Pesah i Shavuot, ke se ve kon la komputasyon del omer, kon el fakto ke la fyesta de Shavuot kaye un diya ke se refyere a Pesah (sinkuenta diyas despues Pesah) (039) Mayıs – Haziran 2015 - 65 - DIYALoG 2°) La Tora es komparada al leche (i al myel)en el Kantar de los kantares : en vedra, esto tambyen, ya lo savej, es la interpretasyon de los hahamim ; el texto dize solo : « el myel i la leche estan basho tu aluenga » avlando a una mujer. Ama los hahamim meldan esto komo si aviya eskrito ke la Tora es komo leche i myel. Otro uzo es de meldar en el kal la megila de Ruth. Esto es, asigun muestros hahamim, para amostrar ke la tora no fue dada solo para los ijos de Israel : kada uno i uno ke no es de los muestros i ke kyere resivir la tora lo puede si lo demanda, komo lo izo Ruth la Moabita, ke disho a Naomi su suegra : « Tu puevlo sera mi puevlo, tu Dyo sera mi Dyo ». I no kale olvidar ke es de la desendensya de esta mujer Moabita ke salyo el rey David nasido i muerto en Shavuot asigun la tradisyon, i ke salira el Mashiah… ke s’esta dainda azyendo un poko asperar. 3°) La valor numerika del byervo ebreo halav, leche, es 40 komo los 40 diyas ke paso Moshe Rabenu en el Monte Sinaï para resivir la Tora. 4°) En el mismo pasuk 26 del kapitulo 34 de Shemot se puede meldar : « El prinsipyo de las premisyas de tu tyerra traeras a la kaza de Adonaï tu Dyo. No kozeras el kavrito kon la leche de su madre ». La primera parte del pasuk es hag abikurim, Shavuot fyesta de las premisyas, i djusto depues vyene la interdiksyon de kozer karne kon leche. Los hahamim ven un atadijo entre las dos partes del mismo pasuk. Otro uzo tambyen es, para los djudyos sufus, de estudiyar durante la noche entera de Shavuot la Tora i el Talmud. Se meldan el primer i el ultimo pesukim de kada perasha del anyo, i tambyen el primer pasuk de kada otro livro del tanah, ansi ke los primeros pedasos de los 63 livros de la Mishna. Otro uzo tambyen en diya de Shavuot es de komer komida de leche. Deke este uzo ? Se dan sej razones: 5°) El monte Sinaï se yama tambyen Har Gavnunim, la montanya de las altas simas, lo ke aze pensar a otro byervo ebreo ke asemeja a gavnun, es gvina, kezo., de valor numerika 70, komo las setenta karas de la ley. 1°) Resivyendo el diya del matan Tora las leyes sovre la komida de la karne kasher, los ijos de Israel no eran prontos este mizmo diya para aparejar karne kasher, i por esto komyeron solo komidas de leche. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 66 - DIYALoG 6°) Es el sej de Sivan, ke es el diya de Shavuot, ke Moshe Rabenu, dainda bebiko, fue metido en un sestiko i topado por la ija del Paro, rey de Ayifton. I ke leche bevyo, el ke teniya de guadrar su boka pura, syendo ke iva despues avlar kon el Dyo ? La leche de su madre Yoheved. Komer kozas de leche en diya de Shavuot se justifika por estas todas razones ke vos dishe. Syendo ke las filikas son kozas de leche, yo kombidado ande mi ermuera, inyeta de haham, komi filikas noche de Shavuot, i tambyen gato de kezo al kavo del pranso. İ vos desho dezeando de toparmos al DIYALoG ke vyene, si kyere el Dyo ! (039) Mayıs – Haziran 2015 - 67 - DIYALoG “ ke se despartieron kon abrasos i bezos se suvieron a los kamyones. Sien i sinkuenta mujeres i muchachas kontaron los soldados kon muncha presizion “Basta, no mas!”i el konvoyo salio a kamino. El viaje no fue largo el konvoyo se areto en la shara serkana, los soldados se deskojieron mujeres las violaron, i despues las asesinaron. Todas kayeron alientro de un foyo avierto, ke las asperava. Los kazalinos de Transnistria kubrieron el foyo ke avian kavakado I lo yamaron: Tomba de ermanas. Prof.Dr. Moshe de Liba Tomba de Ermanaz Alegria se espandio en el kazal las autoridades romanas notifyaron en el geto: son demandadas enfermeras, voluntarias para los ospitales en Almanya. A los djudias ke ya estavan auzadas a deportasion verso el Este les paresyo esto komo verdadera salvasion! Munchas de eyas se prezentaron djovenas djudias para ser ‘ermanas’en ospitales i el komite empeso a preparar listas. De madrugada yamaron los soldados segun la lista,a las voluntarias (039) Mayıs – Haziran 2015 - 68 - DIYALoG Ke grande plaser es de ver la dulse primavera, Veyo de akel largo esfuenyo espertarse, I kon akeas hermozas kolores alusarse. Kamino entre los arvoles yenos de flores, Respiro sus aromas en dando mis lores. Debasho de un sielo klaro, yo kon alegria, Pizo las yervas..., de leshos una melodia Komo burlarse de las inyeves i los friyos, Siento kantar los pasharos...., ke plazeres miyos. Las aguas de los rios korren kon alegrias, No puedre olvidar el plaser de estos dias. Penso komo si fuera un regalo de la natura Salvandomos de los friyos i de la vida dura. Las kriaturas kontentes, son yenas de gozo Saltan, djugan debasho de este sol hermozo . Estuve akodrandome mi juventud de antes, Se rebivyeron mis vyejos amores i mis kantes. LA PRIMEVERA por Haim Vitali Sadacca (039) Mayıs – Haziran 2015 - 69 - DIYALoG Pedasikos de mi Memoria Leon Benatov Komo Salvi a mi Ermana PARA KE NO SE OLVİDE En Provadia bivivamos en una kamareta de una famiya de djidios. Komida se topava muy dificil. Mi ermana Poli era un bebe de un anyo. Un dia estavamos solos kon mi ermana en la kamareta. En la mesa se topava un jarro de barro kon melasa. Melasa era el substituto de miel. El bebe del piso se alevanto, se asuvio a una siya i de la siya se asuvio a la meza. Se alevanto i metio la kavesa en el jarro kon melasa. Yo salti i kiti el bebe de la melasa entero apegando. Se avia sofokar. De este modo salvi la vida de mi ermana. *** Kompozision I redaksion: Viktoria Atanasova Benatov Ordenador: Leon Kachas: Albert Benatov Fotos: Dime Krastev, Moni Franses, Sami Kohen (039) Mayıs – Haziran 2015 - 70 - DIYALoG No mi vendieron Leche Deke era Djidio kaza. Kuando mi ermana skapo a ambezar la septima klase kon onores i keria entrar en una eskuela de lengua ingles le refusaron, deke este ombre skrivio ke el padre mio antes de la gerra tenia una butika. *** Era la primavera de 1943. La Ley de proteksion de la nasion mandava ke los djidios bivan en una maale i salir de kaza solo por 2 oras. La muestra kaza se topava en esta maale da Sofia. Mi madre me mandava a una butika de Kuzo, serka de muestra kaza merkar leche, deke las kriaturas no primia ke yeven la estreya amariya i no me van a konoser ke so djidio. En la butika avia una kola de djente asperando por leche. I yo estava asperando. Enduna oyi una boz: Sofia 1949 Vos kero kontar lo ke me akodro de los primeros anyos despues de la Segunda gerra mondiala. Yo era un ijiko de la edad de 11 anyos. Mi famiya avia tornado a Sofia del destierro en Provadia. No avia produktos de komida en el merkado. Pan i otros produktos para komer i vestir merkavamos kon kupones. A una persona davan 300 gramos de pan i a las personas ke lavoravan echo pezgado medio kilo de pan por dia. En el pan metian arina de panocha de maiz. Una vez yo topi en la kaye un kupon por pan i dos semanas la famiya mia tenia mas muncho pan. De Chehoslovakia mandaron un ayudo de asukar para todos los krios de Bulgaria. ‐“No le desh leche a este ijiko, el es djidio.“ Me abolti, era una ijika ke bivia in muestra kaza en el primero etaje, 4‐ 5 anyos mas grande de mi, se yamava Mika. El vendedor me disho – “Afuera, vate de aki!” Ampesi a yorar i me torni a kaza sin leche. Despues de la liberasion, el padre de esta ijika Mika lo azieron el oido de la polisia sekreta para muestra (039) Mayıs – Haziran 2015 - 71 - DIYALoG Dos vizinas djudias estan avlando: "Matilda, tomates kozas delJoint?" "Ya tomi." "Me disheron ke tomates dos pares de kalsados, es verda?" "No es verda, es mentira, tomi kuatro pares de kalsados." Poko a poko, la vida se izo mas kolay. La mas grande parte de los djidios de Bulgaria durante 1949‐1950, azieron aliya a Israel. Mi padre kedo en Bulgaria. Dos ermanos i una ermana de mi padre partieron. Mas tadre i el otro ermano ke kedo en Bulgaria izo aliya. De este modo kedi sin primos ermanos en Bulgaria. La distribusion de la asukar la azieron an las eskuelas. A la klasa mia la profesora dio a kada elevo un kilo de asukar en pedasos. Me akodro ke yo i los otros elevos mos komimos inmediatamente mas de 300 gramos. En este tiempo no pensava ke me vo engodrar. Una vez mi padre Avram merko del merkado de un kazalino manteka. La manteka en akel tiempo la stavan vendiendo en forma de bola. Kvando en kaza ampesimos komer de la manteka vimos ke dentro avia una kol chika kuvrida kon manteka. De este modo lo enganyaron a mi padre. Ma para los djidios la sitiuasion no era tan mala. La organizasion de los djidios de Amerika Joint mos mandava ayuda: leche en polvo, chokolate, karne en konservas, vestidos, kalsados i mantas. Despues de la eskuela, los krios djidios vijitavamos un komedor i ayi komiamos. La organizasion de los djidios estava dando produktos i vestidos para kada famiya. En la kaza de los djidios de Sofia Beit am, kada djueves avia un arekojimiento kon programa. Un aktor muy grande, Leo Konforti, venia i me akodro una shaka suya: En el DIYALoG siguiente: EN EL TIEMPO DE LA GERRA (039) Mayıs – Haziran 2015 - 72 - DIYALoG From the Archive: As First Lady, Hillary was a Prized Jewish Keynoter - until she kissed Suha Arafat By Julie WienerApril 17, 2015 DE LA PRENSA MONDIAL Lina Filiba Hillary Clinton walks with President Bill Clinton and daughter Chelsea in President Clinton’s second inaugural parade, Jan. 20, 1997. (Wikimedia Commons) (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 73 - procedures the president wants included in the reform package. Although Clinton’s health care plan famously flopped, she continued her not infrequent appearances at Jewish venues. In 1994 she and President Bill Clinton attended Rosh Hashanah services on Martha’s Vineyard, Massachusetts, in what JTA reported “is believed to be the first time that a U.S. president has attended a High Holiday service.” A few months later, as the keynote speaker at an Israel Bonds fundraiser, Clinton suggested that Americans turn to Jewish scholars such as Hillel and Martin Buber for guidance: “These scholars show us how to dialogue, discuss and learn, and how central family culture and community are,” she said, “I wish we could clone this and make it available to all people.” In September of 1995 the first lady keynoted for two Jewish organizations in two days: the United Jewish Appeal’s National Women’s Campaign Lion of Judah Conference and the Chicago regional Last week, Hillary Clinton formally announced she would run once more for president, and not surprisingly, many pundits and voters are scrutinizing her record as President Barack Obama’s secretary of state and, before that, as New York’s junior senator. We decided to go back a little further in time to Clinton’s eight years as first lady. During those years, she was a frequent speaker at Jewish organizations, starting with a 1993 gig at the Reform movement’s biennial convention where she put a Jewish spin on her health care reform plan: Clinton compared the effort to provide universal health care coverage with the message embodied in the Torah portion that Jews would be reading the next morning during Shabbat services. “Abraham receives a command to leave his father’s house and meet new challenges God has put before him,” she said. She also cited the 12th‐century scholar and physician Maimonides as someone who stressed the importance of preventive health care, as she listed (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG office of the American Committee for the Weizmann Institute of Science in Israel. - 74 - condemn the Palestinian first lady’s claim that Israel was using poison gas to pollute the West Bank’s water and land. But her honeymoon with the Jewish establishment drew to a close in 1998, when, in a satellite hookup with Israeli, Palestinian and Jordanian teens from the Seeds of Peace group, Clinton said, in response to a question, “I think it will be in the long‐term interests of the Middle East for Palestine to be a state.” Clinton, who by then had already made clear she planned to run for the Senate in 2000, faced a storm of criticism, along with the widespread publication of a photo of her kissing Mrs. Arafat, but she defended herself by saying that the remarks “were not as harsh in the English translation that she heard.” “The comment, including at least seven other references to statehood for the Palestinians and the word ‘Palestine’ set off a fury in Israel and among many American Jewish groups,” JTA reported, adding that her “words stand in direct contradiction to U.S. policy, which for decades opposed the creation of a Palestinian state.” [U.S. and Israeli policy on Palestinian statehood had softened in the years after the Oslo Accords, but Clinton’s 1998 comments hit a nerve because they were made at a time when the Palestinians were exploring a unilateral statehood declaration.] In the months that followed, Clinton’s Jewish critics seized on various other missteps, including an appearance at Rev. Al Sharpton’s headquarters. None of this stopped Clinton from triumphing in her bid for New York’s Senate seat in 2000, an election in which she enjoyed considerable Jewish support. And that victory set in motion Clinton’s full‐ fledged political career consisting of eight years in the Senate and four years as secretary of state. Only time will tell whether it will culminate in a return to the White House. Things only got worse a year later when, during a visit with Palestinian Authority President Yasser Arafat’s wife Suha, Clinton did not immediately (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG La Fin du Cauchemar Terroriste Souterrain: - 75 - recherche ont commencé à la fin de la guerre contre le Hamas l’été dernier et 8 mois plus tard, le nouveau système est au point. Selon les informations diffusées, il ne s’agirait pas simplement d’un prototype destiné à être amélioré. La Défense israélienne n’a pas lésiné sur les moyens, des appareils ont d’ores et déjà été disposés à des endroits stratégiques tout autour de la bande de Gaza. Dès la formation du nouveau gouvernement et le déblocage des budgets alloués aux différents ministères, d’autres dispositifs seront déployés pour ceinturer l’ensemble des zones sensibles, que ce soit dans le sud face au Hamas, ou dans le nord, face aux positions du Hezbollah libanais. Israël Peut Désormais Repérer Les Tunnels Les habitants des localités situées à la périphérie de la bande de Gaza peuvent pousser un “ouf” de soulagement. Après la sécurisation des airs avec le système « Dôme de fer », Israël contrôlera également son sous‐sol. « Elbit systems » a mis au point en un temps record, un système capable de détecter tout forage de tunnel ou bruits souterrains suspects. Après plusieurs mois de tests, ce nouveau système, une sorte de « géophone », doté de capteurs ultra‐ sensibles a donné satisfaction sur toute la ligne. Ce petit appareil qui tient dans la main permet d’identifier avec certitude l’emplacement d’excavation et peut même repérer une personne à une profondeur d’un kilomètre environ. La rapidité avec laquelle les chercheurs d’Elbit Systems et de Rafael Advanced Defense Systems, ont travaillé est assez remarquable. Les travaux de (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG La Primera Pastilla de Insulina Contra la Diabetes en el mundo será "Made in Israel" - 76 - A pesar de su desventaja proporcional, la compañía israelí actualmente tiene una ventaja: dos ensayos clínicos de fase han sido reportados como un éxito por la Administración de Alimentos y Medicamentos de los Estados Unidos. Fuente: Le Monde Juif Según la Organización Mundial de la Salud (OMS), 347 millones de personas en el mundo tienen diabetes y esta cifra podría estar cerca de 600 millones en 2035. Hasta la fecha, la única manera de tratar la enfermedad es mediante la inyección de insulina. Pero hay dos sociedades médicas que se han embarcado en la búsqueda de una píldora de insulina, lo que podría hacer más fácil para los que sufren para comenzar el tratamiento precoz, retrasar la progresión de la enfermedad, reducir el riesgo de efectos secundarios, como la ceguera y retraso en la necesidad de inyecciones. Una de estas empresas es danesa, el gigante farmacéutico Novo Nordisk y la otra es una pequeña empresa con sede en Tel Aviv llama Oramed. El concepto de la insulina oral como una manera de aliviar los diabéticos de inyecciones diarias se pensó durante décadas, pero su realización es extremadamente difícil porque la insulina destruye las enzimas en el sistema digestivo. Oramed dijo que encontró una solución para permitir suficiente insulina para sobrevivir en el sistema digestivo de manera positiva. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 77 - $ 34 millones serán necesarios para hacer una prueba final a gran escala antes de que el medicamento está aprobado para la venta, de manera que la cápsula está aún lejos de entrar en el mercado. Oramed espera alianzas con importantes empresas farmacéuticas para el desarrollo y venta de la píldora de insulina. Oramed esta dirigido por líderes prominentes en el campo de la investigación y desarrollo, incluyendo: Prof. Avram Hershko ganador en el 2004 del Premio Nobel de Química, el profesor John Amatruda, ex vicepresidente de Merck & Co., Inc., el profesor Ele Ferrannini, ex presidente de la EASD, y el Dr. Michael Berelowitz, ex vicepresidente de Pfizer, Inc. y actualmente Presidente del Consejo Científico Asesor Oramed. La insulina tiene que llegar al hígado, que regula la secreción de insulina en el torrente sanguíneo. A diferencia de las inyecciones, la forma ingerida pasa directamente al hígado desde el tracto gastrointestinal. El presidente de Oramed, Nadav Cedrón dijo píldoras de insulina por vía oral también son financieramente más ventajosa. Dijo $ 500 mil millones se gastan cada año para el tratamiento de la diabetes. "Incluso un pequeño porcentaje de la reducción de costes hará una gran diferencia económica", dijo. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Pourquoi Je Peux Être Fier d’Être Juif - 78 - Le pays est sorti de nulle part ! Il y a 35 ans ! Nous avons combattu les trois armées les plus puissantes du Moyen‐Orient, et nous les avons balayées en six jours. Nous nous sommes battus contre différentes coalitions de pays arabes, qui avaient des armées modernes et de nombreuses armes soviétiques, et nous les avons toujours battues ! Aujourd’hui nous avons : Un pays, Une armée, Une puissante Armée de l’Air, Une économie à la pointe de la technologie, qui exporte des millions de dollars. Intel – Microsoft – IBM y développent des produits, chez ‐ nous . Nos docteurs remportent des récompenses pour leurs recherches dans le domaine médical. Nous faisons fleurir le désert, et vendons des oranges, des fleurs et des légumes au monde entier. Israël a envoyé ses propres satellites dans l’espace! Trois satellites en même temps! Roger Benhamou Traduit de l’anglais par Marc AZOULAY Voilà pourquoi j’aime être Juif – C’est uniquement la télé et les médias qui font en sorte que les gens pensent que la fin du monde est proche. Il y a seulement 60 ans, les Juifs étaient menés à l’abattoir comme des moutons. Pas de pays. Pas d’armée. Il y a 60 ans ! Sept pays arabes déclarèrent la guerre au petit Etat juif, seulement quelques heures après sa création ! Nous étions alors 650 000 Juifs ! Contre le reste du monde arabe ! Pas de Tsahal (armée de défense d’Israël). Pas de puissante Armée de l’Air, seulement des gens courageux avec nulle part où aller. Liban, Syrie, Irak, Jordanie, Egypte, Libye, Arabie Saoudite attaquèrent tous en même temps. Le pays que l’ONU nous a «donné» était un désert à 65%. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 79 - Qui est M. Arafat pour me faire peur? Pour me terrifier ? Vous me faites rire ! Pessah’ a été célébré; N’oublions pas de quoi il s’agit. Nous avons survécu à Pharaon, Nous avons survécu aux Grecs, Nous avons survécu aux Romains, Nous avons survécu à l’Inquisition en Espagne, Nous avons aux pogroms en Russie, Nous avons survécu à Hitler, Nous avons survécu aux Allemands, Nous avons survécu à l’Holocauste, Nous avons survécu face aux armées de sept pays arabes, Nous avons survécu à Saddam. Nous survivrons aux ennemis présents également. Pensez à n’importe quelle époque de l’histoire humaine ! Pensez‐y, pour nous, le peuple juif, La situation n’a jamais été meilleure ! Alors regardons le monde en face, Nous sommes fiers d’être au même rang que: Les Etats‐Unis, qui ont 250 millions d’habitants, La Russie, qui a 200 millions d’habitants, La Chine, qui a 1.3 milliards d’habitants ; Les Européens – France, Grande‐Bretagne, Allemagne – qui ont 350 millions d’habitants. Les seuls pays au monde à envoyer des objets dans l’espace ! Israël fait aujourd’hui partie de la famille des puissances nucléaires, Avec les Etats‐Unis, la Russie, la Chine, l’Inde, la France, et la Grande‐Bretagne. (Nous ne l’avons jamais admis officiellement, mais tout le monde le sait…) Et dire qu’il y a seulement 60 ans, Nous étions menés, honteux, sans espoir, au massacre ! Nous nous sommes extirpés des ruines fumantes de l’Europe, Nous avons remporté nos guerres ici avec moins que rien Nous avons construit notre petit « empire » à partir de rien. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 80 - De ne pas pleurer, De ne pas avoir peur. Les choses vont bien ici. Elles pourraient certainement aller mieux, Cependant : Ne croyez pas les médias, Ils ne vous disent pas Que les fêtes continuent d’avoir lieu, Que les gens continuent à vivre, Que les gens continuent à sortir, Que les gens continuent à voir des amis. Oui, notre moral est bas. Et alors ? C’est seulement parce que nous pleurons nos morts pendant que d’autres se réjouissent du sang versé. C’est la raison pour laquelle nous gagnerons, en fin de compte. Faites suivre cet e‐mail à toute la communauté, Et à des gens dans le monde entier. Ils font partie de notre force. Rappelons‐nous : Toutes les nations ou les cultures Qui un jour ont voulu nous détruire, N’existent plus aujourd’hui – alors que nous vivons toujours ! L’Egypte ? Les Grecs ? Alexandre de Macédoine ? Les Romains ? (Quelqu’un parle‐t‐il encore latin de nos jours ?) Le troisième Reich ? Et regardez‐nous, La nation de la Bible, Les esclaves d’Egypte, Nous sommes toujours là, Et nous parlons la même langue ! Ici, et maintenant ! Les Arabes ne le savent pas encore, Mais ils vont apprendre qu’il y a un D.ieu. Tant que nous gardons notre identité, nous sommes éternels. Alors excusez‐nous de ne pas nous inquiéter, (039) Mayıs – Haziran 2015 - 81 - DIYALoG Baş Yazı RAFAEL ALGRANATİ / İzmir Küçülen İzmir Yahudi Toplumu İzmirli David Enriquez’in 2014 yılı sonlarında somut verilere dayanarak yaptığı istatistiksel bir çalışma İzmir’de uzun zamandır konuşuluyor. Bir zamanlar 30 binleri aşan İzmir Yahudilerinin sayısı bu çalışmaya göre bugünlerde 1450’lere inmiş durumda. İzmir, 25 yıl sonra yalnızca doğal nedenlerle bugünkü nüfusunun yüzde %60’ını yitirmiş olacak. 50 yıl sonra ise %90’ını. Ölüme çare bulunamayacağına göre, bu gidişatı durdurmak veya yavaşlatmak için yapılabilecek bir şey de yok demektir. Bu bir tehdit değil, yaşanması kaçınılmaz olan bir bir süreçtir. Bu nedenle yapılması gereken oldukça açık ve net olan bu tabloyu kabullenmek ve bu bilinçle toplumu o günlere hazırlamaktır. KÖŞE YAZILARI (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG O günlerde oluşabilecek sıkıntıların neler olabileceği, toplumsal ve bireysel ihtiyaçların hangi başlıklarda yoğunlaşabileceği ve bunların nasıl karşılanacağı toplumun bazı kesimlerinde konuşulmaya, tartışılmaya başlandı. Ortaya çıkan ana başlıklar, sıralama farkı ile herkesin tahmin edebileceği aynı başlıklar. - 82 - Teşbihte hata olmaz derler. “Akan su mecrasını bulur” diye bir özdeyiş vardır. İzmir Yahudi toplumunun geleceğini bu suya benzetebiliriz. Bu su yüzyıllardır akıyor. Akıyor ama, doğadaki değişimlerle, kaynağın kurumaya yüz tutması ile azalmakta olan bu su, bundan sonra nereden, ne şekilde akacaktır? Yeni mecrası neresi olacaktır? Kim bilebilir? Tahminler yürütebiliriz. Olasılıkları değerlendirip fikren kendimizi hazırlayabiliriz. Alınması gereken önlemler varsa onları alabiliriz. Ancak sonuçta “akan suyun mecrasını bulmasını” bekleyecek ve 100 yıldır olduğu gibi elimizden gelen en iyi şekilde ona uyum sağlayacağız. Kontrolu tamamı ile elimizde olan ve mutlaka başarmamız gereken bir tek şey var: Kaç kişiye düşersek düşelim; Yahudi kimliğimizi, geleneklerimizi, göreneklerimizi kaybetmemek ve ‐ birbirlerine sıkıca bağlı aile fertleri gibi‐ bireysel gayretlerimizle toplum olarak bir arada durabilmek. Sevgiyle kalın, David Enriquez kardeşimiz bu çalışmasını açıklamakla, “Aa!. Kral Çıplak” diye bağırabilme cesaretini gösterdi. Görüp de görmezden gelenleri gerçeğe davet etti. Göremeyenlerin önüne kesin rakkamlar, somut tarihler koyarak görmelerini sağladı. Bakış açımıza bir çeki düzen verdi. Aslında İzmir Yahudi toplumu, son bir asırdır bu süreci zaten yaşamakta. 30000’lerden 1450’lere düşmek, nüfusun %95’ini yitirmek demek değil midir? Ya da 15000’lerden 1450’lere gerilemek %90’ını yitirmek? Sorarım size!.. Son yıllarda yaşanan Rav problemi, moel problemi, şohet problemi, hazan problemi, sinagogların minyan bulamama nedeni ile birer birer kapanmaları, Bene Berit’in, Talmud Tora’nın, kapatılması, hastanenin devri gibi ‐bir anda aklıma gelen‐ başlıklar bu küçülmenin sonucunda yaşanan sıkıntılar değil miydi? (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Derinlik - 83 - ‐ Peki Tanrım, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım? DIYALoG ‐ Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek. Anne Karnındaki Bebeğin Tanrı ile Sohbeti ‐ Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum, beni kim koruyacak? Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir bebek varmış. Bir gün Tanrı’ya sormuş: ‐ Meleğin seni kendi hayatı pahasına dahi olsa daima koruyacak. ‐ Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım? ‐ Fakat ben, seni bir daha göremeyeceğim için çok üzgünüm. ‐ Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek. ‐ Tüm meleklerin arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın. O sırada Cennette bir sessizlik olur ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır. Bebek gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar: ‐ Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen çabuk söyle, benim meleğimin adı ne? ‐ Pekii… İnsanlar bana birşeyler söylediklerinde, dillerini bilmeden söylenenleri nasıl anlayacağım? ‐Meleğinin adının önemi yok yavrum, sen onu ANNE diye çağıracaksın … ‐ Meleğin sana dünyada duyabileceğin en güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek. (039) Mayıs – Haziran 2015 Uzak Yakın DIYALoG - 84 - yaş grubunda kimse kalmamış, 21 – 69 yaş grubunda 630 kişi, 70 ve üstü grupta ise 370 kişi bulunacaktır. 30 yıl sonraki tablo ise, cemaatimizin yaş ortalamasının 64’e ulaşacağına, 0 – 30 yaş grubunda kimsenin kalmayacağına, 31 – 69 yaş grubunda 452 kişinin, 70 yaş ve üzerinde ise 298 mensubumuzun kalacağına işaret etmektedir. Maalesef 2070’li yıllarda, İzmir’e tersine göç gibi bir mucize olmazsa, sürecin dibe vuracağı ve İzmir’de sembolik bir cemaatin kalacağı öngörülmektedir. Bugünün 0 – 20 yaş grubunda bulunan gençlerimizin önümüzdeki 20 yıl içerisinde yurt dışı veya İstanbul’a önlenemez göçünün önüne geçilememesi ve bazı ölümlerin 75 – 80 yaş aralığından erken olması durumunda bu doğal sürecin daha da hızlanacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Tabii ki 20 yıl sonra 0 – 20 yaş grubunda artık hiç kimsenin bulunmayacağı varsayımı tümüyle gerçekçi değildir. O dönemde de mutlaka, çok az da olsa, çocuklarımız bulunabilecektir. Ancak bu sayı istatistikî verileri etkilemeyecek boyutta olacaktır. Fazla uzağa gitmeden, bugünün İzmir cemaatine bile bir göz attığımızda, İstanbul’da yaşayıp düğünlerini İzmir’de yapmayı tercih eden gençlerimizin sayısını hesaba katmazsak, İzmir’deki SELİM AMADO / Israel Eski Bir İzmirliden İzmir’de yaşayan çok değerli bir dostumdan aldığım bilgilerin, her İzmirli Yahudiyi ilgilendirip düşünmeğe sevkedeceğini, sadece kendime saklamanın doğru olmayacağını düşündüm. Bunlar sadece güncel istatistiki veriler değil, çok ilginç sosyal değişiklikleri özetleyen bir belgedir ve İzmir Musevi Cemaati yönetimine aittir. Bu sosyal verileri ortaya çıkarma gayretini gösteren cemaat yönetimi her türlü takdire şayandır. “Öncelikle İzmir cemaatimizle ilgili bir istatistikten kısa bilgiler aktarmakla başlayayım. Bu istatistiğe göre, eğer göç olmaz ve ölüm yaşı 75‐80 yaş aralığında olursa, 1460 kişilik cemaatimiz 20 yıl sonra yaklaşık 1000 kişiye, 30 yıl sonra ise 750 kişiye düşecektir. 20 yıl sonra tahmini 1000 kişi kalacak cemaatimizin yaş ortalaması 61 olacaktır. O tarihte 0 – 20 arası (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 85 - bir sebep ve sonuç ilişkisi şeklinde değerlendirilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Karma evlilik yapan gençlerimizin Yahudi kimliğini kaybetmiş bireyler olarak görülmelerinin doğru olmayacağını düşünmekteyim. Bu konuda daha fazla detaya girmeden karma evliliğin bir asimilasyon olarak algılanmaması gerektiğine bir kez daha vurgu yapmakla yetinmek istiyorum. Unutmayalım ki karma evlilik yaparak asimile oldukları kabul görülen gençlerimiz, her şeye rağmen gelenek ve göreneğine bağlı yarı‐ muhafazakâr, muhafazakâr ve hatta ultra‐ muhafazakâr ortamlarda yetiştirilmiş kendi çocuklarımızdır. Bunların içerisinde önemli sayıda din adamlarımızın çocuklarını da saymak mümkündür. Bu gençlerimizin her birinin, yaptıkları karma evliliğe rağmen, Yahudi kimliklerinin güçlü ve sağlam olduğunu onların birçoğunu tanıyan biri olarak söyleyebilirim. Tabii ki, az da olsa, bazı istisnalar olabilir. Ancak şu anda bu istisnaların kaideyi bozmadığını rahatlıkla iddia edebilirim. Bu nedenle, bu açıdan baktığımızda İzmir cemaatimizde gerçek anlamda Yahudi kimliği kaybına yönelik çok da ciddi bir asimilasyonun olmadığını söyleyebilirim. düğün sayısının azlığı ve hatta kıtlığı ile buna paralel doğumların azlığını rahatlıkla görebiliriz. Hal bugün böyle iken 20 yıl sonra cemaatimizde çocuk varlığının sayısal düzeyinin günümüzün çok altında kalacağını söylemek sanırım kehanet olmayacaktır. Yukarıdaki tabloya bakıldığında, bırakın 30 yılı, 20 yıl sonra bile İzmir Yahudi cemaati erişkin ve hatta geçkin kişilerden oluşmuş bir toplum portresi çizecektir. Bunun anlamı, söz konusu dönemde asimilasyon tehlikesi eşiğini aşmış, bir şekilde Yahudi kimliklerini oluşturmuş bir toplum göreceğimizdir. Cemaatimizin yaşlanmasını bir tehdit olarak görmemenizi çok yerinde bulmaktayım. Bir insanda yaşlılık nasıl doğal bir süreç olup tehdit olarak algılanamazsa, yaşlanan cemaatimiz için de durum aynıdır. Buna karşın, asimilasyonun geleceğe yönelik bir tehdit olarak algılanması konusuna ise biraz farklı bir açıdan yaklaşmak isterim. Asimilasyon aslında oldukça karmaşık ve çok yönlü bir sosyolojik olgudur. Birçok kişinin zihninde yer ettiği şeklin aksine asimilasyon ve karma evliliklerin (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 86 - Bu çok değerli veriler ve görüşlerin bilinmesiyle elbet hal çareleri bulunması mümkün olacaktır. Her halde ‘’Cemaat kayboluyor’’ demek ve çare aramamak bu süreci çabuklaştıracak, istenmeyen bir yaklaşımdır. Dünyada kaybolmayan ve devam eden, üstelik antisemitizmle mücadele eden pek çok Yahudi cemaatleri vardır. Karışık evlilikler eğer asimilasyon belirtisi değil, böyle evlilik yapanlar Yahudiliklerini gene devam ettiriyorlarsa, çocuklarınn Yahudi olarak büyütülmesi hakkında çiftin kararlı olmalarını sağlayacak bir hava yaratmek Türkiye Yahudi Cemaatine düşmektedir. Bu ailelerin çocukları hiçbir şekilde dışlanmamalı, anne‐baba Yahudi çiftlerin çocuklarıyla aynı Yahudilik eğitimine ve statüsüne tabi tutulmalıdırlar ve hepsi Yahudi olmanın gururunu taşımalıdırlar. Yahudi tarihinde birçok (alaha‐dini kural) tarihi ve sosyolojik şartlara uymak üzere değiştirilerek yasallaştırılmıştır: tek kadınla evlenmek (herem de Ribi Gerşon) ve Yahudiliğin anne tarafından geçeceği kuralı onlardandır. 21.ci asırda, DNA’nin ne olduğu belli olan bir zamanda geçmişin kararlarını ebedileştirmemek gerekir. Ortodoks da Yazımın başında sözünü ettiğim istatistikten yola çıkarak bugün İzmir cemaatimizde 01 ‐10 yaş grubunda 90, 11 – 15 yaş grubunda 40 ve de 16 – 20 yaş grubunda 47 çocuk ve gencimiz bulunmaktadır. Hiç şüphesiz, kritik yaşta bulunan 01 – 15 yaş dilimi arasındaki toplam 130 gencimizin Yahudi kimliklerini pekiştirmek için aileler ve cemaat olarak elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Bu gayretler içerisinde usulünce dinî eğitim, Yahudi tarihi, İbranice öğretimi v.s. gibi yöntemler üzerine eğilmeli ve bu konularda gerekirse profesyonel destek alarak her türlü girişimi yapmalıyız. Bu cemaat kurumlarımızın öncelikli görevi olmalıdır. Bu konuda hiçbir itirazım yoktur. Fakat bu çalışmaların İzmir cemaatinin geleceğini kurtaracağını düşünmek, kanımca, yanlış bir çıkarımdır. Yukarıda belirttiğim cemaatimizin demografik gelişmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz dönemde, gençlerimiz için yapılması gerekenlerin yanı sıra, çok yakın gelecekte fiziksel, manevi ve maddi çöküşe girecek yaşlı bir cemaat için neler yapılabileceği ana ilgi alanımızı oluşturmalıdır’’ (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 87 - İzmir’in Musevi yaşlıları galiba hala evlerinden kopup bir yaşlılar yurdu (ve ne kadar talihsiz bir deyim: ‘’asile de viellards’’) fikrinden hoşlanmamaktadırlar. Çocukları da, belki anne‐ babalarını böyle bir müesseseye yerleştirmek sanki başlarından çıkarmak, evlat olarak saygısızlık (!) olarak şeklinde algılıyorlar. Devir, bu kanaatin değişmesi gerektiğini gösteriyor. Şimdiye kadar alınan ve (telefon veya beeper ile acil doktor, hemşire, ambülans çağırma imkanı) olarak özetleyebileceğim bir sistemin, bundan çok memnun olması gereken ve evlerinde yalnız yaşayan yaşlılar tarafından çok istekle karşılanmadığı doğruysa, bu, sistemin yanlış olduğuna değil, elektronik imkanları kullanma alışkanlığının yaşlılarda mevcut olmadığına işaret.. Sistem devam etmeli, zira yarının yaşlıları bugünkülerden farklı olacaklar, evlerinde iken zor anlarda ne kadar çabuk yardım alabileceklerini anlayacaklardır. Aday sayısı az, sırf İzmir Yahudilerine ait bir yaşlılar yurdu işletmenin mali yükü çok yüksek olunca birkaç yıl öncesine kadar mevcut (Asile) kapatılmış, başka yollara başvurulmuştur. Daire olsalar cesur Sefaradi din adamlarımızın gösterecekleri cesaretle, anlayışla bu mesele halledilebilir. Bugünkü (kitabına uydurmak) durumu kâfi değildir. Bu şekide karışık evliliklerin çocukları Yahudi doğacaklar, Yahudi olarak kendilerini bilecekler, Yahudi milletinin fertleri olacaklardır. Düşünülmesi şart olan ikinci mevzu gelecekte hemen hemen tamamen yaşlanmış insanlardan oluşan bir cemaatin nasıl organize olabileceğidir. O da şüphesiz İzmir Yahudilerinin alışkanlık ve geleneklerine uygun, başka yerlerdeki Yahudi cemaatlerine uygun olması şart olmayan bir sistemdir. Küçülmüş de olsa bir Yahudi Cemaati yaşlılarının etnik, geleneksel, kültürel ve dini alışkanlıkları, ihtiyaçları var. Okul yok, ders yok, düğünler yok, brit mila veya bar‐mitzva’lar yok denecek kadar az, fakat birliktelik oluşturan sosyal ve kültürel etkinlikler gerek. Konser, konferans, sergi, tiyatro gösterisi, ulusal ve dinsel olayları vurgulayan etkinlikler gerek. Bet İsrael gibi mükemmel bir yerin konserlere tahsis edilmesi çok güzel bir başlangıç. Cemaatin bu yönde faaliyetini üstlenecek bir ekibe ihtiyacı olacak. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 88 - Shavuot’un hissedilmesi gerekecektir. İzmir Rav’ının haftalık ziyaretleri, birkaç kişilik gruplarla da olsa ayda bir bir geziye veya lokantaya gitmeleri, izahlı ve tercihan Yahudiliğe bağlı mevzuları işleyen filmler gösterilmeli ve isteyenlerin (kare) oluşturup kağıt oyunu oynamaları sağlanmalıdır. Muhakkak ki böyle bir kuruluş para kazanamaz. Bu kadar az insana istenen servisleri finanse etmenin yolunu bulmak gerekir. Bir yol, (Musevi Yaşlılar Yurdu) adlı yerin diğer bina veya katlarına Musevi olmayanları da ücretle almaktır. Museviler o yurdun içinde ayrı bir ünite oluşturacaklardır. İzmir Yahudiliğinin 500 yıllık geçmişini her yaş kesimine tanıtma gayreti her zaman ve her yaşta çok önemlidir. Eski sinagogların restore edilip duaya‐kültüre ve turizme açılması İzmir Musevi cemaatine hem canlılık getirecek, hem de gelir kaynağı olacaktır. Ve de dünyaya yayılmış tüm İzmir kökenliler, İzmir’in yaşamağa devam eden Musevi Cemaatine sevgı ve minnetle bağlı kalmağa devam edeceklerdir. kiralayıp birkaç yaşlıya yemek ve sağlık servisi vermek elbet yarınki küçülmüş ve yaşlanmış İzmir Musevi cemaati için en iyi yol değildir. Modern yaşlılar yurdu onları kendi dünyalarından tamamen koparmayacak kadar sıcak, güvenli, sağlık servisleri olan, yalnızlıklarını en düşük düzeye getirecek kadar hareketli, onlara sosyal ve kültürel şartlar sağlayan cinsten olmalıdır. Hali vakti yerinde olanlarla cemaatin finanse edeceği vakalar tamamen aynı şartlarda yaşayacaklar, yer o kadar modern ve sevimli olmalı ki bir yaşlı evde yalnız bakıcısıyla kalmaktansa böyle bir yerde hayatını devam ettirmeği tercih etmelidir. Modern anlayışta, yaşlıların güven içinde yaşamalarını sağlayan yurtlar elbet Türkiye’de mevcut. Fakat genellikle İzmir’in göbeğinde olmayabiliyorlar ve bu durum herhalde yaşlı insanda etrafından kopma gibi bir endişe oluşturuyor. Türkçe problemi ne kadar az olursa olsun, bu kuruluşun her yaşlıyı bir Yahudi atmosfer etrafında toplaması gerekecektir. Yemeklerin kasher ve Yahudi Sefarad mutfağına uygun olması, Pesah’ın, Rosh Hashana’nın, Yom Kipur veya (039) Mayıs – Haziran 2015 Çağrışımlar DIYALoG - 89 - görüyordum. Bu oğullar da sıranın başında yer alacaklar, birer toplanma noktası, birer ata olacaklar, sonra, sıraları gelince, komutayı avluda toplanıp oynayan şu çocuklara bırakacaklardı.” AVRAM VENTURA / İzmir Anılarda Yaşatılan Şimdi diyeceksiniz ki, bu satırlarda seni etkileyen nedir? Şöyle açıklamaya çalışayım: Antoine de Saint‐Exupery’yi yıllar önce Küçük Prens kitabı ile tanımış, sevmiştim. Sonradan onun yayınlanmış bütün kitaplarını okudum. Geçenlerde yeni basılan Yel, Kum ve Yıldızlar’ı raflarda görünce, eski bir dosta rastlamış gibi oldum. Okunma sırasını bekleyen kitaplarımı bir yana bırakıp, hemen buna başladım. Kitapta, yazarın bir anısıyla birlikte geliştirdiği düşüncelerin yer aldığı şu satırlara gelince, soluklanıp birkaç kez okudum: “Bir kez analarının ölüm döşeğinin başında, üç köylüyle dirsek dirseğe oturmuştum. Hiç kuşkusuz acılı bir şeydi bu. Göbek bağı ikinci kez kesiliyordu. Bir düğüm ikinci kez çözülüyordu: bu kuşağı ötekine bağlayan düğüm. Bu üç oğul yalnız kaldıklarını görüyorlardı, her şeyi öğrenmeleri gerekti şimdi, bayram günlerinde çevresinde toplanacakları bu aile sofrasından yoksun kalmışlardı, hepsini bir araya getiren kutuptan yoksun kalmışlardı. Ama ben, bu kopmada, yaşamın belki bir kez daha verildiğini de Kimi duygular, düşünceler vardır, zaman zaman duyumsarsınız, bir anda aklınızdan geçer; ancak dile getirmekte zorlanırsınız. Saint‐Exupery’nin anlattığı sahne, içinde yer aldığım bir oyuncusu olarak, sıkça gözümün önüne gelmiştir; özellikle bir sofra etrafında ailece toplandığımız bayram akşamları… Ünlü yazarın bu satırlarını okuduğumda, geçmişte düşündüklerimi, duyumsadıklarımı sanki yeniden yaşamış gibi oldum. Çocukluğumda, dedem genç yaşta öldüğünden ailenin en yaşlısı anneannemdi. Onunla birlikte, aynı evi paylaştığımız dayım ve ailesi, çocukları olmadığı için soframızda yer alan amcam ve yengem, o bayram gecesi coşkusunu bir arada yaşardık. Amcam ve babamın genç yaşlarda aramızdan ayrılmaları nedeniyle, zorunlu olarak masanın başına oturmam gerekmişti. Sahne aynı (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG kalmış, ancak kimi oyuncular oyundan ayrılmış, kimi de farklı rolleri üstlenmişlerdi. Ben uzun yıllar önce, ailenin en küçük bireyi olarak sofrada yer alırken, şimdi en büyükleri olarak bulunuyorum. Her birliktelikte, o eski yaşanmışlıklar gözümün önüne geliyor, ister istemez duygulanıyorum. Ünlü yazarın da belirttiği gibi, önlenemez, ama yaşamın gerçeği bir döngü bu; sırası gelen başa geçip komutayı eline alıyor. Babam dedemin, ben babamın anılarını yaşatırken, belki de gün gelecek çocuklarım benim anılarımla yaşayacak! Bu duygularımı nerdeyse yirmi yıl önce yazdığım, Babamın Resmine Baktıkça adlı şiirimde şöyle dile getirmişim: “Ellerini tutmasam yüzünü görmesem de / Ben seni yaşıyorum / Aynı yolcusuyuz bilinmeyen bir trenin / Sen bende yaşıyorsun” Bedensel ölüme karşı hiç kimsenin yeterli bir savunma gücü yok; ancak her birimiz, bizi tanıyan, seven kişilerin belleklerinde yer aldığımız sürece yaşıyoruz. Bu anılar unutulduktan sonradır gerçek ölüm! - 90 - (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG One Minute - 91 - bitirenlerin İzmir’de güzel bir iş bulabilmeleri imkânsızdı diyebilirim. Yaşıtlarımdan çekici bir profesyonel iş hayatı sürdüren çok az oldu. Başaranlardan bir kısmı üniversitelerde güzel bir kariyer sahibi oldular. Bazılarımız, ya baba mesleğine devam etti ‐ki bunlar genellikle ticari ve sınai işler idi‐ ; bazılarımız ise kendilerine yeni işler kurdu. Genç kızlarımızın iş hayatına katılımları da yetmişli yıllarda çok kısıtlıydı.. Bankaların yanında bazı özel şirketlerin muhtelif pozisyonlarda çalışanlar oldu. Bugün hemen tüm kızlarımız çalışma hayatına giriyor. Judeo‐Espanyol dilimizi ve kültürümüzü dört yüz yıl boyunca, bu coğrafyada canlı canlı tutan bizler, neden yirminci yüzyılda aciz kaldık? Benim gözlemlediğim sebeplerden biri, “Yahudi mahallesi”nin dışına çıkmamızdır. Eskiden konuşlandığımız İzmir’in Çankaya‐ Basmane‐Mezarlıkbaşı bölgesinde, yan yana sinagoglar inşa etmiş (Havra sokağı civarı) , okullar kurmuşuz (Talmud Tora, eski ilkokulumuz).. Mezarlığımız bile üç adım ötede Konak AVRAM AJİ / İzmir Istırap Yetmişli yılların sonlarına doğru kayınpederimin evinde Fransızca eski bir kitaba denk gelmiştim “L’agonie des Judeo‐Espagnols” ‐Sefarad Yahudilerinin ıstırabı‐. Avrupa’da süratle azalmaya başlayan ve kültürü ile yok olmaya yüz tutmuş “bizlerin” hikayesi... Acıklı bir kitaptı benim için. Demek ki erimeye elli altmış yıldan çok önce başlamışız. Çocukluk arkadaşlarımdan hemen hepsi yurtdışına göç ettiler... Kimi liseden sonra üniversite okumaya, kimi üniversiteden sonra iş için terk ettiler güzel İzmir’imizi... Türkiye’de yetmişli yıllarda üniversiteye girmek zordu. Paralı özel üniversiteler 1970 yılı sonunda kapatıldı. Sınava girenlerin çok az bir kısmı istedikleri güzel bir fakülteyi kazanabiliyorlardı. Dershaneler henüz icat edilmemişti. Üniversite (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 92 - Altmışlı yıllardan bahsediyorum. Toptan kumaş, konfeksyon ürünleri satanlar, büyük ecza depoları, kimyasal madde satıcıları, ithalatçılar, ihracatçılar. İş sahiplerinin yanında çalışanlar da Yahudi’ydiler... Yirminci yüzyılın başından itibaren başlayan felaketler sinsileri, Osmanlının yıkılışı, birinci ve ikinci dünya savaşları, üzerimizden silindir gibi geçti... Azınlık olarak yaşamımız, yapılan ayırımcılık ve de baskılar bizleri ziyadesi ile huzursuz ve rahatsız eder hale haldi. Yurtdışına kaçış da o zaman başladı. Güney Amerika başta olmak üzere Avrupa ve sonraları İsrail en fazla tercih edilen yerler oldu... Ellili yılların sonlarına doğru ‐Levantenlerin ve Rumların boşalttığı‐ Alsancak göçü başladı. Yahudi mahallesinden çıkınca dağıldık mı ne? Bahribaba’da değil miydi? Çok yoğun, hep iç içe, hep yan yanaydık... Mithatpaşa – Salhane – Karataş ‐ Karantina hattına muhtemelen ondokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra geçmiş olmalıyız... Oradaki evlerin tamamı cumbalı 2 katlı Rum mimarisi özelliğini taşıyordu. Osmanlı mimarisinde çok az ev hatırlıyorum... Eski kartpostallarda Asansörün arkasında yükselen bir kilise kubbesi görülür. Mezarlığımız ise şimdiki Kız Lisesi sırtlarına kadar dayanıyor. Muhteşem mimarisi ve olağan üstü tezyinatıyla Beth‐İsrael Sinagogu 1907’de açıldığına göre ‐en şaşalı devrimiz‐ o zamanlarımız olmalı oralarda... Benim de gittiğim Bene‐Berit İlk Okulu, Sinagogun tam karşısında idi. Karataş Hastanemiz ve Azil, Deniz kıyısındaki “El Kortijo” (Bahribaba’ya gelmeden, deniz kıyısında), Bet Levi ve Halil Rıfat Paşa’daki Bet Ester sinagoglarımız, Asansörümüz... O dönem yine çok yan yana, çok iç içeydi ... Ya işyerilerimiz? Babamın mağazası ‐ki eskiden “Peştemalcılar” olarak adlandırılırdı‐ şimdilerin Mimar Kemalettin Caddesindeydi. Caddenin belki yarısı biz Yahudilere ait dükkânlardı. (039) Mayıs – Haziran 2015 Yansımalar DIYALoG - 93 - bakalım sergimizden senden bir şeyler kaldı mı?” sorusuna şöyle yanıt vermiş: “Kaldı. Bir yeşil”, “Nasıl yeşil?”, “Bir zehir yeşili”… Sonra oturmuş Sait Faik, “İçimden bir şeyler geçiyor zehir yeşili”, diye bir öykü yazmış. Bir sanatçı için “bir şeyler” yapmak, yaptığını bilmek, geleceğe kendinden bir ses, bir çizgi bırakmak, ölüme karşı kişinin zaferi… Buna sanatın zaferi de diyebiliriz. Zaman geçip gider hep. Bizi ardında bırakarak. Bir gün büsbütün gerisinde kalacağız, silineceğiz. Her yaşadığımız bir anı olacak. Yalnız sanat yapıtları yaşayacak. Geçtiğimiz aylar o kadar çok olay oldu ve o kadar çok öldük ki artık hangisini unuttuğumu, hangisini anımsadığımı bile bilemez oldum. Kadınlara uygulanan şiddet, vahşet hepimizi kahrediyor. Her geçen gün gazetelerde, televizyonlarda yeni bir cinayete daha tanık oluyoruz. Özgecan Aslan’ın eve RAŞEL RAKELLA ASAL / İzmir İnsanlığın Anı Defteri “Sen bu sergiden çıktığın zaman bizden birkaç renk, birkaç biçim götürebiliyor musun? Öyle renkler, öyle biçimler ki, yolda yürürken aklına gelsin. Bugüne kadar hiç görmediğin, bilmediğin şeyler olsun. Kafanda yer etsin, mavi olmasına mavi ama bir acayip mavi, şimdiye kadar gördüğüm mavilerin hepsinden donuk, yahut hepsinden parlak, bir türlü adlandıramayacağım, tarif edemeyeceğim ama bir daha gördüğüm zaman sevineceğim bir mavi. Bir kırmızı, bir yeşil.” Bedri Rahmi, Sait Faik’e böyle anlatmış resim sanatını. Sait Faik’in Bedri Rahmi’nin “Söyle (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 94 - “Biz n’apabiliriz? Toplumsal sorunlarımıza nasıl bir katkımız olabilir ” diye düşünen insanlar az değil. Birey olarak insan doğayla, yaşadığı çevreyle, iletişim halindeki insan ile bütünleşmeyi gerçekleştirmek ister. Sanatın yaratıcı boyutunu değerlendirdiğimizde, sanatın insan doğasında varolan bir boşluğun giderilmesi olarak çıktığını görürüz. Sanat insan benliğinde var olan bir boşluğun, bir eksikliğin giderilmesidir. İnsan benliğindeki bu boşluğun doldurulması ise bütünlüğün sağlanmasıyla olanaklıdır. İnsan bu bütünleşmeyi gerçekleştirirken insanla, doğayla, kısaca içinde bulunduğu hayatla organik bir bağ kurar. Kendisiyle hayat arasındaki birleşmeyi sağlayan insan, hayatı bir ilişkiler bütünü olarak kavrar, onu geliştirir. Pazar kavgasının her şeye egemen olduğu, sınıfsal ayrımların keskinleştiği, eşitsizliğin kol gezdiği giderken bindiği dolmuşun şöförü tarafından tecavüze uğraması ve vahşice katledilmesi hız kesmeden devam eden kadın cinayetlerinde belki de bardağı taşıran son damla oldu. Her ölümle birlikte bir kere daha ölüyoruz, nefesimiz kesiliyor, unutmayalım, hesabını soracağız diyoruz, gündem değişiyor. Ve her şey sözde kalıyor. Kalbimiz yorgun düşüyor, beynimiz duruyor. Umutsuzluğa düşüyoruz. Nihayet gün be gün uzaklaşır oldum gazete okumaktan, televizyon izlemekten… Bir yorgunluk, bir iştahsızlıkla nefes alıp verdiğimi anladım. Eskiden haberleri kaçırmak istemezdim oysa. Önemlisi, haberlerde duyduklarıma bu kadar çok şüpheyle yaklaşmazdım. Güveni ve inancı kaybetmek… Ya da önemsediğim bütün değerlerin yerini, başka değerlerin alışına zorunlu seyirciymiş gibi öylece kalakalmak… Rolünün olmadığı bir oyunun sahnesinde öylece kalakalmak gibi zor. Böyle umutsuzluğa düştüğüm zamanlarda benim imdadıma sanat yetişir. Sanat elbette yaşamın bir parçası. Yaşam ise sanatın en önemli parçası. Yaşamsız bir sanat düşünebilir misiniz? Yaşamı kucaklamayan bir sanat yapıtı yaşamda yer edinebilir mi? (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 95 - Günümüzde kentler heyecan verici dinamiklerin, inanılmaz yaratıların ve üretimlerin mekânı olduğu kadar, ne yazık ki sömürünün, yalnızlığın, yabancılaşmanın ve her geçen gün daha da büyüdüğü halde bir türlü durdurulamayan şiddetin mekânı haline geldi. Kentin gündelik hayatına dal budak saran, karmaşık yapısından dolayı ortaya çıkan şiddetten en çok etkilenenler ise kadınlar oluyor. Kan davasına, zulme, cinayete kurban gitmiş, ismi olan cismi olmayan, adı olan sanı olmayan sayısız kadın... Gelişmiş ülkelerde mekânlar özgürlüğün ve demokrasinin simgesi haline gelmiştir. New York, Manhattan’dak “Times Meydanı” ya da Londra’nın “Trafagar Meydanı” gibi kentte yaşayan halk için, kente gelen turistler için hatta kente hiç gitmemiş kişiler içi bile o kenti tanıtım noktalarıdır. İnsanların yaşadığı çevrede, halka açık bir mekânda yer alan bir anıt kentin kültür simgesi olur. Kent kültürüne yeni anlamlar ekler. Antalyalı kadınlar da böyle düşünmüşler. Kadına şiddetin zalimliğini, ilkelliğini, sanat yoluyla anlatmak istemişler. Sanata güvenmişler, sanatın karşı konulmaz çekiciliğine inanmışlar. İnsanları zamanları yaşıyoruz. İnsanı yok sayan, insanı ezen, insanın doğasına büyük zararlar vermiş, insan onuruna aykırı kent yapılaşmaları içinde yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz olumsuz koşullar ruhsal huzursuzluğumuz, mutsuzluğumuzun tetikleyicisi oluyor. Bugün ilkbaharı yaşıyoruz. Hava güneşli, gök masmavi. Bir uçak yaklaşıyor. Karşımda yüzlerce ev, kat, insan, araba, sesler, bağrışlar, gülüşler… Yaşam! Yalnızca bir yansıması yaşamın… Gerçek yaşam bu mu? Bu benim gerçeğim, kentin gerçeği, hiç değilse bir sokağın, bir çevrenin gerçeği. Hayır, gerçek yaşam bu değil. Olamaz da, olmamalı da… Daha değişik, daha güzel, daha “başka” olmalı insanoğlunun özlediği, istediği, beklediği gerçek yaşam… Yeşili olan, havası temiz olan, kamusal mekânları olan kentlerde yaşamak istiyoruz. Trafiği düzenli akan, aydınlık binaların yer aldığı mekânlarda yaşamak istiyoruz. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 96 - üzücü, sarasıcı hikayeleri var. Bir hiç uğruna hayatlarından olmuş kadınlar…. Unutulanlar, adı bilinmeyenler, yok sayılanlar, hatırlamak istemediklerimiz… Anıt, tüm bu kadınları temsil ediyor. Bu anıt; yüz metrekarelik alanda yüksekliği beş metreyi geçen boş, içine girilebilir, çelikten bir al yazma formunda. Bir kadının başında rüzgârla salınıyor gibi... Yazmanın üzerine yüzlerce kadının ismi oyulmuş. Hepsi basından taranarak bulunmuş töre ve namus cinayeti mağduru tam 476 kadının ismi... Meriç Hızal sanat aracılığıyla yaşamın canlı bir öyküsünü vermek istemiş. Kırmızı rengi kullanmasını kırmızı renginin çift anlamlılığı ile açıklıyor. Kırmızı, hem hayat hem ölümü, hem sevinci hem de nefreti, vahşeti simgeliyor. Sevincin de kederin yanında var olması gerektiğini düşünmüş. Ayrıca insanları anıtın içine sokmak istemiş. Etrafında gezinenlerin üstlerine kurban kadınların isimleri düşsün istemiş, istemiş ki o kadınlarla empati kurabilsinler. Bu konuda farkındalıkları artsın. İçini siyah parlak bir zeminle kaplamış ki içine girdikleri zaman o mezarı bir araya getirip kaynaştırmak istemişler. Kentlerindeki bir mekânı işlevselleştirerek insanları ülkemizle yaşanan toplumsal bir soruna dikkat çekmek istemişler. Kentte yaşayan insanların serbestçe zaman geçirebileceği, sosyalleştiği, kendilerini yeniledikleri, toplandıkları bu alanda yaşadıkları toplumun sorunlarıyla yüzleşme imkânı yaratmayı amaçlamışlar. Kamusal bir alanda bir anıt dikilmesini önermişler Antalya Kent Konseyi’ne. Öneri kabul edilmiş, maliyeti yüksek gelse de o çağdaş kadınlar vazgeçmemişler projeden! İki sene sürmüş gereken parayı bulma çabaları. Sonunda Muratpaşa Belediyesi sahip çıkmış, inanılmaz destek olmuş bu projeye. Ve Antalya’da tüm insanlığın karşısına 8 Mart 2012’de “Al Yazma Anıtı” bütün ihtişamıyla dikilmiş. Anıtı yapan Meriç Hızal bir kadın. Bir heykeltıraş. Sanatın büyüleyici ve gizemli düşler evreninde üreten bir heykeltaş. Meriç Hızal bir sanatçı kimliğiyle, o heyecan verici, bilinmezliklere açılan kapının çevresinde dolanıp durmuş. İnternete girip tek tek cinayete kurban giden kadınları araştırmaya başlamış. Yıl yıl. Hepsinin isimlerinin arkasında (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG hissetsinler, o isimlerin birer canlı olduğunu hatırlasınlar ve üstlerine basmaktan kaçınsınlar, içinde duramasınlar ve dışarı çıksınlar istemiş. İsimleri delikli yapmış çünkü anıt bir bakıma uzaktan dantel gibi görünüyor, hayat gibi. Ama yaklaştığınız an o efkârı, o üzüntüyü, o yürek dağlayan sıkıntıyı hissedebiliyorsunuz. Öyle ki o delikler rüzgârda nasıl hafif bir fısıltı yaratıyorsa ve bu fısıltı içine girenleri nasıl insan sesiymiş gibi yanıltabiliyorsa, yağmur da içine gözyaşı gibi aksın. Dışarıdan aydınlatma kullanmamış, yalnız içeriden aydınlatmış ki geceleri bu isimler, bu ışık huzmeleri ile gökyüzüne karışsın. Sanat eserleri. İnsan izleri. İzler kalıyor mu? Evet. İzlerin peşine düşmeli mi? Acının peşine düşmeli mi? Geçmişin peşine düşmeli mi? Yaşamak, öğrenmekten önce geliyor. Yaşadıkça öğreniliyor. Bu anlamda sanat insanoğlunun anı defterine dönüşmüyor mu? - 97 - (039) Mayıs – Haziran 2015 Açı DIYALoG - 98 - Maalesef, uzun zamandan bu yana, bir atalet ve duyarsızlık duygusu İzmir cemaatimize giderek daha da hâkim olmaktadır. Durumu tüm çıplaklığı ile yansıtan belirgin ve basit birkaç örneğini kurumlarımızdan rahatlıkla verebiliriz. DAVID ENRIQUEZ / İzmir Dayanışma ve Yardımlaşma Bugünkü yaş ortalaması elli bir (51) olan 1400 kişilik cemaatimize ait kurumlarda gönüllü çalışan kişi sayısı, kurumların yönetim kurullarını 10’ar kişiden hesaplar ve bazı kardeşlerimizin birden fazla kurumda yer aldıklarını düşünürsek, ortaya tahmini 50 kişilik bir grup çıkar. Son zamanlarda, cemaatimizin giderek ve hızla yaşlanmakta olduğu, bundan yaklaşık yirmi beş yıl sonra nüfusunun en az yarı yarıya azalacağı ve giderek güçten düşeceği sıkça dile getirilmektedir. Bu tablo karşısında İzmir Yahudi cemaatimizin kısa vadede en fazla ihtiyaç duyacağı hizmetlerin, dayanışma ve yardımlaşmanın vücut bulduğu kurumlarımızın üretecekleri hizmetlerin olacağını söylemek, sanırım bir öngörüden de öte bir gerçekliktir. Ancak, cemaatimize ve kurumlarına bir göz attığımızda, İzmir Yahudi toplumumuzun ve kurumlarımızın böylesi bir yapılanmaya hazırlıklı olamadıklarını ve halen bu noktadan hayli uzak bulunduklarını görmekteyiz. Söz konusu bu kurumların seçim zamanı, yeni görevli arayışına girişildiğinde aday bulmakta karşılaşılan güçlük bu kurumlarımızda aktif görev alan kardeşlerim tarafından çok iyi bilinmektedir. Görev alma konusunda kime müracaat edilir ve destek istenilirse, hemen herkesin bir gerekçeye sığınarak görev almaktan imtina ettikleri görülür. Gayet tabii, can‐ı gönülden sorgusuz sualsiz görev kabul eden, ancak azınlıkta kalan, kardeşlerimi burada tenzih etmek isterim. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 99 - Gençlerimize nasıl bir Yahudi kimliği aşılanması gerektiği tartışılan bir dönemde, günümüze kıyasla dinî açıdan çok daha konservatör, tutucu ve geleneksel çevre ve ortamlarda yetişmiş bugünün 40 yaş ve üstü mensuplarımızın cemaat kurumlarına ve dolaylı olarak cemaatlerine bu kadar ilgisiz ve uzak kalmaları, bunları sahiplenmemeleri çok düşündürücüdür. Eğer sözünü ettiğimiz bu nesillerde bile, cemaate aidiyet, dayanışma ve görev duygusu bugüne kadar yeterince yerleşememişse, demek ki geçmişten bu yana Yahudi kimliğimizin oluşumunda çok büyük bir eksik, çok büyük bir gedik oluşmuştur. Kanaatimce, toplumuna aidiyet duygusundan yoksun bir Yahudi kimliği tam oluşamamış, eksikli bir kimlikten öte geçemez. Şartlar böyle iken günümüzde çocuklarımıza ve gençlerimize nasıl bir Yahudi kimliği vermemiz gerektiği üzerinde iki kez düşünmemiz gerekmektedir. Bu konuda ne yapılabilir? Bu ilgi ve alaka nasıl uyandırılabilir? Bu yönde ne tür bir yaklaşım benimsenmeli ve de burada görev kimlere düşmektedir? Düşünülürse, benzer daha birçok soru akla gelebilir. Bunlar üzerinde düşünmek, tartışmak; cevap ve çözümler üretmek Bir ikinci örneği de yine cemaat kurumlarımızın Olağan Genel Kurullarından verebiliriz. Genel Kurul toplantılarına ilişkin kurum üyelerine yapılan çağrıya katılarak cevap verenlerin sayısı, kişisel kanaatimce, toplam üye sayısının ortalama %15‐20 sini geçmez. Katılımdaki bu düşük oran da cemaat mensuplarımızın kurumlarına ne kadar sahip çıktıklarının bir göstergesidir. Durumun böyle devam etmesi halinde, bir süre sonra, kurumların seçim dönemlerinde güçlükle oluşturulan yönetim kurulu adayları dışında genel kurul toplantılarına iştirak edecek üye bile bulunamayacaktır. Oysa bu tür oluşumların içerisinde gönüllü yer almak, görev talebinde bulunmak bir duyarlılık, bir grup aidiyeti duygusu ve karşılık beklenmeden sunulacak bir yardımlaşma dürtüsünün temel göstergesidir. Aktif görev almak parasal destek kadar önemli ve hatta daha da önemli bir katkıdır. Sonuç olarak, İzmir cemaatimizin yaşlanan bir cemaat olması ötesinde, geleceğine yönelik ürkütücü olan tablo, sözünü ettiğimiz bu tür yardımlaşma, dayanışma ve destek isteğinin eksikliğidir. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 100 - cemaatimizin geleceğini daha yaşanır bir ortama çevirebilecektir. Bu bağlamda, hepimiz için yardımseverlik çalışan bir prensip, bir davranış ahlakı şekline dönüştürülmelidir. Yardımlaşma insanda doğuştan kazanılmış bir erdem olmayıp zaman içerisinde aile içi eğitim, okul, gelenek, görenek ve çevre etkilenişimi sonucu gelişen ve içselleştirilen bir olgudur. Yardımlaşma ruhu ise dayanışmanın ve aidiyet duygusunun bulunduğu yerde hayat bulur. Yardımlaşmanın ancak cemaatimiz fertleri tarafından aktif bir ilke şekline dönüştürülebilmesiyle önümüzdeki zor günler belki de zor olmaktan çıkabilecektir. Aksi halde, gününü yaşayan, geleceğini kurumlarıyla planlayamayan, yaşça iniş eğilimine girmiş İzmir Yahudi toplumunun geleceğinin büyük risk altında olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur. Gelecek dönemlerde katkıların artması dileğiyle. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 101 - Belmonte yaşayan bir müze adeta… Günümüzde hala Yahudi Öğretilerini uygulayan Konverso ailelerini, yani “MARRANO”ların torunlarını barındırmaktadır. Bu bağlamda onlar, Portekiz’in son Marrano’ları… Jean‐Marc Thorbois imzalı bir metinden birkaç alıntı: Galatalı Küçük Bir Kız COYA DELEVİ / İstanbul 1492 Sonrası Portekiz Yahudileri (2) “Portekiz’in son Marrano’larını ararken… 5 Asır boyunca, dinlerine olan bağlılıklarını korumuş olan bu insanları saygıyla anıyoruz. Belmonte, Trancos, Pinhel… Bu son Marranolar, 20.Asır başlarında, tüm dünyadan kopmuş bir şekilde yaşamlarını sürdürüyordu. Onlar, İBRANİ ULUSU’nun yeryüzündeki son temsilcileri olduklarını sanıyordu. Taa ki Portekiz Armada’sından Barros Bastos adlı bir kaptan onları bulana dek… Taa ki, Bastos onlara dünyanın çeşitli bölgelerinde, halen Yahudi’lerin yaşadığını açıklayana dek” Thorbois’nın yazısı heyecan verici, okunmaya değer gerçek bir öykü.(2*) Portekiz’in Son Marrano’ları 1456 Yılının Aralık Ayı… Kral Manuel’in imzaladığı “Dekreto d’Ekspulsyon” , Yahudilere iki seçenek sunuyordu: Katolik Dinini kabul etmek ya da Portekiz’den sürülmek... Bu bildiri onların trajik öykülerinin başlangıcı olmuştur. 2005 Yılında, Portekiz’in BELMONTE yöresinin sakinleri, “MUZEO del CRİPTOJUDAİSMO”nun açılışını gerçekleştirdiler. Açılışında, Cumhurbaşkanı (*1) Dr. Jorge Sampaio’nun da hazır bulunduğu bu Müze, dinlerini değiştirmeye zorlanan Portekiz Yahudilerinin anısına ithaf edilmiştir. Tüm baskılara karşın, Musa Peygamber’in dininden ayrılmayan atalarının anısına, yöre sakinleri ailelerinden kalan çeşitli objeleri Müzeye bağışlamışlardır. Dokümantasyon bağlamında tek olduğu da söylenebilir. 2006 Yılında, Lizbon Katliamının 500.yılı dolayısıyla Portekiz’de çeşitli anma törenleri yapıldı. 19 Nisan 1506’da Lisbon sokaklarında üç gün boyunca katledilen Yahudilerin anısını sembolize eden anıtın da açılışı gerçekleşti. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 102 - Konuşmacılar Portekiz Tarihinin bu kara sayfasının asla unutulmaması gererektiğini belirtti. “Modern Çağ”ın bu ilk “Pogrom”unda 2.000 kadar Konverso ya da Cripto‐judio, Hiristiyan komşuları tarafından hunharca katledildi. Bunların büyük kısmı, 1492’de Kastilya‐Aragon Kırallığından kovulmuş olup, Portekiz’e sığınmış olan Sefarad’lardı. 1506 katliamı, Engizisyon ve yeni bir “EXODE” un da başlangıcı oldu. içlerinde hala Engizisyon endişesini, anısını ve acılarını taşıyorlar. Yöreye din adamları yollayan İsrail’in yardımlarıyla, zaman içinde Belmonte Sefarad’ları gün ışığına çıkmıştır. Buna rağmen, henüz “Brit Mila” olmadıkları cihetle, Yahudi’liklerini sorgulayanlar da olmuştur. Bu arada, Belmonte ve komşusu Covilha’nın ünlü “Kosher” şaraplarının ününü duyan İsrailli turistler burayı ziyaret etmektedir. Belmonte’den söz ederken aklımıza böyle bir soru da gelebilir: “Nasıl oluyor, gizlice de olsa, yöre Yahudi’leri, Engizisyon altındaki bu ülkede bunca zaman Yahudi kimliklerini gizleyebilmişlerdi? Portekiz’in kuzeyindeki bu yörede, 1920 lerin sonlarına doğru, Yahudiler arasında bir uyanış, bir hareketlenme görülmekte… Hatta kendilerini sorguladıkları gözlenmektedir. Örneğin, “…Neden Cuma akşamları mum yakmak gibi ritüellerini hala gizlice gerçekleştirmeyi sürdürüyorlardı??” gibi… Doğal olarak, zamanla bu soruların yanıtlarını almaya başlamışlardı. Onların bunca sene gizli kimlikleriyle hayatta kalmış olmalarının başlıca nedeni, Belmonte’nin büyük yerleşim merkezlerine oldukça uzak olmasıydı. Kaldı ki, oradaki Yahudilerin yoksul olmaları onları Engizisyon’un gözünde hiç de cazip kılmamıştı… Bu, oldukça riskli ve bir o kadar da önemli bir başarıydı. Çünkü Belmonte, fanatik bir Katolik olan Pedro Alvaras Cabral’ın anavatanı… Antik evlerin duvarlarında, bıçakla kazınarak yapılmış Haç işaretlerine rastlanmıştır. Bu, “Yeni Hiristiyan” olarak anılan “Cripto‐Judio”ların Belmonte’ye sığınmış olduklarının kesin kanıtlarından biridir. Zira asıl Hiristiyan’ların böyle bir yola başvurmuş olmaları düşünülemezdi. 1996’dan beri Belmonte’nin bir Sinagogu olup, artık korkmadıklarını deseler de, bir kısmı, Belmonte Yahudilerinin gün ışığına çıkmalarında buyük rol ve çabaları olmuş iki isim, Polonya’lı bir (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 103 - Bu araştırma yazısını son olarak, Sn. Michael Studemunt‐Halevy imzalı bir alıntı ile noktalamak istiyorum. 2000 başlarında okumuş olduğum metin, o sıralar yapmakta olduğum bazı araştırmalarla bağlantılı göründüğünden, bana oldukça ilginç görünmüş ve dikkatimi çekmişti:(*4) “Günümüzde Portekiz’de yaşayan az sayıda Yahudi, dört Cemaat halinde organize olmuş bulunmaktadır. Porto, Lisbon, Belmonte ve Portimao.. Bugün, Portekiz Yahudisiz bir ülkedir. Ne Belmonte’de bir Sinagogun inşa edilmiş olması, ne de Castelo de Vide’deki Sinagogun restore edilmesi ya da Tomar’daki “Muzeo Luso‐Ebraiko, bu gerçeği gizleyemez: Portekiz Yahudi’siz bir ülkedir… Sevgili okurlar, son paragrafın yorumunu artık sizlere bırakıyorum. maden mühendisi olan Samuel Schwartz ve Kaptan Arturo Carlos Bastos. 1920’lerde, bu ikilinin çalışmaları sayesinde, “Criptojudio” ların büyük bir bölümü “Judaizm”e dönebildiler. Portekiz’in kuzeyindeki cemaatler arasında, son Marrano’ların gün ışığına çıkmalarında büyük payı olan Schwartz, Binci Cihan Harbi başlarında Portekiz’e göç etmişti. 1925’te yayınladığı kitabı, günümüzde bu ülkedeki “Criptojudio”ları konu alan değerli bir kaynaktır. 1922’de “Tomar”daki 15.yy’dan kalma bir Sinagogun kalıntılarını satın alıp restore ettikten sonra, müze yapılması koşuluyla 1939’da Portekiz Devletine bağışladı. Portekiz Yahudi’lerinin Kültürünün önemini belgeleyen eserleri ve koleksyonundaki çok değerli parçaları da, “Muzeo Luso‐Ebraiko” ya hibe etti. Yazımın bu aşamasında, “Legado Sefardi” adlı kaynaktan, Barros Basto ile ilgili bir alıntı (*3) “Barros Bastos bir Criptojudio torunu olup, Birinci Cihan Harbi sırasında dinine inancını keşfetti. Marrano’ların Yahudi kimliklerine dönüşlerini sağlamayı amaç edinen OVRA de RESCATE’yi kurdu ve bir gazete çıkardı. Sayıları yüz kadar olan “Konverso” kökenli genci eğitip onlara TORA ve TALMUD’u öğretti. (*1)‐Sampaio’nun kendisi de Yahudi kökenlidir. (*2)‐“A la recherche des derniers Marranes du Portugal”‐J.M.Thorbois. (*3)‐“ Los Ultimos Marranos”. (*4)‐“Les Juifs au Portugal aujourd’hui”‐M.Studemund‐Halevy. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 104 - Musa Kuran’da adına (136 kere) rastlanan bir peygamber (Nuh peygamber 43, Hz. İbrahim 69, Hz. İsa 25 ila 59, Hz. Muhammed adı ise 5 kere zikredilmiş bulunuyor). Mağduriyetten kurtulup kendi egemenliğe kavuşabilmenin öyküsü ilahi bir adalete duyulan şükran borcu ile birlikte, hür iradenin gerektirdiği insani sorumlulukları hatırlatma vesilesi oluyor. Konunun evrensel ilgi görmesi, bir yandan adaletle özleşmeye çalışırken, diğer yandan özgür düşünebilme yeteneğimizin yarattığı üçlemede denge bulma özlemine dayandırılabilir, fakat arz edilen problemlerin kolay çözümlenir tipten olmadıkları çoktan malum. Hür iradeyle eşleşmeye çalışıldığında adil olmak imkânsız, ister istemez taraf olunuyor. Hür iradeyle adil olmaya çalışmak da denge bulmaya yetmiyor. İnsanın kendi iradesini adalete eşdeğer tutması adalete bağımlılığın ifadesi sayılsın veya sayılmasın, diğerlerinin hür iradesini inkâr etme potansyelini içeriyor. Bu tür üçlemelerde denge bulabilme çabaları geniş ilgi toplamakla birlikte, başlı başına ihtilaf yaratacak yeni ikilemlerle karşılaşmamız her zaman mümkün. Asırlar boyu pedagojik bir belge gibilerden Pesah’ta düzgün bir sıraya riayetle (seder) bayram Washington’dan Mektup ALTAN GABAY / Washington DC Tekel Pesah bayramı vesilesiyle her yıl hatırlayıp tekrarlayarak milli bir öykü şeklinde anlatmaya özen gösterdiğimiz agada, Musevi gelenekleri arasında muhakkak en başlarda bir yer almakta. Musa peygemberin önderliğinde bir milletin esaretten kurtulup egemenliğine kavuşma öyküsü sadece Tevrat değil, İncil ve Kuran kitaplarında da bir ortak zemin bulmayı kolaylaştırmakta. Hz. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 105 - malum olduğu gibi, arada bariz farkların bulunması da mümkün. sofralarında aynı öyküyü anabilme ve anlatabilme (agada) her yıl yeni bir yorumlama fırsatı arzediyor. Gayet farklı kalıtsal ve yapısal (nature and nurture) psikoloji arzeden 7’den 77’ye herhangi 4 çocuğa (her kimseye) yönelik, agadanın soru‐ cevap kısmına gelindiğinde, okuduğumuz (ailevi bağımlılık hissettiğimiz) metin üzerine hür ifademizi ekleyebilme fırsatını ailece her yıl tekrar kullanabilmekteyiz. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde gibilerden başlayıp tüm hikâyeyi soru‐cevaplarıyla birlikte ezberden okuyup tekrarlayabilenlerin bulunduğunu bildiğimiz halde, efsanevi öyküyü günümüz için en azından kendimize anlamlı kılabilmek, yeni bir şeyleri kendimiz bulup anlatabilmek, nesilden nesile (l’dor va’dor) ilettiğimiz ananelere, yaşatmaya çalıştığımız değerlere açıklık getirebilmek herbir insanın kendi inisyatifinde. Her yıl ne değişti “ma nishtana?” şeklinde bir soruyla karşılaştığımızda, herbirimizin karşı karşıya bulunduğu problemler aynı olmayabilir. Mısır piramidlerinde köle olarak çalışmaktan kurtulup vaad edilmiş topraklara özgür varabilmek gibi bir aşama veya “bashana haba’a Yerushalaim” ümidi bugün ifade edildiğinde, herkesin aklını kurcalayan ümit, engel ve planların tıpatıp birbirinden kopya olamayacağı Melekle güreşen Hz. Yakub’un, yani Kuran’da adı 16 ila 59 defa zikredilmiş İsrail’in bugün gönlümüzde uyandırdığı hisler ve zihnimizde bırakmakta olduğu anlam, yıldan yıla gelişebileceği gibi, kendi anlayışımızın herkesin fikir Gustave Doré, Jacob ve duygularıyla bağdaşması W tli ith th A l da beklenemez. Kıssadan hisse, yorumlanıp iletilmesini önemli saydığımız, arda kalan ortak değerler üzerine odaklanıp tartışmak, ölümlü dünyada sonsuz bir süreç. Agada ile iletilmeye çalışılan ahlaki değerlerin Tanah’ın Ketuvim kitabına bağlı Daniel kitabından esinlenmiş ve “mene mene tekel upharsin” sözlerinden kaynaklandığı tahmin edilmekte. Bu kelimeler bir zamanlar bir duvara kazılmış olabilir, ne kastedtiklerinin yorumlanabilmesi ise apayrı mesele. Aramice’de tekel sözü ölçülüp dengeli bir şekilde tartılması gereken bir değer ifadesi, İbranice shekel kelimesi ile alakalı ve para birimi (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 106 - aceleye getirildiğinde arzu ettiğimiz neticeye varılmayacağını tahmin etmek kolay. İşin ucuz ve iyi olmasına itina gösterildiğinde gecikmesi muhtemel olduğundan, çabuk ve iyi yapılabilmesi için ise daha büyük imkânlar gerekeceğinden, arada münasip bir fiyat bulup anlaşılabilir. Bu yoktan var etmek gibilerden bir mucize değil, dengeyi bulabilme problemi. Mühendislikte optimizasyon, modern devlet yönetiminde ise kuvvetler ayrılığı olarak tanıdığımız bu ilke, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin devletin organları arasında birbirlerinden ayrılarak dengelenebildikleri zaman, kendi güçlerinden hiç kaybetmeden ortak değerler etrafında toparlandıklarında yaratabildikleri dengeden edindikleri güç ve anlam ile ilerleyip gelişebilmelerine dayanıyor. Spor müsabakalarında bile en büyük, en güçlü, en iyi olabilmenin ancak diğer rakipler bağlamında anlam bulabildiğine baktığımızda ikilemlerin değerini, rekabetin ancak ortak değerler ve hakemler sayesinde ilerleyebildiğini anlamak da kolaylaşabilir, aksi takdirde spor değil sırf arbede vesilesi. belirtiyor. Sayıp hesaplamak; tartıp ölçmek; bölmek, bölünmek, değer kaybetmek, topraktan geldik toprak olacağız, veya kozmik bağlamda yıldız tozundan ibaretiz (stardust*) anlamında kullanıldığı sanılan “mene mene tekel upharsin” fiillerinin bir araya getirilip duvara yazılmış olamalarının ardındaki hikmeti veya fatalizmi açıklamaya çalışmak başlı başına bir kitap konusu olabilir. Esas sözlerin anlamına dikkat etmenin önemli bir Yahudi geleneği olduğu, geniş ilgi toplamış bir başka kitabın konusu (Jews and Words by Amos Oz and Fania Oz‐ Salzberger – 2012). Kutsal kitaplarda bulunan kelimeler arasındaki bağlam analizlerine başvurmadan, işletmecilikte “acele, ucuz, iyi” tipi üçlemelerdeki zorlukları kavramak daha kolay anlaşılabildiğinden, kısaca probleme şöyle bir göz atmak mümkün olabilir: Bir tamirciye gittiğimizde veya bir imalatçıdan yeni bir mal sipariş ettiğimizde, istediğimizin acele ucuz ve iyi yapılmasını şart koşabiliriz, ancak iş ucuza ve TEKEL, tek el, yani antropomorfik tek bir güç kaynağına dayanarak topluma mutlak bir yetki (otorite) diretilmeye çalışıldığında, ister devletçilik (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 107 - Şirketler devletleşmeye, devletler ise şirketleşmeye çabaladıkça altın kafes etkisi yaratıp demokratikleşme süreçleriyle çelişkiye düşmekteler. Küresel ekonomide bütünleşerek demokratikleşmeye çalışıldığında küresel federalizm ulus devlet kavramına değer kaybettiriyor, ulus devletler iç dengesizliklerini çözümleyemedikçe de, içten bölünmeler artıyor. Ulus devletlerin küresel ekonomide demokratikleşebilmeleri Bretton Woods vari uluslararası uzlaşmaların ve antlaşmaların adil bir tarzda görüşülüp yenilenmesine dayanmakta. Tevekkeli değil, agada uyarınca 3. değil, 4. şarap bardağı içildikten ve tatlı yerine afikomen yendikten sonra başka hiçbir şey yemeden ve hiçbir yere kalkıp gitmeden, mevzuların sabah güneş doğana kadar tartışılması caizdir denilmiş. Kolay ke moz viyene. * The cosmos is within us. We are made of star‐ stuff. We are a way for the universe to know itself. ‐ Carl Sagan (1934 – 1996) (statism), ister ise serbestçilik (liberterianism) olsun, sosyolojide ve sosyo‐ekonomide dengesiz çeteciliğe dönüşme potansyelini yükselttiklerinden, anti‐tröst vari tekelciliğe karşı tedbirlerle dengelenemedikleri müddetçe istismar, bölünme ve yıkıma mahkûm kalındığı malum (writing on the wall). Globalizasyon yani küresel ekonomide bütünleşme problemine baktığında, ekonomist Dani Rodrik ulus devlet, demokratikleşme ve küreselleşme süreçlerinin arzettiği bir başka üçlemeyi 2007 yılında yayımladığı bir makalede şu şekilde bir grafikle özetliyor. Küreselleşen ekonomi ulus devlet kavramına bir tehdit oluşturumakta. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 108 - yılına kadar bugün antisemit olarak adlandırabileceğimiz kişiler kendilerine antisemit denilmesine karşı çıkmadılar. 1945’ten sonra ise nedense aynı görüştekiler kendilerine antisemit denilmesine içerlemeye başlamışlar ve sudan sebeplerle bunun gerçek olmadığını izah etmeye çalışmışlardır. Bir zamanlar doğal görülen bu olgu, antisemitler tarafından bile illet olarak gösterilmeye başlanmıştır. Söylentilere göre, Hitler’in propaganda Bakanı Goebbels bile, bu terimin mümkün olduğu kadar az kullanılması yönünde talimat vermiş. Antisemit kelimesi ilk kez olarak Avusturyalı Yahudi akademisyen Moritz Steinschneider tarafından kullanılmıştı. O dönemlerde Ernest Renan yazılarında, Yahudileri kastederek, “Semitik/ Sami ırkın” Aryan ırkından daha aşağı seviyede olduğunu, hatta daha ileri giderek Sami ırkının henüz gelişimini tamamlamamış bir ırk olduğunu öne sürmüştür. Ancak Renan Aşkenaz Yahudilerini Sami ırkına Metince METİN DELEVİ / İstanbul Antisemitizm: Tanımı, Geçmişten Günümüze Gelişimi Antisemitizm konusunda yüzlerce, binlerce kitap yazıldı, saatlerce konuşmalar, tartışmalar yapıldı, yani antisemitizm çok geniş bir konu. Burada, sizlere Antisemitizmin tanımını, tarihinin günümüze kadar olan dönüm noktalarını aktarmaya çalışacağım. Antisemitizmin çok eskiye dayanan bir geçmişi vardır. Maalesef bu tarih ancak 19. yy. sonlarında takip edilmeye, yazılmaya başlanmıştır. Ufak çapta olsa bile Flavius Josephus haricinde, geçmişin büyük tarihçilerinin hiç biri, bu konuya el atmamıştır. Antisemitizmin Heredot’u çıkmamıştır. Ancak 6 milyon Yahudi’nin yok olduğu II. Dünya Savaşı’nın ertesinde bu konu ciddi olarak ele alınmaya başlanmıştır. Kayda değer bir nokta, 1945 (039) Mayıs – Haziran 2015 - 109 - DIYALoG kurmuştur. Bu ittifak tarihin ilk organize antisemit kuruluşu unvanını almıştır. Antisemitizm genelde Yahudilere karşı düşmanlık ve önyargı olarak tanımlanmışsa da, bu çerçevede daha detaylı ve biçimsel tanımlamalar için çalışmalar devam etmiştir. Kişiler, akademisyenler yanında uluslararası kuruluşlar ve hatta hükümetler de bu tanımlama çalışmalarına katılmışlardır. dâhil etmemiş ve Aşkenazların Yahudiliği sonradan seçmiş Türk kökenli Hazar’lardan geldiğini öne süren teorinin öncüsü olmuştur. Steinschneider, Renan’ın bu görüşlerine cevaben hazırladığı bir yazıda ilk kez “antisemit önyargılar” deyimini kullanmıştır. Bu sıfatın yayılmasını sağlayan kişi ise Wilhelm Marr’dır. Alman gazeteci Wilhelm Marr, 1873 yılında “Yahudilerin Cermen konusundaki zaferi: dini açıdan olmayan bir inceleme” adlı broşüründe hem Yahudileri hem de Yahudiliği tanımlamak için “Semitismus” kelimesini kullanmıştır. 1880 yılında ilkinin devamı olarak yazdığı “Cermen Ruhu’nun Yahudilik Ruhu karşısında zaferine giden yol” adlı broşüründe ise “semitismus” kelimesinden türettiği “antisemitismus” antisemitizm kelimesini kullanmıştır. Bu ikinci broşür çok popüler olmuş, buna dayanarak Wilhelm Marr aynı yıl Almanya üzerindeki Yahudi tehdidi ile mücadele etmek üzere “Antisemiten Liga” antisemitler ittifakını ABD dışişleri bakanlığı 2005 tarihli “küresel antisemitizm raporunda” Antisemitizm’i “dinleri ve etnik kimlikleri nedeniyle bireyler veya toplum olarak Yahudilere karşı nefret” olarak tanımlamıştır. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 110 - DIYALoG - Yine 2005 yılında, o dönemde Avrupa Birliği bünyesindeki “Avrupa ırkçılık ve yabancı düşmanlığı takip merkezi”, şimdiki adıyla “Temel İnsan Hakları Ajansı”, daha detaylı bir tanım geliştirdi ve halen bu tanım en geçerli olan olarak kullanılmaktadır. Bu tanıma göre, “Antisemitizm, Yahudilerin kendilerine yönelik nefret olarak da ifade edebilecekleri bir anlayış biçimidir. Bunun, sözlü veya fiziksel yansımaları ise Yahudi olan veya olmayan şahıslara ve/veya mülklerine, Yahudi kuruluşlarına ve dini etkinliklerine yöneltilmektedir.”. Tanımda, ilaveten “bu tür tezahürler bir Yahudi topluluğu olarak algılanan İsrael devletini de hedef alabilir. “ denilmektedir. Bu tanımda güncel antisemitizme de örnekler verilmektedir: - Radikal bir ideoloji veya köktenci din adına Yahudilere zarar vermeyi mazur göstermek - Yahudiler hakkında olumsuz stereotipler yaratmak - Şoa’yı inkâr etmek ve Yahudileri bu konuyu abartmakla suçlamak Tek bir şahıs veya grup tarafından işlenmiş veya işlendiği varsayılan bir hata yüzünden tüm Yahudileri sorumlu tutmak. Aynı tanımda, Israel’le hangi şekillerde saldırmanın antisemit eylem olarak görüldüğü konusunda da açıklık getirmektedir: - Tüm Yahudileri toplu olarak İsrail Devleti’nin eylemlerinden sorumlu tutmak - Yahudi halkının kendi geleceğini kendisinin tayin etme hakkını inkâr etmek - Günümüz Israil politikaları ile Nazi politikaları arasında bağlantı benzerlik kurmak Antisemitizm kendini değişik şekillerde göstermektedir. Akademik ortamda ortak bir ayrım birliğine varılmamış olmasına rağmen genelde antisemitizm kökenleri 5 ana grupta toplanmaktadır. Kültürel antisemitizm: Bu yaklaşımda, Yahudiler var olan bir kültürü yozlaştırmak ve yerine Yahudi kültürünü getirmeye çalışmakla suçlanırlar. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 111 - DIYALoG Dini antisemitizm: Bu kapsamda, Yahudiler İsa’nın katilleri veya münafıklar olarak gösteriliriler. Hem doğru yoldan sapmışlar hem de din kitaplarını tahrif ederek Tanrı’ya karşı çıkmaktadırlar. Yahudiler için tek doğru yol gerçek dine dönmeleridir. - faaliyetleri kontrol etmektedirler. Yahudi dini parayı, materyalizmi destekler. Yahudiler için Yahudi olmayanları kandırmak doğaldır. Irksal antisemitizm: Irksal antisemitizm Yahudilere dini olarak değil de ırk, etnik grup olarak yaklaşan bir önyargıdır. Bu görüşe göre, Yahudiler bulundukları ülkenin halkına göre değişiktir ve hatta daha aşağı bir ırktır. Bu görüş 19. yy. ırkçı antropoloji akımının bir ürünüdür. Irksal antisemitizm Yahudilik nefreti yerine Yahudilere karşı nefreti geliştirmiştir. Bu akımın kökeni Arthur de Gobineau’nun geliştirdiği Ari Aryan ırkına dair ırkçı ayrımcılık teorisidir. Kendisi şahsen Yahudi karşıtı olmamasına rağmen, teorileri çoğu antisemite ve özellikle Nazi antisemitizmine kaynak olmuştur. Bir Hıristiyan dini yetkilinin ağzından dökülen ve tarihe geçen bu cümle konuyu açıklamak için yeterlidir: “Dünyada Yahudi halkının varlığı, Hıristiyan inanışı için büyük bir sorundur, bu sorun içten içe bizi kemirmektedir” Ekonomik antisemitizm: Ekonomik antisemitizmin altında yatan düşünce, Yahudilerin ekonomi için zararlı faaliyetlerde bulundukları veya bazı faaliyetlerin Yahudilerce yapıldığı takdirde ekonomiye zarar verdiği görüşüdür. İşte bir kaç örnek: - Yahudiler dünya hâkimiyeti için tüm finansal kurumların başına geçmektedirler. - Tüm Yahudiler zengindir - Tüm Yahudiler cimri ve aç gözlüdür - Yahudiler tüm iş dünyasını, tüm ekonomik Politik antisemitizm: Bu görüş, Yahudilerin ülke ve dünya hâkimiyeti peşinde koştukları ön yargısını temel alan nefret türü olarak açıklanabilir. 18 ve 19. yy.da Yahudilere eşit haklar tanınmasından itibaren bu varsayım gelişmeye başlamış ve günümüzdeki boyutlara ulaşmıştır. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 112 - DIYALoG görürüz. Yani şeytanla Yahudi birbiriyle bağdaştırılmaktadır. Bu görüş Hıristiyanlar arasında asırlar boyunca yerleşik kalacak “Adversus Judaus” – Yahudi karşıtlığının temelini oluşturacaktır. Gördüğünüz Kilise freskleri bu görüşleri günümüze kadar taşımıştır. Şimdi de tarih boyunca iz bırakan önemli antisemitik olaylara bir göz atalım. “Krallığınızda, diğer toplumlar arasına karışmış, gelenekleri değişik ve kraliyet kanunlarına kesinlikle uymayan bir toplum var. Onlara hoşgörü göstermek ne kralın ne de kraliyetin yararına olmayacaktır. Kral izin verirse onları yok edecek bir emir yayınlayalım.” Ester kitabından alınan bu bölüm, Pers İmparatorluğu veziri Haman’ın ülkedeki Yahudileri yok etmeye yönelik önerisini içermektedir. Purim bayramına konu olan bu olay İbranilerin Mısır’dan çıkışı ve Yahudiliğin doğmasından sonra bilinen ilk Yahudi karşıtlığı olarak tarihte yer almıştır. Birçok uzman modern antisemitizmin kaynağının Hıristiyan teolojisinde aranmasının gerektiğini söyler. İncil’in Apokalips bölümünde “Şeytanın Sinagogu” deyimini M.s. 3‐5 yy. arasında bunun ilk etkilerini görmeye başlıyoruz. İmparator II. Teodosius, Yahudilerin köle‐işçi çalıştırmasını yasakladı. Yani Yahudiler geçimlerini temin etmek için en fazla ufak çapta çiftçilik yapabileceklerdi. Tüm Avrupa’da Sinagoglara el konuldu, kiliseye dönüştürüldü veya yıktırıldı. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 113 - cemaatleri tamamen yok edildi. Rhine bölgesinde, Yalnız 1096 Mayıs ayında 12.000 Yahudi’nin kılıçtan geçirildiği bilinmektedir. Haçlı seferleri öncesi Doğu ile ticaret Yahudilerin tekelindeydi. Haçlı seferlerinden sonra bu ticaret Yahudilere yasaklandı. Haçlılar, Filistin ve özellikle Yeruşalayim’de benzer katliamlar yaptılar. Yahudiler topluca Sinagog’lara doldurulup diri diri yakıldılar. Tarihteki ilk kan iftirası olayı 1144 yılında İngiltere’de Norwich kentinde yaşandı. Bilindiği gibi kan iftirası “Yahudilerin Matza yapmak için taze Hıristiyan kanına ihtiyaç duydukları” efsanesine dayanır. Norwich’te ölü bulunan Hıristiyan çocuk William’ın ölümü bu neden bağlandı. Ve hemen peşinden intikam sesleriyle Yahudilere saldırıldı. William aziz mertebesine yükseltildi. Norwich’te çok sayıda Yahudi katledildi. Asırlar boyunca çocuk cinayetlerinin faturası 1179 yılında toplanan Katolik konseyi, Hıristiyanlarla Yahudilerin birlikte yaşamalarının doğru olmadığına kanaat getirmişti. Bu karar da Yahudi yerleşim alanlarının ayrılmasına yol açtı. İlk Getto olarak bilinen 1516 yılında kurulan Venedik Getto’su ne ilk ne de sonuncu Yahudilere tahsis edilmiş ve diğer yerleşim bölgelerinden tecrit edilmiş yaşam alanı oldu. Genelde bu bölgeler kentin en fakir bölgelerinde kuruluyor, etrafı duvarlarla örülüp giriş çıkışlar kontrol altında tutuluyordu. 11. yy. sonu ile 13. yy. arasında devam eden Haçlı seferleri, oluşturulan bu dini kökenli Yahudi nefretinin katliama dönüşmesine sahne oldu. İlk Haçlı seferi esnasında, Haçlılar Almanya, İngiltere ve Fransa’daki Yahudi toplumlarına saldırdılar. Treves, Speyer, Worms, Mainz ve Köln Yahudi (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Yahudilere çıkartıldı. 1190 yılında York kentinde benzer bir olay nedeniyle saldırıya uğrayan 150 kadar Yahudi feci şekilde öldürülmek yerine intihar etmeyi seçti. Bu ilk olaylardan sonra Avrupa ve Ortadoğu coğrafyasında 150‐200 kadar kan iftirası daha tarihe geçmiştir. En son olay olarak, 2005 yılında, tekrar ediyorum 2005 yılında, Rusya’da 9‐12 yaşlarında 5 çocuk kaybolmuştu. Kısa bir süre sonra bu çocukların yanmış cesetleri bir su kuyusunda bulundu. Bazı sağ uç mensupları bu cinayetlerin Hasidik bir grup tarafından Matza’larına taze kan katmak için işlendiğini öne sürerek suç duyurusunda ve bu kişilerin sorgulanması ve Sinagoglarının aranması talebinde bulundular. - 114 - etmek için yalnız kendisine borç para vermiş Yahudileri kapsayan özel bir vergi getirdi. Yahudiler bu vergiyi ödeyemez duruma gelince Kral Edward kendilerine tanınan tüm imtiyazları kaldırdı. Gözdağı için 300 kadar cemaat yöneticisini öldürttü. Geri kalan Yahudilerin de sarı bir işaret takmalarını emretti. 1290 yılında ise tüm Yahudilerin ülkeyi terk etmesini istedi. Tüm mallarına da el konuldu. Yahudiler bundan sonra İngiltere’ye ancak 1655 yılında geri dönebileceklerdi. Şehirlerden, ülkelerden kovulma olayı tüm Avrupa sathında yaşandı. En önemlisi de hepimizin bildiği İspanya’dan çıkartılma olayıdır. Bu olayda önemli olan öncesinde Engizisyon Yahudi karşıtlığının ortaya çıkması ve “limpieza de sangre” kan saflığı adı altında çok sayıda Yahudi veya kripto‐ Yahudi’nin bu nedenle katledilmiş olmasıdır. 13. yy. da Yahudilere özel kıyafet giyme mecburiyeti getirildi. En yaygın olanı ise sivri uçlu şapka giymekti. Yine bu dönemde ilk kez elbiselere dinlerini belirten bir işaret koyma mecburiyeti geldi. Utanç simgesi olarak da adlandırılan bu işaret İngiltere’de, I. Edward döneminde kalp hizasında 6 parmak uzunluğunda 3 parmak 12. ve 13. yy.da Avrupa ülkelerinde değişik bir Yahudi karşıtı olay serisi yaşanmaya başlandı. Özellikle Fransa’da Yahudiler ülkeden kovuluyor, mallarına el konuluyor veya geri dönebilme karşılığında fidye alınıyordu. Böylece zor durumda olan Kraliyet bütçesi dengelenmiş oluyordu. 1182’de Paris’ten, tüm Fransa’dan ise 1254, 1306, 1322 ve 1394 yıllarında kovulma olayları yaşandı. İngiltere’de benzer olaylar bu sefer kanlı olarak yaşandı. 1276 yılında Kral I. Edward savaşı finanse (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 115 - büyük hata işleriz” demeye kadar varmıştır. Bu cümle modern antisemitizme hatta Holokost’a giden yolda ilk ve en önemli adım olarak görülebilir. 1648‐ 1657 yıllarında Ukrayna’da yaşanan Khelmnysky ayaklanması Yahudi karşıtlığında yeni bir dönemin başlangıcıdır. Polonya’ya karşı başlatılan büyük isyan, bir süre sonra tamamıyla Yahudilere karşı bir katliama dönüşmüş ve 200.000 kişilik Yahudi nüfusunun neredeyse yarısı katledilmiş, geri kalanı ise Polonya ve diğer Doğu Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kalmıştır. Bu katliam 20. asrın ortalarına kadar yaşanacak pogromlara örnek teşkil etmiştir. Bilinen en son Yahudi karşıtı pogrom savaş ertesinde 1946’da Polonya’da Kielce kentinde yaşanmış, 50 kadar Yahudi’nin öldürülmesiyle sonuçlanmış ve Şoa sonrası hayatta kalabilen neredeyse tüm Polonya Yahudi’lerinin ülkeden göç etmesine neden olmuştur. genişliğinde sarı bir bez parçası, yine aynı dönemlerde Fransa’da yine sarı renkte tekerlek şeklinde bir bez parçası olmuştu. Artık meşum “Sarı Yıldız”’ın temelleri atılmıştı. 1350 yılında tüm Avrupa’yı etkileyen ve nüfusun neredeyse yarısının telef olmasına neden olan kara veba salgının faturası da Yahudilere kesildi. Yahudilerin su kuyularını zehirleyip salgına neden oldukları bahanesiyle binlerce Yahudi öldürüldü. 16 yy. ortalarında yine dini temelli bir Yahudi karşıtı olayla karşılaşıyoruz. Reformist kilisenin kurucusu Luther Yahudilerin kendi görüşlerini benimseyip Hıristiyanlığa döneceklerini varsayarak Yahudileri savunmaya başladı. Ancak din değişimi gerçekleşmeyince tüm gücüyle Yahudi karşıtı söylemlere başladı. 1543’de yayınladığı “Yahudiler ve Yalanları üzerine” adlı broşüründe “Sinagoglarını yakmaz ve onları öldürmezsek (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 116 - Pusulamızı Yeni Zelanda’nın kuzeyine çevirip denizleri yararak Melanezya Adalarına doğru yola çıktığımızda ise coğrafyanın kader olduğunu ve toplumların yaşadıkları toprakların, kültürlerini ve yaşamlarını etkilediklerini anlayabiliyoruz. Antropologların ve toplum bilimcilerinin araştırma yapmayı sevdikleri bir coğrafyadayız. Bu irili ufaklı adalarda yaşayan çok sayıda birbirlerinden farklı yerli toplumların yapısı, kültürü ve yönetimini inceleyen antropologlar ve bilim adamlarınca yazılan kitaplarda bu coğrafyada yaşayan yerli toplumlar içinde ortak bir yönetim modeli olduğunu ortaya çıkardılar. “Büyük Adam ‐ Bigman” lakabı Melanezya dillerinde “bikpela” kelimesinden gelmekte. “Büyük Adam” Polinezya ve Melanezya kabilelerinde son derece nüfuzlu bir kişidir. “Bigman” yeteneklidir, ikna kabiliyeti ve saygın bilgeliği ile liderlik eder. Büyük adamın hem kendi kabilesinden hem de diğer kabilelerden oldukça geniş sayıda taraftarı, müridi vardır. Büyük adam olabilmek, yani liderlik aileden gelen mirasla sahip olunan bir mevki değildir. Sistem içinde artan sayıda yandaşlarının ihtiyaçlarını karşılayıp onları korumakla elde İz Düşümü LİNA FİLİBA / İstanbul Melanezya’nın Büyük Adamları Yerküre’nin bizim buralardan çok uzaklarda, Pasifik Okyanusunda Avustralya’nın kuzey ve doğusunda, Yengeç Dönencesi ile Oğlak Dönencesi arasında Okyanusya Adaları var. Bu adaları Polinezya, Melanezya ve Mikronezya adları ile tanıyor ve aralarında Yeni Zelanda’nın harika doğası ve son derece uygar ve modern yaşam stili ile en yaşanır, insanlarının en mutlu olduğu modern demokrasilerden biri olduğunu hep okuyoruz. Hatta kendi ülkelerinin bulunduğu sancılı coğrafyadan uzak bir yaşam sürmek isteyen İsrail kökenli dindaşlarımızdan hatırı sayılır bir toplum da burada yaşamakta. Yeni Zelanda, modernite ile yerel uygarlığın birlikteliğinde ideale yakın yaşam şartlarını sunan örnek ama bir o kadar da uzağımızdaki bir coğrafyada. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 117 - yönetiminden memnun, mutlu takipçiler haline getirmek zorundadır. Büyük adam kavramı nispeten akışkan ve bu konum kalıtımsal değil. Okyanusya’daki bazı adalarda Batılılaşmanın etkisiyle Büyük adam sistemlerinin ağırlığı azalmış olsa bile bu yönetim yaklaşımının dört yılda bir yapılan resmi seçimleri etkilediği görülmekte. Bu coğrafyada yaşamakta olan toplumları araştırmış olan Amerikalı antropolog Marshall Sahlins’e göre Büyük Adam liderliği özelliklerini aşağıdaki gibi sıralamaya devam edebiliriz. Girişimci ve sağlam adam olarak görülen büyük adamın, genel refahı sağlama adına göstermelik olarak ilgilenmesinin yanı sıra ağırlıklı olarak kendi çıkarlarını hesaplayan kurnaz ve ekonomik hesaplar peşinde olduğu gözlemlenir. Siyasi gücünü ekonomik yeteneğinden alır. Siyasi hırsı olan bu adam daha sonra yandaşları ve takipçilerine gereken şekilde dağıtabilmek üzere zenginlik biriktirmeyi hedefler. Aynı zamanda ekonomik destek dağılımını planlayıp bunun ritüel ve yöntemlerini kendi kontrolüne alır. edilebilen ve pekiştirilen bir statüdür. Büyük adam yandaşlarını koruyup ekonomik destek sağlayarak karşılığında kendisine destek gösterenlerin sayısını arttırarak konumunu yüceltebilir. Büyük adam siyaseti karşılıklı destek ve yükümlülük bağları üzerine kurulu geniş hiyerarşik ağların yaygınlaştırılması ile takipçi kazanır. Takipçileri de büyük adamı bir baba ve özverili bir kahraman olarak görür. Büyük adamın konumu hiç bir zaman güvenli bir şekilde hiyerarşinin üst seviyesinde kalamaz. Birbirleri ile mütekabiliyet prensiplerine göre daimi rekabette olan diğer büyük adamlar kontrollerindeki maddi ve siyasi kaynakları müritlerine dağıtma yöntemiyle kendisine meydan okurlar. Buna bağlı olarak Büyük Adamın operasyon düzeni aynı anda karşıt güçleri dengeleme yeteneği gerektirir. Bunun için bir taraftan diğer büyük adamların gruplarına kaynak sağlayarak kendi gücünün ve yeteneklerinin yayılmasını sağlamak; diğer taraftan da kendi yandaşlarına kaynak dağıtımını sürdürerek onları kendi becerikli (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 118 - Sahip oldukları farklı nitelikler ve ekonomik fayda sunumu sağlamaları sayesinde güç kazanan büyük adamlar takipçilerinin üzerinde siyasi nüfuzlarını her zaman kendilerine yarayan dengesiz bir karşılıklı ekonomik değişim sağlayarak sürdürürler. Toplum için ortak iyiliği sağlayan kişi olarak tanımlanmışken, zaman içinde tek bir kişinin çıkarlarını tatmin eden birine dönüştüğünde büyük adam gücünü kaybetmeye başlar. Başarı ile oluşturduğu siyasi dayanışma ortamı karşısındaki en acil tehdit, liderin sempatizanlarına alışıldık ekonomik faydaları dağıtmakta başarısız olması ve takipçilerinin kendisinin aldığı kararların haksız olduğunu düşündüklerinde ortaya çıkar. Yarım yüzyıla yakın bir süre önce çekilmiş “Ongka’s Big Moka” belgeseli ile Yeni Gine’li Ongka’nın kendi kabilesinin liderliğini üstlenme yolundaki zorlu adımlarını ve amacına ulaştığında kazandığı liderliği hakkında yorumlarını izleyebiliyoruz. (https://vimeo.com/70746763) Antropologlar bu tür liderlik modelinin sadece Melanezya ve civar adalarla sınırlı kalmadığını bazı uluslararası organizasyonlarda hatta Amerikan Zekice uyguladığı ekonomik cömertliği ve yönetimi ile akrabaları, yakınları ve takipçilerinin üzerinde etkisini korur ve onları kendisine borçlu hale getirir. İnsanlar Büyük Adamın siyasi konum elde etme çabalarına destek verirken aynı zamanda kâr ederler. Çünkü büyük adam takipçilerinin yerel ritüel yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri için maddi destek verir. Yandaşları da büyük adamın ünü ve siyasi gücünün etkisinden faydalanırlar. Düşük performans gösteren veya aşırı talepkâr olan büyük adamlar rakipleri tarafından kenara sıkıştırılabilip, takipçilerini kaybedebilirler. Büyük adamların genellikle rekabetçi ve kendilerini yüceltici özelliklere sahip kişilikleri olmakla birlikte diğerlerinin de ekonomik gelişim ve siyasi işbirliği taleplerini karşılamaları gerekir. Büyük adamların kendi hitabet ve ikna kabiliyetlerine güvenmeleri – ikna ederek, örnek olarak, hatta gerekirse kandırmaca ile takipçi kazanmaya çalışmaları gerekir. Çünkü büyük adamlar ikna, ödül veya mükafata başvurarak benzer yandaş ağları geliştirip toplumlarını meşru bir şekilde yönetebilecek rakiplerden korkarlar. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Kongresinde de örneklerinin görülebildiğini işaretlemekteler. Günümüz siyaset bilimi bağlamında büyük adam sendromu ülkelerin tek bir kişi tarafından yozlaşmış otokratik ve genellikle totaliter hükümranlığı anlamında kullanılmaktadır. Genellikle burada resmi hukuk ve yönetim çerçevesi olsa bile devlet himaye edilen ağlar tarafından gayri resmi olarak ele geçirilmiştir. Ganimet dağıtımı devletin resmi fonksiyonlarının önüne geçtiğinden kamu görevlilerinin toplumun genel çıkarına uygun politikalar oluşturmaları yoğunlukla kısıtlanmıştır. Napolyon’un dediği gibi; “Coğrafya kaderdir”. - 119 - Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Big_man_%28anthropology%2 9 http://en.wikipedia.org/wiki/Moka_exchange "Poor Man, Rich Man, Big Man, Chief; Political Types in Melanesia and Polynesia” Marshall Sahlins (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG Yaşam - 120 - emirlerine aynen uymalıyız. Tıpkı Tesniye, 30:20’de yazıldığı gibi. “…yaşama kavuşacak ve uzun süre dirençli kalacaktır” Yaşam bu denli önemlidir. Öte yandan, bizi dünyada ve evrende değerli kılan, sonsuz yaşamın kapısını gösteren, tüm bunların sahibi olan o yüce Varlığın ilahi ışığına yönelmeliyiz. Mezmurlar’ın son mısrasında şöyle yazılır: “Yaşayan tüm canlı varlıklar Tanrı’ya şükretsin.” Bunun anlamı şudur: İnsan olarak yaratılmamız, bize verilen değerler, Tanrı’nın ilahi yolunda düşmeden, inancımızla yürümemiz içindir… Tanrı bize seçme hakkını da tanımıştır. “Senin zürriyetinin yaşayacağı yaşamı seç – Tesniye, 15:19” Böylelikle iyi ve kötü arasındaki o incecik çizgiden düşmeden, sadece ilahi olanın yanına gidebilmemiz için bize verdiği manevi güçtür bu. Öte yandan, Tanrı’nın ilk emri, “Ben seni Mısır Ülkesi’nden – köle evinden – çıkarmış olan Tanrın Aşem’im. Benim Önümde, senin için başkalarının tanrıları muteber olmasın” değil midir? Yani Tanrı demek istiyor ki senin için en doğru yol, Benim yolumdur… TUFAN ERBARIŞTIRAN / İzmir Yaşamak Güzeldir Tanrı’nın insana verdiği en yüce değer, yaşamdır. “…Tanrı, adamı toprağın tozundan şekillendirdi ve burun deliklerine bir yaşam nefesi üfledi. İnsan (böylece) yaşayan bir canlı haline geldi. Bereşit – 2:7” Başlangıçta hepimizin bildiği gibi, insanın bedensel görünümü ile ruhsal yapısı aynı anda birleşti. Böylelikle Tanrı’dan aldığımız “nefes” sayesinde yaşama başlayabildik… Tevrat’ta “insan ve yaşam” üzerine çok sayıda ayet vardır. Yaşamın bereketli, güzel, anlamlı ve ilahi bir değer taşıdığı sıkça belirtilir. Ancak önemli olan, yaşamı doğru tanımlamak, ona kendimizden bir şeyler katmak ve Tanrı yolunda ilerleyebilmektir. İnsanın yaşamı, Tanrı’nın suretini içermektedir. Tanrı, insanı yaratmakla ona kendinden bir “değer” vermiştir. İşte bu verilen “değer” sayesinde, bizler yaşantımızı iyi belirlemeli ve bu doğrultuda yönlendirmeliyiz. İnsan olarak madem bu kadar değerliyiz, o halde, Tanrı’nın (039) Mayıs – Haziran 2015 - 121 - DIYALoG bir küçük parçayı insanı yaratırken onun ruhuna üfleyerek can vermiştir. Bir yaratıcı düşünün ki kendi özünden bir varlık yaratıyorsa bunun belirli bir planı, oluşumu, amacı ve beklentisi söz konusudur. Tanrı’nın kendi özüne/içine doğru çekilerek yarattığı evrendeki yaşayan bizlere önemli bir görev düşüyor. Tanrı’nın bu karanlıkta kalan, boşluk içeren, evren için açtığı kısmın yeniden eski görüntüsüne/özüne/haline dönmesi için bizler görevliyiz… Yani, Tanrı bizleri bu iş için görevlendirdi ve belirli bir yetki ile donattı. Tanrı’nın başlangıç aşamasında yaratmış olduğu insana yüklediği görevler, verdiği emirler, yaşanılan olaylar Tevrat’ta üstü örtülü bir biçimde anlatılmaktadır. Hiç kuşku yok ki bu öğretinin anlaşılması, işlerlik kazandırılması, yeniden eski formuna dönüştürülmesi için içimizdeki/ özümüzdeki Tanrı ışığını ateşlemek gerekiyor. Bu küçücük kıvılcımın büyümesi, bir alev topuna dönüşmesi, yeniden eski yetkinliğine kavuşması gerekmektedir. Söz konusu kıvılcımın büyük bir ateşe dönüşmesi için, Bugün günlük yaşamda dinsel inancımızı zorlayan (aslında buna bir tür sınav da diyebiliriz) öylesine tahrik edici bir atmosfer vardır ki saymakla bitmez. Sözgelimi, gereksiz yere yapılan alışverişler olsun, tüketim amacı olsun ya da aşırı hırs nedeniyle gözlerimizi kapatan o karanlık duygulardan dolayı öylesine hatalar yaparız ki saymakla bitmez. Sanki bu dünyadan hiç gitmeyecekmiş gibi günlük yaşantının dehlizleri içinde kayboluruz artık. Yaşam, sadece alış veriş yapmak, gezmek ve eğlenmek, seyahat etmek, para kazanmak ve harcamak üzerine mi kurulmuştur? Kuşkusuz, hayır. Tanrı’nın topraktan (çamurdan, kilden) yaptığı bedenimiz bu dünyada kalacaktır. Beden sonlu, ruhumuz sonsuzdur. Hani o ünlü söz gibi, “Topraktan geldik, yine toprağa döneceğiz (karışacağız).” İnsanın ruhu ise, Tanrı’dan geldiği için sonsuzdur. Tanrı, insanı evrensel bir ilahi plan çerçevesinde yaratmıştır. Tanrı, evreni ve yaşamı yaratırken, tüm bunları öylesine ve sıradan bir çalışma için yapmadığına inanıyoruz. İnsanın yaratılırken kendi özünde Tanrı’dan bir parça olduğunu imlemiştik. Tanrı kendi yetkinliğinden, özünden, ilahiyatından (039) Mayıs – Haziran 2015 - 122 - DIYALoG Luzatto’nun söylediği gibi, “Konunun özü, insanın bu dünyadaki deneyimi için değil, Gelecek Dünya’daki rolü için yaratıldığıdır. Bu dünyadaki deneyimi, Gelecek Dünya’daki deneyimini başarmasını sağlayacak bir araçtır ve bu, nihai amacıdır.” Önemli olan, insanın bu plan doğrultuda yaşamasıdır… Evet, yaşam güzeldir. Yaşamak güzeldir… Ancak ne için yaşadığımızı, neden yaratıldığımızı unutmadan yaşamak hepsinden daha değerli ve önemlidir… ruhumuzun arındırılması, dünyevî sorunların dengeli kullanılması ve asıl olan ruhsal olgunlaşmaya geçmemiz ile gerçekleşecektir. Bütün bunların yapılabilmesi için de yaşamın gerçek amacının ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yani yaşam nedir sorusunu doğru yanıtlamalıyız. Bu konuda Rabi Moşe Hayim Luzatto şunları söylüyor: “Konunun özü, insanın bu dünyadaki deneyimi için değil, Gelecek Dünya’daki rolü için yaratıldığıdır. Bu dünyadaki deneyimi, Gelecek Dünya’daki deneyimini başarmasını sağlayacak bir araçtır ve bu, nihai amacıdır. Talmud’un belirttiği gibi ‘Şabat arifesinde iş yapan, Şabat günü yiyecek bulacaktır (iş yapılmasına izin verilmediği zaman). Şabat arifesinde (bu dünya) iş yapmamış olan, Şabat günü (Gelecek Dünya) ne yiyecek?” (Babil Talmudu, Şabat 119a – Talmud Nedir? Rabbi Aaron Parry – Çeviri: E. Seval Vali) Yaşamın insan için önemi büyük ve anlamlıdır. Bu nedenle, Tanrı’nın isteği doğrultusunda yaşamak, O’nun emirlerini yerine getirmek, biz insanlar için gereklidir. Yaşama bir anlam katmak, onu değerlendirmek, bu dünyada yaşarken ilahi emirleri uygulamak bizleri Rabi Moşe Hayim (039) Mayıs – Haziran 2015 - 123 - DIYALoG Nazlı Doenyas İstanbul Pesah Şeni Pesah’in ikinci akşamından başlayarak kırkdokuz gece boyunca Omer’i saymaya devam ederken, Yahudi takvimine göre 14 İyar günü (bu yıl 3 Mayıs Pazar), Pesah Şeni‐İkinci Pesah’tır. Tanrı, Yahudiler’i Mısır’dan çıkarırken, Paro ve halkının başına gelen son felaket, behorların(ilk doğan erkek çocuk) ölümüydü. Yahudiler ise, Tanrı’nın emriyle, 14 Nisan günü Korban Pesah‐ Pesah Kurbanı yaparlar ve bu şekilde bu felaketten zarar görmezler. Mısır’dan Çıkış’tan bir yıl sonra, Tanrı, Moşe Rabenu’ya seslenerek, İsrailoğulları’nın, yılın ilk ayı olan Nisan ayının 14’ünde Pesah Kurbanı’nı, tam olarak o günde Bet‐Amikdaş’a (Kutsal Tapınak) getirmelerini söyler.(Bamidbar 9:1‐3). Fakat bir grup Yahudi, 14 Nisan tarihinde ölüyle temas yüzünden “tamelik‐saf olmama” BİLİYOR MUYUZ? (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 124 - günümüzde 14 İyar’da bile yapılan bir kutlama yoktur. ‐ Birincisinde evde hamets (Pesah süresince yenmesi ve sahip olunması yasak olan yiyecekler) bulundurmak yasaktır. İkincisinde ise böyle bir yasak yoktur. Sadece Korban Pesah yenileceği zaman hamets ile değil, Matsa ile yenilir. ‐ İkisinde de Korban Pesah kurallarına göre pişirilip yenir. ‐ İkisinde de Matsa ve Maror(acı otlar) ile yenir. ‐ İkisinde de Tahanunim (Tanrı’dan af dilemek için yapılan yakarış duaları) yapılmaz. ‐İkisinde de Şabat’a bile gelse, “tam olarak o günde” kutlanır. Günümüzde Pesah Şeni’de Ne Yapılır? 14 İyar’da (bu yıl 3 Mayıs Pazar günü), Bet‐ Amikdaş zamanında Matsa ile birlikte yenen Korban Pesah ‘ı hatırlamak amacıyla, Pesah’tan artmış olan Matsa’lar yenir. durumundan dolayı bu kurbanı getiremezler. Bunun üzüntüsü ile Moşe Rabenu’ya giderek, Tanrı’nın Korban Pesah mitsvasını yerine getirmek istediklerini, fakat onların ellerinde olmayan sebeplerden dolayı bunu yapamayacaklarını, ama bu mitsvadan mahrum kalmak da istemediklerini dile getirirler. Moşe Rabenu, bu isteklerini Tanrı’ya iletir. Tanrı, ”tame” oldukları, Bet‐Amikdaş’a ulaşamayacak kadar uzakta oldukları gibi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı korbanı 14 Nisan gününde gerçekleştiremeyenlere ikinci bir şans vererek, Pesah Korbanı’nı ikinci ay ‐14 İyar’da getirebileceklerini söyler. (Bamidbar‐9:11‐12). Bu şekilde Tanrı, Hak yolunda gitmekte azimli olan kişilere ikinci bir şans vermek için Tora’ya yeni bir Mitsva ekler. Pesah Şeni’nin en önemli mesajı, iyi niyetli ve doğruluk yolundaki kişilere, Tanrı’nın her zaman ikinci bir fırsat yaratarak, geçmişi telafi etme ve iyileştirme olanağı vermesidir. Pesah Rişon (Birinci Pesah) ile Pesah Şeni ‐ Birincisi, İsrail’de yedi, İsrail dışında sekiz gün kutlanan bir bayramdır. İkincisi, Bet‐Amikdaş zamanında bayram olarak kutlanmasına rağmen, (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 125 - BARUH ATA AD. ELO‐ENU MELEH AOLAM AŞER KİDEŞANU BEMİTZVOTAV VETSİVANU LEADLIK NER ŞEL YOM TOV ‐ Bize YOM TOV mumlarının yakılması mitsvasını veren Evren’in Kralı Tanrı’mız, Sen mübareksin.” Dini Takvim Nazlı Doenyas 1 Mayıs 2015 (12 İyar 5775) 30 Haziran 2015 (13 Tamuz 5775) *23 Mayıs Cumartesi akşamından, 25 Mayıs Pazartesi akşamı gün batımına kadar Yom Tov’dur (İyi gün‐Bayramın Mübarek Günleri),Şabat gibi, iş yapılmaz, elektrik kullanılmaz vb.ancak önceden yakılmış bir ateşten faydalanarak ve önceden hazırlığı yapıldıysa, yemek pişirilebilir. 3 Mayıs Pazar‐ (14 İyar) PESAH ŞENİ‐ İkinci Pesah‐ Tanrı’nın verdiği korban Pesah mirsvasını; tame olmaları veya Bet Amikdaş’a ulaşamayacak kadar uzakta olmaları gibi ellerinde olmayan nedenlerle bazı Yahudiler tarafından yerne getiriliemez. Bu kşilerin, bu mitsvayı mutlaka yerine getirme istekleri üzerine Tanrı, onlara bir fırsat daha vererek Pesah korbanını, ikinci ayın 14’nde (14 İyar) getirmelerini söyler. Bu gün de İkinci Pesah‐ Pesah Şeni olarak anılır. *Detaylar: Biliyor Muyuz‐bölümünde 23 Mayıs Cumartesi Akşamı Cumartesi akşamı Avdala yapıldıktan sonra; Cuma gündüzden bu amaç için hazırlanıp yakılan ve 48 saat süreyle yanacak mumdan faydalanılarak bayram mumları yakılır: 23 Mayıs Cumartesi akşamı ‐Akşam duasından sonra, Bayram Kiduşu ve Şeeheyanu duası ile başlayan güzel bir Bayram Yemeği yenir. “ BARUH ATA AD. ELO‐ENU MELEH AOLAM ŞEEHEYANU VEKİYEMANU VEİGİANU LAZEMAN AZE ‐ Kutsalsın Sen, Tanrı’mız, Evren’in Kralı, bizi yaşattın, ayakta tuttun ve bu zamana eriştirdin.” 23 Mayıs Cumartesi gecesi‐ Tikun lel Shavuot Bu gece geleneksel olarak uyanık kalıp bütün gece Tora öğrenilerek geçirilir. Yahudilikte Kutsal Kitap metinlerini yorumlayan Midraş’ta belirtildiği üzere, (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 126 - 25 Mayıs Pazartesi Ruth’un Kitabı‐Megilat Ruth okunur. Sabah duasından sonra Kiduş yapılır ve özenle hazırlanmış Bayram Yemeği yenilir. Şavuot Bayramı, bu akşam yıldızların çıkışıyla son bulur. 26 Mayıs Salı‐Isru Hag‐Bayramın ertesi günü Bayramın uzantısı olarak bilinir ve bugünde oruç tutulmaz. Isru Hag, Yeruşalayim’i ziyarete gidilen Üç Hac Bayramı‐Pesah‐Şavuot‐Sukot’un bittiği günün ertesi günüdür. Talmud Bilgeleri’ne göre, Bayrama, yemek yiyip içerek ‘gün ekleyen’ kişiler,sanki bir sunak inşa edip, üzerinde bir kurban sunmuş gibi kabul edilirler.”İplerle bağlayın bayram korbanını” (Mezmurlar 118:27) Arizal’ın bir öğretisine göre, bayramdan sonraki günü, bayrama bağlamamızın sebebi, bayramdan kalan ışıktan faydalanmak, bayramın kutsallığını bir nebze olsun uzatabilmek arzusudur. Tanrı’nın onlara Tora’yı vermeyi vaat ettiği günün öncesindeki akşam, İsrailoğulları bir yoruma göre yorgunluktan uyuyakalır. Sabah, Tanrı’nın, 10 Emir’i dile getiren Kutsal Sesi’yle uyanırlar. Yaygın bir yoruma göre, onların yaptığı bu hatayı telafi etmek için; Kabalistlerin yorumuna göre ise de, Roş Aşana Bayramı’na kadar sağlıklı bir yaşamımız olmasını garanti altına almak için, o gece uyumayıp Tora çalışılır. Ertesi gün kişi “kendisi” Tora’yı almaya hazırlanıyormuş gibi Tora’ya odaklanır, dikkatini ve enerjisini bu yönde yoğunlaştırır. 24 Mayıs Pazar Tanrı Sinay Dağı’nda 10 Emir’i dile getirirken, geçmiş ve gelecek bütün Yahudilerin ruhları bu muhteşem ve insan beyninin algılaması imkânsız olaya bizzat şahit olurlar. Bunun için, kadın erkek, çoluk çocuk bütün Yahudiler, Tanrı’ya bağlılıklarını yinelemek ve 10 Emir’i tekrar dinlemek için Şavuot’un ilk günü Sinagoga giderler. Kiduş’tan sonra, özenle hazırlanmış Bayram Yemeği yenilir. Bugün sütlü yiyecekler yeme geleneği vardır. (039) Mayıs – Haziran 2015 - 127 - DIYALoG Dr. Siren Bora İzmir Bodrum Yahudi Mezarlığı (Bölüm II) BODRUM YAHUDİLERİNİN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ Roma döneminde Bodrum’da bir Yahudi cemaatinin varlığından sözedilmektedir. Ancak, Bodrum Yahudileri ile ilgili ilk somut kanıt 1573 tarihli mezar taşıdır ve bu mezar taşı sayesinde 16. Yüzyılda Bodrum’da yerleşik bir Yahudi cemaatinin var olduğunu anlayabiliyoruz1. Çünkü mezarlıklar Yahudiler için kutsal alanlardır ve hangi Yahudi yerleşim alanında olursa olsun, Yahudi cemaati yönetiminin başlıca görevlerinden biri belki de en önemlisi, cemaat üyeleri için bir mezarlık tahsis etmektir. Osmanlı devleti, batılı teknikler kullanarak nüfus sayımı yapmaya 20. Yüzyılın başlarından itibaren BODRUM Yahudi Mezarlığı Dr.Siren Bora’nın 2013 YILI Ekim ayında düzenlenen Uluslararası Bodrum Sempozyumunda sunduğu ve Ege Üniversitesi Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan Bodrum Yahudi Mezarlığı ile ilgili bildiridir. 1 Avram Galante, Histoire des Juifs de Turquie, tome VII, İstanbul (t.y.), s.140‐141. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG başlamıştır2. Yapılan nüfus sayımlarına göre, 1893‐ 1895 yılları arasında Bodrum’un toplam Yahudi nüfusu 88 olup bunun 39’u erkek, 49’u kadındır. 1895‐97 yıllarında Yahudi erkek nüfus 47’ye, kadın nüfus ise 55’e yükselmiştir. Bu oran 1897‐98 yıllarında 46’ya 56; 1898‐99 yıllarında 37’ye 58; 1899‐1900 yıllarında ise 46’ya 57 olarak saptanmıştır 3 . 1903‐1906 nüfus sayımına göre, Menteşe Sancağı’nın4 toplam nüfusu 187.248 olup, - 128 - Yahudi nüfus 1451 dir. 1914‐1915 ve 1921 tarihli nüfus sayımlarına göre ise, sadece Bodrum merkez kazada Yahudi nüfus saptanmış olup 1914‐15 sayımındaki toplam Yahudi nüfus 206 dır 5 . Cumhuriyet döneminin ilk genel nüfus sayımı ise, 1927 yılında yapılmıştır. Bu sayıma göre Bodrum’da, 9’u erkek 1’i kadın olmak üzere toplam 10 Yahudi yaşamaktadır6. 18 ve 19. Yüzyıllarda Bodrum’da, Yahudi cemaatine ait sinagog, okul ve mezarlık bulunduğunu Bodrum’un yetiştirdiği ünlü şahsiyetlerden biri olan Avram Galante’nin anlatımlarından biliyoruz. Yine Galante’ye göre, Bodrum Yahudileri Bodrum’un bütün yerleşik cemaatleriyle 2 Osmanlı devletinin 19. Yüzyılda yaptığı nüfus sayımları, askerlik ve vergi mükellefiyeti esas alınarak erkek nüfus üzerinden yapılmakta idi. Ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Güler, ‘’XIX. Yüzyılın ikinci çeyreğinde Bodrumda nüfus hareketleri: Bir Yoklama Defterinin düşündürdükleri’’, 2. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu 9‐12 Mayıs 2011, Bodrum 2011, s.s 300‐332. 3 Vehbi Günay, ‘’ XIX. Yüzyılın Son çeyreğinde Bodrum (Osmanlı Vilayet Yıllıklarına Göre)’’, 2. Uluslararası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu 9‐12 Mayıs 2011, Bodrum 2011, s.s 333‐349., s.334, s.342‐344. 4 Bodrum, 20. Yüzyılın başlarında Menteşe Sancağına bağlı bir kaza idi. Menteşe Sancağı ise Aydın Vilayetine bağlı bir sancak olup sancak merkezi Muğla olmak üzere Mekri(Fethiye), Milas, Marmaris, Yüksekkum(Köyceğiz) ve Bodrum kazalarından ibaretti. Bodrum’a bağlı olan köylerin sayısı da 29 idi. Bkz. Bayram Akça, ‘’20. Yüzyıl Başında Bodrum Kazası’’, 2. Uluslar arası Her Yönüyle Bodrum Sempozyumu 9‐12 Mayıs 2011, Bodrum 2011, s.s 18‐26, s. 18. 5 ‘’a.m.’’, s. 18‐19. 6 Tahir Kodal, ‘’ Atatürk Döneminde Bodrum’un Nüfus Yapısı’’, SDÜ Fen Edebiyat Fak. Sosyal Bilimler Dergisi , sayı 17 Mayıs 2008, s.s 77‐100., s.93. 1927 yılına ait nüfus sayımında 1 Yahudi kadına karşılık 9 Yahudi erkek saptanmasının nedeni, sayımların erkek nüfus baz alınarak yapılmasından kaynaklanıyor olsa gerek. (039) Mayıs – Haziran 2015 DIYALoG - 129 - (gayrımüslim‐müslim) iç içe dostane bir yaşam sürdürmüştür: ‘’ 20. Yüzyıla gelinceye dek, Yahudi ve Rum mahalleleri yan yanaydı. İki mahalle, sadece basit bir duvarla birbirinden ayrılıyordu’’. Hatta Rum Mahallesi içinde bir zamanlar bir Sinagog’un var olduğu dahi iddia edilmektedir. Cumhuriyet döneminde Türk‐Rum mübadele anlaşması(1924) sonrasında, Rumlar gidip yerlerine Müslüman Türkler gelip yerleştiği zaman, sözkonusu Sinagog kapanmış ibadethane, Yahudi mahallesi içinde başka bir yere taşınmıştır7. Elimizdeki bilgilere göre, 20. Yüzyılın başlarına kadar Bodrum’da Yahudi cemaatine ait iki mezarlık bulunmaktaydı. Bunlardan biri, Rum mahallesinin hemen yanında Çarşı ile Rum mahallesi arasında yer alırken; diğeri yerleşim alanından yaklaşık yarım saat uzaklıkta idi. Birinci mezarlıkta saptanan en eski iki mezar taşından biri, 1573(5333) tarihli olup Aoron Treves’e, diğeri 1610(5370) tarihli olup Şlomo Beran’a aitti. Mezar taşlarındaki aile adları ise şöyleydi: Levi, Talvi, Cohen, Beraha, Arueti, Samaria, Capeluto, Romano, Galante ve Franko . Bu mezarlık, 1926 yılında kaldırıldı. Büyük bir olasılıkla mezarlıkta bulunan mezar ve mezar taşlarının bir bölümü, yerleşim alanından yarım saat uzaklıkta iken bugün yeri Bodrum’un merkezinde Bodrum Lisesi’nin hemen yanında bulunan ikinci mezarlık alanına taşındı. Böylece iki mezarlığın mezar taşları bir araya gelmiş olsa gerek. Galante’nin mezarlıkla ilgili 1934 yılına ait verdiği bilgilere göre (her iki mezarlık birleştikten sonraki dönem), ikinci mezarlık alanında yer alan mezar taşlarındaki aile adları da şöyle idi: Galante, Levi, Capeluto, Romano, Ergaz, Notrika, Avzaradel, Israel, Talvi ve Arueti8. 7 Devamı Gelecek Sayıda Galante, a.g.e., s.141. 8 a.e., s.142.
© Copyright 2024