DIYALoG

 İzmir Türk Musevileri e-Haber Bülteni
DIYAL o G
Revista Digital de los Judios Turkanos de İzmir
(035)-Eylül-Ekim 2014
Adalet Dürüstlük
(035) Eylül – Ekim 2014
-2-
DIYALoG
İÇİNDEKİLER
003 - Merhaba
004 - Başkandan
085 -
005 - HABERLER
020 - İÇİMİZDEN
092 -
034 - Aramızdan Ayrılanlar
096 -
035 - RABİ HAYİM PALAÇİ - Moti Katan
100 -
037 041 043 046 049 058 061 063 065 072 073 075 Barış
SEKSION EN LADINO
104 -
Haberes de la Comunidad de Izmir
106 -
El Kantoniko de Rachel - R.A.Bortnick
108 -
Yehuda ke dize? – Yehuda Hatsvi
111 -
D’aki D’aya - Eliz Gatenyo
115 -
Shimon Kapitan d’Estambol – Shimon Geron
118 -
Gad Nassi
120 -
Albert Contente mos Konta - Albert Contente
122 -
Coya Delevi
125 -
Kantoniko de Buenos Aire Graciela Tevah de Ryba
127 -
Prof. Dr. Moshe de Liba
133 -
PARA KE NO SE OLVIDE
136 -
DE LA PRENSA MONDIAL
142 -
BİZDEN BİRİ
JAKI BARUH - Sarit Bonfil KÖŞE YAZILARI
Derinlik
Mi-draş İtzhak – Rav İsak Alaluf
Perspektif – Rafael Algranati Uzak Yakın - Selim Amado Çağrışımlar - Avram Ventura One Minute - Avram Aji
Yansımalar - Raşel Rakella Asal
Açı - David Enriquez
Yaşam Koçunuz – Violet Alalof
Bir Başka Deyişle - Nisim Sigura
Galatalı Küçük bir Kız - Coya Delevi
Washington’dan Mektup – Altan Gabbay
Metin’ce – Metin Delevi
İz Düşümü – Lina Filiba
Yaşam – Tufan Erbarıştıran
DIŞ BASINDAN SEÇMELER
 GENÇ GÖRÜŞ
149 - Yaşam Notları - Şela Habif
BİLİYOR MUYUZ?
151 - Şiva Asar Orucu – Nazlı Doenyas
154 - Dini Takvim – Nazlı Doenyas
BİZİM KÜRSÜ
160 - Süleyman Doğu – Kabala Üzerine Dersler
(035) Eylül – Ekim 2014
Merhaba
DIYALoG
-3-
“Yom Kipur” gününde yalnızca Tanrı’ya karşı işlenmiş günahların affı söz konusudur. Bu af, insanlara karşı yapılan hataları kapsamaz. İşte bu nedenle yıl boyunca incittiğimiz kişilerden Kipur gününden önce özür dileyerek, Tanrı’nın huzuruna hazırlıklı gelmemiz gerektiği öğretilir. Hayat, özür dilememizi veya affetmemizi gerektiren sayısız olayları karşımıza çıkarır. Tanrı’nın bu dünya üzerinde bize bahşettiği yaşam günlerini çevremizdeki insanlarla ahenk içinde geçirmek istiyorsak, her ikisini ustalıkla kullanabiliyor olmamız gerekir. Siz değerli okurlarımın bayramlarını kutluyor, dualarınızın kabul görmesini ve yüreğinizdeki tüm iyi dileklerin gerçekleşmesini diliyorum. Ti'hle Shana Vekileloteha, Ta'hel Shana Ubirkoteha!.. Yayın Yönetmeninden
Değerli Okurlarım, Yahudi âleminin en kutsal iki bayramı olan Roşaşana ve Kipur bayramlarının eşiğindeyiz. Roş‐A’şana’nın ilk günü ile Yom Kipur arasındaki on günlük süreç, Yamim Norayim (Yüce Kutsal Günler) olarak adlandırılırlar. İnançlarımıza göre, altın buzağı olayından sonra Moşe’nin yakarışları sonucunda Tanrı’nın affı Kipur günü gerçekleşmiş ve Moşe, Sinay dağından ikinci On Emir tabletleri ile inmiştir. Bu nedenle yıl boyunca dinden ve sinagoglardan uzak kalanlarımız bile bu kutsal günlerde ve özellikle Yom Kipur’da sinagoga giderek cemaate katılırlar. Bu günler süresince kapıları özür dileyenlere açık olan Tanrı’nın yüce huzurunda, bilerek ya da bilmeyerek kendisine karşı işledikleri günahlarının affedilmesi için Tanrı’ya yakarırlar.  (035) Eylül – Ekim 2014
Başkandan
DIYALoG
-4-
Bu çabamıza sizleri de katkıya davet ediyor, 27 Eylül Cumartesi’yi 28 Eylül Pazar gününe bağlayan gece saat 03.30’da Şaar Aşamayim sinagogunda yapılacak geleneksel Selihot duasına ve Roşaşana ile Kipur bayramlarımızda hepinizi ailelerinizle birlikte sinagoglarımıza bekliyoruz. Yom Kipur günü sinagoglarımızı ziyaret ederek sizlerle birlikte olmaya ve mesajlarımı şahsen iletmeye çalışacağım. Bayram dua saatlerini ve kaparot geleneğimizi gerçekleştirebilmeniz için gerekli bilgileri ayrıca ileteceğiz. Bu vesile ile siz değerli kardeşlerimin bayramlarını en içten dileklerimle kutluyor, aileleriniz ve sevdiklerinizle birlikte nice sağlıklı ve mutlu bayramlar geçirmenizi diliyorum. Shana Tova Umetuka Sami Azar
Büyüklerim, Küçüklerim, Sevgili Kardeşlerim, Her yıl yaz mevsiminin son günleri bizleri iki önemli bayramımızın eşiğine getirir. Vakıf yönetimi olarak, sizlerin huzurlu bir bayram geçirmenizi sağlayabilmek için gerekli hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Roşaşana ve Kipur Bayramlarımızda geçen yıllarda olduğu gibi Beth‐Israel, Şaar Aşamayim, Algazi, Bikur Hulim ve Roş‐Aar Sinagoglarımız hizmetinizde olacak. Küçülmekte olan ve istemeden de olsa asimilasyona maruz kalan cemaatimizde kimliğimizi, değerlerimizi ve geleneklerimizi korumak için Vakıf yönetimi olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.  (035) Eylül – Ekim 2014
-5-
DIYALoG
İzmir Düğünlerinin Vazgeçilmez Yöneticisi
Moşe Levi’den Değerli bir Yorum
İZMİR’DE DÜĞÜN
İzmir’in değerli hocalarının öğretileri ışığında bize verilen Yahudi değerlerine göre, İzmir’de hayatın her safhasında, her türlü iş ve etkinlik, ‘’iyi’’ bir imgeyle başlatılır ve ’’iyi’’ bir imgeyle sonuçlandırılır. Bu düşünce şekli, İzmir Yahudi geleneğinin vazgeçilmez bir düsturu gibi kullanılmıştır. Benim aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım etkinlik, İzmir kehila düğün ritüelidir. Ben bu bilgileri, saygı ile andığım rahmetli More Şemuel HaKohen’den öğrendim. HABERLER
Düğün hazırlığı, ‘’gemer de boda’’ ile başlar. Anlamı, düğün tarihine karar verildiği andır. Badem şekeri dağıtılarak, düğünün belirlenen tarihte yapılacağı ilan edilir. Düğün Törenini düzenlemek damat tarafının yükümlülüğündedir. Bu nedenle düğün esnasında davetliler damat tarafından karşılanır. Gelinin kehila’ya girdiği an, simgesel olarak ‘”damatla evlenmeye hazır olduğunu ilan ettiği” andır. Damat, gelinin yanına gelir ve cebinde sakladığı saf ipek  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
-6-
mendilin içinde bulunan, buğday, arpa, pirinç, badem şekeri ve biraz bozuk parayı (ses için) duvağının üstünden, gelinin bütün vücudundan süzülmesini sağlayacak şekilde, döker. hayatında örnek olacak kişilerden seçilir. Yani, evlenmiş, doğum yapmış, örnek bir “Casa Judia”sı olan, tercihen aile fertlerinden, rehber olacak iki genç bayan seçilir. Gelin ve damat, ikisi de ömür boyu birlikte yaşamaya hazır olduklarını kabul ederler ve davetlilerin bulunduğu ana salona (mabede) birlikte girerler. Bir “İzmir geleneği” olarak tanımlayacağımız bu tören, altmışlı yıllarda İstanbul’daki düğün törenlerinden kopyalanarak bugünkü şekline, “gelinin babası ile birlikte ana salona girmesi” şekline dönüşmüştür. Düğün aslında sona ermiştir. Ama yedi Berahot’a hak kazanmak için, damadın toplum önünde geline sahip çıkacağına dair, söz vermesi gerekmektedir. Ketuba okunur, damat Rav’ ın veya Hazan HaKahal’in huzuruna alınır. Damat cebinden, ikinci saf ipek mendili çıkarıp, Rav veya hazan’a verir. Rav veya Hazan, mendili açıp avucuna alır, damattan elini mendilin üstüne koymasını ister ve elini selamlaşmak ister gibi sıkar, damada bu mendilin anlamını anlatır: ‘’Bu mendili ömrü boyunca saklayacağını, gelini boşamaya kalkarsa, bu mendili göstereceğini ve herkesin huzurunda aldığı sözü hatırlatacağını; mendilin ikisi arasında sessiz şahit olarak kalacağını” söyler. Onay aldıktan sonra, devam eder: “Ketuba’da yazılı olanları, sağlıkta ve hastalıkta, iyi günde ve kötü günde, evine ve (gelini göstererek) eşine kocalık görevlerini eksiksiz yapacağına’’ dair söz alır. Biz tekrar düğüne, törenin en önemli bölümüne dönelim. “Ehal”in önüne kadar evlenmek üzere birlikte gelen bu ikiliye, dışarda birbirlerine verdikleri sözü işaretleyecek bir yüzük lazımdır. Kiduşim Berahası okunmadan, yüzük takılır. Amaç, tören esnasında gelin ve damadın yaşam yolculuğuna bir an önce başlamasını sağlamaktır. Bu yüzden evlilik töreninin onlar için zorlaştırıcı olmamasına özen gösterilir. Kiduşim Berahasından sonra, Bet HaMikdaş hatırasına bardak kırılır. Bu bölümde geline, iki bayan eşlik eder. Biri gelin tarafını diğeri erkek tarafını temsil eder. Her ikisi de, geline yeni Söz alındıktan sonra törenin son aşamasına geçmeden önce şekerlikler (bonboniyer) dağıtılır. Ve yedi duanın (Şiva Berahot)’un okunmasına  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
-7-
tebrik mesajlarıyla bu yürüşe eşlik ederler. geçilir. Bu berahalar evlenecek çıkacak ikiliye hitap edilerek yapılır. Yani şiva berahot’u okuyan her kimse direkt gelinle damada bakmalıdır. Gelinle damat ehalin önünde, davetlilerin göreceği şekilde, yanlarında anneler ve babaları arasında talamo’nun altında hupa düzeni oluşturur. Hupa yolu sağda 3 solda 3 ışıkla aydınlatılır. Bu 6 ışığın ortasında bulunan gelin ve damat 7 kolu yani menora’yı tamamlarlar. KAZA CUDİA’YA IŞIK OLURLAR. İzmir’de uygulanan en köklü gelenek ise, hupa’da kullanılan Tallet’tir. Tallet’in gelinle damadın saçlarına değmesi gerekmektedir. Ravlarımızdan ve hocalarımızdan aldığım bilgiye göre, saçlara değen tallet: A‐Gelinle damadın bir çatı altında yaşayacaklarını ifade etmektedir. B‐ Gelin ve damadı davetlilerin enerjisinden koruyan bir Kipa işlevi görmektedir. Şiva berahot İzmir’de, Yitsak’ın, Yakov’a verdiği hayır duasıyla başlar. Son beraha okunduğunda ise, Rav veya Hazan şarap bardağına bakarak Başarılar diler ve bitirir. Şaraptan bir yudum alır ve gelinle damada bardağı gönderir. Onlar da aynı şekilde birer yudum tadarlar. Böylece Düğün töreni tamamlanır. Bu konuyu gündeme getirme nedenim, Keila dışında yapılacak düğünlere bir format oluşturmaktır. Geleneklerimizin devam etmesini istiyorum. Konuyu detaylandırmadan, esasa bağlı kalarak, görselliği anlatmaya çalıştım. Geleneklerimizin, nedenlerine ve çıkış kaynaklarına değinmedim. En kısa zamanda bu konuya değinmek, görevim olacaktır. İzmir geleneğinde şiva berahot düğünün son okunan bölümüdür. İyilikler ve güzelliklerle başlayan bir beraberlik, hayır duası okunarak ve özellikle başarılar dileyerek tamamlanır. Son yıllarda alkışlar eşliğinde mabed’ten uğurlanan yeni evliler, yeni yaşamlarına başlamak üzere kehilayı terk ederler. Mutluluklarına ortak olan davetli grubu, tebessümle ve gözlerden okunan Bu yazıyla, sadece konuyu basit bir şekilde anlatmaya çalıştım. Dilerim ki A’şem Casa Judia oluşturmak isteyen GELİNLE, DAMATLARIN yolunu açık eder. AMEN!..  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Kemeraltı’nda Tarihi Dönüşüm:
-8-
Toplantıya katılan yöre insanı ve işadamları, artık düğmeye basma aşamasına gelindiğini açıkladı. Yol Haritası Çizildi
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Basmane ve Kemeraltı’ndaki tarihi dönüşüm için çalışmaları hızlandırdı. Büyükşehir Belediyesi bürokratları, İzmir’in tarihi bölgesindeki çalışmalar için yöre halkını, esnafı, otelcileri, Musevi cemaatinin temsilcilerini, bölgeye yatırım yapmak isteyen işadamlarını biraraya getirdi. Egedesonsöz Sinan Doğan Alsancak’taki Tarihi Havagazı Fabrikası’nda düzenlenen çalıştayda Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı tarihi dönüşüm projesinin stratejik planı katılımcılarla paylaşıldı. Toplantıya katılanlar da bundan sonra yapılacak çalışmalar hakkında bilgi alırken, görüş ve önerilerini de dile getirdi. Basmane oteller bölgesi, Havra Sokağı ve civarı, öğleden sonra ise Mezarlıkbaşı’ndan Basmane’ye kadar olan Anafartalar Caddesi’nin tek tek ele alındığı toplantıya yaklaşık 100 kişi katıldı. Çalıştaya İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Figen Selvitopu, Konak Belediyesi Eski Başkanı Muzaffer Tunçağ, Prof. Dr. İlhan Tekeli, TARKEM Başkan Vekili Uğur Yüce, Musevi Cemaati Başkanı Sami Azar da katıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Basmane ve Kemeraltı’nda tarihi dönüşüm için bölge halkını, esnafı, otelcileri, Musevi cemaatinin temsilcilerini, yatırımcı işadamlarını bir araya getirdi. Yapılan çalıştayda Basmane oteller bölgesi, Havralar bölgesi ve Anafartalar Caddesi’nde yapılacak tarihsel dönüşüm hakkında bilgi verildi.  (035) Eylül – Ekim 2014
-9-
DIYALoG
çok ciddi katılım oldu. Herkes fikrini söyledi. Gayet güzel ve verimli bir toplantı oldu” dedi. Ege Genç İşadamları Derneği Eski Başkan Vekili ve Havra Sokağı Esnafı Başar Manisalı ise Havralar Bölgesi’ndeki çalışmalarla ilgili bölüme katıldığını ve görüşlerini dile getirdiğini söyledi. Manisalı, “Buranın eski günlere dönmesi, atıl sokakların canlanması için projeler sunulup İZSU drenaj çalışmalarına başlayacak. Böylece Kemeraltı’nı su basması önlenecek. Kemeraltı’nın güneşten korunması için de çarşının üstü kısmen kapanacak. Ayakkabıcıların terk ettiği bölge değerlendirilecek. Havralar öne çıkarılacak ve turizme açılacak” diye konuştu. TARİHİ DÖNÜŞÜM Toplantıyla ilgili bilgi veren Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım ve Ticaret A.Ş. (TARKEM) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Uğur Yüce, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tarih projesinin tarihi alanlarla ilgili stratejik planının bittiğini belirterek, “O plan doğrultusunda tespit edilmiş olan alt bölgeler için düzenlenen çalıştaya katıldık. Yöre insanından, esnaftan ve mülk sahiplerinden  (035) Eylül – Ekim 2014
- 10 -
DIYALoG
Asansör & Dario Moreno
Sokağı Toplumbilimci Hüsran Akıllıoğlu tarihi Asansör'ün yer aldığı Daryo Moreno Sokağı'nda asırlık evini restore ederek burada müzayedeler gerçekleştirmeyi, kültür ve sanat soyleşileri ve sergiler düzenlemeyi planlıyor. Sokağı, yenilenen evleri ile kent hayatına bır cazibe merkezi olarak kazandırmayı hedefliyor.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
İzmir – Bahri Baba
Eski Musevi Mezarlığı
- 11 -
Cumhuriyeti çağlarında Türk Kazı Tarihi1 “ adlı Türk Tarih Kurumu tarafından Mayıs 2014’de yayınlanan eserin II. Cildi, s. 246‐249’dan öğrendiğimize göre; Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde dört iklimi bağrında barındıran cennet Anadolumuzun antik şehirlerinden biri olan güzel İzmir’de, eski Musevi Mezarlığı olan şimdiki Bahri Baba parkı civarında 1915 tarihinde yeni yol açılması ve Öğretmen Okulu yapılması esnasında, Roma Dönemine ait mozaikler ve bazı bina parçaları, heykel kırıkları ortaya çıkması üzerine, Müze‐i Hümayun uzmanı Ahmet Bedreddin Bey İzmir’e gelerek gerekli incelemelerde bulunur. Konu hakkında Ahmed Bedrettin Bey’in Müze‐
i Hümayun’a gönderilen iki yazısı genç nesil İzmirlilerin eski tarihine ışık tutmaktadır. Sadi BAYRAM
Varyant’tan Bahri Baba Parkı’ndan İzmir’e bir bakış Hâmit Zübeyr Koşay ‐ M. E. Zarif Orgun ‐ Sadi Bayram ‐ Erdoğan Tan tarafından kaleme alınan “Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye 1
Hâmit Zübeyr Koşay‐M.E.Zarif Orgun‐Sadi Bayram‐Erdoğan Tan ;“ Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti çağlarında Türk Kazı Tarihi “ Türk Tarih Kurumu yayınları C.II, Ankara 2013, s.246‐249.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 12 -
Müze‐i Hümayun Müdirriyet‐i Umumiye‐i Aliyyesi Pîşigâh‐ı Sâmisine2, No.3 Ma’ruz‐ı bendeleridir, Mütekaddim 2 Şubat 1330 (R./ 15.02.1915 M.) tarihli ariza‐i çâkeriye zeyldir: İzmir’de Bahri Baba nam mevkide icra edilmekte olan hafriyatta zuhur eden mozaiklerin Romalılar devrine ait mebani‐i hususiyeden birisinde olduğunu ve muahharan yine bu mevkide ayak üzerinde üç insan resmi musavver başları kırık noksan mermerden mamûl Yunan âsarından ve mabede ait bir metro iki santimetre irtifaında ve seksen sekiz santimetre arzında ve yirmi beş santimetre sıhahinde bir friz bulunmuş ve diğer parçaların dahi bulunması me’mul olduğunu 5 Şubat 1330 (R./ 18.02.1915 M.) tarihli ve iki numerolu arizanemde melfuf telgrafnâme ile arz‐ı malûmat eylemiş idim. İzmir’de yeni yol açılması esnasında Musevî Mezarlığı’nın yola gitmesi sırasında mozaik döşemeye rastlanması üzerine Ahmed Bedreddin Bey’in işe müdahalesi, kalan kısmın Bahri Baba Mezarlığı’nın park yapılması ve Öğretmen Okulu yapılması hakkında 15.02.1915 tarihli yazıya 22.02.1915 tarihli ek yazan Müze‐i Hümayun Memurlarından Ahmed Bedreddin Bey’in iki yazısı aşağıdadır: 2
İstanbul Arkeoloji Müzesi Arşivi, Karton 89, Dosya No. 6808.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 13 -
DIYALoG
kadimesinden cesim bir harabenin âsar‐ı mimariyesinden, mermer direk ayaklarından ve saçak ve daha diğer mermer parçaları ile mezarların yapılmasından anlaşılmaktadır. Mevki‐i mezkûrun hafr 3 ve tesviyesinde müstahdem olan amele ise yevmiye ile çalışan amele olmayıp taht‐ı silâh altına alınan efrad‐ı gayr‐i müslümeden zabitlerinin nezareti altında işleyen askerlerdir. İşbu mevkiin mesaha‐i sathiyesi beş yüz metre tulûnde yüz kırk metro arzında olup bazı nokta üzerinde bir metrodan ziyade ve dağ eteğine yaklaşınca orada belki on metrodan ziyade toprak kaldırılacaktır. Bu ameliyata iki mahı 4 mütecavizdir mübaşeret olunmuş ve henüz yüzde on nisbetinde yapılmamış olduğundan tabii bu ameliyatın belki dört mahdan ziyade devam eylemesi me’muldür. Çâkerleri şimdiki halde yalnız mozaiklerin çıktığı mahalli tamamıyle meydana çıkarmak için elden geldiği kadar gayret eylemekte İzmir, Sarıkışla’ya bir bakış İş bu ameliyatın suret‐i cereyanıyle mahalli mezkûr neden ibaret olduğunu ber‐vech‐i zir arzda musaraat eylerim. Şöyleki: Bahri Baba denilen mevkide kâin kadim Musevî Kabristanı’nda bir park yapmak ve bir Dar’ülmuallimiyn Mektebi inşa eylemek üzere Vilâyetçe verilen karar üzerine mezkûr kabristanı oradan kal’a mübaşeret olunmuş ve bu sayede mevki‐i mezkûr …lim (yerin?) bir harabe olduğu tezahür eylediği gibi esasen kabristanda mevcût kabir taşları Yunan Âsar‐ı 3
4
Kazı İki ayı.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
olduğumu ve diğer noktalarda inşaat zabitlerinin marifetiyle icra olunmakta olduğunu ve mamafih oralarda tesadüf olagelmekte olan duvarların hedmine5 mehma‐
emkan meydan vermemek için son derecede sa’y etmekte bulunduğumu ve bunların ileride mümkün mertebe plânlarıyle fotografilerinin yapılmasına itina eyleyeceğimi ve ameliyat‐ı mezkûre şimdiki halde bu suretle cereyan eylediği makam‐ı sâmilerince malûm buyrulmak üzere arz ve beyan‐ı ictisar kılınmış olmağla ol babda emr‐ü ferman hazret‐i men leh’ül‐emrindir. 9 Şubat 1330 ( R./ 22.02.1915 M.) Müze‐i Hümayun Memurlarından Mühür Ahmed Bedreddin Bedri Bey’in 14.03.1915 tarihli Raporu’nun Bahri Baba Parkı ile olan baş kısmında ise: Müze‐i Hümayun Müdirriyet‐i Umumiye‐i Aliyyesi Pîşigâh‐ı Sâmisi’ne Ma’ruz‐ı bendeleridir İzmir’de zuhur eden mozaikleri zâhire ihracı zımnında makam‐ı sâmilerinden çâkerlerini memuren oraya i’zam ve kabl’el‐azime bendelerine bir talimat i’tâ buyrulmuş idi. İzmir’in ahval‐i hâzırası münasebetiyle ameliyat tatil edildiğinden beyhude yere orada imrar‐ı vakt eylememek için şeref vârid olan 21 Şubat 330 (R./06.03.1915 M.) tarihli ve 6795 numerolu tahrirat‐ı aliyyeleri mucibince Dersaadet’e avdetle o havalide bulunduğum müddet zarfında talimata tevfikan ifâ‐yı vazife eylediğim ber‐vech‐i zir arz ve beyanına müsaraat eylerim. … 5
- 14 -
Yıkılmasına  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
14 Temmuz 2014’te
Düzenlenen İftar Yemeğinde
- 15 -
Sene içine dağılmış olan 6 orucumuzdan 1 tanesini tutabilmeye çalışacağız ve 3 haftalık bir hüzün ve özeleştiri sürecine gireceğiz. Bu orucun nedeni bundan 2000 yıl önce Roma istilası sonucu yıkılan ve sürgüne gönderilen Yahudilerin başkentleri olan Yeruşalayim’in düşüşünün başlangıcı olması… Her ne kadar tarih kitapları dönemin en büyük gücü olan Roma orduları karşısında Yeruşalayim’in düşmesinin doğal olduğunu yazsalar da bilgelerimiz ve hahamlarımız şehrin düşmesinin “tek” sebebini şehri savunanların birbirlerine duydukları “gereksiz nefret” olduğunu belirtirler. Nefret ve yarattığımız önyargılar ilk insandan beri toplumların “en büyük düşmanı” olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bugün de dünyamızda ve maalesef yaşadığımız coğrafyada bunun sonuçlarının en “acı” örneklerini görebilmekte, yaşamaktayız. Bütün bunların en büyük acısını ise hangi tarafta olursa olsun anneler, annelerimiz çekiyor. Türkiye Musevi Cemaati Başkanı
İshak İbrahimzadeh’in Konuşması
Türkiye Yahudi Cemaati’nin Sayın Valim, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanım, Başkanlarımız, Sayın Emniyet Müdürü, Sevgili Hahambaşım, Değerli misafirler, Darülaceze’mizin Sayın Başkanı Aylin Hanım ve ekibi, Bizleri aralarına kabul eden bu kutsal mekânın sayın sakinleri, Ve kendileri adına söz almaktan ayrıcalık duyduğum sevgili cemaatim, 16. sını düzenlediğimiz iftarımızda tekrar hep birlikte olmanın mutluluğunu bizlere yaşattığınız için teşekkür ederim .... Hoş geldiniz, orucunuz makbul olsun. Yarın sabah bizler de sahur saatinde sizlerle birlikte oruca kalkacağız.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 16 -
Yurdumuzda da bu tip söylemlerin yarattığı ötekileşmeyi, yalnızlığı ve tehdidi hisseden bizler de maalesef son dönemlerde de bu konuya hassasiyet göstermekte bencil davranıldığını görebiliyoruz. Kutsallarımız toplumsal barış yerine, toplumlar içi ve toplumlar arası nefreti körüklemek için kullanılırken büyük bir çoğunluğumuz buna sessiz kalabiliyor, ortak yaradanımızın “sevgisini” içimizde ve aramızda yaratmak yerine en başta “O”nu katlediyoruz. Toplumsal sorunlarımızın nedenini ararken ürettiğimiz komplo teorilerimizde ‘Yahudi’ parmağını ısrarla aramak, bağlantı kurmaya çalışmak, ‘Yahudi’ kelimesini, dinimizi suçlunun veya ‘suçun’ yeterli sebebi veya kanıtı gibi göstermeye çalışmak, Hitler gibi canilerin arkasına sığınmak ve daha acısı bunu ‘ama öteki Yahudilere söyledik, bizim Yahudi’lerimize degil’ benzeri sözlerle açıklamak, Semavi inançların mensubu bizler “tek” olan yaradanımızın öğretilerini bu iftar soframızda yaşadığımız şekliyle dünyamıza taşıyamıyor ve “İnsanlık” olarak hepimiz tekrar sınıfta kalıyoruz. Bütün bu toplumsal felaketlerin başlangıç noktası ise nefret söylemleri. Her ne kadar bunların “söylem” olduğu ve herhangi bir fiziki bir kastı olmadığı iddia edilse de söylemlerle oluşan benlikler önce birbirlerini tanımayanlar arasındaki ön yargıyı pekiştiriyor ve daha sonra bu ön yargılar durumundan vazife çıkardığını zannedenler tarafından aksiyon haline getirilebiliyor, getiriliyor. ve bunu yapanların arasında toplumun sanat, siyaset, akademisyen, medya gibi çeşitli kesimlerinin önde gelen temsilcilerinin dahi olabilmesi.... Çoğumuzun ise şu veya bu sebeple sessiz kalarak bunu özümsemesinin Yahudi inancının mensubu bizlerde yarattığı yalnızlığı da paylaşmak isterim. Zamanla alışkanlık ve sonucunda farkındasızlık yaratabilen ve kendimizi haklı çıkarabilmek için bir öteki yaratan bu söylemlerle şahsım dahil, her kimden gelirse gelsin mutlaka mücadele etmeliyiz. Belki bizler de, geçmiş acı olayların yarattığı kayıpların üstümüzde yarattığı çaresizlik, 500 yıldır  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 17 -
ve bu konuda samimi adımları cesaretle ve her hangi bir hesap yapmadan ve daha fazla gecikmeden atmamız gerekse de, gerçek çözüm medeniyeti dünyaya hediye eden bu topraklarda bu gibi söylem sahiplerini önce farkındalığını sağlayabilmek ve başaramıyorsak hep bir ağızdan reddedebilecek seviyeye çıkabilmektir. Bu bağlamda yapılan çalışmalara, özellikle Holokost’un yalnızca bir Yahudi Soykırımı olmasının ötesinde, bunu insanlığın en acı yüzkarası olarak gören ve bu sapıklıktan almamız gereken dersleri en geniş anlamıyla destekleyen Dış İşleri Bakanlığımız nezdinde devletimize takdirlerimizi de sunmak isterim. Bu konudaki diğer bir örnek faaliyet de birçok üniversitemizdeki sosyal kulüpler tarafından düzenlenen “Yaşayan Kütüphane” günleri. Bu faaliyetlerde önyargılarımızın olabildiği Yahudisi, Türbanlısı, Ermenisi, Eşcinseli, Mahkumiyet yaşamışı, Kürdü, Engellisi gibi farklı gruplardan temsilciler öğrencilerle buluşup onların her türlü sorusuna karşılıklı örnek bir medeni anlayış içinde cevap veriyorlar. halen Yahudi bir “vatandaş” olarak görülememenin azınlık hissi, konunun özünden kopup siyasileştirilmesi çekincesi ve tüm bunların oluşturabildiği, halen hedef gösterilmenin oluşturduğu yalnızlık ve korkunun da etkisiyle 'hukuk sistemimizin' adaletine önyargı ile yaklaşıp bu konuları adalete taşımakta gereken medeni cesareti gösteremedik. Resen harekete geçebilecek hukuk sistemimiz ve bizlere 500 yıl evvel kalplerini ve kapılarını açan anlayış da hareketsiz kalınca, bu mübarek Ramazan akşamı bu duygularımızı sizlerle ortak bir gelecek anlayışının umudu ve samimiyeti ile paylaşmak istedim. İçimizdeki ötekileşmeyle samimiyetle mücadele edemezsek dışımızdaki dünyanın her neresinde olursa olsun gelişen ırkçılık, islamafobi ve en geniş tanımıyla ayrımcılıkla olan mücadeleye örnek bir şekilde katkıda bulunabilir miyiz? Ve daha önemlisi kendi iç barışımızı sağlayabilir miyiz? Her ne kadar nefret yasalarının işlevliğe sokulması her türlü ayrımcılığın karşısında bir çözüm olsa da  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 18 -
İşte sevgili kardeşlerim aç kalarak açlığı değil ancak açlık içinde olanı anlamamız için yaradanımızın bizlere verdiği bu oruç ibadetinde bizler de hep birlikte el ele vererek bu kardeşlerimizin geleceği için örnek bir mekânı yaratabilir ve bu şekilde hem ailelerimizi mutlu eder hem de birlikte ürettiğimiz projelerle önyargılara ve nefrete en etkili cevapları verebiliriz. Biz Musevi Cemaati devletimizin önderliğinde gerçekleşecek bu tip projelere manen ve madden katkı sağlamaya hazırız. Sözlerime son verirken yaklaşmakta olan Ramazan bayramının ülkemize, bölgemize ve dünyamıza barış getirmesini diler, bizleri onurlandırdığınız için hepinize tekrar tek tek teşekkür eder sevgiyle kucaklarım. İşte bu faaliyetlerden birinde Cenk ve Ali Osman ile tanıştım. Bugün Ali Osman ve arkadaşları da aramızdalar, Kendilerine bizimle birlikte olup, iftarımızda görev de aldıkları için teşekkür ediyorum. Down Sendrom’lu bu iki kardeşimiz soru sormak için gelmişlerdi ve ilk sorularında onlar yerine kendi önyargılarımı kırdım. Gördüm ki onların hayatında ne önyargı var, ne de nefret. Tek farkları olan bir fazla kromozom’un adı “sevgi kromozomu” ve bu onları bizden daha farklı ve insancıl yapıyor. Daha sonra tekrar buluştuğumuzda gördüm ki anne ve babaları onların üzerine titriyor. Bu şekilde de aramızda yalnızca sevgiden oluşan “sade” fakat bir o kadar da kuvvetli bir bağ oluştu. Ancak bu kardeşlerimizin önlerinde saygı ile eğildiğim aile büyüklerinin bir endişesini de gözlerinde görebiliyoruz. Bu da her türlü sevgiyi bu mübarek çocuklarımıza en özverili şekilde veren ailelerin kendilerinden sonra bu kardeşlerimize aynı sevgiyle sahip çıkılamayacak olmasından duydukları endişe.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 19 -
DIYALoG
Amerikalı-Yahudi Orkestra Şefi
LORIN MAAZEL
84 Yaşında Öldü
Maazel 75 yıllık sanat hayatı boyunca Berlin Alman Operası’nın sanat direktörlüğünü, Viyana Devlet Operası’nın genel müdürlüğünü, Berlin Senfoni Radyosu, Bavyera Radyosu Senfoni Orkestrası, Pittsburgh Senfoni Orkestrası, Cleveland Orkestrası, Münih Filarmoni Orkestrası ve New York Filarmoni Orkestrası’nın müzik direktörlüğünü yaptı. En az 5,000 opera ve konser performansında 150’den fazla orkestra yönetti. Aynı zamanda bir besteci olan Maazel’in yazdığı ilk opera olan George Orwell’in ünlü romanından esinlenen “1984” Londra’daki Royal Opera House ve Covent Garden’da ve Milano’daki La Scala’da sergilendi. Lorin Maazel, Fransa’da iki kez “Commandeur de la Legion d’honneur”, Almanya’da “Bundesverdienstreuz (Üstün Liyakat Nişanı)”, İtalya’da “Premio Abbiati”, Finlandiya’da “The Commander of the Lion”, Avusturya’da “Grosses Goldenes Ehrenzeichen für Vedienste (Avusturya Devleti Üstün Hizmet Nişanı)” ödüllerini aldı, Viyana Filarmoni ve İsrail Filarmoni orkestralarının yaşam boyu onursal üyesi oldu. Papa II. John Paul ve Bill Clinton gibi ünlülere de verilen “Kentucky Albayı” ünvanını aldı. Amerikalı‐Yahudi orkestra şefi ve besteci Lorin Maazel, 13 Temmuz 2014 Pazar günü Virginia’daki evinde öldü. Lorin Maazel ve eşi Dietlinde Turban Maazel tarafından 2009 yılında kurulan Castleton Festivali’nin yetkilileri Maazel’in Rapphannock idari bölgesindeki Castleton Çiflikleri’nde zatüre hastalığı sonrasında oluşan komplikasyonlar sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi ve ölümünü hem festivalin hem de maestronun kendi web sitelerinde duyurdu.  (035) Eylül – Ekim 2014
Liga Gençlerimiz
Macaristan “Szarvas”
Kampındaydı - 20 -
DIYALoG
İÇİMİZDEN
Beki Şikar
Bu yıl İstanbul’dan 11 gençle birlikte Liga’dan 2000 doğumlu 11 genç on iki günlüğüne Macaristan’daki Szarvas kampına gittiler. Gençler Hindistan, İsrail, Rusya, Moldovya, Macaristan, Ukrayna, ABD gibi ülkelerden birçok yaşıtlarıyla tanışıp ülkeler ve kültürlerarası köprüler kurdular.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
(035) Eylül – Ekim 2014
- 21 -
 DIYALoG
- 22 -
grubu Türk kültürünü çok başarılı bir şekilde sergiledi. Madrihler her gün bu yılın teması olan “bereşit” ya da kişisel başlangıçlar hakkında eğlenceli faaliyetler düzenlediler. Zaman dar olmasına rağmen muhteşem sinagogun da ziyaret edildiği bir günlük Budapeşte turu da programa dahildi. Elbette Szarvas’taki 12 günlük bu kısa ziyaret yeterli değildi ve gençler birbirlerine doyamadan ayrılmak zorunda kaldılar. Kamp dönüşü İstanbullu gençlerden ikisi Çeşme’deki arkadaşlarını ziyarete geldiler. Umuyoruz ki Zsarvas’taki güzel anılar ve arkadaşlıklar daha uzun yıllar devam edecek. Günlerini spor, yüzme, folklor, müzik, resim ve benzeri aktivitelerle geçirdiler. Her ülkenin farklı bir ülkenin kültürüyle ilgili bir gösteri yaptığı bir gece aktivitesinde Moldovya  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Hahambaşı
Rav Isak Haleva’nın
Çeşme Ziyareti
- 23 -
İzmir’de önce Rabanit Recina’nin rahmetli annesi ve babasi Izmir Bet‐Din Uyesi Rav Mordehay Sason ile ailesi ve yakinlarının ebedi istirahatgahının bulunduğu İzmir Altındağ Musevi Mezarlığında geleneksel ziyaretlerini yaptılar. Ardından kalacakları Çeşme Sheraton Oteline intikal ettiler. Otelde bulunan Sinagogdaki dualara katıldılar. Kendilerine bu Sinagoga düzenli olarak katılan ve yaptığı konuşmalar ile katılanların gönlünde taht kuran Bet Din Üyesi Rav İzak Alaluf da eşlik etti. Izmirli olan Rav Izak Alaluf’un İzmir ritüelinde ve makamlarında yönettiği Selihot duası ve bu duada yaptığı anlamlı konuşmalar katılanların beğenisini topladı. Hahambaşı’nın Çeşme’de katıldığı dualara Türk Musevi Cemaati Yönetiminden Eski Başkan Silvio Ovadya, Başkan Vekili Jojo Nasi, Başkan Yardımcısı Moris Levi, Neve Şalom Vakfı Başkan Yardımcısı Eliezer Arditti, Izmir Musevi Cemaati Onursal Başkanları Moris Bencuya ve Jak Kaya, Başkan Yardımcısı Avram Abuaf ve diğer yöneticiler katıldılar. Toplumumuz ve ozellikle Istanbul’dan gelerek tatillerini Çeşme’de geçiren kardeşlerimiz bu dualara yoğun ilgi gösterdiler. Bunun dışında Daniel Levi
Hahambaşı Rav Isak Haleva ve eşi Recina Haleva 29.08 – 01.09.2014 tarihleri arasında Çeşme’de idiler. Oğulları Yosi Haleva da bu ziyarette onlara eşlik etti.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 24 -
‐ İzmir’e özgü ritüeller ve makamlar titizlikle korunmalı ve yaşatılmalıdır. Ben İzmir’e Izmir’in rituel ve makamlarını yaşamaya gelirim. ‐ Kişisel tekamül için yılın belirli döneminde kişisel muhasebe yapmak şarttır. Kişi bu dönemde geçmiş yıllarda yapamadığı fakat kişisel ve toplumsal yaşama katkı yapacak bir değişikliği hayatına katacağına söz vermeli ve bu yolda yürümelidir. Bu günlerde yaşadığımız Selihot döneminin anlamı budur. Pazar gününü Çeşme’de yakınları ve akrabaları ile geçiren Haleva ailesi 01.09.2014’te Istanbul’a döndü. Istanbul Ortaköy Sinagog’u Hazan HaKahal’i Viktor Beruhiel ve Bakırköy Sinagog’u Hazan HaKahal’i Nisim Beruhiel katıldıldıkları duaların bir kısmını yönettiler. Cemaatimizin emektar bilgesi, hocamız Rafael Moron’un uzun bir rahatsızlıktan sonra bu dualara katılması da çok anlamlı idi. Kendisine acil şifalar ve uzun ömürler diliyoruz. Hahambaşı Rav Haleva konuşmalarında şu mesajları verdi: ‐ Cemaatimizin yoğun ilgi gösterdiği Çeşme’de Sinagog olması iyi ve doğru bir fikirdir. Desteğe layıktır. ‐ İzmir’deki Cemaati bir arada tutmak, yaşatmak ve özellikle İzmirli atalarımızdan kalan dini ve kültürel mirasın aktarılması ve geleneklerimizin yaşatılması için gayretlerin artırılması ve çalışmaların hızlandırılması gerekir. Bu konuda üzerime düşenleri yapamaya hazırım. ‐ Şabat, kim olduğumuzu hatırlatan önemli bir gündür ve anlamını bilerek ve öğrenerek yaşanmalıdır.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Joint Gönüllüsü
ARIEL MORİTZ’in
İzmir’e Veda Mesajı
- 25 -
Sevgili Izmirli Cudyolar, Thank you for once again opening your hearts, homes and families to yet another Joint volunteer. I feel lucky to have met so many of you and to have worked with your children, grandchildren, parents and grandparents. With all of the family connections in Izmir I hope you'll add me to your family trees as an American cousin! We had a great year with the kids and teens and I know that they will continue to learn and teach and take pride in their Jewish identity. As it is almost Rosh Hashanah, I want to wish you a sweet new year. I have fallen in love with this community and city. I take many memories, Ladino songs, a new Turkish vocabulary and your delicious cooking away with me. I hope you will let me return your incredible hospitality if you are ever in the U.S. with a Moritz family Sabat dinner. Hoşçakalın ve görüşmek üzere, Ariel Moritz  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Yeni Joint Gönüllüsü
Warren Steinberg’in
İzmir’e Merhaba Mesajı
- 26 -
Hello İzmir, My name is Warren Steinberg and I am so thankful that you have welcomed me into your community. I have immediately sensed the amazing warmth of the community. I am from Melbourne, Australia but have also lived in Israel and the UK. I recently graduated from The University of Melbourne with a major in Business. I have had experience working in education, business and IT. I love to play all sports, hike, read and eat. I am excited about learning more about the Izmir community, meeting everybody and eating lots of Turkish food. If you see me around, come say merhaba. I am always smiling and always happy to drink a coffee. Please remember I am always a phone call away and happy to help in any way possible. Thank you. Warren  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Madrihlerimizin
ILSI Programı
- 27 -
harika kadrosu programda boş yer kalmasına asla izin vermedi ve her anımızda İsrail, Yahudilik, liderlik ve benzeri konularda bilgi dağarcığımızı genişlettik. Ülkenin içinde olduğu zor durumda orada olmamız bize olaylara İsrail’in içinden bir gözle bakmamızı sağladı. ILSI’ın dopdolu, yorucu ama hepsinden öte muhteşem gezi programında Masada’nın tepesinde güneşin doğuşunu izlemek, Ölü Deniz’de uçmanın hissini yeryüzünde yaşamak, Negev Çölü’nü devenin üzerinde dolaşmak ve günü Bedevi çadırlarında bitirmenin keyfini yaşamak gibi harika tecrübelerin yanında aynı zamanda Yad Vashem ve Har Herzl’de tarihi yerinde öğrenme şansına sahip olduk. Türkiye yanında A.B.D, Kanada, Sırbistan ve Bulgaristan’dan katılım gören bu programdan dönüşte uluslararası arkadaşlıklar ve Liga’nın gelecek nesillerine aktarabileceğimiz bilgiler ve eşsiz tecrübelerle geri döndük. ILSI hepimiz için unutulmaz bir programdı. Rena Kaya – İzmir
Bu yaz, Liga’dan her sene katılım gören ILSI (International Leadership Seminar in Israel) gezisine katılma şansını elde ettik. 2‐21 Temmuz 2014 tarihleri arası yapılan gezide ülkenin içinde olduğu zor duruma rağmen, ILSI’ın  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Polin & Leon
Evlendiler
Lale & Moiz Abuaf'ın kızları Polin ile Beki & Sami Hulli'nin oğulları Leon 6 Temmuz'da İzmir Karataş Beth ‐ İsrael Sinagogunda yapılan tören ile evlendiler. Genç çift düğün davetlerini Çeşme Radisson Blue otelde düzenledikleri muhteşem bir gece ile kutladılar. Mutluluklar dileriz.  - 28 -
(035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 29 -
Sara & Rami
Evlendiler
Röne ve Menaş Gabay'ın kızları Sara ile Ester Benmayor ve Mişa Hayim'in oğulları Rami 11 Ağustos'ta Çeşme'de La Capria Otel'de evlendiler. Mutluluklar dileriz.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Melis & Eyal
Before Sunset Beach’te
Evlendiler Diana ve Cako Taragano'nun kızları Melis ile Sara ve Albert Enriquez'in oğulları Eyal, 10 Ağustos 2014 Pazar günü Çeşme Before Sunset Beach'te düzenledikleri davette evlendiler. Mutluluklar diliyoruz.  - 30 -
(035) Eylül – Ekim 2014
- 31 -
DIYALoG
Şeli & David
Nişanlandılar
Natan Hayim’in
Anlamlı Bağışı
Cemaatimizin hayırsever işadamlarından, Ege‐Tav yönetim kurulu başkanı Natan Hayim, Ağrı Diyadin Omuzbaşı koyünde yaptırılan Yas evinin yapımına bağışta bulundu. Sara ve Davit Enriquez'in kızları Şeli ile merhum Elizabeth ve Jeffry Thomases'in oğulları David nişanlandı. David'in evlilik teklifinin ardından, Şeli'nin ikiz kardeşi Gila Telyas'ın organize ettiği sürpriz nişan partisi evliliğe ilk adımı atan çifti çok mutlu etti. Mutluluklar diliyoruz!.. Köy ileri gelenleri kendisini ziyaret ederek köy halkının teşekkürlerini hazırladıkları plaketle birlikte sundular.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
ELİ RODİTİ’ye
Teşekkür Plaketi
yıllardır büyük bir başarı ile tutan Talmud Tora Derneğimizin muhasebesini uzun Strugo ofisinde ziyaret ederek bir Eli Roditi’yi Dernek Başkanı Alp Habif ve İzak teşekkür plaketi sundular. Kendisi kutluyor ve emekleri için teşekkür ediyoruz.  - 32 -
(035) Eylül – Ekim 2014
- 33 -
DIYALoG
Sara Pardo’nun Yeni Kitabı
Büyük ozan Homeros’un “Gök kubbenin altındaki en güzel şehir” olarak betimlediği, farklı kültürlere ve inançlara binlerce yıldır ev sahipliği yapan güzel İzmir. Sara Pardo’nun yıllarca yaptığı rehberlik birikimleriyle kaleme alıp Mertcan Mertbilek’in resimlediği Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e, çocuklara kent tarihini eğlenceli bir biçimde anlatıyor. İzmir’deki en eski yerleşim alanı olan Yeşilova Höyüğü’nden Bayraklı Tepekule’ye, Kadifekale’den kent merkezine uzanan gezide Super Araştırmacılar Kulübü”ne Sara Pardo’nun yanı sıra Zafer Derin, Meral Akurgal ve Yaşar Aksoy eşlik ediyor. Resimlemelerini Mertcan Mertbilek, Editörlüğünü Ayşegül Utku Günaydın, Düzeltilerini Hülya Dayan, Grafik Uygulamalarını ise Aynur Sarıbüyük’ün yaptığı Sara Pardo’nun bu yeni kitabını her İzmirli çocuğun okumasını öneririz. “Öykülerin İzinde
Smyrna’dan İzmir’e”
 (035) Eylül – Ekim 2014
- 34 -
DIYALoG
UtÜÉâ{ WtçtÇ [txÅxà
SAMİ AKYILDIZ 09 TEMMUZ 2014 ELZA ZAFİRA RODİTİ 29 AĞUSTOS 2014  DAVİT KRESPİN 10 TEMMUZ 2014 RAHAMİN SİGMAN 20 TEMMUZ 2014 (035) Eylül – Ekim 2014
- 35 -
DIYALoG
Yazdığı Kitaplar
(Devam)
Yazdığı altmışa yakın kitaptan günümüze kalan ve bilinen yedi kitabı vardır. Bu kitapların bazılarının önsözlerinde bu kitapların yangından nasıl kurtarıldıklarını da anlatıyor. Bu yedi kitabın isimleri : 1) Giza Hayim 2) Artsot Hayim 3) Peulat Tsadik Lehayim 4) Ehafets Hayim 5)Hayim Laroş 6) Nişmat Kol Hay 7) Hayim Umeleh O gece yalnız kendi kitapları yanmamıştı. Kendi kitaplarının yanında babası Rabi Yaakov Palaçi ve Rabi Avraam Plaçi’den kalan kitaplar da yanmıştı. Yangın gecesi Yahudi mahallerinin büyük bir kısmı da yangından etkilenmiş ve küle dönmüştü. Çok sayıda insan evsiz barksız kalmıştı. Romanya’nın Bukarest şehrinden Rabi İlel Behar Manoah hemen kardeşlerinin yardımına koşmuştur. Servetinin çok büyük bir kısmını şehri tekrar kurtarabilmek için yatırımlara yönlendirmiş, Bet Yaakov yeşivasını tekrar baştan inşa etmiş ve bu yeni binaya o günden itibaren halk Bet‐İlel ismini vermiştir. Yeşivanın içinde büyükçe bir kütüphane Rabenu Agaon
Rabi Hayim Palaçi
Z.T.L.
Moti Katan
2011
 (035) Eylül – Ekim 2014
- 36 -
DIYALoG
yazdıkları ile mukayese etmez ve ettirmezdi. O kitaplar gençlik döneminde yeşivada ve Tora öğrenimi sırasında yazılmış kitaplardı. O zamanlar halkın yönetim sorumluluğunu bu denli benimsemez, bilgi ve düşüncelerini olduğu gibi yazmakla yetinirdi. Şimdi ise zamanın büyük bir çoğunluğunu cemaat işlerine, mahkemelerdeki davalara ayırmak durumundaydı. Sefer Hayim kitabında bu dönem ile ilgili düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “Yanan kitapların sayfaları arasında bir günahkârmışım gibi duygu ve düşüncelerim de yanıp küle dönüşmüştür. Bugün omuzlarımda hissettiğim sorumluluklar bana yazmak için ihtiyaç duyduğum rahatlığı, istikrarı ve özgürlüğü bana vermiyor. Kitaplarımın bazı cümle veya bölümlerinde yorumlarımı yeterince iyi kaleme alamamışsam beni anlayışla karşılayın. “Yadunu oti lekaf zehut.” Aynı dönemde yazdığı Zehira Le Hayim kitabında ise “elim yazıyor ama kendimi ateşlik bir günahkârmışım gibi hissediyorum. Ancak Minha ile Arvit arası ya da sabah karanlığında yazabiliyorum” demiştir. oluşturmuş ve yaşamı boyunca bu yeşivaya yatırımlarda bulunmuştur. Rabi Hayim Palaçi bu yangın felaketinin üzüntüsünden ve girdiği depresyondan uzun bir süre kurtulamamış ve yatmak zorunda kalmıştır. Bu süre içinde oğlu Avraam Palaçi babası ile yakından ilgilenmiş, onunla uzun uzun konuşarak moralini yükseltmiş ve yanan eserleri tekrar toparlayabilmek için yollar aramaya başlamıştır. Uzun bir hazırlık döneminden sonra Rabi Avraam Palaçi babasının yüksek zekâsını ve hatırlama gücünü değerlendirmeye karar vermiştir. Parşömen kağıtlara babasının hatırladıklarını yazmaya başlamış ve geceler boyunca ertesi gün babasına soracağı soruları hazırlamıştır. Böylece bazı eserleri tekrar yazılabilir hale getirmiştir. “Kefi Şeraşum Bezihroni” ve “Ma şeraşum Bezihroni” isimli kitaplar bu çalışmanın soncu ortaya çıkmıştır. Zamanla babası Rabi Hayim Palaçi sağlığını tekrar kazanmaya başlamış, bir süre sonra Tora öğrenimine tekrar grei dönmüş ve kısa sürede normal yaşamına tekrar dönebilmiştir. Yeni yazdığı eserlerin hiçbirini yangında yanan eski Gelecek Sayıda: Yazdığı Kitaplar (Devam)  (035) Eylül – Ekim 2014
- 37 -
DIYALoG
Haberes
de la Komunidad de İzmir
Eskrito por: Moshe Levi - Izmir
Traduksion por: Rachel Amado Bortnick
Bodas en Izmir
(Mesaje de Moshe Levi)
SEKSION
EN
LADINO
Asigun mos aklararon muestros savios de Izmir por muestras valores djudias, kada paso muevo de vida, kada echo i kada aktividad, se deve empesar kon un sinyo bueno i terminarse kon un sinyo bueno.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 38 -
Kon este akto la novya i el novyo akseptan de pasar sus vidas endjuntos. Entran endjuntos al sanktuaryo ande todos los invitados estan asperandolos. (Esto era el uzo en Izmir asta los anyos de 1960, kuando se desido a kopyar el uzo de Estambol, ande la novya entra al sanktuaryo kon su papa. ) La parte mas emportante es la seremoniya delantre del “Ehal” (aron akodesh), porke es ayi ke el novyo i la novya van afirmar la prometa ke dieron afuer. Esto se aze kon el aniyo. Los novyos se meten aniyo antes de la beraha de kidushin, para ke el novyo i la novya empesen sus union de vida imediatamente. Tambien la seremonia se aze de manera repozada para los novyos. Despues de la beraha de kidushin, el novyo rompe la kupa de vidro en memoria del Bet Amikdash. Durante esta seremonia, la novya es akompanyada por dos mujeres, una a kada lado, la una siendo de la parte de la novya, i la otra del novyo. Todas las dos son elejidas por ser egzemplos para la novya en su mueva vida: mujeres djovenas i kazadas, kon kriaturas, ke izieron una buena “kaza djudia.” Esta manera de pensar fue siempre un prinsipo i una regla en la tradision djudia de Izmir. La aktividad ke vo deskrivir aki es el ritual de boda ke tiene lugar en la kehila (sinagoga). Estas enformasiones yo me las ambezi del More (maestro) Shemuel HaKohen, de bendicha memorya. El aparejo de boda empesa kon el ‘’gemer de boda’’, ke es el momento kuando las famiyas desidan la data ke se va azer la boda. La data se anunsa a la komunidad kon konfites (bonbones de almendra.) La famiya del novyo se enkarga de aparejar la seremonia de la boda. Por esta razon, la parte del novyo resive i saluda a los invitados a la entrada de la kehila. Kuando yega la novya para entrar a la kehila, es ke eya se konsidera “pronta a kazarse kon el novyo.” El novyo se aserka de eya, kita de su aldikera la rizá de pura seda, i vazya su kontenido ‐ trigo, sevada, arroz, kunfite, i minudarya de paras (para ke aga ruido) ‐ ensima del velo de la novya, i todo se arezvala por su puerpo i kaye enbasho.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 39 -
“bonbonieras” a los ke estan prezentes. Despues se melda las siete berahot. Estas berahot deven ser adresadas al novyo i la novya, kijo dezir ke el ke melda las berahot deve mirar direktamente al novyo i la novya. Despues es el orden de la hupa. El novyo i la novya suven i se estan delantre del Ehal, kada uno kon su padre i madre a su lado, mirando a la djente. El kamino de la hupa es iluminado kon tres luzes de kada lado. En medyo de estas sesh luzes, el novyo i la novya se azen la sietena luz, ansi se simboliza ke eyos kompletan la luz de la menora djudia. Se azen eyos LA LUZ DE LA KAZA DJUDIA. En Izmir las 7 berahot empesan kon la bendision de Yitsak a su ijo Yakov. En la ultima beraha, el Rav o Hazan ke las meldo, mira al vazo de vino i les ogura a los muevos kazados todo bueno, toma un sorvo del vino, i da el vazo a la novya i el novyo, los kualos toman un sorvo del vino tambien. Ansi se kompleta la seremonia del kazamiento. En la tradision de İzmir, las siete berahot se Kon este paso ya se kompleto el kazamiento, ma el novyo tiene dainda ke ganar el derecho de azer la sheva berahot (siete bendisiones), i para esto, el deve prometer delantre de la komunidad ke el va kudiar a su mujer. Agora se melda la ketuba, el novyo estando al lado del Rav (rabino) o Hazan. El novyo kita una segunda rizá de pura seda de su aldikera, i se la da al Rav o al Hazan. El Rav o Hazan, avri la rizá en su palma i le dize al novyo ke meta su mano ensima la rizá i le apreta la mano komo si fuera de saludo i le da a entender al novyo la sinyifikasion de esta rizá: “Deves guadrar esta rizá toda tu vida; si keres divorsar a tu mujer, le vas a amostrarle esta rizá para kodrarte de tu prometa delantre de toda la djente; Esta rizá va kedar entre vozotros komo un testigo kayado de esta prometa.” El novyo aksepta esta kondision, i el Rav kontinua: “Lo ke esta eskrito en la ketuba lo vas azer en salud i en hazinura, en dia bueno i dia negro, a tu kaza i (apuntando a la novya) a eya, vas azer todo tu dover sin dinguna mankura.” I el novyo da su prometa. Despues de kompletar la prometa, antes de pasar a la ultima seksion de la seremonia, se distribue las  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 40 -
un formato para la diskusion sovre azer bodas afuera de la keila. Yo kero ke kontinuen muestras tradisiones. Perkuri de kontar la visualizasion de la boda sin detalyos, tokando solo a lo esensial. No trati de las razones o los orijines de muestras tradisiones. Konsidero mi dover de tratar de esto sekamente. En este eskrito trati del tema en una manera simple. Mi dezeo es ke Hashem avra el kamino para kada novyo i novya ke kere tener una Kaza Judia. AMEN!.. Moshe Levi meldan al final de la seremonia de boda. La union empesa kon simboles de buendades i ermozuras, i se termina kon bendisiones, ogurios buenos, i felisitasiones. En los ultimos anyos, los muevos kazados salen del sanktuaryo kon las palmas (el aplauso) de los invitados, ke partajan los sentimientos de alegria, kon sus sonrizas i los buenos dezeos ke se meldan de sus ojos. En Izmir, el uzo del Tallet en la hupa es la tradision de raises mas ondas. El tallet deve tokar los kaveyos de la novya i del novyo. Asegun las informasiones ke tomi de muestros rabinos i maestros, el talet ke toka los kaveyos: A‐ Simboliza el fakto ke el novyo i la novya van a bivir debasho de un techo. B‐ Fonksiona komo una Kipá ke proteja al novyo i la novya de la enerjia de los invitados. La razon ke kije tratar de este tema, es estableser  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 41 -
seremonia, ke tura una medya ora. Ma no konosiamos todo su simbolizmo, asta ke Moshe Levi mo lo dio a entender en su eskrito, simplemente entitulado “Izmir’de Dügün” (Boda en Izmir), ke lo toparash (en mi traduksion al ladino) en este numero del DIYALoG. Kuando aparesio en “Lozizmirlis” del Internet, munchos mandaron agradesimientos I felisitasiones al autor por su valutozo lavoro. La alaha (ley relijioza) da siertas obligasiones del ritual de kazamiento, ma no dize nada por el lugar ande se deve azer la seremonia. En Turkiya el uzo fue siempre de azerlo en la kehila/sinagoga. Por esto me avia venido muy kuriozo de meldar poko atras en Salom ke el Granrabinato de Turkia agora esta permetiendo azer bodas djudias en otros lokales (http://www.salom.com.tr/haber‐91774‐
nerede_evlenelim.html?rev=5), I vide foto de la boda ke se izo en un otel en el Bosfor. Ke koensidensia ke en los mizmos dias uvo boda en Izmir: Polin Abuaf i Leon Hulli se kazaron el 6 Djulio 2014 – en Bet Israel seguro! I despues tuvieron la seremonia de kezada, otra tradision partikolar a Izmir. (Aki los felisito a los muevos El Kantoniko de Rachel
Rachel Amado Bortnick
Una Gloria de Muestra Tradision:
Boda Djudia de Izmir
Los Izmirlis ya saven ke kuando se dize "boda", se trata de la seremonia relijioza de kazamiento ke tiene lugar, jeneralmente en dia de Alhad, en la kehila Bet Israel, la mas grande i mas elegante kehila/sinagoga de la sivdad. Todos mos kazimos ayi, asistimos tambien en munchos kazamientos ayi, I konosemos egzaktamente kada paso de la  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 42 -
entran direktamente al taksi I se van al lugar ande se va azer la fiesta de la kezada. Los djudios Izmirlis, mezmo si no son relijiozos, son atados a sus tradisiones partikolares. La boda, kon todos sus rituales de antes, durante, i despues de la seremonia en la kehila, es una de las mas ermozas de estas. En el artikolo, Moshe Levi trata solo del “gemer de boda” i la seremonia en la kehila. Mos da a entender komo muestros rituales dan esperansa de todo bueno a los novyos en sus mueva vida endjuntos, i trayen alegria I onor a sus famiyas, i a todos los asistientes. Por este eskrito, el resivio agradesimientos I apresiasion de munchos Izmirlis. Kreygo ke esto mos amostra ke, malgrado la permision del Hahambashi de Estambol, los djudios de Izmir van a preferar siempre azer las bodas en Bet Israel – todo tiempo ke ay djudios en la sivdad. Dias Buenos de pas, trankilidad I Amistad ke venga a Turkia, a Israel I al mundo. I siempre ke tengamos alegrias enmuestras vidas, Amen. kazados, i les oguro “para pasar bueno.”) Grasias al Internet, yo pude ver las fotos I los videos de este kazamiento. Las seremonias de Izmir no trokan! Todas las kriyaturas ddjudias de Izmir saven ke un dia (kuando viene la ora buena, komo dezian los grandes) i eyos se van a kazar en Bet Israel. I yo me engrandesi kon esta esperansa I siertedad. Es por esto ke en la Amerika, al mansevo (ashkenazi) ke kijo ser (I es agora) mi marido le meti una kondision: la boda va ser en Izmir. I es esto fue. Mos kazimos en Bet Israel el 20 Novembre 1960. Akel tiempo se azia asta 4 bodas el mezmo dia, una detras de otro, porke avia grande komunidad djudia en Izmir. Agora, malorozamente, kon solo mil djudyos, a penas si ay una boda o dos al anyo. Siguro ke kon el tiempo uvo algunos trokamientos en la seremonia tambien. El artikolo mensiona ke la novya uzava entrar kon el novyo al sanktuaryo, i desde los 60s, entran kon el padre. Entonses yo fui de las primeras novyas ke entro kon su papa, i no kon el novyo. Tambien en mi tiempo, despues de la seremonia, en el portal de la entrada, los asistientes felisitavan a los novyos I sus famiyas. Agora, por razones de seguridad, no ey esto. Los novyos se  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Yehuda ke dize?
- 43 -
Algunos dos anyos despues, vino mi avuela a vijitarmos en Tel Aviv, para desidir si les konviene a toda su famiya venir i establesersen en la sivdad ande moravamos.. Yehuda Hatsvi
La Evolusion
de los Avuelos
Me parese rekordar, yo kaminando en la oda, enteniendo en la mano una chikitika sarten de kovre, kon dos azas, i yamando: "Nona, tata!". Un dia de Agosto 1934 mos tomaron muestros djenitores en brasos, a mi (de 18 mezes) i a mi ermaniko (de 6 mezes), i partieron de Salonik a Erets Yisrael, para instalarmos en este pais para siempre. Por seguro, demandando una porsion mas de patatikas fritas. Este fue el uniko rekuerdo ke tengo de mi avuela. Mi nona torno a Salonik, deskontente del komportamiento liberal visto a la playa de Tel Aviv, i su relato de la vijita fue muy desizivo: "Aki, en Salonik, es la verdadera Yerushalayim !". Naturalmente, ke durante los anyos, kontinuo un interkambio de letras entre Tel Aviv i Salonik. Mi nono eskriviya a mi madre en judeoespanyol, i kuando se asavento ke ya me ambezi a meldar en ebreo, adjuntava en sus letras una fraza o dos en ebreo arkaiko, bibliko, en eskritura de Rashi. Siendo ke las letras de Rashi asemejan un poko a las letras ebreas, pude yo "desifrar" lo ke me  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 44 -
Ma, la teoria de Rachel Caspari afirma ke la jenerasion de los aedados, en todos los tiempos, djugo un rolo muy importante en la evolusion de la umanidad. De akuerdo a lo ke los antropologos mos estan diziendo, el "ombre moderno" ya egzistiya en Africa desde algunos 100000 anyos; ma la mayoriya de la populasion no yegava a bivir mas de 30‐35 anyos, por kavza de hazinuras, ambrera o feridas. Es solo antes de 30000 anyos ke empeso un proseso de mijoria en las kondisiones de vida, i el numero de los avuelos en la komunidad kresio dramatikamente. El examen de los dientes i de los eskeletos de muestros preistorikos antepasados an demostrado ke la esperansa‐de‐vida se aumento. Entonses, los adultos mas aedados podian kuidar por los ninios, transferar konosimiento i abilidades bazados sovre sus eksperiensia de la vida. Por enshemplo, rekojida de alimentos, o topar fuentes (manaderos) de agua, elaborar alates, etc. Le Biblia tambien apresia a los aedados, i mos dize: eskriviya mi avuelo ke en Salonik, i le respondia a mi estilo. Toda esta korespondensia termino ensupito kuando un dia de los dias, en 1942, el postadji le retorno a mi madre la letra ke aviamos mandado a Salonik. Una nota, apegada sovre el envelop mos avizava: "partieron a una destinasion deskonosida"... Es kuryozo, komo todos estos pokos rekuerdos de mis avuelos se espertaron i flotaron a mi tino despues de meldar en "Scientific American" un rezume de investigasion por la Prof. Rachel Caspari de la Universidad de Michigan. Komo ya lo savemos, muchas jenerasiones konfiavan en los avuelos, (i las avuelas, naturalmente), para kuidar a los chikos, ayudar en los echos de kaza, i tambien profitar de sus apoyo emosional. Este fenomen kontinua asta muestros dias.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
"Los dias avlaran, i la muchidumbre de anyos aran saver saviduria" (Iyov, kapitolo 32, 7). En konsekuensia, la populasion kresio mas i mas kon el tiempo, i las dimensiones del serebro umano aumentaron durante la evolusion. Se dezvelopo la agrikultura i la sivilizasion en jeneral. La Prof. Rachel Caspari yega a la konkluzion ke las avuelas (i los avuelos) son "una yave para el exito umano". *** Ma, es todo esto relevante a muestra jenerasion? - 45 -
no parese tan establesido. No siempre ay en el siglo 21 el mizmo respekto ke avia en jenerasiones pasadas verso los avuelos. Asta sierto punto tengo la impresion ke la Internet remplaso en parte la eksperiensia akumulada de las personas mayores La longevidad es una de las bendisiones de muestra epoka, ma tambien tiene unos kuantos aspektos (ekonomikos en partikolar) ke son un pokito problematikos; i dayinda no se investigo sufisientemente ke sera el estado de los bisnonos/bisavuelos en la famiya del avenir. En el puevlo judio en partikolar, kresyo una jenerasion ke ni konosio a sus avuelos ke fueron peresidos en la Shoa. Por kavza de este fato trajiko, se perdio (en parte) la tradision del modelo tipiko de famiya‐de‐tres‐
jenerasiones. De la otra parte, malgrado el fato ke los avuelos en jeneral son una parte integral de la famiya, ya por miles de anyos, sus rolo en la sosiedad oksidental  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
D’aki – D’aya
- 46 -
Alzheimer, ya mos aviya auzado a su mankura. Por modo ke malgrado ke eya estava en vida, no estava presente en este mundo. Eya ya era mi madre kerida, ma no era akeya mujer ke era mi amiga, mi konsejera, mi konfidente. Keşke ke estuviera asentada en su kantoniko i ke estuviera en vida… malgrado ke su vida ya no se yamava mas “bivir”. Neyse, desharemos estas kozas negativas de una parte, oy vos kontare una konseja mitolojika sovre este mez de Tammuz. Ansina ampesaremos a mi konsejika, komo es el uzo… Aviya de ser, un buen de naser. La ija kazada el padre sin naser… kualo deviya de ser? En el tiempo de los Sumerios biviya una deesa ke se yamava İnana. Esta deesa era la alegriya de su puevlo, los Sumerios. İnana era la ija de Nanna, Dios maskulino de La Luna. Inana bivio munchos anios en las leyendas de las sociedades sigientes, ma kon nombres diferentes. Komo: En los Akkadianos se yamo İştar, en los Judios se yamo Astarte i en Roma la yamaron Eliz Gatenyo
Mez de Tamuz
Keridos Amigos, Agora ke vos eskrivo este artikolo, estamos en el mez de Tamuz a la judiya i Temmuz a la turka. Este mez no puedo dizir ke me plaze muncho. Si, es verdad ke la natura esta en su maturidad kompleta. Ya avrieron las flores, ya kresyeron los trigos, las bestyas ya paryeron i ya engrandesyeron a sus ninyos. Ma yene no me da muncha grasya kon este mes. La primera koza ke no me plaze es la kalor. Offfff me siento muy mala kon las kalores. Me parese ke no esto puedyendo respirar. De la kalor ya no se mas kualo azer… La sigunda koza ke no me plaze muncho en este Tammuz es un poko triste… Por ke peryi a mi madre kerida en este mes. Puedo dizir ke komo mi mama sufriyo anyos kon esta hazinura ke se yama  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 47 -
Ereşgikal se konformo a las reglas de Debasho de Tierra i transformo a Inana a un kadavre. Despues ke paso tiempo, vieron ke Inana no esta tornando. La vezira Ninşubur, se adreso a la Asamblea de los Dioses i les rogo de salvar a Inana de la mano de su ermana. El Dio de Los Savios les ayudo i justo ke ivana reushir a kitar a Inana de debasho de la Tierra, su ermana Ereşgikal se aparesyo i les disho : El ken entra debasho de la tierra no puede salir ansina kolay…. Kale ke deshes a uno en tu lugar. Ereşgikal mando a su ermana a su sivdad kon dos guardias sedimes, para bushkar alguno ke tome su lugar. Eya ke suve a ensima de la Tierra, ve ke todos los Dioses se vistieron de sakos, yoran por Inana. Se acideyo de verlos ansina i no kideyo a dar a dinguno de eyos. Kontinuando a bushkar alguno ke puede sakrifiar, eye ke ve? Su marido tan kerido Tammuz, kon vistidos de seda, asentado en su trono riyendo i burlando kon su entorno. Se inyervo muncho muncho i ordeno a los sedimes, ke lo tomen i lo yeven i lo metan debasho de la tierra en su lugar. Los sedimes pishin lo aferraron de los brasos i de los piezes i lo metyeron debasho de la Venüs. Los Sumerios le dieron todas las buenas kalidades ke kerian ver en una mujer, la enlaltesyeron i la adoraron. Le eskrivieron munchas poemas i istoryas i ansina la immortalizaron. İnana fue el simbolo de la ermozura, seduksyon, atraksion, kompasion, ambision, kombate, ruza (kurnazlık) i lo mas emportante era el simbolo de la fertilidad i de la fekundidad. Despues ke ya la konosimos a esta perfekta idola, ya vino la sira de kontarvos su istorya sentimental. Ken no kere tener una mujer semejante? Siguro ke teniya munchos pretendientes. Entre estos, se topavan el Dio de la agrikultura Enkimdu, i el Dio de los Pastores Tammuz. En realidad, İnnana preferava kazarse kon Enkimdu, ma su ermano, el Dio de el sol Şamaş, la konsejo de kazarse kon Tammuz… İnana lo oyo i se kazo kon Tammuz. Tammuz i Inana estavan biviendo muy orozos. Un diya Inana kijo yir a vijitar a su ermana. Su ermana Ereşgikal, era “la Governadora de Debasho de Tierra”. Kuando Ereşgikal vido entrar a su ermana Inana, se espanto. Por ke ya saviya ke Inana era una mujer muy poderosa i puediya pasar a su lugar.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 48 -
Tammuz de los Babilones. De este nombre “Tammuz” se avla en Ezekiel 8:14. Aki vos eskrivi una konsejika de Tammuz en un diya kayente de Tammuz….. Komo ampesimos a la konseja, de la mizma manera la eskaparemos, en disiendo… Eyos tengan bien, i mozos tanbien. Eliz Gatenyo. tierra. Tammuz ampeso a rogar i a gritar. Yamo al ermano de Inana Şamaş, para ke le ayude a fuyirse ma no uvo hayre. Yene puedemos ver aki ke, komo dizen muestros padres “la sangre no se aze agua”. La ermana de Tammuz La deesa de los Esfuenyos Gestinanna, se fue a la Asamblea de los Dioses i les propozo de kedarse al menos medyo anyo al lugar de su ermano. I ke lo liberen a Tammuz. Ansina ivana kedar debasho de tierra, medyo anyo Tammuz i medyo anyo Gestinana. Despues ke la Asamblea de los Dioses aksepto esta propozisyon de Gestinana, liberaron a Tammuz i se fue ande su mujer Inana ke amava muncho, se abrasaron, se izieron pas i se acuntaron. Ansina ampeso un muevo anyo. El mundo entero enfloresyo, los trigos se engrandesyeron, las bestias se fertilizaron. Ansina vino abundensya al mundo. I a esta okazyon, metyeron a este mes el nombre de Tammuz, el mes mas fertil mes de el anyo. El kalendaryo Ebreiko adopto este nombre de  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 49 -
Hamas. Hizimos todo para evitarlo. El Primer Ministro de Israel Benyamin Netanyahu ya tomo desisiones korajosas para meter fin al fuego por un momento de reposo mismo kuando Hamas kontinuaba kon su guerra. Hamas rechazo kada overture ke fue echa para meter fin al fuego i traier el kalmo. No era esto lo ke kieriamos en enviando a nuestros hijos i hijas a enfrentar a un enemigo ke vive de la violensia i ke selebra la muerte. Tengo ke klarifikarlo ke nuestras fuerzas se estan harvando en Gaza, ma no kon el Pueblo de Gaza. Por anios los sivdadanos de Israel fueron viktimes de attakos echos por un Grupo de Terroristos i assesinos. Nos atakan en nuestras kasas i eskuelas, en los cafes i los buses. Vos kaie de metervos un poko de nuestro lado para prevenir el proximo barrage de rocketas. Para prevenir el proximo attako de bomba de suisidio i eliminar la amenaza ke mostra su kara preta. Solamente el mez pasado vos dio una idea de la amenaza ke enfrenta Israel. Fuimos atakados en 4 frontes. Lanzaron missiles de la Syria, del Libano, del Sinaii i de Gaza. Hubo un fin del fuego por 6 Shimon Kapitan d’Estambol
Shimon Geron
Kon toda la angustia ke tuvimos kon Hamas en las ultimas doz semanas, el Jewsih News de esta semana estaba yeno de artikulos sobre la Guerra entre Israel i Hamas. El Embasador de Israel en Las Nasiones Unidas hizo el diskurso siguiente ke lo topi muy bien presentado. El Embassador del ONU
“Ron Prosor”
Senior Presidente: Kon el akto de haber kidnapado i matado a nuestras kriaturas no habia otra solusion. Kuando lanzaron rocketas sobre nuestros sivdadanos no habia otra solusion. Kuando los Jihadistos fraguaron tuneles debasho de nuestras frontieras no habia otra solusion. Por todas estas razones unas kuantas horas antes las Fuerzas de Defensa de Israel entraron en Gaza para kalmar la situasions en degradando las kapasidades del Terror de  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 50 -
los civiles. Lo regretamos si habian piertas civiles en forma de "collateral Damage". Kuando al otro lado, eyos no hesitan de pasar la linia kolorada. Utilizan ambulansias inchidas kon kriaturas para mover a los terroristos a traves el pais. Meten sus armas en las kasas, lanzan rocketas de las mezkitas i meten el Kuartel General debasho del Hospital. Los leaderes de Hamas komo "Khaled Mashaal" viviendo en los hoteles de luxo en Qatar, yaman el room service de un lado i del otro lado dan el orden de servirsen de los civiles para eskonder lo ke hase Hamas. Ya fue dicho por uno de la Autoridad Palestiniana ke kada missile ke se lanza a Israel, es un krimen kontra la humanidad porke es dirijido a la poblasion civil. Senior Presidente: Mismo kuando se sona las alarmas en Israel, los Miembros de la Communidad Internasionala sonan unas alarmas ke son falsas. Tienen el argumento ke del momento ke Israel se retira a las linias de 1967 i desmontan sus establesimientos en los Territiorios horas. Israel lo respekto i Hamas kontinuo kon sus atakos. Mas de 2000 rocketas harvaron a Israel. Komo utilizo Hamas la pausa de 6 horas? Envio 13 terroristos armados a traves un tunel, al Kibbutz Sufa kon la idea de haser un masakro grande. Era la terzera vez ke Hamas utilizaba estos tuneles en las ultimas 2 semanas para attakar al pueblo en Israel. Hoy mismo se topan lanzando sienes de missiles. Senior Presidente: Por kaji 2 semanas la vida de los Israelianos no era komoda kuando tenian unos segundos para korer a los Refugios de Bomba. Nuestras sivdades grandes komo Tel‐Aviv, Haifa i Jerusalem eran bombardeadas kada dia. No hay pais en el mundo ke va tolerar atakos similares. Estamos defendiendo a nuestros sivdadanos kontra el terror. Durante esta guerra Israel presto atension ke no haigan munchos muertos. Trato a esta kestion de un punto de vista moral ke ninguna otra armada lo hase. El buto era de harvar a los terroristos i no a  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 51 -
tiempo tenian miles de missiles. Estas armas se hizeron mas sofistikadas i puedian ir a kualkier parte de Israel. Kada unos kuantos anios okure una offensiva nueva. En 2008 Hamas lanzo 800 rocketas indo al sud de Israel. En 2012 habian 1200 en una semana indo al sentro de Israel. En las ultimas 2 semanas habian mas de 2000 indo a todas partes de Israel. Kada vez ke se deklara un fin al fuego, Israel lo aksepta esperando ke haiga paz. Ma el otro lado utiliza el tiempo para rearmarse i ser agresivo de nuevo. Senior Presidente: Por anios lo habiamos dicho ke Hamas lanzaba rocketas de Gaza. Demandimos a la Communidad Internasionala de kondanar a este akto i eyos no respondieron. Vos kaie ahora a enfrentar las konsekuensias. Hamas explotando el Gobierno del Union Palestiniano esta al punto de exportar el terror de Gaza a Judea i Samaria. Lo ke hizo la Communidad Internasionala es de ambrazarlos, esperando ke iva haber paz un dia. Hay ke tomar kuento del fakto ke La Raison D'Etre de Hamas es destruir a Israel. Esta profitando del union para ganar legitimidad kon sus objetivos. Uno de Hamas Okupados, va haber paz. Disen ke el Conflicto viene de la okupasion. No hay aki gente ke se akodran ke Israel en 2005 se retiro de Gaza sin guardar un sentimetro de tierra? Nos topimos obligados a derasinar a miles de famiyas de sus kasas i kommersios. No se habia kedado ayi un sol soldado. Deshimos detras kosas ke puedian developar la ekonomia de los habitantes de Gaza i dar la okasion de vivir en paz. Habrimos las frontieras para enkorajar el kommersio. Teniamos la esperanza ke iva ser el model de 2 estados viviendo en paz uno al lado del otro. No fue esto ke se paso desgrasiadamente. Hamas kreo una Theocrasia Militante. En primero se metio en guerra kon Fatah i mato a la oposision. Despues destruio las instalasiones ke los Israelianos les habian deshado. Se kreo un Regime de Terror kon kilometros i kilometros de tuneles debasho la tierra. Utilizaron los fondos de la Communidad Internasionala para inchir los almazenes kon armas. Kada mez en los ultimos 9 anios Hamas lanzo sus missiles a las sivdades al Sud de Israel. Kon el  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 52 -
Vosotros kada uno i uno, teneis la solusion ke es de metervos kontra el terorismo i de garantizar el derecho a un pueblo de vivir en paz. Hay ke defender a estos derechos humanos por una libertad ke apresiamos todos. Munchos aki han exprimido el derecho de Israel a defenderse. Los remersiamos por este gesto. Demando del resto de los paises de metersen tambien de nuestro lado. Aki estamos todos kontra el mal i estamos por lo ke es justo kontra lo ke es injusto. lo disho "Las balas ke harvan, el ruido ke hasen las bombas i los missiles ke explosan kon los soldados Israelianos kidnapados, todo esto es musika para nuestras orejas." Senior Presidente: Los sivdadanos de Israel desean vivir en paz. Kieremos ver a nuestras kriaturas engrandeser i enviejezer sin korer a los refugios de bombas. Sin ke sean obligados a meter el uniforme militar kaji todas sus vidas. Esperamos ke todo lo ke se paso i se pasa hoy, formarian parte del libro de la historia i no parte de las novedades de kada dia en las revistas. Este dia no vino aun. Por el momento tenemos ke ir a la guerra kontra un enemigo ke kiere destruirnos. Kuando todos estan en sus kamas dormiendo la noche, nuestros hijos i hijas estan en lugares eskuros guardando al Pueblo de Israel. El Rey David lo habia dicho en su tiempo "Vivi por muncho tiempo entre gente ke detestan la paz. Yo soy por la paz. Ma kuando lo digo los otros se meten a haser la guerra" Israel no tiene otra solusion.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
En el Jewish News "Gareth Narunsky" hablo de la Entrevista ke tuvo kon el eskrivano i kommentator "Yossi Klein Halevi". Topi a este artikulo bastante interesante i pensi ke valia la pena de meterlo en un DIYALoG Futuro. Yossi Klein Halevi viene a la Australia la proxima semana para hablar en Sydney i en Melbourne. - 53 -
Dos]se pensaba ke haser paz kon los enemigos era una kestion technika. Lo sabemos todos ke tipo va ser este akuerdo. Tenemos ke tener el deseo, porke ya tenemos un partenero de paz en el otro lado. Ma no tenemos un partenero ke puede forzar el Akuerdo sobre el Pueblo Palestiniano. La nosion ke se puede haser paz kon un Movimiento Nasional Palestiniano, ke no aksepta nuestra legitimidad, es una fantasia komo es nuestra okupasion sin pagar un presio. Ke es el sentimiento en las kaies de Israel? La matansia de los 3 mansevos Judios unio al pais en su tristeza i su esperanza. Se alumbraron 3 kandelas en nuestras kasas i estos mansevos muertos formaron parte de nuestras vidas. Sus madres representaron la dignitad del Pueblo Judio i se tornaron a un simbolo de la Fuerza Israeliana. Asi subio el moral. El proximo insidente era la venganza. Aki se trata de un grupo muy chiko extremisto ke no parese del todo a Hamas. La gente en los sitios okupados no son en general violentes. Estan ayi para isolar a los terroristos. Alo mas seran akusados de ser extremistos passivos. Entrevista
Kon el Eskrivano
YOSSI KLEIN HALEVI
Ke pensas tu sobre la kestion de seguridad del Estado de Israel? No existe un Proseso de Paz. Ya se vido esto en los ultimos tiempos. Tenemos ke liberarnos de las illusiones del pasado. Habian 2 illusiones. Uno] era el pensar ke se puedia okupar un lugar sin pagar un presio. Ke se puedia okupar a un Pueblo en siendo un Estado Judio Demokratiko. Munchos Israelianos ya lo saben ke los 2,no van del todo enjuntos a lo largo.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 54 -
no lo akseptaron. Aki uno se pierde. Kuando te metes a explikar en un tiempo de la Social Media i el Twitter, subito pierdes al publiko. Eyos pueden explikar sus kavzos en 5 segundos. El Argumento Judio es komplikado komo es el Pueblo Judio i komo es el Judaismo i la Historia Judia. En soma es una experiensia bien komplikada. En la Primera Generasion de la existensia de Israel teniamos una explikasion de 5 segundos. El Holokosto signifikaba ke teniamos menester de un refugio seguro. Hoy el Holokosto no lavora mas. Lavora mismo kontra nosotros. La gente se demanda komo es ke los Judios ke sufriyeron tanto, hasen la misma kosa a otros? Komo esta kaminando el Debate de Delegitimizasion? Nos topamos delantre un problem profundo de no saber de ke manera presentar nuestro kavzo. Tenemos ke pensar komo haserlo. El problem es ke los Judios se olvidaron lo ke representa nuestra historia. Kien somos komo pueblo? Ke signifika nuestro retorno a la Tierra Ansiana, despues de 2000 anios? Ke signifikasion espiritual tiene nuestra historia? Son kestiones ke no sabemos Ke ves kon la Statua Quo de Israel i su Delegitimizasion? Nos topamos en una posision de ser Historikamente arebashados en las relasiones entre Israel i la Communidad Internasionala. Pensan en el Oksidente ke Israel es el Archo‐Criminel en la Communidad Internasionala. El problem el mas grande no se ve tanto en la Syria, Irak o Libano. Mas en la manera ke los Israelianos tratan a los Palestinianos. La tentativa de delegitimizar a Israel se va mas profundo en kritikando a toda su okupasion. Se demandan mismo si Israel tiene el derecho de existir. Esta situasion no se mete en kestion kon ningun otro pais en el mundo. Israel se topa forzado a defender su existensia. La ironia aki es ke Israel se kreo para defender el derecho de los Judios a existir. Esto es la parte horrible. Es ke Israel puedia dirijir mijor su Hasbara? Si ya lo puede, ma nos topamos en un desavantage grande. El otro lado tiene ke explikar las palabras komo "Okupasion, Apartheid, Expulsion i Guerra Ethnica" para ke nosotros podremos responder. En 1947 hemos akseptado la partision del pais i eyos  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 55 -
Sosiedad Israeliana, El KIBBUTZ komo un Movimiento i las KOLONIAS komo un otro Movimiento. Eran los 2 Movimientos ke envizajaron un rol MESSIANICO para Israel i para el mundo. Para mi la division interesante dentro el Tsionismo Classico era kon los NORMALIZANTES ke pensaban a krear un Estado Judio,sin pensar a ser una luz a otras nasiones.En el Segundo Campo,el suenio era de un Israel transformando el mundo. Eran 2 Movimientos fuertes i messianicos i mi libro konta la historia. mismo demandarlas. Si, demandamos lo ke es praktiko, porke nos topamos en guerra. No kreyo ke vamos a tener esta vitalidad a lo largo de enfrentar los attakos ke se dirijen kontra nuestra legitimidad i nuestra historia, si no mos metemos a hablar de esto entre nosotros, para desidir lo ke es la historia. Si no puedemos topar una respuesta, porke existimos, no podremos luchar por nuestra existensia. Sobre todo kuando los Judios tienen otras alternativas ke de ser Judios. Nos puedes hablar de tu ultimo libro "Like Dreamers" ke es la historia de 7 soldados ke unieron a Jerusalem i despues dividieron la nasion? Es una partikularidad de Israel ke mostra la Identidad Israeliana i la Ideologia lojika de su lucha, en las dekadas despues de la Guerra De 6 Dias. Hablo de 7 soldados ke se harvaron en Jerusalem el 7 Junio 1967. Los veo a eyos despues de la Kaida del Union Sovietico. Son aktivos en el Movimiento de la Kolonizasion de los Territorios Okupados i son aktivos tambien en el Movimiento de la Paz. Mi libro konta el destino de Nuestros Suenios Grandes. Las 2 Fuerzas del Tsionismo ke transformaron la  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Este artikulo fue presentado en el Jewish News de esta semana por"Zvi Yehezkeli" ke se topa en la kabeza del "Arab Desk/La Mesa Araba" en Israel, News10". El hizo una seria de 4 partes titulada "Allah Islam" ke le trusho una popularidad. Le kosto kaji su vida kuando hizo un filmo en Marseille en el Arrondisement 15. El karro ande estaba se topo rodeado por un grupo de jovenes armados kon kalashnikovs. Le dermandaron ke salga afuera i ke entrege el filmo ke habia echo. A este punto el chofer metio la mano en el gas i partio pasando a traves esta gente. Saludes a todos. - 56 -
kontroversiales de un perspektivo. Es una Investigasion ke toma lugar dentro los Inmigrantes Musulmanes a traves la Europa. Mostra sus kondisiones i kulturas de esta gente i esto da la okasion a ver insidentes raros komo el Jihadismo i el Anti‐Semitismo. Munchos individuos aparesiendo ayi son kontroversiales por la manera ke pensan i las experiensias humanas ke tuvieron krea una simpatia. ANWAR aparese en la Primera Episodia. El dise" Esto toko al korazon al enkontrarnos kon su madre. Ayi oimos una historia muncho mas fundamentala ke de la Iskierda i de la Derecha. Era el Islam kontra el Mundo. "Allah Islam" habla de una tema ke parese a un terreno yeno de minas. De un lado hay la konfrontasion profunda itrublante de manera sosial, ethnika i religiosa de los Musulmanes ke tienen diffikultad a topar sus lugares en un pais nuevo ande los del pais son los maestros de la tierra. A vezes se torna malo i muy violente. Las raizes en este konflikto son munchas i muy komplexas. Se termina munchas vezes en insendios,ventanas rotas i revueltas,La respuesta es EXPOSAR EL ISLAM MILITANTE
Un dia se va mostrar la scena de lo ke le vino a su kabeza en Marseille. Una semana antes 6 mansevos eran matados en fusil en el mismo barrio. Yehezkeli es un Israeliano ke habla el Arabo sin aksento, bastante para entrar i salir kon los Musulmanes en lugares ke no son permetidos, en Sueza i Fransia. El mira a la mente Islamika en la Communidad Europea. En tiempos komo este uno se demanda si vale la pena. El dise"Tienes el deseo de mostrar al publiko la drama ke se pasa i te demandas si no fuites demasiado leshos". El Documentario ke preparo, explora las kestiones  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 57 -
Al ser deskargado lavoro komo guardia de seguridad en las embassadas a traves el mundo por 6 anios. Hizo su Masters de los Estudios Del Medio Oriente i de la Lingua Araba, en la Universidad Hebrea. Despues se metio en la kabeza de"Arab Desk" News 10" hablando de los Asuntos Arabos. En 2002 tuvo una entrevista kon Yasser Arafat en Ramallah. Una vez invito a Mahmoud Abbas para ke aparese en News 10. Tenia ke responder a las akusasiones kontra unos altos de su administrasion ke robaron la moneda ke era el ayudo dado por la Communidad Internasionala. El program ke viene de haser ahora debe interesar a munchos. muy emosional. Mirando al otro lado las diskussiones de la konfrontasion son sensitivas porke parese a un argumento ke debe ser ganado. Esto traie otras akusasiones komo el rasismo i el Islamofobia. Por finir hay un Panick. Konosemos todos la Europa, ma no konosemos a su guerta. La reushita de este dokumentario viene de la kapasidad de tratar a este sujeto de una manera mas profunda. Ir a los lugares diffisiles para topar las agendas eskondidas,la segregasion, la generasion nueva, los puntos de konflikto i la konfrontasion diaria kon las poblasiones separadas en Europa. La Inmigrasion Musulmana es explosivo komo sujeto en siertos paises de Europa. Komo fue un sujeto ignorado por anios, estos paises enfrentan ahora unas kestiones sosiales bien pezgadas. Mismo en Israel esta kestion no fue diskutido muncho. Yehezkeli parese muncho a Rambo. Eskonde su identidad i toma una otra. Tiene ke konstruir el karakter ke esta jugando. Es uno muy motivado, entra i sale de ayi kon una historia ke es klara al publiko. Nasio a una famiya de origines Kurdes i Irakianos. Hizo su servisio militar en la Infanteria.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Gad Nassi
- 58 -
Sus reportos fueron aparamente bastante konvenkantes, i en poko tiempo su renomada se avia repandido entre los konversos. Munchas muchachas, de mizmo ke personas aedadas fueron esmovidas por la esperansa de la salvasion, ke Ines avia proklamado. Israel
La Profetesa de Herrera
Herrera del Duque es una sivdad en el Norte‐Este de la Espania sentrala, aparteniendo a la rejion de Extremadura. Su nombre es asosiado a una epizoda eksepsionala de la Inkizision. Akea de Ines de Herrera, konosida komo la Profetesa de Herrera. Ines nasio en Herrera del Duque en 1488 i en el anyo 1499, empeso a reportar sus viziones sovre la aparision del Mashiah. Su padre Juan Esteban, era sapatero i lavorava kueros. Su madre – ke su nombre no es konosido – se avia murido en la chikez de Ines. Fue engrandisida por su padre i su madrasta Beatriz Ramirez. Ines rakontava ke en sus viziones, avia suvido al sielo akompaniada de su madre deskansada ke la avia detenido kon su mano, en kalmando su pena. Avia visto andjelos, kon otras figuras en el entorno de la luna i almas asentadas sovre siyas de oro. Avia aboltado kon un grano de mayis, azetuna i una letra, entanto ke la prova de esta eksperiansa. Ines estuvo transmetiendo las instruksiones de su madre: ayunar los diyas de lunes i djueves – diyas sakras datando del tiempo del Talmud; dar sedaka; observar el Shabat; vistir vistimientas limpyas en su onor; kreer en la Tora de Moshe. Herrera del Duque, seando un sentro de kueros, munchos sapateros i kuereros − ofisio del padre de Ines − de la rejion de Extremadura, la estavan vijitando, kontribuando ansi a la propagasion de los rumores sovre la Profetesa. Ines era konvensida ke Eliyau Anavi estava en  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 59 -
komunidades de djudios i de konversos. De otra parte, la Ekspulsion no avia aneantisado la tradision djudia. La institusion de un tribunal de la Inkizision en Puebla de Alcocer i en Belalcázar, fue un otro golpe por los konversos de Extremadura. Aunke deprivado de sus lideres i de una aktividad komunotaria organizada, la vida djudia klandestina kontinuo a egzistir en sentros de konversos. En esta perioda de komosion i de detresa, la aparision de Ines fue una fuente de konsolasion para los ke avian sufrido del amenaso del Egzilo i de la konversion forsada en 1492. kamino para anunsiar el arivo del Mashiah, ke yevara a todos los kreyentes a la Tierra Santa. Estos ivan a pasar por un rio ke parese a la Mar Korolada, i las muchachas devian de vistirsen en blanko en la onor de este evenimiento. Todo estaria en abundensia ayi, kon mezas yenas de frutas i todo modo kozas de komer savrozas. Las muchachas toparian kon sus arivo ayi, mansevos para kazarsen. La fama de Ines se repandio del Oeste de la Mancha fin'a Córdoba en el Sude. No fueron solo mujeres i ombres entre los konversos, ke kreyeron en las profesias de Ines, de mizmo munchas kreaturas se afiliaron al movemiento kon la esperansa de arivar a la Tierra Santa. Kuando estas kreaturas kon sus parientes estuvieron selebrando la aparision de la Profetesa, munchas en Herrera se adjuntaron a estos arekojendosen en kantando i baylando, en el entorno de Ines. En el siglo XV, bivian en Extremadura, numerozas Munchos konversos akavidaron de konformarsen a  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 60 -
arestada en la edad de 12 anyos, i fue kemada, entanto ke eretika. Mas de 100 de sus segidores, lo mas mujeres, fueron i eyos kemados en autos‐da‐fé, en Toledo. Una muchacha konversa i profetesa, era bastante menasante, para ser tolerada por la Inkizision espaniola. ‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐‐ los preseptos del Djudaizmo i, durante mezes enteros, kazales de Extremadura ande moravan konversos fueron sakudidos kon la eksitasion provokada por la esperansa de la Redampsion. Lo ke no manko de atirar la atansion de la Inkizision i de arestarlos i traerlos delantre de su tribunal. Mientras ke, otros reusheron a fuirsen a Portugal. Los arkivos de la Inkizision revelan ke munchas muchachas fueron djuzgadas por aver ayunado kon la esperansa de enkontrar un novyo ermozo. Siertas eran muy mansevas, tandiske otras eran adolesentes. La mas grande parte de estas fueron djuzgadas porke fueron segidores de Ines. Las mas mansevas fueron konsideradas por la Eglisia entanto ke almas ke ainda puedian ser salvadas. El Tribunal Santo desidio, ke kon una instruksion apropriada, estas puederian ser katolikas buenas. Portanto, los mas aedados, ke en grande partida ya se avian konvertido en 1492, fueron konsiderados komo inkorijibles. Estos, ansi ke mayores, ijikos i ijikas, fueron yevados delantre del Tribunal de la Inkizision en Toledo para ser interojados. Verso el mez de April, 1500, Ines de Herrera fue Referensias: ‐ Haim Beinart, “Ines of Herrera del Duque: The Prophetess of Extremadura,” in Women in the Inquisition, ed. Mary Giles, 1999. ‐ Renée Levine Melammed, His/her story: A conversa prophetess, The Jerusalem Post, October 28, 2011.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 61 -
DIYALoG
El Kazamentero
Albert Contente mos Konta
Un otro tipo ke egzistiya i puedeser oy ainda egziste es el kazamentero. En İzmir aviya Baruh el kazamentero. Todos ya lo konosiyan a Baruh. Siempre kaminava kon su paragua (Chadir u umbrella en Inglez) en sou mano si aviya u no aviya luvya u sol. Bien vistido kon sou defter (en Turko) (Note book en Inglez) onde teniya todas sous notas eskritas ken tiene a ken para kazar. Baruh lo tomava esto echo mouy seriozo i kaminava diya entero vijitando padres en sous negosios demandando i preguntando por sous famiyas i si tienen ijos ou ijas para kazar. Todas las enformasiones las notava. Si enkavzo alguno teniya un ijo de edad para kazar, le demandava kuato de dota vaz a demandar i si se puede negosiar en este shifro ke demando. Todo lo notava kon mouncha atansion i saliya a bushkar la ijika propia para este mansevo. New York / USA
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 62 -
‐ Veremos kualo se va azer. Kaminando i avlando. Baruh vijita la parte de el ijiko i aranja una antrevista en un cafe. (Siempre las antrevistas se aziya en un cafe ou en una patiseriya. Si se plazian entonses enpesava los tratos, asta ke alkansavan a un shifro de dota i meza franka. Baruh finalmente con sou persistensia completava sou mission. Kuando topava una ijika, iva a la kaza, i se asentava kon su padre i madre i diziya: “Azeme un kave ke tengo buenas notisias” i empesava a avlar. La ijika de kaza detras la puerta se metiya a sintir lo ke va kontar. ‐ Saves, topi un ijiko de mouy buena famiya. Ya termino el servisio militer i esta lavorando kon el padre. I a sigun mi, tiene mouy buen avenir. Kreygo ke sera mouy buen mazal para vuestra ijika. ‐ Kuanto demandan de dota? ‐ Mira no avlaremos de dota agora, aremos una antrevista para ke se veygan i si se plazen entonses miramos kuale se va azer. ‐ Mira Baruh mozotros no tenemos muncha dota para dar, mi ija es bien enstudida esto es su dota. Podemos dar un anio de meza franka.  (035) Eylül – Ekim 2014
Coya Delevi
DIYALoG
- 63 -
yamavamos “semanadero”. İndikava la persona vendyendo kon fiado. En Turko se yama “veresiyeci” (fiador). Munchos de estos vendedores eran ambulantes. En jeneral, vendiyan ropas, blankeriya ets... İvan de kaza, en kaza, seya para vender, seya para arrekavdar. Los ke teniyan sus butikitas eran mas mazalozos, teniyan la posivilidad de prezentar mas muncho “çeşit”. Par konsekuensa mas grande kliantela. Los yamavan semanaderos syendo ke era de semana, en semana, ke se pagavan. En esto, diferan de los versamyentos aktual ke se azen mez, por mez. Ya se ke este uzo se pratiko anchamente, i por una lunga peryoda. Puedo dezir ke kamino muy byen, asigun me esto akodrando. Ser fiador o semanero, era kaji una profesyon. No esto sigura de aver visto en la kaza de mi madre algun vendedor semejante. Ya se ke a mi padre no le plaziya merkar nada fiado. İ en desparte, el estava en la plasa de tekstil ande teniya munchos konosidos. La maale entera teniyan kuento avyerto en el bakal, o en el karnesero mozotros no... Era el prensipyo de mi famiya, un uzo ereditaryo!! al pareser, porke i yo en jeneral no prefero el fiado. İstanbul
Un Teksto de
Fin de Enverano
Estamos vyendo en todos los magazenes, una furya de “soldos”. Portanto era dayinda en medyo de la sezon kuando empesaron. Antes saviyamos, solamente dos vezes al anyo se aziyan soldos debasho el eslogano . de “Mevsim sonu indirimleri” (Soldos de fin de sezon). Agora se izo abitual de verlos en el korso de los 12 mezes kaji. Aktualmente, los rebashos alkansaron ariva de % 50, i en desparte de estos soldos inkreivles, ay i diversas reklamas. Seya en los jurnales, seya en la T.V, estamos vyendo ke, a tala karta de kredi estan azyendo 12 taksites, o a otra, 15 ets.. Siguro, en menester no ay duda ke vamos emplear o merkar. Ma, no una lokura, una freneziya de merkar, de gastar... Estas vendidas kon taksit, me izo akodrar un sistema muy frekuente en mi chikes, lo ke  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 64 -
estamos vyendo las konsekuensas dezastrozas. En Turko dizimos: “Ayağını yorganına göre uzat” (Alarga tu pye asigun la kolcha). Malorozamente la kolcha munchas vezes esta muy kurta. Keridos amigos, no se ke grado vos entereso lo ke eskrivi oy. Esto admetyendo ke no es un artikolo, komo ke diga? muy entelektual. Ma, devesh admeter ke no es muy fasil en esta kalor , ni eskrivir, ni meldar un teksto muy seryozo. Oy, es un “moabet” ke izimos komo uzamos azer. Akodrandomos de syertos uzos de un pasado relativamente serkano. O, si preferash diremos ke “ La manseves se mantiene de suenyos, la vejes de rekuerdos...”. En serka vamos a selebrar las fyestas. SHANA TOVA‐HAG SAMEAH. Kon tyempo, el sistema de “semanadero” desparesyo. En realidad, es difisil de dizir kuando. En analizando las razones de esta fin, yo arrivi a una konkluzyon, djusta o no, al lektor de komentar. Desde anyos, el semanador teniya una fidela, fiksa i ancha kliantela de muestra Komunidad. No se puede enyegar ke la mas grande parte de los klientes oy, no biven. Es un fakto ke los soldos son tambien una otra razon de la falita del sistema de fiador. Kon tyempo, uvo una sorte de trokamiento konsernando el “tipo de semanadero”. Se empeso a ver las “ Bohchadjıyas” ke se echavan el bogo (bohcha) al ombro, sirkulavan: “Hanımmm bohchadji geldiii, charşafchi geldiii!..En mayoriya vendiyan pedasos de ashugar, savanas, broderiyas ets... Devo dizir ke yo no las enkontri muy frekuente en las kazas de mis konosensyas.. Naturalmente ay otras razones mas teknikas o komo ke diga?? mas aktualas ke kavzaron la desperasyon del “fiador.” Por egzempyo, el uzo de la karta de kredi. En primero un poko retisentes, mos auzimos muy presto a este “instrumento” tan pratik ma tambyen sekanozo... Pushando la persona a konsomar, a merkar afuera del limito... Gastar mas de lo ke se gana i muy frekuente  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 65 -
Vayikra, kapitulo 23, pasuk 24 i 25: (vos meldo la traduksyon en ladino de la Biblia de Ferrara): " En el mez el seteno, en uno al mes, sera a vos olgansa (traduksyon del byervo ebreo shabaton, ke kyere dizir fyesta de repozo), membrasyon de aublasyon Edmond i sus Emisyones
Edmond Cohen / Paris
Rosh Ashana
(traduksyon de los byervos ebreos zihron terua, ke kyeren dizir rekodro de tanyer shofar) yamamyento de santidad (de los byervos ebreos mikra kodesh). Toda ovra de servisyo (de los byervos ebreos melehet avoda) no agades, i ayegaredes ofrenda a Adonay (de los byervos ebreos ikravtem ishe, ande vemos en el primer byervo la rais karov, serka, i en el sigundo la rais esh, fuego, aserkar sakrifisyo kemado al fuego)". El mierkoles 24 de Septyembre a la tadre vamos a empesar la fyesta de Rosh Ashana, lo ke kyere dizir la kavesa del anyo, el empesijo del anyo. En ebreo korekto, se pronunsya rosh ashana, ama syertos djudyos komo mi vava, ke no saviya el ebreo, dizyan rosheshana. Otros, komo lo eskrive Nehama, dizyan Roshana o Rosana. Komo ya lo aviya dicho a propozito de Tu Bishvat, en muestro kalendaryo tenemos kuatro Rosh Ashana: el primo de Tishri, naturalmente, ke es una mikra kodesh, una santa konvokasyon, el diya del djuzgo. Ama ay tambyen el primo de Nisan, en ke empesa el anyo en el tanah, el primo de Elul, a partir del kualo se empesa el anyo muevo de los animales para pagar la dima, i el kinze de shevat (Tu bishvat) empesa el anyo muevo de los arvoles i dunke de sus frutas para kalkular la dima de las frutas. Aki estamos avlando de la fyesta del primo de Tishri, ke esta ansina enkomendada en el livro Yo no so haham, i esta emisyon no es una emisyon relijyoza, de tal manera ke no kyero azer aki una lisyon pesgada. Ama de un otro lado, komo avlarvos de djudyo a djudyo en estos diyas sin avlarvos de las fyestas de tishri en djeneral, i de rosh ashana por empesar? Lo ke kyero azer kon muncha umeldad, es darvos unas kuantas luzes sovre esta fyesta a partir de estos dos pesukim i despues, de manera mas folklorika, vos avlaré de los uzos de los Djudyos sefaradim en esta fyesta.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Kualo se puede travar de los dos pesukim ke vos meldi? - 66 -
Mikra kodesh es, ya lo dishe, santa konvokasyon, komo las otras fyestas. Shabaton es trasladado en ladino por el byervo olgansa, i antes folgansa, ke kyere dizir diya de repozo, de la misma rais ke uelga, ke en espanyol moderno es la grève. Zihron terua es la membrasyon, kijo dizir el rekodro. Ama el rekodro de kualo? De la terua. Kualo es la terua? Este biervo ebreo tyene dos sentidos, i mismo tres: ‐ El primer sentido, es lo ke el ladino traslada por aublasyon, son gritos echados por munchos para ovasionar a uno komo rey, i en primero el rey de los reyes, kijo dizir el Dyo. Puede ser el grito ke echaron los bene Israel kuando disheron naasse ve nishma (ovedeseremos i eskucharemos) en resivyendo la Tora. Se puede dizir ke zihron terua es el rekodro de komo los djudyos achetaron la ley de Moshe. ‐ Ama terua tyene un sigundo sentido: es el sonido del shofar, esta trompeta espesyal echa kon una kuerna de karnero, evokasyon de la atadura de En primero, vitesh que el livro Vayikra mos avla, no del primero mes del anyo, ama del seten. Esto es porke del tyempo del tanah, el anyo empesava kon el mes de Nisan, ke era el primero. Dunke tishri era el seten. Es despues ke los hahamim izyeron empesar el anyo el mes de Tishri. El kapitulo 23 del livro Vayikra mos dize kualos son los moadim, las fyestas, ke son mikra kodesh, yamamyento de santidad, diremos santa konvokasyon. En primero de todo, el diya de shabath. Despues, el 14 a la tadre del primero mez ke es Nisan, Pesah, ke tura ocho diyas. 50 diyas despues el primero diya de Pesah, la fyesta de Shavuot. I solo despues, ayegamos al primero diya del seten mez. Por esto es ke en el tanah, no se dize ke el primo de Tishri es rosh ashanah, empesijo del anyo. Esto son los hahamim ke lo dizyeron mas dospues. Lo ke se dize en el tanah, es ke el primo de tishri sera tres kozas: shabaton, mikra kodesh, zihron terua.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 67 -
teshuva i ke se arrepyenta de sus pekados. El livro se keda avyerto diez diyas yamados yamim noraim, los diyas terrivles, i asta el diezen diya, yamado yom akipurim, el Dyo puede dainda adjustar otros nombres sovre su livro, de djente ke izyeron teshuva entre rosh ashana i kipur. Al kavo de este diezen diya, al kavo de la orasyon de la neila, el livro esta definitivamente serrado. Rosh ashana es una fyesta grave en el kal, ama alegre en kaza, porke kada uno dezea al otro una anyada buena. A la salida del kal, kuando torna a kaza, el balabay se asenta a la meza ande se aparejaron kozas dulses para empesar el muevo anyo. Ay un uzo ke vyene de los kabalistos de meter sovre la meza varyas frutas i legumbres ke tyenen un sintido simboliko, en vezes solo porke su nombre se asemeja en ebreo o en arameo al byervo de una kualidad. Estas frutas i zarzavates se yaman "irasones" ke vyene de los dos byervos ebreos "yehi ratson" (sea tu veluntad) por los kuales empesan los dezeos ke meldamos antes de empesar el pranso. Por Itshak. En este sentido, zihron terua es, asigun muestros hahamim, el rekodro de la atadura de Itshak. ‐ El treser sentido de terua, es mas partikularmente uno de los tres sonidos del shofar, ke se yaman tekiya (un sonido largo i solo) shevarim (tres sonidos kurtos) i terua: mueve sonidos muy kurtos, komo una yamada al Dyo kon ansya, para ke se akodre de mozotros en este diya yamado tambyen en Bamidbar kapitulo 29, primer pasuk: yom terua, diya de aublasyon, i no, komo en Vayikra, diya de membrasyon de aublasyon. Es el diya del grito del shofar para ke mozotros tengamos espanto i ke el Dyo mos apiyade. Es una mitsva para los ombres de oir al shofar. La mitsva no es de tanyer shofar, ama de oirlo. Mismo el tanyador, ke se yama el tokea, aze, antes de tokear, la misma beraha ke los oyentes, sovre la mitsva de oir el shofar. Los hahamim izyeron de este diya el diya de rosh ashana, i lo yamaron tambyen yom adin, el diya del djuzgo, porke, asigun los hahamim ‐ esto no esta eskrito en el tanah ‐ el Diyo en este diya avre el livro de la vida i eskrive el nombre de kada uno por un anyo muevo de vida, a kondisyon ke aga  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 68 -
teniya una beraha espesyal...Ize tambyen bogitos de berendjena kon karne aryentro, fasulya chali i arroz kon almendras tostadas...fruta i dulse de kalavasa kolorada kon muez i kanela por eskapar i kafe para ke espide esto todo..." Kuando meldo kozas ansina, me digo ke es muy pekado ke yo no sea de la famiya de Mme Gatenyo, para ser kombidado a komer ande eya...Vale la pena de tomar el avyon i en tres oras de toparse en Estambol a la meza de Mme Gatenyo. Una sola koza no entendi, es kualo es lo ke yama kalavasa kolorada, ke nunka tengo visto. De kolorado konosko el karpus o la kuchunugurya, ama kalavasa kolorada no se lo ke es. De la misma manera, kuando Mme Gatenyo avla de pishkado kon mayonez, a mi no me kuadra. Yo konosko el pishkado kon uevo i limon o kon agristada, ama komo dize el profesor Sephiha, kada uno kon su djiz i kon su shishit! Rachel Amado Bortnick, Izmirliya ke bive en Dallas Texas i ke fundyo este sityo de Ladinokomunita, eskrivyo en la gazeta Ke Haber un artikolo sovre sus rekodros de los tyempos de Rosh Ashana en egzemplo, se amostra ‐ i se puede komer tambyen ‐ una agranada, formando el dezeo ke sea su veluntad al Dyo ke muestros zahutes sean tan munchos komo las granas de la agranada, De la misma manera, se kome un pedaso de mansana untada en el myel, dezeando ke sea su veluntad al Dyo de darmos una anyada buena i dulse ( tova umtuka). A parte de esto el motsi, la bendisyon sovre el pan, ke se aze en djeneral kon sal porke se metiya sal sovre el altar del bet amigdash, el templo de Yerushalaïm, se aze en Rosh Ashana kon myel, tambyen para ke la anyada sea dulse, o tambyen, komo es el diya del djuzgo, para adulsar el din. Agora vos kyero meldar lo ke eskrivyo ay tres anyos de esto sovre Ladinokomunita, kijo dizir sovre internet, una senyora Eliz Gatenyo de Estambol, a propozito del pranso de rosh ashana: "Gizi köftes de prasa, tapada de espinaka, filikas de kalavasa kolorada kon kezo, i pishkado kon mayonez por empesar. Ma a la pineta ke apareji el pishkado, meti la kavesa tambyen para ke seyamos syempre kavesa en el mundo...kada uno de estas kozas  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 69 -
Los grandes de kaza se empesavan a levantar a medya noche para irse a las silihot, las orasyones tradisyonal para demandar pardon del Dyo. Para las kriaturas se aziya vistimyentas muevas. La shastra veniya a kaza un diya, i kitava de metros de ropa fostanes i vistidos ermozos. En kortando la ropa, se diziya "kon salu(d)" para dezear ke el ke lo va vistir se lo vista kon salud buena. Si komo mi aniversaryo es tres diyas antes de Rosh Ashana, a mi se dezeava "munchos anyos i buenos" i "novya ke te veygamos". El vistido de mi ermano se dava a kuzir al shastre en la butika de ropas de mi papu, ke era en el charshi. Las mujeres aziyan los dulses, komo sharope i dulse de bimbriyo, para adulsar a la djente ke ivan a vinir a vijitar.Todos los dulses de Roshashana devian de ser blankos o de kolores klaras, simbolizando alegriya para el anyo vinidero. Mi mama era maestra de azer mogados de almendra (ke otros lo yaman masapan). Mezmo la baklava echa para esta fyesta se aziya de almendra Izmir en su chikes, i kon su amavle otorizasyon vo meldarlo aki komo el rekodro de un gan eden pedrido. Ansina empesa Rachel Bortnick: En mi chikez en Izmir, Turkiya, las preparasyones para los Muadim ( Roshana i Kipur) empesavan a lo menos de un mes de antes, trayendo un ayre de guesmos limpyos a la kara, i un sentimyento i entuzyasmo espesyal a la famiya, sovre todo a las kriaturas. El manseviko vizino de allado, David Israel (agora es hazan en la keila Bet Israel de Izmir) , empesava a pratikar tanyer el shofar en el terrado de su kaza. Kuando lo sintiya yo, me se tomava el reflo, esperando a ver si su reflo le iva abastar a kitar todas las notas asigun se deve. En la kaza se goliya los guesmos de shavon, amonyak i vinagre de las limpyezas ke se aziya, i guesmo de naftalin tambyen, de los tapetes ke se estiravan en basho despues de estar guadrados el enverano entero kon milizina kontra las puliyas.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 70 -
"tizku leshanim rabot" (ebreo) o "bonne année" (fransez) o "anyada buena". Al musafir en primero se sirviya sharope (dulse) blanko para ke seyga todo klaro i alegre en el anyo muevo, ke se traiya en la tavla de plata ke konteniya tambyen la kucharera, i vazos de agua. Despues de unos kuantos minutos, se adulsava mogados o marunchinos. (Me parese ke marunchinos es una spesialita de Izmir solo. Es lo ke se yama "almond macaroons" en inglez). Siguro ke antes de tomar dingun dulse, el musafir diziya sus dezeos de "anyada buena i dulse" i otras dichas para ke se aga todo bueno en la anyada mueva. Kada vijita turava menos de medya ora. I despues se iva a otra kaza para azerles la vijita. Lo mas de los djudyos moravan en la parte de la sivda ande moravamos mozotros, ke es por Karatash, serka de la keila grande Bet Israel, i por esto todos se ivan a pye de un lugar al otro. Siguro ke era verguensa de refuzar de tomar dulse kuando se ofresiya en las vijitas, ma no era posivle de komer tanto dulse en un diya. Por esto, los blankeyada, porke era mas klara de muez ke se uzava en el resto del anyo. La kumida de erev Rosh ashana (noche de mued) era muy alegre, kon munchos de la famiya ‐ tios, tias, i suvrinos ‐ ke viniyan a fyestar kon mozotros. En la meza kuvrida de bogo blanko de lino brodado, se metiya asukar al lugar de sal, i dulse de mansana, para ke el anyo muevo seya dulse. La kumida empesava kon los yehiratsones, las bendisyones kon sus simboles en las diversas fritadas, komo de prasa, kalavasa i espinaka. I syempre aviya pishkado kon la kavesa, para ke seygamos "syempre de la kavesera i nunka de la kola"( syempre ke mos vaygamos para adelantre i nunka para atras). El diya de Roshashana, la demanyana kuando saliyan los ombres del kal, aviya un dezayuno grande, kon boyos, burekas, guevos haminados, fritadas i frutas. Despues empesavan las vijitas rituales a toda la paryenté, i todos los amigos i konosidos. Los ombres se ivan kon los chikos, i las mujeres kedavan en kaza para resivir a los vijitadores. Se tokavan manos de parte a parte, en dezeyandosen  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 71 -
livro de la vida, una anyada buena i dulse, i para munchos i buenos. I me lo dezeo para mi tambyen, para ke yo pueda estar kada semana kon vozotros, syempre sanos i rezyos! I me keda, komo kada semana, de eskapar por muestra kantika: Kuando el rey Nimrod... ombres tomavan los mogados i maronchinos i se los metiyan en una rida blanka i limpya espesyal para esto, i se los metiyan en la aldikera. Despues de tres kuatro vijitas era menester de aboltar a kaza, no solo para repozar un poko, ma tambyen para vazyar las aldikeras antes de kontinuar las vijitas i inchirlas de muevo. Todos estavan alegres. Las kriaturas resiviyan bastante abrasos de los keridos, vizinos i konosidos. El sol ke briyava en el syelo paresiya komo ke estava alegre i kontente komo mozotros. Ma mas de todo me akodro ke Rosh‐ashana en Turkiya mos adjuntava a todos kon un sentimyento de ermandad, de kerermos byen de uno a otro, i de orgulyo i alegriya en muestro djudaismo. Ansina se eskapan los rekodros de Rachel Amado Bortnick. Naturalmente, son rekodros enfloresidos por los ojos de una kriatura, ama es siguro ke agora, en Dallas Texas, komo aki en Paris, no se puede esperar konoser mas este modo de vida. Ke puedemos azer, los tyempos an trokado... Agora me keda de desharvos en dezeando a kada uno de mis oyentes una buena eskritura sovre el  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
“
i los sielos resiviendome kon bienvenida. Agora, ken save kualo mos aspera el futuro serkano, i kualo azeran de mozotros. Disho i no adjusto, se arekojio en su kantoniko aziendo orasion. El sentido de su profesia fue entendido por su famiya kuando fueron deportados, i eya kamino en los orribles konvoyos pasando por Transnistria. Vido a sus ijos i su marido degoyados a sus ijas i inyetas violadas i matadas i los ke kedaron muerieron del frio entezador del invierno, de ambre, de hazinuras, i de flakeza, entre los rios grandes. La Nona Liba tambien kedo agonizando al lado del kamino, detras del konvoyo, sin funerayes, sin “Kadish” i sin enterramiento djudio. Es entonses ke los ke kedaron entendieron el sentido de la profesia de Nona Liba. Prof.Dr. Moshe de Liba
La Profesia
De Nona Liba
A su retorno del ospital ande salvaron su vida kon munchos esforso si kon gastes para traer un mediko espesialista, se paro en la entrada de la kaza la Nona Liba, miro a sus ijos, a sus ijas a las kreaturas, ke estavan gritando alegre si disho kon una boz fuerte i amarga Eskuchame todos: Porke i por kualo duvitesh salvarme, mijor si me moria agora kuando todos me akompanyash los ijos dizen “Kadish” sovre mi tomba en el simeterio djudio, las ijas yorando, los inyetos pozando piedrizikas  - 72 -
(035) Eylül – Ekim 2014
- 73 -
DIYALoG
Ambezar
en Tiempos Pezgados
Roza Anjel
La famiya mia eramos sesh personas, kuatro kriaturas – un ijo i 3 ijikas. Mi ermano eskapo la universidad de ekonomia – se izo profesor en la eskuela teknika “Stalin” (en el tiempo del sosializmo). En muestro maale mos konosian todos los djidios i los chikos kerian ambezar en esta eskola. Venian rogarle a mi ermano ke les ayuda entrar en esta eskola. Avlava kon los chikos i les dezia ke les va kontrolar: „Prime ke ambezen muncho i ser una kavesa mas alto de los otros”. Munchos djidios pasaron por esta eskola. Lo yamavan a mi ermano “padre”. Por ke? Vos vo kontar. En el kurtijo vino una famiya de la sivdad Ferdinand (oy Montana). Los enkontrimos muy bien. La ijika estava malata, muy flaka. No komia. Los padres kijeron konsejo de un Hazan. El Hazan era el papu de Zafer Galibov (el fotografo). Les dishu, ke la “vendan” a alguna buena famiya. Avia este modo de tradision. La “merko” mi ermano, yo PARA KE
NO SE
OLVİDE
Kompozision I redaksion: Viktoria Atanasova
Benatov
Ordenador: Leon
Kachas: Albert Benatov
Fotos: Dime Krastev, Moni Franses, Sami
Kohen
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 74 -
pensavamos ke va pasar kon mozotros. Era el anyo terrible de 1942. En el mizmo tiempo yo tomava parte en la aktividad de La Union de djovenes lavoradores (РМС). Kvando skapi la eskola los muchachos los tomaron en los kampos de lavoro forsado. Ami me enkargaron dirijir kvatro grupos de mansevos. Arekojiamos vestidos, biskochos i otras kozas para los ilegales. Responsable era Yosif Levi. En algun grupo avia traidor. Una noche mos detenieron en la polisia. Yo tenia en mi timbros por 7 mil leva. Podi eskonderlos. Me detenieron en la Direksion de la polisia un mes. Estuve en una kamareta kon Ester Kalo. Mos torturaron todo el tiempo. No dishi nada. Ensina en el djuzgo me kondenaron a un anyo de prizion kondisional. Los djidios de Sofia en junio de 1943 mos mandaron a diferentes lugares. Sinko mujeres da la famiya fuimos a la sivdad Vratza, mi ermano en el kampo Belitza, mi padre en el kampo Somovit. Komo todos los djidios travimos muncho i mozotros. le kuzi el fistan, mi mama le merko kalsados. Mos arekojimos en el kurtijo, azimos un pranso, el Hazan meldo orasion. A mi ermano lo yamaron “padre”. Paso tiempo, la chika se sano, ma a mi ermano le kedo el nombre. Ampesi a lavorar de tredji anyos. Skapi la eskola djudia de Yuchbunar en Sofia i ampesi a lavorar komo kuzindera. En la eskola sentral djudia avia eskuela teknika de ORT de 4 anyos, de onde pudi resivir edukasion media. Kada noche iva de las 6 a las 10 ambezar para tener una profesion‐ ensina 4 anyos. Uno de los profesores era Azaria Polikarov (de matematika), otro era Ylich Yulzari, el direktor se yamava Fintzi. A kada dos anyos avia ekzamenes de todo lokve ambezavamos para rekonosermos la profesion. Al final de los kuatro anyos tuvimos ekzamenes ofisiales i nos dieron diplomas. Vos kiero dezir ke el anyo del kavo los alemanos mos tomaron la eskola. La komunidad ebrea mos dio el Midrash, donde arreglaron makinas, mezas, bankos. Ayi resivimos las diplomas. Ma en vez de alegrarmos,  (035) Eylül – Ekim 2014
- 75 -
DIYALoG
Seattle’s Sephardi Jews
Brought Us Starbucks:
Now They’re Trying
To Bring Back Ladino
Seven decades ago, the Jews of Rhodes were sent to Auschwitz. Now some descendants are preserving a culture nearly lost. DE LA
PRENSA
MONDIAL
Lina Filiba
By Emily K. Alhadeff|July 23, 2014 12:00 AM At 10:30 every Tuesday morning, 20 or so elderly Jews from around Seattle gather in the library of a Jewish assisted‐living high‐rise. Led by Isaac Azose,  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 76 -
dialect that mixes Medieval Spanish with elements of Hebrew, Turkish, Arabic, French, and Italian that Jews who were cast out of Spain into the Mediterranean world picked up in the 500 years following the Expulsion. Though Ladino is typically written in Latin characters or in Hebrew Rashi script, it can also be written in an archaic script called Soletreo; Naar is perhaps the only person in Seattle able to read it. Soon after arriving in the city, he found himself fielding questions from community members about letters and manuscripts in their possession, from siddurim to novels to a last will and testament from the grandfather of an elderly man. “Here I was sort of able to bring his grandfather’s voice back to life 72 years later,” Naar said. Realizing he had tapped into a community’s need to connect with its past, he put out a call for any Ladino materials community members would temporarily part with in order to create an archive of them. “People came up with some of the most amazing things you could possibly imagine,” he said. “Books an 84‐year‐old retired cantor, the group first catches up over tea, coffee, and cookies and then spends the next hour and a half reading and reminiscing in Ladino. On one particular drizzly Tuesday, the crowd—
nicknamed the “Ladineros”—was thinner than usual. Several members of the group were at a funeral. Rather than oversee the goings‐on, Azose sat back as the group’s anomalous young member, Devin Naar, handed out a packet of off‐color Ladino jokes from a book called Folklor de los Judios de Turkiya. At 31, Naar is almost single‐
handedly saving the Ladino language and the customs of Seattle’s Sephardi Jews from vanishing along with its aging community. Naar, who has olive skin and dimples punctuating his smile, joined the University of Washington faculty in 2011 as an assistant professor of history and quickly emerged as a salvific figure. An expert in Salonika and the fate of that Greek community’s Jews during World War II, he is one of the few people in greater Seattle fluent in Ladino—also known as Judeo‐Spanish, Judezmo, or any number of other names no one can quite agree on—a  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 77 -
phrasebook. Telling questions include, “How do you like your meat, boiled or roasted?” and “How can the workmen improve their condition?” The answer to the latter: “By uniting themselves against their employers.” “A scholar from Spain actually came to my office just to look at this,” Naar said. “This is our attempt to centralize the American Ladino legacy, in case someday someone should want to know what the Me’am Lo’ez is, and what Ladino looks like, and maybe, we’ll want to teach our kids.” *** Seattle has the third‐largest Sephardic community, with roughly 4,000 people, in the United States after New York and Los Angeles. Most of its members trace their lineage to Turkey and Rhodes, the Greek island from which, 70 years ago today, the Nazis deported its entire remaining population of 1,673 Jews. Only 151 survived. The story goes that Solomon Calvo and Jacob Policar, two Jews from Marmara, emigrated in 1902 with a Greek friend who advised them to get on a from the 1600s, 1700s, 1800s. All of these things having been preserved physically, but without necessarily a lot of knowledge about what the contents were, but a lot of wherewithal to know they were worth preserving.” The results form the basis of the Seattle Sephardic Treasures Initiative , a digital museum and archive that will open this fall—and is expected to be the largest Ladino library in the United States. (Full disclosure: My husband works for the University of Washington on this project.) In the two years since his initial solicitation, Naar has lured so many materials out of local attics, basements, and bookshelves that the collection will have more items of its kind than the Library of Congress, Harvard University, Hebrew University, Yeshiva University, YIVO, or the National Sephardic Library of the American Sephardi Federation. Included in it are dozens of Ladino‐Hebrew siddurim, copies of the Bible commentary Me’am Lo’ez, and romansos (novels), as well as ketubahs, plays, amulets warding off Lilith, and extremely rare finds, like the only complete known copy in the world of a 1916 Ladino‐English‐Yiddish  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 78 -
who came from Rhodes and began sending for his seven brothers; one of those men was my husband’s grandfather. In a decade, Seattle’s Sephardi community blossomed to some 600 Ottoman Jews. By the end of World War I, that number had surpassed 3,000. By the end of the 1930s, there were three Sephardi synagogues, two schools, a Ladino theater troupe, and a communal social life that involved dancing, singing, smoking water pipes, and eating delicacies like bulemas, bizcochos, and burekas . So robust was this community that in the late 1950s its members decided to move out of the cramped Central District to the spacious South End. There they built two large synagogue buildings to cater to the Jewish communities from Turkey and Rhodes. Sephardic surnames, like Calvo, Varon, Alhadeff, Behar, and Benaroya are woven throughout the city, attached to the founding, funding, and growth of iconic institutions like Pike Place Market, the Seattle Symphony’s Benaroya Hall, and Starbucks. Howard Behar, whose father emigrated from Bulgaria, worked at the coffee company for 28 years as a former vice president and then president. train in New York and head west. According to a 1975 oral history by Calvo’s daughter, the Greek said: “When the train stops you will find a city there, called Seattle, and you will like it there because it’s exactly like Marmara.” In another version of this tale, Calvo and Policar, who knew no English and owned nothing but tzitzit, tefillin, and a change of underwear, stood on a Seattle street corner yelling “Yehudi! Yehudi!” until an Ashkenazi rabbi picked them up. Despite a language barrier, the men read from a siddur to prove that they were Jews. Any lingering skepticism among the established Ashkenazi community about these strange, non‐Yiddish‐
speaking Jews was finally put to bed when a letter arrived from a rabbi in New York who clarified the situation: Sephardic Jews were descendants of the Jews expelled from Spain in 1492 and, now facing economic and political instability in the Ottoman Empire, sought refuge in America. They were as Jewish as anyone. Calvo, Policar, and another Turkish immigrant named David Levy hung around a Greek coffee house where they met Nessim Alhadeff in 1904,  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 79 -
speakers’ attitude toward the language, and also their complicity in its extinction. In spite of immense pride for their heritage, the majority of the Ladineros downplay their proficiency in Ladino. This is in part due to their parents’ preference for English upon arrival in America. She refers to this phenomenon as “shift.” In other words, the language of Seattle’s Sephardi Jews has been moving from Ladino to English, to the point that virtually no one younger than 70 can speak it. He led it from being a Northwest chain of 28 stores to an international giant with more than 15,000 outposts. The experience of Seattle’s Sephardis has been a fundamental part of the city’s Jewish identity. Yet over the years, Sephardi‐Ashkenazi “intermarriage” and the appeal of a less religious lifestyle have contributed to a dwindling community and waning involvement in Sephardi religious life. Now distinct features of Sephardic life are struggling to maintain relevancy as the children of the Ottoman immigrants who first settled here fade away, and newer generations with even less of a link to their family’s homelands take their place. *** “Preserving [Ladino] is absolutely vital,” said Molly FitzMorris, who wrote her master’s thesis on the Ladineros. “Not only is it these peoples’ heritage language, but there are clues to these people through the language.” “When speakers don’t feel comfortable with the language, it makes them not want to use it, which drives the language further into shift,” she explained. FitzMorris hardly expects Ladino to become commonly spoken again, but she’s excited about the “micro‐revival” she sees going on. At the university, one of a handful across the country that offer Ladino instruction, there are “now over 30 students who can read and write, at least at the basic level, Ladino in Rashi script,” according to Naar. He notes that most of these students are not Jews; they are simply people fascinated by the cultural axis of Sephardi studies and Ladino. FitzMorris is the first University of Washington student since 1950 to write a thesis on the Seattle Sephardi community, studying the Ladino  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 80 -
history is a hallmark of these initiatives. Naar himself came to his academic research through personal curiosity about a great‐uncle from Salonika who, unlike the rest of the family, never made it to New Jersey. Once Naar taught himself Soletreo as an undergraduate in 2002, he translated a stack of letters from his great‐uncle to his grandfather and learned that this man and his family were deported to Auschwitz in 1943. At a Hillel Shabbat dinner, Naar was going on about his latest discovery, Safeway grocery bags full of the scrapbooks of Albert Levy, the last editor of America’s Ladino newspaper, La Vara, when he noticed an undergraduate student across from him listening intently. “Turns out she’s the great‐granddaughter of Albert Levy,” he said. After she learned of the scrapbooks, the student began learning Ladino and translated Levy’s articles and poems. In addition, she wrote an original poem in Ladino, in Hebrew script. Just a few weeks ago, I heard about a Ladino rapper named Alex Hernandez who had come to Seattle from Mexico with his family to undergo a Last fall 150 people turned out at the school for a presentation about Ladino by David Bunis, a preeminent Ladino scholar at Hebrew University, who was stunned when audience members started singing the Ladino version of the popular Shabbat hymn “Ein Keloheinu.” (“Not even in Jerusalem could you get 150 people out [for a lecture] on Ladino,” Naar told me at the time, for another article. “It never happens.”) In December 300 community members showed up to the university’s Hillel to celebrate the first‐ever International Ladino Day. “It brought together participants ages 19 to 93,” said Naar, who was particularly moved by the Ladineros. Each one made a short presentation starting with the traditional introduction: “I am so‐
and‐so, son/daughter of so‐and‐so.” “That was the first time, I’m sure, ever, they’ve had the opportunity to affirm their identity like that,” he said, suddenly choking up. “Strangely, it makes me emotional.” It doesn’t seem strange. The potential for Sephardi programs and studies to reunite people with their  (035) Eylül – Ekim 2014
- 81 -
DIYALoG
conversion with Simon Benzaquen, a transplanted Spaniard and the emeritus rabbi of Sephardi Bikur Holim Congregation in Seattle. I rushed to set up a meeting with both Hernandez and Benzaquen. A performer since the age of 13 (“I was the first rapper in north Mexico, for sure,” he said), Hernandez recently created, with Benzaquen’s help, a rap version of the catchy Ladino Hanukkah song “Ocho Kandelikas .” With Naar’s help, the community is trying to figure out just how. *** Emily K. Alhadeff is the associate editor of JTNews, Washington State's Jewish newspaper. Her writing has appeared in Moment, Conversations, and the essay collection Living Jewishly: A Snapshot of a Generation. “For me, Sepharad is home,” said Hernandez. “So, Ladino is like going back to roots, something I’m part of. I’m not coming from the outside.” Hernandez, along with Benzaquen, who has discovered a new calling in music production since his retirement from the pulpit in 2012, is beginning to adapt Ladino poetry to rap. They expect to have something to show for it later this year. http://www.tabletmag.com/jewish‐life‐and‐
religion/179790/seattle‐ladino‐revival “There is a lot of poetry that has been disseminated but it is dormant,” Benzaquen gushed in a thick Spanish accent. “But now there is a revitalizing feeling. … It’s a language that encompasses history, culture, religion, pining for something that you know is there, but you don’t know how to capture it.”    (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Turkish Academics Attend
First-ever Seminar
at Yad Vashem
- 82 -
Some 15 Turkish academics are participating in a special seminar this week at Yad Vashem’s International School for Holocaust Studies. The seminar, which focuses on Holocaust studies and geared specifically for Turkish university professors and lecturers, is the first of its kind and follows an educational conference which took place in Turkey at the Galatasaray University in Istanbul last October. The seminar is a joint endeavor of Yad Vashem and the Aladdin Project, and is supported by the International Holocaust Remembrance Alliance (IHRA) and the ICHEIC Humanitarian Fund. During the week‐long seminar, which opens Sunday, participants will have in‐depth tours of the museums, archives and sites at Yad Vashem, as well as discussions with leading historians and experts in the field of Holocaust education, history and research. For the majority of participants, most of whom hold PhDs in history, political science and Jewish World
Seminar focusing on Holocaust studies follows educational conference which took place in Istanbul last October. For majority of participants, this is their first visit to Israel.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
international relations, this is their first visit to Israel. - 83 -
"We are very pleased to be hosting this impressive group of academics at our International School for Holocaust Studies,” said Yad Vashem Chairman Avner Shalev. "Given the significance of Turkish society in the Muslim world, this is an important step. At Yad Vashem we are witnessing interest in the Holocaust that traverses countries, religion and language and are ready to meet the challenges ahead." Anne Marie Revcolevschi, president of the Aladdin Project, said: "I am pleased that academics from universities all across Turkey are participating in this program, and it’s a privilege to do this in partnership with Yad Vashem and Avner Shalev. "We will continue our efforts to introduce Holocaust education in other parts of the Muslim world with four more conferences planned in Baku, Astana, Dakar and Rabat." The seminar, part of a series of sessions and online events, follows a special conference organized by the International School, in partnership with the Aladdin Project, in Turkey in October 2013, with a follow‐up session exploring concrete projects to teach the Holocaust in Turkey planned for later this year.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Nueva Publikasyon de
Moshe Liba
YO ESTO REKLAMANDO
Nasio en Romania en el anio 1931i izo aliya a
Israel pasando por los kampos de refujiados en
Kipros. El es poeta, eskritor, dramaturgo, kritiko
literario, pintor i eskultor. Fue miembro, oficier en
la armada, jurnalista, konferansiye, profesör i
diplomata.
Moshe Liba represento el estado de Israel durante
31 anyo komo embasador i konsül jeneral en 15
paizes. Kumplio los postes de Director Jeneral en
el Instituto Central de Relasiones Kulturales.
Eskrive en sesh lenguas i traduse el mizmo sus
poezias i otros eskritos. Publiko 72 livros. İnkluzo
38 livros de poezia.
 - 84 -
(035) Eylül – Ekim 2014
- 85 -
DIYALoG
Hayat Bir Oyun Alanıdır
JAKİ BARUH
BİZDEN
BİRİ
Sarit Bonfil
Birçok İzmirli gencimiz gibi İstanbul’da yaşamını sürdürüyor Jaki Baruh. Onu, akademik başarıları, Liga’daki aktiviteleri ve tiyatro tutkusuyla hatırlıyoruz. Amerikan Koleji’nin son senesinde “kral” seçildiğinde onu coşkuyla alkışlayışımız, Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Mühendisliği Bölümünü onur derecesiyle bitirdiğinde göğsümüzün kabarışı sanki dün gibi… Mezuniyet sonrası birkaç yıl firmalara danışmanlık deneyimi, Stüdyo Oyuncuları’nda tiyatro eğitimi derken Jaki asıl yapmak istediği işin ne olduğunu keşfetti: Eğitim vermek ve bunu oyun aracılığıyla yapmak… Ona göre “Hayat bir oyun alanı. Yaşamı anlamak için sınırları belli kurallar içeren bir oyundan daha güzeli yoktur.” Kendi kurduğu şirkette, yerli ve uluslararası birçok firmaya eğitim hizmetleri veren Jaki Baruh’un amacı “yaşamına dokunabildiği” herkese bunu hatırlatmak… Jaki’nin iletişim alanında yaratıcılığını sergilediği bir başka proje, üç arkadaşıyla hayata geçirdiği “Sokak Röportajları”. Youtube’da 2013 yılında Türkiye’nin en iyi yeni video paylaşım sitelerinden biri seçilen bu proje, dinamik, girişken ve araştırmacı yapısıyla Jaki Baruh’un ses getiren çalışmalarını duymaya devam edeceğimizi müjdeliyor... Lise ve üniversite yıllarının ilerideki tercihlerini şekillendirmede nasıl etkili olduğunu düşünüyorsun? - 86 -
Lise hayatım benim bugünümü şekillendiren en önemli etkenlerden. Orada yaşadığım her şey benim yaşamıma etki ediyor şu anda. O dönemler benim kendi kişiliğimi oluşturduğum, çevremdekilere göre kendimi nasıl konumlandıracağımı farkında olmadan belirlediğim ve seçtiğim yer. Ondan sonraki bir 10 yıl da o etiketleri bilinçli bir şekilde nasıl değiştiririm diye çaba gösterdim. Sanırım artık yeni bir evreye giriyorum.  O da, olduğum gibi her halimi kabul etmek. Üniversite yılları lise döneminde yanlış yaptığımı düşündüğüm her konuda diğer ucu deneme fırsatı bulduğum bir dört  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 87 -
denemek istediğime dair çok güçlü bir istek geldi. Her koşulda sizin arkanızda olan bir aileniz olduğunda da bu isteği hayata geçirmek zor olmadı. Tek engel hep bendim. seneydi. Kendi üstümde kurduğum bütün baskıları farketme, beceriksizliklerle tanışma, yetersizlik hisleri ve yine de üniversite yaşamı. Nispeten daha özgür, daha rahat, kuralları kendi koyduğun bir dönem. Üniversite ile birlikte yapmak istemediğim şeylerin neler olduğunu görmeye başladım. O anlamda yaşam bana bir deneme alanı sunuyor ve ben de kendimce o sınırları sonuna kadar kullanıyorum. Yaşamda yürümek de dahil olmak üzere herşeyi yavaş öğrendiğim için sanırım hala bunu yapıyorum. Sınırları tanımak, zorlamak, anlamak ve görmek. Avustralya’ya oyunculuk eğitimi almak için gitmeye karar vermen hayatına yeni bir yön verme isteğinin göstergesiydi. Bu kararı nasıl aldın? Üniversite süresince ben kendim üzerinde farklı farklı pek çok çalışma yaptım. Lisede bilinçsizce yaptığım kendimi tanıma çalışmalarım üniversitede biraz boyut değiştirdi ve kişisel gelişim konusunda kendime doğru ve kendim için emek harcamaya başladım. Oyunculuk da bu çalışmaların bir meyvesi olarak karşıma geldi. Bir gece odamda uzanırken, oyunculuğu profesyonel anlamda Neden Avustralya dersek, çok cesurca gibi gözüken ama aslında biraz korkak bir seçimdi. Babamın bir arkadaşı bizi davet ettiği bir mangal davetinde “ne işiniz var Amerika ya da Kanada’da. Avustralya harika bir yer, orayı da düşünsenize” demişti. Ben de Tiyatro okumak için esas rekabetin olduğu İngiltere ve Amerika’ya gitmek yerine biraz alternatif olacak bir yere gitmeyi tercih ettim. İnsanların etkileri altında kaldığıma olan inancımın yüksek olduğu dönemler olduğu için herkesten uzakta bir yerde rahat nefes alabileceğimi ve kendim olabileceğimi düşünüyordum.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 88 -
Firmalara danışmanlık yaptığın yıllardan söz eder misin? İş hayatıyla tanışman nasıl bir deneyim oldu senin için? Yanılmışım Çünkü ben, kendimin en büyük düşmanı nereye gidersem kendimi de oraya götürüyorum. Bunu eleme sınavının son aşamasında benimle birlikte sınava giren oyuncu adaylarını izlerken farkettim. Yine de benim için çok önemli bir deneyimdi. Bu sayede, en yakın arkadaşımla birlikte Sydney’de üç hafta geçirmiş oldum. Oyunculukla ilgili eksiklerimi görebilme fırsatım oldu, eleme sınavlarına hazırlanırken Studio Oyuncuları ile ilgili ilk tohumlar atılmaya başlamıştı. Sevdiğim şeylerle öğrendiğim şeyleri bir araya getirmek istedim. Oyunculuğu seven bir mühendis olarak eğitim vermek istediğimi düşündüm. Bunu nasıl yapacağımı bilmediğim için de her zaman olduğu gibi dışarıdan destek aldım. İş tecrübesi kazanmalıydım. Ben de mottosunu sevdiğim için başvurduğum ilk işte çalışmaya başladım. İş yaşamında yaptığım herşeyi sevmeye çalıştım. Elimden geleni yapmak istedim ama hiçbir zaman içimde tatmin duygusu yaşayamadım. Benim için yapılan işlerden çok birlikte çalıştığım insanları tanımak, incelemek, onları anlamak ve onlarla yapılan derin sohbetler önemliydi. O dünyanın içinde olduğum üç sene boyunca çok fazla şey öğrendim. Neyi istemediğimi artık çok net biliyordum ve bedenimin ve ruhumun buna artık izin vermeyeceğini mümkün olan son noktaya kadar gördüm. Ne kadar inat ettiysem kendimi zorladıysam da sonunda hep acı gerçekle yüzleştim. Olmak istemediğin yerde zorla duramazsın. Duramazsın. Olmuyor. Bir yerden bir patlak veriyor. Lise yıllarından beri üzerinde en çok  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 89 -
üniversite üstüne Studio Oyuncuları benim için eğitim ve öğretimimin devamı gibiydi. Studio benim bir oyuncu olarak algı düzeyimi, sanat anlayışımı, toplumsal farkındalığımı, insanlara yaklaşımımı, bedenimi ve zihnimi kullanış şekillerimi değiştirdi. Tiyatro dışında da oyunculuk deneyimlerin oldu. Hollywood yapımı Missing adlı TV dizisinde konuk oyuncu, Zombie filmi ve bir de reklam filmi... bu deneyimlerinden kısaca bahseder misin? Hayat bir oyun ve insana yaşamak istediği şeyleri öyle ya da böyle veriyor. Bazı konularda deneyim kazanmak istedim. Bazı şeyleri arzuladım ama korktum. İstedim ama yetersiz hissettim. Böyle olunca hayat da bana bu minik deneyimleri verdi. Yaptığım onca şey içerisinde hepsi birer küçük anı olarak bulunuyor. En önemlisi set ortamını görmüş olmak, orada bir arada çalışan o kadar insanın tek bir adamın fikrini gerçekleştirebilmek için heyecanla çalışması. Bunu izlemesi çok heyecanlı ve keyifli. Küçük bir çocukken Oscar alma hayali olan bir çocuk için film yapım süreçlerini izlemek unutulmaz bir deneyimdi. durduğum konu‐ Kendim olmak ve kendim olabildiğim yerlerde olmaktı isteğim. Şahika Tekand’ın Studio Oyuncuları’nda aldığın oyunculuk eğitimi sana neler kazandırdı, önüne ne gibi yeni fırsatlar sundu? Rol aldığın “10 Adımda Unutmak” ve “Evridike’nin Çığlığı” oyunlarından kısaca söz eder misin? Rengârenk bir dünyada karanlıkla tanıştım Studio Oyuncuları’nda. İyi anlamda söylüyorum bunu. Hafif tozpembe baktığım dünyada görmeyi reddettiğim bazı konularda at gözlüğümü çıkartıp başka bir şekilde bakmaya başladım kendime ve dünyaya. Oyunları anlatmak isterdim ama Studio Oyuncuları oyunlarını ancak izleyebilirsiniz. Biri size anlatamaz. Sisteme ve onun içinde yaşayan insanın sıkışmışlığına dair Şahika Tekand’ın bakış açısı. Yazdığı ve yönettiği her oyunda bunu görebilirsiniz. Tasarladığı oyunlarda, oyuncu, günümüz insanın yaşamda sıkışması gibi onun koyduğu kurallar içerisinde sıkışıyor. İzleyici de kendi yaşamıyla, gerçekle karşı karşıya kaldığı için oyuncu ile birlikte sıkışıyor. Keşke daha güzel anlatabilsem. Ama umarım birilerini meraklandırıp oyunlardan birine gitmeye ikna edebilirim. Lise ve  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 90 -
Cemaat bana sevdiğim işi yapabilme alanı ve olanağı sağladı ve ben buna hep minnet duyacağım. Liga’da, Göztepe’de, Yıldırım’da, Dostluk’da ve şimdi Aleph’te bütün derneklerde tiyatro yaptım. Hepsinden ayrı şeyler öğrendim ve küçülen cemaatimizle ilgili pek çok şeyi bu projeler sayesinde gördüm ve öğrendim. Sanırım tiyatro olmasaydı ve dernekler bu fırsatı sunmasalardı benim cemaat ile olan bağım bu kadar güçlü olmayacaktı. Dernek başkanları gençlerle ilgili ne yapacaklarını düşünüyorlarsa bu sözlerimi dikkate alsınlar Üç arkadaşınla web ortamında yayınladığınız “Sokak Röportajları” çok ses getirdi. Bu projeden ve hangi özellikleriyle ödüle aday gösterildiğinden bahseder misin? Dört arkadaş birlikte birşey yapmaya karar verir, amaç eğlenmek olur, biri bankacı biri reklamcı biri kuru meyveci biri de ben olunca ortaya Sokak Röportajları çıktı. İki senedir Türkiye’nin gündemini alternatif ve bağımsız bir şekilde takip eden bir yayın kuruluşu olduk. Youtube’da 2013 yılında Türkiye’nin en iyi yeni video paylaşım sitelerinden biri olduk. Öyle bir noktaya geldik ki Önceleri Uyku Tulumu Turizm Organizasyon bünyesinde daha sonra ise kurduğun Work‐
with‐Games adlı kendi şirketinde birçoğu uluslararası şirketler, kolejler olmak üzere birçok kuruma iletişim, motivasyon, takım çalışması gibi eğitimler veriyorsun. Oyuncu olmanın kurguladığınız aktivitelere nasıl yansıdığını anlatır mısın? Dedim ya ben eğitim vermek istedim. Bakın hayat da bana bunu veriyor.  Bugüne kadar yaptığım herşey bu işi daha güzel yapabilmemi sağlıyor. Pişmanlıklarım, hatalarım, kıskançlıklarım, beklentilerim, şımarıklıklarım, başarılarım, yanlış tercihlerim, iyi yönlerim, sevdiğim kadınlar, dostlarım, danışmanlık dönemi, okuduğum bütün kişisel gelişim kitapları, annem babam, ailem, yaşadığım her an. Yaptığımız iş yaşam ile ilgili ve o yaşamı bir oyunun içerisinde sunuyoruz. Benimle ilgili herşey onun içinde. Hayat bir oyun alanı ve biz çoğu zaman bunu unutuyoruz. Studio’da oyun oynamayı öğrendim belki de hatırladım diyelim. Yaşamı anlamak için sınırları belli kurallar içeren bir oyundan daha güzeli yoktur. İstanbul’daki cemaat derneklerinde çeşitli eğitim ve tiyatro faaliyetlerin devam ediyor. Biraz bunlardan söz eder misin?  (035) Eylül – Ekim 2014
- 91 -
DIYALoG
İzmir benim evim ve hep de öyle kalacak. Her ne kadar İstanbul’a aşık da olsam İzmir’in yeri ayrı. Güven, sıcaklık, rahatlık ve huzur var burada. Aile. Çeşme. Sevgi. Hepsi burada. Keşke yapabileceğim işleri burada yapabilseydim. O zaman Çeşme’ye yerleşir ve çalışmak için İzmir’e gelip giderdim  Sanırım artık sadece İzmir Cemaati olarak değil, daha zorlu bir durumla karşı karşıyayız. Hep birlikte çok zor dönemlerden geçiyoruz. Yüzleşmekten korktuğumuz ve derinlere attığımız korkular yeniden su üstüne çıkıyor. Genelde bunlar hep bir fırsat taşır ve umuyorum bu dönemde de bunu görebilir ve daha büyük dertlere dönüşmeden içinden çıkabiliriz. *** Sevdiği, inandığı işi yapan insanlar diğerlerinden hemen ayrılır. Tutkuyla sarıldıkları işlerinde hayata bakışlarının yansıması görülür. Jaki Baruh, iç sesinin peşinden gitmeyi başararak kendi yolunu kendi çizen ender insanlardan biri... Yolu açık, şansı bol olsun... firmalara viral reklam çekimi yapmaya başladık ve kendimi hayalini kurduğum setlerde yeniden görmeye başladım. Bu sefer işin başında biz varız. Amacımız röportajları daha da ileri noktalara taşımak ve Türkiye’de internet için orijinal video içerik üreten bir yapım şirketi olabilmek. Çok geniş bir alanı kapsayan “iletişim” sektöründe hem birbirinden farklı hem de birbiriyle bağlantılı çeşitli işler yapmaktasın. Ne gibi yeni hedeflerin var? Hayattaki misyonunu nasıl tanımlıyorsun? Yaşamı bir oyun alanı gibi görüp bu oyunun tadını sonuna kadar çıkarmak istiyorum. Ve yaşamına dokunabildiğim herkese de bunu hatırlatabilmek istiyorum. Elimde bunu yapabilmek için epey araç var. Umarım hepsini bu oyunu hepimizin daha da iyi görebilmesi için kullanabilirim. İzmirli olup İstanbul’da yaşayan onlarca gencimizden birisin. İzmir senin için ne ifade ediyor? İzmir’deki cemaat sorunlarını (nüfusun azalıp yaşlanması, korunması gereken kültürel mirasımız vs) uzaktan da olsa takip ediyor musun?  (035) Eylül – Ekim 2014
- 92 -
DIYALoG
Derinlik
DIYALoG
Anı Yaşa ve Farkında Ol
Bir zamanlar, bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi: "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işi başarırdım." Krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun anı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse, ona büyük bir ödül vereceğini duyurdu. Bilgeler, kralın huzurunda toplandı; fakat sorulara verdikleri yanıtlar, birbirinden tümüyle farklı oldu. Kral, hâlâ doğru yanıtları aradığı için, yakınlardaki bir bilgeye danışmaya karar verdi. Bilge kişi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşıyor; yanına halk dışında kimseyi kabul etmiyordu. Bu nedenle kral, halktan biri gibi giyindi ve yola düştü. KÖŞE
YAZILARI
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 93 -
elini küreğe uzattı ve "Siz biraz dinlenin; bir parça da ben çalışayım" dedi. Fakat kral, küreği ona vermedi; tarh kazmayı sürdürdü. Saatler birbirini kovalıyor, güneş yavaş yavaş ağaçların ardından batmaya başlıyordu. Sonunda, kazmayı toprağa saplayıp bilgeye döndü: "Ey bilge kişi, senin yanına, sorularıma bir yanıt bulmak için geldim" dedi. "Eğer yanıt vermeyeceksen, söyle de evime döneyim." Bilge kişi, gözlerini uzaklara dikti. "Bak, bir adam koşarak buraya geliyor" dedi. "Bakalım kimmiş, ne istiyormuş..." Kral, arkasına döndüğünde, bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü. Adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. Kralın yanına ulaşınca, kendinden geçercesine inledi; sonra da bayılıp yere düştü. Kral ve bilge kişi, hemen adamın üstündeki elbiseleri çıkardılar. Karnında büyük bir yara vardı. Kral, yarayı elinden geldiğince yıkadı; mendiliyle ve bilge kişinin havlusuyla sardı; kanı durdurdu. Adam, bir süre sonra kendisine gelince, içecek birşey istedi. Kral, dereden taze su getirdi, verdi. Bu arada akşam Bilge kişinin yaşadığı kovuğa yaklaştıklarında, kral atından indi ve korumalarını orada bırakıp yola tek başına koyuldu. Bilgenin olduğu yere vardığında onu, yaşadığı kovuğun önüne çiçek tarhları kazarken gördü. "Ey bilge kişi, size birkaç önemli konuda danışmaya geldim" dedi. "Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim? En fazla gereksinim duyduğum, dolayısıyla ötekilerden daha fazla ilgi göstermem gereken kişiler kimdir? En önemli ve her şeyden önce gelen sorum ise şu: Kendimi vermem gereken işler nelerdir?" Bilge, büyük bir dikkatle kralı dinledi, fakat bir yanıt vermedi. Döndü, yapmakta olduğu işini sürdürdü. "Yoruldunuz" dedi kral. "Küreği bana verin de siz biraz dinlenin." Bilge kişi, "Sağ olun" dedi ve küreği krala verdi; yere oturup dinlenmeye başladı. Kral, iki tarh kazdıktan sonra sorularını yineledi. Bilge kişi, ona yanıt vermek yerine ayağa kalktı;  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 94 -
istediler. Ellerinden kurtuldum; ama yaralıydım; yaramdan kan akıyordu. Siz dün akşam yaramı sarmasaydınız, kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim; fakat siz benim yaşamımı kurtardınız. Eğer yaşarsam, şimdiden sonra en sadık köleniz olarak size hizmet edeceğim ve oğullarıma da aynı şeyi yapmalarını emredeceğim. Affedin beni." Kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu. Onu yalnızca affetmekle kalmadı; uşaklarını ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptıracağını da söyledi. Ayrıca, el koyulan tüm mallarının geri verileceğini de bildirdi. Yaralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne çıktı ve orada yine çiçek tarhı kazan bilgeden, sorularına yanıt vermesini bir kez daha istedi. "Siz, beklediğiniz yanıtınızı çoktan aldınız" dedi bilge ve şöyle sürdürdü sözlerini: "Dün eğer benim güçsüzlüğüme acımayıp şu tarhları kazmasaydınız, buradan ayrılacaktınız ve geri dönerken şu adamın saldırısına uğrayacaktınız. olmuş, hava soğumuştu. Kral, bilge kişinin de yardımıyla, yaralı adamı kovuğa taşıyarak yatağa yatırdı. Yatağa uzanan adam, gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. Kral, koşuşturmaktan ve yapmış olduğu işlerden öylesine yorulmuştu ki eşiğin dibine çöktü ve orada uyuyakaldı; kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti. Sabah uyanınca, yatakta uzanmış ve canlı gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancının kim olduğunu anımsamaya çalıştı. Kralın uyandığını gören adam, zayıf bir sesle "Beni affedin" dedi krala. Kral, "Sizi tanımıyorum. Üstelik affedilecek bir şey yapmadınız ki" dedi; ama adam, konuşmasını kesmedi: "Siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum" dedi. "Ben, kardeşimi astırdığınız ve mallarını elinden aldığınız için sizden öç almaya yemin etmiş bir düşmanınızım. Tek başınıza bilge kişiyi görmeye gittiğinizi öğrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama akşam olduğu halde dönmediniz. Ben de pusuya yattığım yerden çıkıp sizi aramaya koyulduğumda, korumalarınıza yakalandım. Onlar beni tanıdılar ve öldürmek  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Yani dün sizin için en önemli an, tarhları kazdığınız andı. Sizin için en önemli kişi bendim ve sizin için en önemli iş, bana iyilik yapmaktı. Daha sonra yaralı adam koşarak geldi yanımıza. Sizin için en önemli an, onunla ilgilendiğiniz andı. Çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, o adam sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla o zaman sizin için en önemli kişi oydu. Ve yine o zaman en önemli işiniz de onun için yaptıklarınızdı." Bilge, bunları söyledikten sonra krala bir de öğüt verdi: "Sizin için en önemli anın, içinde bulunduğunuz an olduğunu hiçbir zaman unutmayın. Çünkü yalnızca o an, elimizden birşey gelebilir. Sizin için en önemli kişi ise o an birlikte olduğunuz kişidir. Çünkü hiç kimse, bir başka kişiyle bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez. Ve sizin için en önemli iş, iyilik yapmaktır. Çünkü kişinin bu dünyaya gelmesinin tek nedeni budur." - 95 -
 (035) Eylül – Ekim 2014
Mi-draş İtzhak
DIYALoG
- 96 -
Ester kitabına özel bir yer vermektedir. Eğer Megilat Ester olmasaydı Tanrı’nın sadece açık mucizelerini görebilme imkânına sahip olacaktık. Ama biz bu sayede Tanrı’nın gizli mucizeler yolu ile kainatı yönettiğini görebilmekteyiz. Bu aynı zamanda Ester’in de öz niteliğidir. Gemara Masehet Hulin 139/B’de bu ifade açıkça yer alır: “Ester min aTora menayin? Veanohi aster astir – Tora’dan Ester’e yönelik ima nerededir? Ve Ben yüzümü kesinlikle gizleyeceğim.” Devarim kitabının sonlarında Tanrı Moşe’nin vefatından sonra halkın yabancı ilahların ardından gideceği ve Kendisi ile yaptıkları anlaşmayı ihlal edecekleri konusunda uyarıda bulunur. Tanrı o gün yüzünü bizlerden tamamen gizleyecektir. Başka bir deyişle Tanrı sahnenin ön cephesinden çekilecek ama tarih sahnesinde var olmaya devam edecektir. Talmud Yeruşalmi Sanhedrin faslı sayfa 28’deki ifade bunu açıkça betimlemektedir. “Rabi Yaakov bar Abaye, Ribi Aba’nın ismiyle şuradan öğrenir: Ve yüzünü Yaakov ailesinden gizleyen Tanrı’yı bekledim ve O’nu ümit ettim. Dünyada kutsal ve mübarek Tanrı’nın Moşe’ye “o gün yüzümü tamamen gizleyeceğim” dediği andan Rav İSAK ALALUF
Sabah İyiliğini
Gece Güvenirliğini Anlatmak
Tanrı’nın dünyayı idare etme yollarını öğrenirken bazen O’nun kılık değiştirmiş olduğunu görürüz. Bu bir kerelik midir yoksa O’nun yollarından biri midir? Bizler burada bunun Tanrı’nın kâinatı idare etme yöntemlerinden biri olduğunu görmeye çalışacağız. Megila’nın verdiği en önemli derslerden biri de budur. Tanrı Megila’da en iyi kıyafet değiştirendir hatta ismi bile burada geçmemektedir. En zor anda Mordehay Ester’e harekete geçmesi uyarısını yaparken bile eğer o harekete geçmezse kurtuluşun “başka bir yerden geleceği” imasında bulunulur. Elbette ki kurtuluş Tanrı’dan gelecektir ama bu konuda bir belirtme yapılmamıştır. Ester’in Yahudilerden istediği oruç kuşkusuz Tanrı’ya yaklaşmak ve teşuva yapmak içindir ama bu konuda Ester’in de açık bir söylemi mevcut değildir. Tanrı’nın bu gizliliği bayramlar içinde Purim bayramına TaNaH kitapları içinde de  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 97 -
kabul edilmektedir. Çünkü Purim kendinden önce gerçekleşmiş olup birer bayrama vesile olmuş olan doğanın normal gidişatından farklı gerçekleşmiş Pesah gibi diğer mucizelerden farklıdır. Purim doğal bir mucizedir. Bu nedenle gecenin sonuna benzetilir. Zira mucizeler artık sona ermiştir ve mutlak bir karanlık hüküm sürmektedir. Yalkut Şimoni 685’e bakalım: daha ağır bir an yoktur ve o andan itibaren O’nu ümit ettim.” Tanrı’nın yüzünü gizlemesi oldukça zorlu bir durumdur. Ama bu durum Tanrı’yı ümit etme ve O’nun nerede gizlendiğini açığa çıkarma sınavını ve beklentisini uyandırmayı talep eder. Bu durum TaNaH çağının bitiminden beri süregelen kendi çağımızı yansıtmaktadır. Purim bayramının Mizmoru olarak bilinen Teilim 22. Mizmorunda “ayelet aşar – tan yıldızı” için söylenen bir şarkı vardır ve Ester tan yani seher yıldızına benzetilir. Şimdi bu durumu Tanrı’nın yüzünü gizlemesiyle birleştirmeye çalışalım. Tanrı’nın yüzünü gizlemesi ağır bir terk edilmişlik ve yalnız bırakılmışlık duygusu uyandırmaktadır. Etraf bu günkü gibi sessizlik ve tepkisizlik ile dolu iken Tanrı’ya başvuruyor ama cevap alamıyoruz. İşte seher yıldızı ile bağlantı burada ortaya çıkmaktadır. Gemara Masehet Yoma 29/A’da şöyle yazılıdır: “Rav Aşi şöyle dedi: Ester neden seher vaktine benzetilmiştir. Sana şunu söylemek için: nasıl ki seher vakti tüm gecenin sonu ise aynı şekilde Ester de tüm mucizelerin sonudur. Yani Purim mucizesi bütün mucizelerin sonu olarak “Bir ceylan gibi sıçrayıp dünyayı karanlık vaktinde Aydınlatan için bir şarkı. Ve gecenin hangi vaktinde aydınlatır? Her ne kadar gece vaktiyse de biraz ışık yine de vardır. Ay, yıldızlar ve takımyıldızlar. Öyleyse karanlık ne zamandır. Tan vaktinden hemen önce ki o zaman ay batar yıldızlar gizlenir ve takımyıldızlar gider. İşte o anda daha mutlak bir karanlık yoktur ve tam da o anda kutsal ve mübarek Tanrı tan vaktini karanlığın içinden yükselterek dünyayı aydınlatır.” Bu Midraş’ın ışığında Tanrı, tan vakti dünyayı dolduranlara cevap verir. Karanlığın içinden şafağı yükseltir. Tıpkı seher yıldızının karanlığın doruğunda ışığını vermesi gibi Ester de Tanrı’nın yüz gizliliğinin doruk noktasında aydınlığı getirmiştir. Birbirine çok yakın iki mucizevi bayramda Purim ve Pesah’ta Tanrı’nın iki temek  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 98 -
“Yine bir keresinde Yeruşalayim’e çıkıyorlardı. Ar Atsofim’e geldiklerinde giysilerini yırttılar. Tapınak dağına geldiklerinde Kodeş Akodaşim’den bir tilkinin çıktığını gördüler ve ağlamaya başladılar. Ama Rabi Akiva gülüyordu. Ona ‘neden gülüyorsun’ dediler. O da ‘siz neden ağlıyorsunuz’ dedi. Ona ‘kutsiyeti nedeniyle ve yaklaşan yabancı öldürülecektir denilen yerde şimdi tilkiler dolaşıyor ağlamayalım mı’ deyince o onlara ‘bu yüzden gülüyorum’ dedi. Pasukta yazılı olduğu gibi “ve kendi adıma güvenilir şahitler göstereceğim Uriya Akohen’i ve Zeharya ben Yevareheu’yu. (Yeşayau 8/2).” Uriya’nın Zeharya’nın yanında ne işi var? Uriya birinci Zeharya ise ikinci Bet Amikdaş’taydı. Ne var ki bu pasuk Uriya’nın kehanetini Zeharya’nın kehanetine bağlamıştır. Uriya’nın kehanetinde “bu nedenle tsiyon sizin yüzünüzden bir tarla gibi sürülecek (Miha 3/12)” diye yazıyor. Zeharya’nın kehanetinde “Yeruşalayim sokaklarında yaşlı, erkek ve kadınlar yine oturacaklar (Zeharya 8/4)” diye yazıyor. Uriya’nın kehaneti gerçekleşene kadar Zeharya’nın kehanetinin gerçekleşmeyeceğinden korkardım. Ama şimdi Uriya’nın kehaneti gerçekleştiğine göre Zeharya’nın kehaneti de kesinlikle gerçekleşecektir. yönetim şekli gizlidir. Purim’de gizli mucizeler ve Pesah’ta olası en açık mucizeler. Purim bayramıyla birlikte “yüz gizliliği” durumuyla başa çıkmayı öğrenmemiz ve bunun içinden Tanrı’nın gizli ama mevcut işaretlerini keşfetmemiz beklenmektedir. Megilat Ester Tanrı’nın farklı bir kılıkta dahi olsa bütün ipleri elinde tuttuğunun gerçek bir kanıtıdır. Tanrı’yı keşfetme yönündeki bu zorluk ve gizliliğin sürdüğü dönemlerde Tanrı’ya teşekkür etmeyi bilmekteki zorluk gibi Teilim 92’deki pasukta mükemmel bir şekilde anlatılmaktadır: “Leagid baboker hasdeha veemunateha balelot – sabah iyiliğini ve gece güvenirliliğini anlatmak.” David Ameleh’in sabah iyilikten ve gece güvenirlilikten söz etmesi tesadüf değildir. Güvene özellikle geceleri ihtiyaç vardır. Zor ve karanlık dönemlerde, mücadeleler günlerinde ümitsizlik ve acı ışığın yerini almışken güven çok gereklidir. Işık ve ümit anlarında zorlu dönemlerin geçmesinde yardımcı olmuş, Tanrı’nın iyiliklerini görmek çok daha kolaydır. Rabi Uziel Kalheim de bu yönde görüş bildirir. Bu yetenek basit bir şey gibi görülmemelidir. Talmud’un Makot faslını sonlandıran öykü bu konuda güzel bir örnektir.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 99 -
bayramına özel kılık değiştirme sözcüğü “tahposet” aslında “hipus – arayış” kökünden türer. Tanrı gizlenmişse sen onu aramak zorundasın. Bu o kadar zor bir şeyse Purim bayramının sevincinin kaynağı nedir? Pesah bayramında kimsenin bizim sevinmemizi söylemesine ihtiyaç yoktur çünkü kurtuluşu kendi gözlerimizle görmüştük. Tora’nın ne olduğunu anlayan bir kişi için Şavuot bayramı da bir sevinç kaynağıdır. Hanuka da tarihsel anlamda kesin birzafer ve açık bir mucizedir. Sevinmek normaldir. Purim’de sevinmek için “inanç gözlüğü”ne ihtiyacımız vardır. Buradaki sevinme noktası ne olursa olsun bizlerin Tanrı’nın çocukları olduğumuz ve bizimle yakından ilgilendiğidir. Bu nedenle de Purim bayramını tesis eden kişi O’ndan asla kopmayan ve güvenmeye devam eden Mordehay adlı kişidir. Eğer yalnızca hayat koşullarımızın bizim istediğimiz şekilde olduğu zaman değil, “yüz gizliliği” ortamında da neşelenmeyi başarabiliyor ve bu sevincimiz Tanrı’ya yönelik gerçek bir güvenden kaynaklanıyorsa o zaman sevincimiz daimi olacaktır. Ona şu lisanla söylediler: ‘Akiva bizi teselli ettin, Akiva bizi teselli ettin.’ (Makot 24/B)” Rabi Akiva arkadaşlarından farklı bir şey görmemesine rağmen bakış açısı çok daha derindir. Rabi Akiva burada kurtuluş ümidini de görmektedir. Sevincinin nedeni yıkıma ilişkin kehanetin gerçekleştiği gibi kurtuluş kehanetinin de gerçekleşeceğinden emin olmasıdır. İyimser bir bakış iyimser bir gözlem şekli geliştirecektir. Bu da kişinin Tanrı’yı arayışında ona ışık tutacaktır. Twerski tarafından anlatılan Hasidik bir öykünün kısa bir bölümüne bakalım: Pşisha’lı Rabi Kotsk Rabi’sine sorar: “Lütfen söyle bana Tanrı nerededir?” Rabi cevap verir. “O görkemiyle tüm dünyayı doldurur.” Rabi yanıttan memnun kalmaz ve bir kez daha sorar “Genç adam söyle bana Tanrı’yı nerede bulabiliriz?” Genç öğrenci “eğer ben cevabı bilmiyorsam lütfen siz söyleyin” der. Rabi “iyi dinle” der. “Tanrı yalnızca O’nun girmesine izin verdiğin yerde bulunabilir.” Kılık değiştirmiş Tanrı’yı aradığımız zaman kalbimizi açmamız gerekir. Bu şekilde O’nu bilmek ve bulmak daha kolay olacaktır. İbranice’de Purim  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 100 -
Geçenlerde oğlumla kırmızıda durduğumda; “sana da böyle olur mu?” diye sordum. Gülmeye başladı. İlaç kutularında başına geleni anlattı. Ne tesadüf bana da hep öyle olur dedim. Gidip eczaneden bir kutu ilaç aldınız. Ne kadar dikkatle açarsanız açın kutu prospektüsün olduğu taraftan açılır. Senede 2‐3 gece, yatmadan evvel soğuk bir yarım bardak süt çeker canım. Her zaman buzdolabında olan bir şeydir süt!.. Ama canım çektiği gece buzdolabındaki süt kutusu bitmiştir. Yenisi kilerdedir. Hadi olsun yine de içeyim desem, süt kutusunun ağzındaki alüminyum folyoyu açarken ÇIT diye kopuverir!.. Tutacak yeri kalmaz. Başka bir şeyle açmak gerekir kutunun ağzını. Peki!.. Bir bıçak alır açarım. Ama gelin de dökün o sütü bardağa. Her tarafından taşar!.. Elinize, bankonun üstüne, kutunu altına kadar her taraf süt olur. Pişman olurum içtiğime de içeceğime de. Bir yere ancak yetişecek saatte çıktınız bulunduğunuz yerden. Sizi bekleyenler var. Olsun!.. 1‐2 dakika gecikme ile de olsa yetişeceksiniz nasıl Perspektif
RAFAEL ALGRANATİ / İzmir
Şaka Gibi
Bugün Pazar!.. Sabah sabah gazete manşetlerini görmek bile yetiyor insanın canının sıkılmasına. Okumayacağım dedim kendi kendime. Hepsini alıp bir kenara koydum. İsterseniz gerçeklerden kaçış deyin, başını kuma gömüyorsun deyin!.. Hiç itirazım olmaz!.., Gelin isterseniz bugün biraz hafif takılalım. Biraz saçmalayalım, gülelim!.. Size de olur mu bilmem? Bazı şeyler sürekli ters çalışır!.. Düz çalıştıklarında ise yine terslik için çalışırlar. Murphy gibi!.. Yaz ayları her İzmirli gibi Çeşme’deyiz. Sözde tatil. Her gün sabah İzmir’e işe gider akşam Çeşme’ye dönerim. Her akşam Çeşme’ye varışımda Çeşme girişindeki trafik ışıkları istisnasız kırmızıdır. Kırk yılda bir karşıdan yeşili görsem “hah bugün yakaladım” desem, gaza basmama rağmen yetişemem. Yanına ulaşamadan kırmızı oluverir.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
olsa.. I ıhh!.. Ya trafik sıkışıktır ya da bir kaza olmuş yollar kilitlenmiştir. Ya da bir uçak seyahatiniz vardır. Vaktinde orada olmak için evden zamanından önce çıkıp erkenden alanda olursunuz. Uçağınız iki saat rötar yapar!.. Küçücük torununuz emekliyordur. Bir yerlere tutunarak yerinden kalkmaya çalışıyor. Gözünüz tutunduğu küçük masanın üstündeki kristal vazocuğa takılır. Aklınızdan geçmesi ile fırlamanız bir olur ama nafile.. Yetişemezsiniz!.. Masa devrilmiş, vazo kırılmış ve torununuz ağlıyordur. İnternetten bir sipariş verirsiniz!.. Ev adresinize!.. Kargo evinize geldiğinde evde teslim alacak kimse yoktur. Paketi alabilmek için günlerce peşinden koşar durursunuz. Terslik dedik ya!.. Adamın biri kahveye girmiş, bir çay söylemiş ancak bir iki yudum içtikten sonra aniden çıkıp bağırmaya başlamış; - 101 -
‐ Yeşiller yukarı, yeşiller yukarııı! Sonra içeri dönüp çay içmeye devam etmiş. Bu işlemi bir kaç kere tekrarlayınca kahveci dayanamayıp sormuş: ‐ Abi sen napıyon yav? ‐ Ben müteahhidim, bugün karşı evin bahçesine ağaç fideleri diktiriyorum. Ancak bütün işciler laz, bir terslik olmasın, ağaçları ters dikmesinler diye hep hatırlatıyorum. Bir arkadaşıma sıkça olur!... Sürekli rejimdedir. Restorana gider ve kendine özel bir salata söyler. Bol domates, salatalık ve üstüne bir tane katı yumurta. Yağ limonu ayrı getir kendim atacağım. Yanına başka hiçbir şey koymayın diye de tembih eder. Bir dilim de esmer ekmek lütfen. İyice anladın değil mi oğlum söylediklerimi? diye de sorar üstelik. O daha söylerken ben olacak terslikleri görür gibi olurum. Salata, yanında roka ve havuçla süslenerek gelir. Üstünde de 3 tane siyah zeytin vardır. Çıldırır!.. Geri gönderir üşenmeden salatayı. Bu arada masaya bir sepet ekmek gelir. Sepette zeytinlisinden ve cevizlisine  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
kadar her tür ekmek vardır. Oğlum ben senden esmer tek bir dilim ekmek istemedim mi? Çok özür dilerim unuttum Abicim!.. Unutmak dedik de!.. Dursun 97’sinde, Temel ise 92’sinde ikisi de yaşını başını almış insanlardır. Yıllardır dostlukları devam etmekte. Bir gün Dursun, Temel'in evine yemeğe davet edilir. Temel’in gece boyunca dikkatini çekmiş, Temel karısına hitap ederken “Gülüm”, “hayatım”, “balım”, “tatlım”, “şekerim”, “sevgilim”, “ruhum” gibi laflar kullanıyor. Bir ara karısı mutfaktayken yine, “Bir tanem, nerelerdesin, yemeğin soğuyacak” demiş. Dursun dayanamamış. “Yahu dikkat ediyorum, karına ne iltifatlı laflar ediyorsun. ballar, şekerler... Bunca seneden sonra olacak şey değil, aferin sana” demiş. Temel şöyle bir arkasını dönüp karısının hala mutfakta olduğundan emin olduktan sonra, “Sorma birader demiş. Ne balı şekeri... 10 yıl oluyor bizim hatunun adını unuttum. Bir türlü çıkaramıyorum.” Tükettiğim şeyleri çeşitlerinin arasından deneyerek bir kez seçer, sonra da kolay kolay değiştirmem. Farzedin X marka bol tahıllı ekmeği beğendim. Bundan sonra onu yiyeceğim. Bir süre sonra - 102 -
market raflarında her marka her tür ekmeği bulursunuz ama benimki yok olur!!. Geçenlerde eve yeni bir dect telefon almak istedim. İnternette dolandım durdum ve bir tanesini çok beğendim. Ismarlamaya kalktım hiçbir sitede yok. Üşenmedim ithalatçısına telefon açtım. Cevap: Beyefendi pahalı olduğu için satılmıyor ithalatını kestik!.. Komodinim üstünde belki 30 yıllık bir radyolu bir saatim vardır. Üç tane kalem pille çalışır. Biri saati diğer ikisi radyosu içindir. Dijital falan değil bildiğimiz yelkovanlı akrepli bir saat. Neden radyolu diye sorsanız verilecek cevabım bile yoktur. Belki de senede bir iki kez de olsa zil sesi yerine müzikle uyanmak içindir. Eskidi artık. Benzeri de olsa yaklaşık 5‐6 yıldır yenisini arıyorum. Yok!.. Tamam.. Karar verdim yeni bir dijital alacağım. Varsın radyosuz olsun. Çok bilinen bir alman markasının web sitesinde bir modelini beğendim. Düğmesine bastığınızda gece karanlığında laser ışıkla tavana saati yazıyor.. Bunların satışının yapıldığı sitelere giriyorum diğerlerinin hepsi var ama bu model yok. Yine telefona sarılıyorum. İki santralden ve üç yanlış departmandan geçtikten sonra nihayet yetkiliye ulaşıyorum. O model henüz  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 103 -
Türkiye’ye ithal edilmedi beyefendi!.. Şaka gibi değil mi? Yine ters bir fıkra ile bitirelim. Temel İngiltere'ye gitmiş, arabasıyla otobanda giderken bir anons duymuş: ‐ Delinin biri ters yönde gidiyor, dikkatli olun! Temel: ‐ Hanci biri hanci biri, bu İnciluzlarin hepisu deli, hepisu deli! Hepinize neşeli bir Pazar diliyorum!..    (035) Eylül – Ekim 2014
Uzak Yakın
DIYALoG
- 104 -
Acaba zaman temposunu yavaşlatmanın, bu şekilde hayatın daha uzun sürmesini sağlamanın yolu var mı? Bunlar acaba mümkün mü? SELİM AMADO / Israel
Uzun Ömrün Sırrı
Soruya, Yahudi usulü, bir başka soruyla cevap verelim: Hangi gece daha çabuk geçer? Akşam yatıp sabah uyandığınız gece mi? Yoksa yatıp hiç uyuyamadığınız gece mi? Yahudi dünyası yakinda Roş Haşana Bayrami ile 5774 yılını kutlayacak. İnsanlar birbirlerine bu vesile ile en iyi dilekleri arasında ‘’Uzun Ömür’’ dileğinde bulunacaklar. Yeni doğan bebek için de (Uzun Ömürlü) olması dilenir. Cevabınız kuşkusuz bu olacak: uyuduğunuz zaman saatler çabuk geçer, uyandığınız zaman da gecenin bir çırpıda geçtiği hissedilir. Yatıp uyuyamadığınız gece ise size hiç bitmeyecek uzunlukta gözükür, saat bir türlü ilerlemez. Yani uzun ömürlü olmak insanın doğal bir arzusu ve dileğidir. Gerçekten, uzun ömürlü olmak ne kadar güzel! Hayatın “uzadıkça kısalan” şey olduğu söylenir. Bir de hayatı, “sonu muhakkak ölüm olan bir hastalık” olarak tanımlayanlar var. Fakat 100 yaşını geçen biri herkesin ilgisini çeker, ne yapıp uzun ömürlü olduğu merak uyandırır. O halde yaşlandığımız zaman senelerin daha çabuk geçmesi uykuya çok benzeyen bir ruh haletine girmemizden mıi oluyor? Yaşlandıkça giderek uykuda yürüyenlere “uyurgezere” mi benzemeğe başlıyoruz? Aşağıdaki satırlar benim değil. Fakat dediklerine ve içeriğine tamamen katılıyorum. İbrani Yılbaşı Roş Aşana öncesinde bu satırların hepimiz için düşündürücü ve eğitici olduğuna inanıyorum. Zamanı nasıl yavaşlatabilir ve daha uyanık ve berrak görüşlü olabiliriz? Çocukluğumuzda her yeni öğrenilen şey, her gün, her an, bizler için yeni bir deneyimdi. Her an yeni bir dünyayı ilk defa keşfeder gibiydik. Her bir küçük şey bizler için yeni ve ilginç, hatta büyüleyici olurdu. Soru: “Nasıl oluyor da çocukluğumuzda yıllar bitmeyecek kadar uzun gözükür, yaşlandıkça yılların ne kadar da çabuk geçtiğini söyler dururuz?”  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 105 -
için değil, merak ettiğiniz için öğrenin. Tanımadığınız bir mevzuu seçin, bu alanda bilmediğiniz şeyleri öğrenin. Yaşlanmağa başlayan insanlardan bazıları modern bilgisayar teknolojisi karşısında inanılmaz bir çekingenlik sergiliyorlar. Bu kadar çok bilgi birikimine sahip insanların bilgisayarla araları iyi değil. Yaşlanmakta olan bir insanın bilgisayar karşısında geçirdiği, birçok yeni şey öğrendiği saatler onu her gün yeni şeyler öğrendiği çocukluğuna yaklaştırıyor. Büyüdükçe, “yetişkin insan” oldukça daha etkili olmayı öğreniyoruz. Her şeyi keşfetmek istemiyoruz. Bir amaca daha çabuk varmak için kısa yollar aramayı öğrenmek istiyoruz. Yapacaklarımızı rutin bir şekilde yapmayı öğreniyoruz. Etkin olmak pahasına robotlaşıyoruz dahi. Fakat bunların bazı kaçınılmaz sonuçları oluyor. Etkili olup her yaptığımızı rutine dönüştürdüğümüz zaman, davranışımız tamamen bilinçaltı olmakta. Farkında olmuyoruz. Bir nevi “uyurgezer” oluyoruz ve onun için senelerimiz daha çabuk geçiyor. Çocukluğunuzda siz her şeyden bir parça idiniz : biraz sanatçı, biraz bilim adamı, biraz sportmen, bıraz yazar, biraz müzik meraklısı, vs. Fakat büyüdükçe kendimize bir ilgi alanı seçiyor ve onunla özdeşleşiyoruz. ‘’ Ben şunu yaparım’’ değil, “Ben mühendisim veya ben yazarım, ben doktorum, vs.” diyoruz. Bu bize yetiyor. Galiba yanlış burada. Bu arada iyi bir haber de var: Bu iyi haber, yetişkin insan olduğunuz yılların çocukluk yıllarınıza benzemesini sağlayabileceğimizdir. Zamanı yavaşlatabilir ve daha uzun ömürlü olma imkânını yaratabiliriz. Yaptıklarınızı bilinçli şekilde yapmayı deneyin… her yeni deneyiminizi bilinçli olarak yapın… Zaman, olan bitenlerin gerçekten farkında olduğunuz anlardan oluşur… o halde her anı bilinçli bir zaman dilimi haline getirin ve bizzat o günlerde kendinizi nasıl hissedeceğinizi görün. O halde, yeni şeyler deneyin, yeni şeyler öğrenin. Göreceksiniz günler, aylar ve yıllar o kadar çabuk geçmiyor… Yıllarınız çocukluk yıllarınıza benzemeğe başlıyor. Hepinize mutlu ve heyecan verici, sağlıklı yıllar. Daha uzun müddet yaşamak istiyorsanız, her gün yeni bir şey öğrenmeğe çalışın. Öğrenmek gerektiği Bu sözlerin altındaki İmza: Dr.Eric (http://lesecretdelaloidattraction.com/comment‐vivre‐longtemps/ ).  (035) Eylül – Ekim 2014
Çağrışımlar
DIYALoG
- 106 -
Çünkü onlar tüketiciydi, ayak bağıydı, en önemlisi geleceğin tanığıydılar. AVRAM VENTURA / İzmir
Kaç yüz bin çocuk öldürüldü; gettolarda, toplama kamplarında?.. Birçok anne‐baba yüreklerini sökercesine onları kıyıcıların önüne attı. Çocuklarından kopamayan birçokları da onlarla birlikte ölümü yeğledi. Lodz’un Çocukları
Soykırımla ilgili bir romanı bitirdiğimde, bir süre artık bu konuda okumak istemiyorum desem de, kitapçılara gidince ellerim, bilinç dışı bu kitapları karıştırmaya başlıyor. Geçenlerde yine Steve Sem‐
Sandberg’in, Lodz’un Yoksulları adlı 670 sayfalık romanını okudum. Yine yüreğim daralarak, yine son satırına kadar içimden atamadığım bir sıkıntıyla… Holokost Müzesi'ni gezdiğimde, beni en çok etkileyen çocuklarla ilgili fotoğraflardı. Görüntüler fena halde sarsmıştı. Chaim Rumkowski'nin 4 Eylül 1942 günü Lodz Gettosu'nda yaptığı konuşma, beni daha çok dehşete düşürmüştü. Çok uzun bir süre de etkisinden kurtulamadım. Bu konuşmayı yıllar önce okuduğumda, gözyaşlarımı çevremden kaçırmak için odama kapanmak zorunda kaldığımı anımsıyorum. Lodz, Polonya’nın ikinci en büyük Yahudi gettosu. Roman, bu gettonun lideri olan Mordechai Chaim Rumkowski’yi odak noktasında ele alarak gelişiyor. Kitabı bitirdiğimde, bu liderle ilgili sağlıklı bir kanıya varamadım. Kitabın kimi yerinde Nazilerle işbirliği yapan biri, kimi yerinde de bir kurtarıcı gibi görünüyor; ancak çok uzun yıllar önce okuduğum, onun çocukları ailelerinden koparmak için yaptığı bir konuşma belleğime bir mıh gibi saplanmıştı. "Ağır bir darbe indi gettoya. Elimizdekilerin en iyisini vermemizi istiyorlar bizden: Çocukları ve yaşlıları. Kendi çocuğuma sahip olma bahtına eremedim ben, o yüzden de hayatımın en güzel yıllarını çocuklara verdim. Çocuklarla birlikte yaşayıp, onlarla birlikte soluk aldım. Sunağa kendi ellerimle böyle bir kurban vermeğe zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. Bu ileri yaşımda ellerimi uzatıp yalvarmak zorundayım şimdi: Kardeşlerim, bana Birçok savaşta, kıyımda olduğu gibi önce çocuklar öldürüldü, sonra hastalar, yaşlılar ve diğerleri...  (035) Eylül – Ekim 2014
- 107 -
DIYALoG
yalvarıyorum: Elime verin kurbanları, verin ki, daha başka kurban vermeyelim de, yüz bin kişilik bir Yahudi topluluğu kurtulsun. Öyle söz verdiler bana: Kurbanlarınızı kendi ellerimizle teslim edersek, artık barış olacak..." verin onları! Babalar ve analar, çocuklarınızı verin bana!" Rumkowski'nin konuşması bu sözlerle başlıyor. Rumkowski, niçin yaptı bu konuşmayı? Çünkü Naziler, gettonun yöneticisi olarak ondan, gaz odalarına atılmak üzere çocukları istiyordu. 20. yüzyıl konuşmalarını derleyen Brian MacArthur, konuşmanın başına şu bilgileri ekliyor: Rumkowski, gettodan gönderilenlerin sayısını en aza indirmek için Almanlar'la pazarlık etmesine rağmen, Naziler'le yaptığı Faustvari antlaşma gereğince, Naziler tarafından kendisine dayatılan sonu gelmez sevk emirlerini yerine getirmek zorundaydı: On bin kişi, on beş bin kişi, yirmi bin kişi ve bir on bin kişi daha... Sonunda gettoda kimse kalmamıştı." Yürekleri parçalayan konuşma, şu sözlerle bitiyor: "Benim sizden istediğimi isteyebilmek için bir haydudun yüreğini taşıması gerekir insanın. Ama kendinizi benim yerime koyun, mantıklı düşünün, göreceksiniz ki, başka türlü hareket edemezdim. Kurtarılabilecek olan parçamız, feda edilmesi gereken parçamızdan daha büyüktür." Verilen bütün kurbanlara Gettosu'ndan kurtulan olmadı. karşın, Lods Rumkowski konuşmasında şunları söylüyor: "Bu güç ve kanlı operasyonu benim gerçekleştirmem gerekiyor; vücudu kurtarmak için bacakları kesmem gerekiyor! Çocukları almak zorundayım çünkü eğer almazsam, Tanrı korusun, diğerlerini de alabilirler." Aradan yetmiş yıldan çok bir zaman geçti. Şimdi o dehşet görüntüleri, o yürek paralayıcı sözcükler bir balyoz gibi iniyor kafalarımıza. İnsanlık tarihinin en büyük kıyımı belleklerden hiç silinmiyor, yeryüzünün birçok kanayan noktasında olduğu gibi. Korkunç konuşma, çığlıklar arasında dinleniyor: "Yıkılmış bir Yahudi duruyor karşınızda. Sakın bana özenmeyin. Bütün zamanlarda yerine getirmek zorunda kaldığım emirler içinde en zor olanı bu. Perişan halde, titreyen ellerimi size uzatıp Nazım'ın dizeleri geliyor dilimin ucuna: "Çocuklara kıymayın efendiler!.."  (035) Eylül – Ekim 2014
One Minute
DIYALoG
- 108 -
kitaplarına boykot çağırıları? Hitler portreli ve gamalı haç desenli tişört ile dolaşmalar. Apartmanların girişine Filistin bayrağı asmalar… Türk medyası Hamas’ın İsrail’e binlerce füze gönderdiğini görmezden geldiği yetmezmiş gibi, canlı kalkan olarak çocukları ve kadınları seçmesi, okulları, hastaneleri, mezarlıkları ve ambülansları dahi kullanması konusuna hiç değinmemeleri de işin cabası. İkibine yaklaşan Filistin kurbanlarına karşı, ölen altmış küsur İsrail askerinin az olmasından şikâyetçi olmaya varacak kadar akıl tutulmasına uğradılar. Ya da, Türk halkının İsrail hakkındaki ‐
son zamanlarda oluşturulmuş‐ olumsuz önyargılarını göz önüne alarak böyle davranmayı yeğlediler. Türkiye’de basın özgürlüğü mü var zaten? Başbakan gazetede yazdığınız yazıya bir kızarsa, ertesi günü kapıdasınız demektir. Gerçeklere, kıyısından köşesinden, dikkat çekmek isteyen bir iki köşe yazarı, son derece temkinli davranarak fazlaca tarafgir gözükmemeyi yeğledi. Kimse de işinden gücünden olmak istemiyor neticede! AVRAM AJİ / İzmir
Sıra Bize Geldi mi?
Gazze‐İsrail savaşı süresince, başta Başbakan olmak üzere tüm Türk medyası son derece tarafgir bir şekilde Hamas ve Filistinlilerin tarafını tutup, İsrail’e sürekli veryansın edince, Türkiye içerisindeki bazı çevrelerin antisemit duygularını depreştirdi. Nedense, malum çevreler, Türkiye’deki biz Yahudileri, İsrail ile özdeşleştirip, savaştan sorumlu tutmaya varıncaya kadar işi ileri götürdüler. Eyüp ilçesi önünde bir gurup protestocunun “Yahudi, unutma, bir gün sıra sana gelecek” diye slogan atması, nefret duygularını ayyuka çıkarmıştır. IHH’nın, Türkiye’de yaşayan biz Yahudilerin vatandaşlıktan çıkarılmasını alenen isteyecek kadar cüretkâr olmasına ne demeli? Ya Yıldız Tilbe’nin Hitler’e methiyeler dizmesi? Maryo Levi’nin  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 109 -
sürekli dışlanmaya ve nefret söylemlerine maruz kalmaktadırlar. Bu konuda en hassas davranması gereken ülkelerden biri Türkiye’dir. İstanbul Cemaat Başkanı İbrahimzadeh’in demecindeki gibi “oksijensiz kaldık” lafı, tam da durumumuzu betimledi. Yine kabuğumuza çekileceğiz, yine düşük profil göstermeye devam edeceğiz. Ama gerçek şu ki bu gelişen olaylar bir şeyi ayyuka çıkarmıştır ki, Türkiye’de büyük bir antisemit düşüncelere sahip kitle var. Biri kaşımaya başladı mı, bu kitle kolayca galeyana gelebiliyor. Ne kadar ileri gidebileceklerini tahmin etmek çok zor değil. Yakın tarihimizde örnekleri mi yok.. 6‐7 Eylül olaylarını olsun, Trakya olaylarını olsun, daha nice ayrımcılığı yaşayanlar halen aramızda… Yöneticilerimiz ırklara veya mezheplere, cahil çevrelerin yaptıkları yakıştırmaların veya genellemelerin ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde değiller. Azınlık olarak yaşayan Çingenelere tembel, hırsız, Yahudilere paracı, istifçi, komplocu benzeri yakıştırmaları yapmak, hatta en küçük bir imada bile bulunmak yurttaşları Cumhurbaşkanlığı seçimine giden süreçte, Başbakanımızın, propagandaları için bundan güzel malzeme olamazdı! Üstelik Musul Büyükelçilik esirlerini unutturmaya da yaradı. (Dilerim kısa zamanda salıverilirler ve bu olay kazasız belasız sona erer.) Ama ne yazık ki ABD’nin uçakları ile devreye girmesi ile salıverilme umutlarının çok zora girdiğini tahmin etmek zor değil. Gerçek şu ki Türkiye’de antisemitizm tekrar hortlamıştır. Başbakanın cılız bir sesle, bizleri savunur bir cümle sarf etmesi, yasak savmadan öteye gitmemiştir. Kimse, biz Yahudilerin hassasiyetlerini dikkate almamış, malum çevrelerin bu işi ne kadar ileriye götürebilecekleri tehlikesini göz ardı etmişlerdir. Nefret söyleminin “sözde” yasal olarak suç olduğu Türkiye’mizde bu konuda şimdiye kadar bir savcının harekete geçtiğini duymadım. Zaten harekete geçebileceklerine de ihtimal veremiyorum. Hükümetin paralalelci‐kesişmeci mücadelesi ile oradan oraya sürükleniyorlar. Hâlbuki Avrupa’da yaşan milyonlarca Türk azınlık, yaşadıkları ülkelerin ileri demokrasilerine rağmen,  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
ayırımcılığa sevk etmektedir ve son derece tehlikelidir. Kürtleri ve Kürtçeyi yok saymak kırk bine varan şehit vermemize, milyarlarca lira askeri harcama yapmamıza, dolayısıyla bölgenin geri kalmasına sebep olmuştur. Buradan hareketle, Avrupa ve Amerika halkının Müslümanları terörist ve intihar bombacısı genellemesini savunacak gücünüz olmaz. Einstein’ın dediğine geliyoruz: “Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur”…    - 110 -
(035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Yansımalar
- 111 -
Üç saat l6 dakikalık film süresince hiç düşmeyen bir gerilim temposunda bu üç kişi arasındaki o güne kadar dile getirilmemiş gerçeklerin su yüzüne çıkmasını, insan duygularının çelişkilerini, incelikli, duygu yüklü edebi ve felsefi diyaloglar eşliğinde izliyoruz. Çehov ve Shakespeare'den izler taşıyan bu sekizinci filminde kariyerinin entelektüel düzeyi en yüksek yapıtına imza atmış oluyor. Eşi Ebru Ceylan'la ortaklaşa yazdıkları senaryoda görkemli bir toplumsal sınıflar panoraması sergileniyor. Kapadokya'ya yerleşmiş bölgenin sayılı zenginlerinden Aydın, genç karısı Nihal ve boşandıktan sonra onların yanına yerleşen kız kardeş Necla'dan oluşan üç ana karakter ekseninde bir hikâye anlatılıyor gözüküyorsa da, diğer karakterlerin de olaya katılmasıyla film farklı insan halleri üzerinden derin felsefi bir söyleme ulaşıyor. Üç ana karakter iletişimsizlik içinde kıvranan bir ailenin fertleridir. Her ailede olan olağan iletişimsizlik sorunu vardır aralarında. Karakterler birbirlerine mesafelidirler. Birlikteliklerinin içinde yaşadıkları yalnızlığın üstesinden gelebilmek adına hiçbir adım atmazlar RAŞEL RAKELLA ASAL / İzmir
“Kış Uykusu”
İnsanı Anlatmanın Bir Yolu
Siz hiç yaşadığınız hayatı düşünürken ya da hissederken belirsiz, sıkıntılı, size ait bir hüzün duyumsar mısınız? İşte Nuri Bilge Ceylan "Kış Uykusu'nda bizi bu duygularımızla yüzleştiriyor. Hani bazen acı denen illet yakamıza yapışır ya, zaten çoktan musallat olmuştur bize. Kendimize acı veren şeye teslim olur, ruhumuzdaki sarsıntılarla yavaş yavaş yaşamayı öğreniriz. "Kış Uykusu" bize her insanın içindeki çelişik duygulardan söz ederken hissetmek ‐ ne renktir acaba diye sorar gibi. Nuri Bilge Ceylan iç dünyalarımızı eksiksiz olarak; bütün duygusal ve zihinsel yönlerini, temelde yatan travmalarımızı, en çarpıcı özelliğimiz olan öz bilincimizin kavşaklarını, kesişme noktalarını bir ailenin geç kalmış iç hesaplaşmalarına odaklanarak ortaya koymaya çalışmış.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 112 -
ezikliği içinde aralarında iğneleyici diyaloglar geçer. Bu diyaloglar eşliğinde her birinin hayata farklı baktığını görür, her üçüne de hak verir gibi oluruz. Aydın'ın yirmi beş yıllık bir tiyatro geçmişi vardır. Emekliliğini babasından yadigâr Kapadokya'daki oteli işletmekle geçirmektedir. Çevresinde ona uşaklık eden köylülere küçümseyerek bakar. Aydın kimliğiyle bir yandan yerel bir gazeteye yazılar yazar bir yandan da emektar tiyatrocu kimliğiyle "Türk Tiyatrosu'nun Tarihi" adlı kitabını yazmaya çalışmaktadır. Ona göre bu konuda henüz yazılmış kayda değer bir kaynak yoktur. Yazılarında başkalarının yaşamını tayin etmeye, gündelik alışkanlıklarına çeki düzen vermeye kalkışır. Örneğin hayatında hiç camiye gitmemesine rağmen bir imamın gündelik yaşamının nasıl olması gerektiğine dair ahkâm kesen fikirler ileri sürerken tipik kendini beğenmiş bir aydındır. Onun oteldeki yazıhanesi kendine ait olan mekânı; onun gizli köşesidir. Dünyayı izlediği gözetleme kulesidir. Yerel bir dergiye haftalık makaleler yazar. ve kendilerini yalnızlığa daha da mahkûm ederler. Her biri kendi kabuğuna, kendi sığınağına çekilmiş durumdadır. Günlük hayatın rutin alışkanlıkları akışında, küçük fikir ayrılıklarıyla başlayan eleştiriler felsefi sorgulamalara dönüşür. Aynı evin içinde farklı odalarda birbirini görmezden gelerek yaşayan bir karı kocayı canlandıran Haluk Bilginer (Aydın) ile Melisa Sözen (Nihal) kadın‐erkek ilişkilerinde erkeğin kadını küçümseyen, gölgede bırakmaya çalışan yaklaşımıyla erkek egemen toplumu simgelerken Haluk Bilginer'in kardeşi rolündeki Demet Akbağ'ın (Necla) didaktik söylemleri, alaycı üslubu ile çelişik fikirler içindedir. Necla, ne ait olduğu varsıl sınıfa yakın olabilmiştir, ne de uzak kaldığı yoksul kesimi anlayabilmiştir. Evliliğinin niçin sonlandığına dair kafa karışıklığı içindedir. Nihal ise, kocasının yanında kendisini sürekli ezilmiş hisseder. Onun bencil, kibirli, alaycı, herkese tepeden bakan, insanı boğan, ezen karakterinden yakınır. Yok sayılmanın, umursanmamış olmanın, itibarının olmayışının  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 113 -
Öğretmen Levent, din adamı Hamdi ve alkolik İsmail gibi yan karakterler de her biri, yaşadıkları çelişkilerle yörede yaşayan insanların yaşamlarına dair insan manzaraları sunmada katkıda bulunuyor. Yöre insanlarının yoksullukla boğuşurken, yaşamları ellerinden kayarken, parça parça bir kayboluşa sürüklendiklerini görür; yaşamlarından kesitler izleriz. Yoksulluk karşısında çaresiz, yaşam karşısında eziktirler. Kendilerini hep bir yabancıymış gibi duyumsarlar. Bu insanların seçimlerini dış etkenlerden ve şartlanmalardan bağımsız şekilde ve iç sesleri doğrultusunda yapmadıklarını görürüz. Karar verememe ya da verilen kararla ilgili şüpheye düşme ve kendini ortaya koymaktan utanma halindedirler; yani sürü olmuşlardır, kuzu kuzu itaat etmektedirler. Nuri Bilge Ceylan sürekli; “Nereden geldim? Ben kimim? Nereye gidiyorum? Ne yapmalıyım? Niçin buradayım? Yaşam nedir? Ne Umabilirim? Aşk nedir? Özgürlük nedir? Tutku nedir? Ya Ahlak? Demokrasi? Vicdan?” Yazdıkça kendine ait odanın içine büsbütün kapanır. Yazmak değildir sadece istediği, yazmak onu bir nebze tatmin eder. O herkesten, çevresinden daha iyidir. Üstündür. Zekidir ama arzuladığı konumda değildir. Bu yüzden mutluluktan çok hüzünlüdür. Gençliğinin tüm hayalleri, hüzünleri, istekleri, hezeyanları, sorgulamaları, gelgitleri, küstahlık ve pişmanlıkları ile için için boğuşur. Bilinçaltının eşsiz gücü ona eşlik etmektedir; onu gitmeyi arzuladığı yere değil de kendi gideceği yere götürmüştür. Kendileriyle barışık gibi görünen bu üç ana karakterin iç dünyalarında fırtınalar esmektedir. Her üç karakter de bulundukları konumdan memnuniyetsizdir. Kendi varoluşları için bir alan açmaya çalışmaktadırlar. Üçünün de maddi sıkıntıları yoktur. İç dünyalarında içten içe bencil, kendi doğrularıyla yaşayan ve bir diğerine tahammül edemeyen Kapadokya'nın ıssız, uzak ve vahşi doğasında Aydın'ın işlettiği otelin duvarları arasına sıkışmış insanlardır.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 114 -
Filmin katmanlı yapısına, duygulardan, duyumsamadan söz ediyoruz da, oluşturulan mekânın ruhundan ve atmosferinden de söz etmemiz gerekiyor. Mekân kullanımı açısından Kapadokya'nın hiç turistik olmayan, bambaşka bir fotografik yorumuyla baş başa kalıyoruz. Kar yağışının eşlik ettiği, doğanın yine farklı bir gözle, farklı bir sunumunu izliyoruz... Fonda ise ara ara Schubert'in piyano sonatı (No.20), o kaotik iniş çıkışlarla atmosfere eşlik ederken müzik ile görüntünün mükemmel uyumu sağlanmış oluyor. gibi soru işaretleri üreten bu filminde felsefeye adım atarken dünyaya, insana ve topluma, onun içinde insanın konumuna bir bakış atıyor. Söz konusu sanat ve felsefe olduğunda doğru diye bir şey yok! Yanlış diye bir şey de yok. Hayatınızın ortasından durmadan buldozerler geçer! Yıkılır bildik şeyler. Artık her şey değişebilir. Hiçbir şey yeni kalmaz. Düşünce, kendisini düşünür olmuştur. Çünkü hiçbirimizin doğrusu kalıcı değildir artık. Belki şöyle de diyebiliriz; "Kış Uykusu" insanı anlatmanın bir yolu. "Kış Uykusu" bastırılan insanın özlemlerini anlatmanın yolu. "Kış Uykusu" insanın düşlerini dışa vurmanın yolu. "Kış Uykusu" bir toplumun, bir insan grubunun simgesi. "Kış Uykusu" sıradan insanın içindeki duygu derinliğini... "Kış Uykusu"... Duyuşlar, sezgiler, anlamalar, anlamlandırmalarla yüklü insana dair bir yolculuk.  (035) Eylül – Ekim 2014
Açı
DIYALoG
- 115 -
söylem ve eylemlerdeki artış eklenince, bu kez, bir önceki operasyona kıyasla, kişisel bakış açımda belirgin bir fark oluşmuştur. Bu farkı, bir azınlık grubuna mensup T.C. vatandaşı olarak “derin bir kaygı” olarak niteleyebilirim. DAVID ENRIQUEZ / İzmir
Kaygı Sevgili okurlar, Bundan iki ay önce bu köşemde ADL in dünya üzerindeki antisemitizm ile ilgili yapmış olduğu araştırmadan ve bu araştırmada Türkiye ile ilgili çıkan %69’luk sonuçtan söz etmiştim. Tesadüf bu ki, iki ay sonra gelişen son olaylar karşısında köşemde yine aynı konuya değinmek durumunda kalmaktayım. İsrail’in son Gazze operasyonu dolayısıyla yaşadıklarımızı aslında bundan önceki operasyonda da aynen yaşamıştık. O dönemden kalan arşivlerime baktığımda, tarih farkını dikkate almasak, arşiv yazılarının sanki bu son Gazze operasyonu için kaleme alındığını zannedebiliriz. Ancak, ADL araştırması sonucu Türkiye de çıkan ve tahminimin çok üzerinde olan Yahudi düşmanlığı oranına, bir de bu son operasyon sırasında bazı kesimlerce giderek artan bir dozda ortaya atılan İsrail’in son Gazze operasyonu sürecinde özellikle devlet büyüklerimizin etnik ayırımcılığa ve Yahudi düşmanlığına yönelik bizzat kullandıkları dilin yanı sıra, bir takım yayın organlarının nefret suçu sayılabilecek nefret söylemleri kaygılandırıcı boyutlara ulaşmıştır. Devlet büyüklerimizin her gün, yazılı veya sözlü, dile getirilen söylemleri düzeltmekte gösterdikleri isteksizlik ve kayıtsızlık ise söz konusu kaygılarımı daha da derinleştirmiştir. Söylemleri ile Yahudi sevmezliği ve düşmanlığını körükleyen devlet büyüklerimiz, işlenen nefret suçlarına yönelik de iyice duyarsız kalınca, bu tutumdan cesaret alarak her türlü Yahudi düşmanlığını yapmakta sakınca görmeyen belirli medya odakları, yalan dolan, gerçek dışı ve önyargılı argümanlarla Yahudileri rahatlıkla boy hedefi olarak gösterebilmektedirler. 65 yıllık yaşamım boyunca farklı dönemlerde birçok kez farklı Yahudi düşmanlığı ve  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 116 -
Böyle olunca da, etnik ayırımcılığı körükleyen bu söylemlerin, düzeltici açıklamalara rağmen, aslında kullanıcıları tarafından içselleştirilmiş, benimsenmiş bir duygunun dışa vurumu olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Söylemle uygulama arasındaki çelişki söylemin samimiyetsizliğine işaret etmektedir. Etnik ayırımcılık ve nefret suçu kapsamına girecek söylemleri dile getirenlere karşı devletin açıkça tavır almaması, zaten basit ve asgari düzeyde kalan düzeltici söylemlerin etkisini bir hayli azaltırken ülkemiz vatandaşı olan azınlığımız mensuplarını bir türlü rahatlatamamaktadır. 2500 yıldan bu yana ülkeden ülkeye kovulmuş, itilmiş, kakılmış, baskılara, nefret söylemlerine, pogromlara, katliamlara ve soykırımlara maruz bırakılmış bir toplum olan Yahudi toplumunda doğal refleks olarak sürekli bir huzursuzluk ve endişe duygusu gelişmiştir. Böylece, Yahudiler, bulundukları ülke neresi olursa olsun, en ufak bir huzursuzlukta, gayri ihtiyari olarak, kendilerini daha güvende hissedebilecekleri bir liman arayışı içerisine girerler. Ülkemiz nüfusunun ancak %0,00018’ini teşkil eden böylesi ufak boyutta bir antisemitizm türlerini, her Yahudi azınlık mensubu gibi, ben de yaşadım. Ancak bu son yıllarda yaşadıklarımız bu düşmanlığın tabana yayılarak giderek kitlesel boyutlara ulaştığını, hatta hükümet politikasında oya tahvil edilebilecek bir iç siyaset malzemesine dönüştüğüne şahit olmaktayız. Bu durum oldukça tehlikeli bir gelişmeye işarettir. Bu tutumu basit bir popülist siyasi taktik olarak değerlendirmek yanlıştır. Yanlıştır, çünkü Yahudi sevmezliğinin bu denli yüksek boyutlarda olduğu anlaşılan ülkemizde bu tür yaklaşımlar Yahudi azınlık için ciddi ve tehlikeli riskler taşımaktadır. Gerçi, hükümet yetkilileri zaman zaman Yahudi düşmanlığını körükleyecek söylemlere katkıda bulundukları olumsuz yaklaşımlarını, birkaç söz ile düzeltmeye ve geçiştirmeye çalışsalar da inandırıcılıktan çok uzak kalmaktadırlar. Az da olsa, yapılan bazı düzeltmelerin samimiyetine inanmamızı sağlayacak, örneğin nefret söylemlerine karşı ciddi bir duruş almak gibi, hiçbir girişimde bulunmamaları ise bu düzeltmelerin içten ve inanarak değil, şeklen ve formalite icabı yapıldıkları izlenimi alınmaktadır.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 117 -
DIYALoG
Türk Yahudi azınlığının, kendisine yönelik etnik ırkçılığa dayalı söylemler ve eylemler karşısında kendisine arka çıkacak, koruyacak bir devlet gücünü göremeyince ister istemez bir travma içerisine girmesi gayet doğaldır. Türkiye Yahudi azınlığının çok büyük bölümü, zaman içerisinde, bu duygularla vatanlarını istemeyerek de olsa terk etmek zorunda kalmıştır. Bugün kalan yaklaşık 15000 kişilik cemaatin çok büyük bir kısmının son gelişmeler üzerine bu alternatifi değerlendirmekte olduklarını, en azından gençlerin bu yönde teşvik edildiklerini tahmin etmek kanımca yanlış olmayacaktır. Gelişmelerin bu kaygılarımı basit ve yersiz bir paranoya düzeyinde bırakmasını dilerim.    (035) Eylül – Ekim 2014
- 118 -
DIYALoG
Yaşam Koçunuz
‐ Beni hep güzelliklerle hatırlayacağından emin ol ‐ Ben senin düşmanın değil en yakın dostunum Ya da en büyük korkularınız dile gelseydi?? ‐ Benden korktukça beni gerçek kılıyorsun ki VİOLET ALALOF / İzmir
İçim Konuşursa
Şu uzun zamandır şikâyet ettiğiniz ama bir çözüm bulamadığınız sorununuz sizinle konuşsa size ne derdi acaba? ‐ Ben yokum ki aslında, beni var eden sensin ‐ Karanlık ışığın yokluğuysa, soğuk sıcağın yokluğu, korku sevginin yokluğudur ‐ Ben senin baş belan değilim, benden öyle köşe bucak kaçma ‐ İnanamıyorum olmayan bir şeyi var edebilmene ve seni yönetebilmesine ‐ Herkesin yanında vakit geçirmem ben, seni seçtiğim için şanslı olduğunu bil ‐ Şşştttt dön bak bana, hahahahaha nasıl göreceksin ki ben yokum!! ‐ Yanında olmadıklarıma gıptayla bakarken, görünen her şeyin gerçek olmadığını hatırla ‐ Ben sadece zihninin içindeyim beni bulmak istiyorsan dışarıda arama ‐ Beni bi dinlesen, bi anlasan her şey bambaşka olacak ‐ Ama sen şimdi zihninin içine de bakmaktan korkarsın di mi? ‐ Beni sana getirdiğini düşünenleri beni anlamadan hayatından uzaklaştırsan da ben yine dönüp dolaşıp sana geleceğim. ‐ Beni var eden insanoğluna gönülden teşekkürlerrr!!! Bir türlü kabul edemediğimiz karanlık yanlarımız ne derdi ki acaba bize?? ‐ Birbirimize sarılarak, bana teşekkür ederek, arkamdan el sallayarak beni uğurlayacağın günü iple çekiyorum  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
‐ Oh ne ala! Sen sadece iri ve olgun meyvaları koy tezgâha! Çürük, vuruk, hamlar aşağıda kalsın ve hatta kimse görmeden karıştır onları da torbaya… - 119 -
‐ O kızdığın, sinirlendiğin Ahmet Bey, Ayşe Hanım var ya! Beni onda gördüğün ve kendinde kabul etmediğin için seni bu kadar sinirlendiriyorlar ‐ Ne zaman bizi görmeye ve içinde olduğumuzu kabul etmeye hazır olacaksın? ‐ Sen sadece aydınlık tarafların değilsin! ‐ Benimle el sıkışmadan kendi mükemmelliğine varamazsın ‐ Bizi kabul etmemiş biri gerçek değildir ve kimse sahte biriyle ilişki kurmak istemez ‐ Gerçek olan hem karanlık hem aydınlığını kabul etmiş kişidir ‐ Sen bizi kabul etmedikçe, kimse seni olduğun gibi kabul edemez.  (035) Eylül – Ekim 2014
Bir Başka Deyişle
DIYALoG
- 120 -
bugün birileri için üzülebilen insanlar var.. Bunlar sağda solda tepkilerini ortaya koyabiliyorlar. Ama gerçek anlamda insan olabilmek için daha çok yol almamız gerekiyor. Bu yalnız bizim sorunumuz mu? ‐ Hayır elbette!.. Bütün dünya iyi ve detaylı düşünememenin sıkıntısını yaşıyor. Bunu aşmak için biraz daha insan olmanın koşullarını yaratmamız gerekiyor. O da her şeyden önce iyi düşünebilen insanlar, başka bir deyişle de, bilinçli insanlar yetişmesi ile gerçekleşebileceğini inananlardanım. Bir çoğumuz çok çeşitli okullarda okuyup eğitilerek bu günlere geldik, eğitilmeseydik daha kötü bir duruma mı düşecektik? ‐ Yanıtını siz değerli dostlarla birlikte düşünelim.Kötü ya da yanlış eğitilmek, aslında hiç eğitilmemekten daha verimli değildir. Buna karşılık insanlığın en temel erdemlerinden biri olan 'Felsefe'nin önemsenmediği ve hiçe indirgendiği toplumlarda, insanların yaşamla ilgili temel kavramlardan habersiz oldukları bir ortamda doğru düşünebilmek olası mıdır? ‐ Elbette hayır! Sonuçta, toplumsal bilincinin oluşmadığı bir durumda, kısacası hemen hemen herkesin gündelik NİSİM SİGURA / İzmir
Günümüz İnsanı
Ve Düşündürdükleri
Değerli okurlar, Oldum olası, yakın çevreme hep şunu söylemişimdir; 'Günümüz insanı düşünmeyi ve sorgulamayı sevmiyor hatta tam olarak bilmiyor. Düşünmeyi sevmediğini bilse de, düşünmeyi bilmediğini bilmiyor.' Güçlükleri ve zorlukları hep birlikte göğüsleyeceğiz diyenlere kanıyor. Kısaca sürü psikolojisi, günümüz insanının vazgeçilmez kaderi olmuş durumda.. Bencillik doğadan getirdiğimiz ve aşmaya çalıştığımız bir özelliğimizdir. Aslında epeyce de aşmış görünüyoruz, son derece iyimser bir bakış açısı ile. Ancak gün oluyor, toplumsal yaşam tümüyle bencilliklerin boy gösterdiği bir alana dönüşüyor. İnsanlık düşünmeyi öğrendiği ölçüde, bencilliklerinden sıyrılması gerektiğini de öğrenmeye başlayacaktır. Bu bağlamda; Hiç değilse  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
bilinçle; avlanma, yemek yeme, vb. içgüdüsel dürtülerin bilinciyle yaşadığı toplumlarda düşüncenin iyi durumda olduğunu düşünebilir misiniz? Siz evet diyecek olsanız da ben evet diyemiyorum, saygıdeğer okurlarım.. Yetersiz bilinç ahlak bozukluğunun birinci koşuludur. İnsan doğruyu, iyiyi, güzeli bütün boyutlarıyla yaşayamadığı zaman her türlü kötülüğe eğilimli duruma girer. Böyle bir birey için kötülük dediğimiz şey maalesef kurnaz ve kendini bilmez insanlara özgü bir yaşam koşuludur. Kötülük yalnızca, örneğin, yalan söyleyerek aldatarak, çıkar elde etmekle, ilgili bir durum değildir. Kötülüğe benzemeyen kötülükler de vardır; sorumsuzluk, farkındasızlık ve duyarsızlık bunların başında gelir. Yıllarını hiç kitap okumadan öylesine yaşamış, zamanı gündelik görevlerin dışında, boş boş geçirmiş bir insanın dünyasını iyilikle mi kötülükle mi bağdaştırırsınız? Bilemiyorum... Kişisel düşünceme göre ise; Her ne olursa olsun felsefenin, o pırıl pırıl, saf ve temiz özüne dönmek gerekiyor. Ve o Felsefenin yaratacağı insanı önce kendi varlığımızda gerçekleştirmemiz sonra da - 121 -
örnek insan/birey olarak topluma katmamız gerekiyor. Epiktetos öğrencilerinin okulda çok uzun zaman takılıp kalmalarını hoşgörmez, onların örnek insanlar olarak halkın arasına karışmalarını, felsefenin yarattığı insanı başkalarına göstermelerini istermiş. Dostoyevski’nin Staretz Zosima’sı da ölmeden az önce Alyoşa’ya benzer bir öneride bulunur: 'Manastırdan çık ve olgun kişiliğinle halkın arasına karış!' Sonuç olarak; Günümüz insanının, önce insan olma adına, en başta kendisini bilerek yaşamak, bilgisizlik evreninden hakikate ulaşmak ve gerçeğe bakabilmenin önemini idrak ederek mutluluğa ulaşmak, en önemlisi gelecek için pırıl pırıl nesillerin yetişmesinde, pay sahibi olabilmeye inanmak adına, kendisini ve çevresini tesviyede görmeli ve kimseyi dışlamadan değer vermeyi öğrenmelidir. Saygılarımla  (035) Eylül – Ekim 2014
Galatalı
DIYALoG
- 122 -
etrafımda olup, bitenleri anlıyabilecek bir yaştaydım. Üstelik oldukça da meraklı olduğumdan, büyük saygı duyduğum iki yetişkinin bazı konuşmalarına kulak misafiri olmakla yetinmeyip, ara, sıra onlara katıldığım da olurdu. Bu bağlamda, Avram Leyon’un karşılaştığı güçlükleri ve “her şeye rağmen” gazetenin doğuşunu çok iyi biliyorum. O günlerde Babamın sık, sık yinelediği şu sözleri hala kulağımdadır: “Azizim Leyon, çok çetin ve dikenli bir yola girdin, ama azminle başarılı olacağına eminim...” Küçük Bir Kız
COYA DELEVİ / İstanbul
Şalom Ailesinin Üyesi Olmak
29 Ekim 1947… Gazetemle ilk tanışmamızdan beri yıllardırdır süregelen bir dostluk.. “Şalom”a olan ve aslında 1947 öncesine dayanan bağlılığımı ifade etmek için, “Sadakat” sözcüğünü kullanmak pek abartılı olmaz kanımca... Zira ben, daha ileri gidip, metaforik bir ifadeyle, Şalom’un “doğum sancılarına” tanık olduğumu iddia edebilirim. Bu bağlamda onunla böylesine bir bağlılığım olması çok doğal bence.. Çeşitli dönemlerde ya da evrelerde yollarımız kesişmiş ve özellikle son 14‐15 yıldır Gazetem, yaşamımda daha da önemli bir yer tutmağa başlamıştır. İtiraf etmeliyim ki, tümüyle Judeo‐Espanyol lisanında yayınlandığı ilk yıllarda, onu pek fazla okumadım. Yabancı dil öğrenmeye başladığım, yeni okulumda yeni arkadaşlıklara yelken açtığım ve (belki de !!) başımda “kavak yellerinin” estiği dönemdi. Ayrıca, genellikle Türkçe konuşmayı tercih ettiğimiz yıllardı. Ev ortamındaysa, dedem ve ninemle bir arada yaşadığımız Harp yıllarından kalan bir alışkanlıkla olacak, genellikle J‐Espanyol’u kullandık. İyi ki öyle yapmışız... Bu sayede ben, atalarımızın lisanını eksiksiz, bu güne kadar koruyabildim… Bir lisan‐Bir insan deyimine inananlardanım… 1940’larda, anılarımda sıklıkla sözünü ettiğim Galata’da Saffet Bey Apt. da oturuyorduk. 1947’ye gelindiğinde de hala oradaydık. Rahmetli Avram Leyon ve ailesi ile aynı binada komşuyduk. Rahmetli Avram Leyon ve Rahmetli Babam yaşıt olduklarından pekiyi anlaşırlar, çoğunlukla ciddi konular üzerine uzun, uzun sohbetler yaparlardı. O dönem, orta tahsilimi sürdürüyordum. Yani 1947 senesinin 29 Ekiminde, Şalom Gazetesi, Avram Leyon ve İzak Yaeş’in yönetiminde, yayın  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 123 -
bir övünç kaynağı ve mutluluk olur bizim için!...” yaşamına ilk adımını attı. Babamla birlikte, Şair Ziya Paşa Yokuşu, Lakerdacı Sokak No.6/1 deki bürosunu ziyaret ettiğimizi iyice anımsıyorum. 1980’lerde taşındıkları Osmanbey Samanyolu Sokaktaki yerine bir kaç kez gitmişliğim var... Türkçe olarak yayınlanmaya başladığı dönemdi. O sıralar, “Hepimiz birer Sanatçıyız” sloganlı köşesine ara sıra Türkçe şiirler yazardım. Bu arada şunu da belirtmek isterim. Biz de 1954 yılından beri o muhite yakın oturuyorduk zaten... Şalom, günümüzde Türkiye Yahudilerinin sesi ve halen bu alanda tek yayın organıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi, kuruluş aşamasında, Sn. Leyon büyük güçlüklerle karşılaşmıştır. Daha sonraki yıllarda da zaman zaman yoluna çıkan çeşitli engellemeleri şu şekilde dile getirmiştir: “...Geçtiğimiz dönemlerde çektiğimiz zorlukları yine anlatmak istemiyorum. Bize yapılan tüm baskılara rağmen, en karanlık dönemlerimizde dahi çizdiğimiz yoldan sapmadık. Toplumumuza olan hizmet aşkımız, yıllar önce aldığımız bu misyonu devam ettimek için bizlere güç veriyor. Dar bir “format” ta bile olsa, bu küçük gazeteyi düzenli bir şekilde çıkaracağız...” Zamanla “Şalom”, Nişantaşı Dr. Orhan Hersek (o zamanki adıyla Kuyulu Bostan Sokak), Mola Apt.ına taşındı. Ve... tesadüf bu ya!, evimin yan balkonu tam Mola Apt.la karşı karşıyaydı... Seneler geçti, bu kez Gazetemin yeni adresi, Teşvikiye’deki bugünkü binaydı. Bu mutlu olayı Rahmetli Salamon Bicerano’dan dinleyelim: “...Biz, tüm “Şalom” çalışanları için bir bayram, bir coşku vesilesi oldu... En sonunda küçük bir kütüphanemiz var. Orada, Osmanlı İmparatorluğu Yahudilerinin Kültür Mirasına ait belgeleri toplayabileceğiz... Yavaş yavaş da olsa, okurlarımızın bir bölümü, yaptığımız yeniliklerin farkında, bizi destekliyor ve kutluyorlar... Gazetemiz günden güne büyümeli, bir “Kültür Mozaiği” olmalı. Onu “Le Figaro”, ya da bir “Le Monde”seviyesine getirebilmek ne kadar büyük 1980’lere gelindiğinde, bir kadro değişimine yönelen gazetemiz, tek bir sayfası J‐E olmak üzere, tümüyle Türkçe yayınlanmaya başladı. Böylece daha çok sayıda okura ulaşabildiğini söyleyebiliriz. Bu sayede, “Ladino”yu çok iyi bilmeyen, ya da hiç tanımayanlar (ki bunlar maalesef bir hayli) gazetemize artan bir ilgi göstermeye başladılar. Atalarımızın diline olan kayıtsızlığa üzülenlerden biri de, kuşkusuz gene Sn. Biceranoydu. Engizisyon’un dahi yok etmeyi başaramadığı bu lisanı, Judeo‐Espanyol sayfasında yaşatmaya adadı  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 124 -
“Gözlem”, çok sayıda kitap, minyatür, müzik albümü ve Tallet, Mezuza, Hanukiya v.s gibi dinsel objeler içeren bir koleksyona sahiptir.1999 yılında yitirdiğimiz Kitap Editörü Gila Kohen’in adını yaşatmak gayesiyle tertiplenen “Gila Kohen Öykü Yarışması”, yazım hayatına yeni isimler kazandırmaktadır. Ayrıca, her yaşa hitap edebilen dönemsel dergiler de yayınlanmaktadır. kendisini... Yazılarında sıklıkla bu konuyu gündeme getirdi. Toplumumuz bünyesindeki Ladino yazabilenlere defalarca çağrılar yaptı. Ama ne yazık ki bügün bile, benim tekrarladığım bu çağrılar yanıtsız kalıyor. Evet, Sn. Bicerano’nun “misyon”unu sürdürmeye gayret eden bir ekibimiz var. (küçük de olsa!) Judeo‐Espanyol sayfasının boş kalmamasi için arkadaşlarımız, Klara Perahya, Dora Niyego, Şeli Gaon’la beraber, bunu başarmaya çalışıyor, sayfamızın yaşaması için elimizden geleni yapıyoruz... “Şalom” oldukça geniş bir aile. Bir ara sevgili Tilda Levi “Şalom ailesine mensup olmak bir ayrıcalıktır. Burada birçok dost edindim..” demişti. Günümüzde de “Şalom”, toplumumuzun sesi olmayı sürdürmekte, Israil ve Dünya Aktüalitesini, Diaspora’daki diğer Yahudi toplumları ile ilgili haberleri vermekte, panoramik bir bakışla, her hafta, Türkiye’deki Cemaatimizin sosyal, kültürel, dinsel aktivitelerini okurlarına aktarmaktadır. Ayrıca, Ekonomi, San’at, Sağlık, Genel Kültür, Spor, Magazin v.s. Türkçe ve Ladino yorumları verilen “Peraşa”larla, gazetemiz, okuruna oldukça geniş bir yelpaze sunmaktadır. Evet, burada benim de birçok genç arkadaş edindiğim bir gerçek. Ara sıra Atiye Sokaktaki yerimize gelip, o havayı solumak bile bana enerji veriyor. Dizgide olsun, bilgisayarda, “Arşiv” ya da fotokopide olsun, kısaca her bölümde, çalışanlar yardım etmeye hazır. Herhangi birini unutma riskini göze alamadığımdan, tek tek isim veremiyorum. “Şalom” ailesinin bir üyesi olmak cidden ayrıcalık... Ve ben, kendime ekstradan bir ayrıcalık daha tanıyorum. Günümüzde sanırım, Avram Leyon’u yakından tanımış, onun çabalarına ve “Şalom”un doğuşuna tanık olmuş fazla kimseyi bulamazsınız!.. Büyük çoğunluğu Yahudilikle ilgili eserlerden oluşan zengin bir kütüphanesi olan “Şalom”, bu açıdan çok değerli bir dokümantasyon merkezi. “Kültürel aktivitemiz çok gelişmiş olup, bugün oldukça saygın bir kimliğe kavuşmuştur..” Halen İyi ki doğdun “ŞALOM”‐İyi ki varsın…  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 125 -
olduğu anti‐Semitizm konusuna Türkiye açısından bakılacak olursa, her iki ülke tarihinde azınlıklara hoşgörü ile birlikte zaman zaman tavan yapmış ve sık sık örneklerini görebildiğimiz ırkçı eylem ve söylemleriyle karşılaşılaştığımızda, anti‐Semitizmin anti‐Yahudilikten öte bir anlam taşıdığını kavramak pek o kadar kolay değil. Hristiyanlık ve Müslümanlık elbet Yahudilikten farklı doktrinlerdir, her birine bağlı farklı örf, adet ve kültürlerden ve hatta mezheplerden bahsedilebilir, fakat prensip olarak Yahudilik anti‐Hristiyan veya anti‐Müslüman değerler içermediği gibi, Hristiyanlığın veya Müslümanlığın anti‐Yahudilik olarak değerlendirilmesi gerekmez, nitekim genelde doktrinlerdeki tezatlardan ziyade paralellere dikat çekmek ve muritlerine sagladıkları güvenden bahsedilebilir. Ne var ki, Yahudiliğin bir nevi yobazlıktan ibaret olduğu varsayımından kalkılacak olursa, bir takım yobazlık örneklerini Yahudilikle bağdaştırmaya çalıştıktan sonra Kolonyalist, Emperyalist, Kapitalist, Sosyalist, Komünist, Enternasyonalist, Militarist, Pasifist,... velhasıl her nevi idealizmin Yahudi marifeti olduğu kabul edildiğinde, farklı idealler güttüğünü iddia edecek olan herhangi bir yobazın tarif icabı anti‐Semit olması gerekir. Böyle bir kısır döngü içerisinde, Washington’dan Mektup
ALTAN GABAY / Washington DC
Özgürlük, Demokrasi
ve Anti-Semitizm
Bir yandan iletişim imkanlarının artmasıyla yayılması kolaylaşmış özgürlük ve demokrasi hareketlerinin küreselleşmesini izledikçe, diğer yandan kendi güçlerini hakim kılabilmek için, mutlak irade kısvesi altında yayılmakta olan iftira dolu çirkin istismarların nefret ve şiddet olaylarına dönüştüğüne şahit olmaktayız. Aile, kabile, mezhep, tarikat, örf ve adet gibi manevi değerlerin istismarına geçildiğinde farkına vardığımız ırkçı eğilimlerin temeline inmeye çalışacak olursak, tüm ırkçılıkların kökünde anti‐Semitik fikirler (1)
bulabiliriz. Elisabeth Roudinesco'nun 2009 yılında yayımlanmış “Retour sur la question Juive”(2) kitabında dikkat çekmiş olduğu bu geleneksel problem şimdi ingilizceye tercüme edilmiş bulunuyor(3). Bir Fransız tarihçi ve psikanalist olarak Dr. Roudinesco'nun Avrupai bağlamda yaklaşmakta  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 126 -
lisanında sözlere verdiğimiz değer üzerine tarih profesörü kızı Fania Oz‐Salzberger ile beraber ünlü İsrail'li yazar Amos Oz'un yayımlamış oldukları "Jews and Words(4)" kitabı, sorunları Orwellian boyutlu bir cehenneme dönüştürmememiz için bir rehber vazifesi görebilir. Hoşgörü, barış ve demokrasi gibi kavramlardan bahsedildiğinde, bazen bütün sorunların çözümleneceği hayaline kapılabiliriz. Kendi görüşlerini mutlak irade sananların problemi kavramaları imkansızdır. Diyalog, hoşgörü, tolerans gibi kavramlar ise farklı görüşlerin muteber olabileceğinin kabulü ile anlam kazanmaya devam edebilir ve insanlık medeniyeti için bir ümittir(5). bugün Avrupa'da İslamofobiden başlayıp anti‐Arap ırkçılıkla sonuçlanabilen yobazlıkların temelinde yatan anti‐Semitizmi anlayabilmek için, Müslümanlığın temelinde Yahudilik bulunduğu ve Yahudilik ortadan yok olursa Müslümanlık ile birlikte Orta Doğu’dan başlayarak dünyamızla ilgili bütün sorunların gündemden kalkacağı teorileri ile probleme girilmesi gerekiyor. Benzer bir şekilde politik bağlamda, Irak savaşları, Arap baharları, ABD seçimleri, Mısır darbeleri,.. gibi her olayın ardında bir Yahudi parmağı aranıp bulunduğunda, Yahudiler yok olursa ekonomi dahil her problemin düzeleceğine yobazları ikna edebilmek için bazı politik liderlerin manipülasyonları fazla bile, sıradan insanların beterini yapıp sosyal medya vasıtasıyla derhal yandaşlarına yaymaları daha da kolaylaşmış bulunuyor. Elisabeth Roudinesco probleme güncel bağlamda bakıp her sorunumuzu çözümlemeye girişmeden, dikkatsizce kullandığımız terimlere açıklık getirmekle, bir takım safsatalardan kaçınarak, problemleri sağlam bir temele dayandırmaya çalışıyor. Yahudi geleneklerimizde ve İbrani (1) http://en.wikipedia.org/wiki/Élisabeth_Roudinesco (2) http://www.albin‐michel.fr/Retour‐sur‐la‐question‐juive‐
EAN=9782226187147 (3) Revisiting the Jewish Question Paperback – January 7, 2014by Elisabeth Roudinesco (4) http://www.amazon.com/dp/0300205848 (5) http://www.lemonde.fr/livres/article/2009/10/29/retour‐sur‐la‐
question‐juive‐d‐elisabeth‐roudinesco_1260094_3260.html  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 127 -
senaristliği mesleğinin yaratıcısı. Bütün bunları 51 yıllık kısa bir hayata sığdıran bir kişi. René Goscinny kısaca böyle tanıtılıyor. René Goscinny 14 Ağustos 1926 tarihinde Polonya göçmeni Yahudi bir ailenin ikinci çocuğu olarak Paris’te dünyaya geldi. Babası, Stanislas Simha Goscinny kimya mühendisi idi. Stanislas Haham Abraham Goscinny’nin oğlu olarak Varşova’da doğmuş, I. Dünya Savaşı’ndan sonra eğitimini tamamlamak üzere Paris’e gelmişti. René’nin annesi Anna ise, editörlük yapan Beresniak ailesindendi. Pogromlar sonrası ailece yaşadıkları şimdiki Ukrayna’da Khordorkow kentini terketmek zorunda kalmışlar ve 1912 yılında Paris’e yerleşmişlerdi. René’nin dedesi Lazare Abraham Beresniak, Paris’te yayınlanan Yahudi ‐ özellikle Yiddiş ve Rusça ‐ gazetelerin basıldığı Beresniak matbaasını kurmuştu. Bu matbaa Paris’te halen faal durumdadır. Görüleceği gibi René küçük yaştan itibaren aile büyükleri aracılığıyla hasidik ve Yidiş mizahına ve yazı işlerine vakıf olmaya başlamıştı. Metince
METİN DELEVİ / İstanbul
Asteriks ve Red Kit’in Yaratıcısı
RENE GOSCINNY 107 dile ve lehçeye tercüme edilmiş yaklaşık 500 milyonluk kitap satışı, yediden yetmişe herkesin merakla takip ettiği onlarca çizgi roman kahramanı yaratıcısı veya fikir ortaklığı, çizgi roman  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 128 -
René Goscinny 26 Aralık 1943 yılında, 17 yaşında lise diplomasını aldı. Ancak bu mutlu olaya kısa bir süre sonra gölge düştü, René’nin babası vefat etti. Geçim sorunları nedeniyle René yükseköğrenim hayallerini bırakıp iş aramak zorunda kaldı. Ertesi yıl 1944 yılında ilk işine başladı, bir lastik fabrikasında muhasebe yardımcısı olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra, bir reklam ajansından kendisi için daha uygun olan desinatörlük teklifi alınca ilk işinden istifa etti. Bu dönemde de kariyerinin ilk eserlerini üretmeye başladı: Buenos Aires Fransız Lise’sinin bülteni Quartier Latin’de yazıları ve çizdikleri yayınlanmaya başlandı. René 1945 yılı sonunda annesi ve kardeşi ile birlikte Arjantin’den ayrılıp dayısı Boris’in yanına, New York’a gitti. New york’ta Fas kökenli bir şirkette tercümanlık yapmaya başladı. 1946 yılında askerlik hizmeti için Fransa’ya geri döndü. Kısa sürede teğmenliğe terfi etti. Birliğinin resmi çizeri oldu. Birliğin bütün yemek menüleri ve afişleri onun elinden çıkmaya başladı. Askerliğini tamamladıktan sonra kısa bir süre daha Fransa’da kalıp “Altın Gözlü Kız” romanının resimlerini hazırladı. René, New York’a Stanislas Goscinny ve Anna Beresniak Paris’te tanıştılar ve 1919 yılında evlendiler. İlk çocukları Claude 1920 yılında doğdu. İkinci çocukları René’nin 1926 yılında doğumundan iki yıl sonra baba Stanislas’ın cazip bir iş teklifi alması üzerine ailece Arjantin’de Buenos Aires kentine yerleştiler. Ancak Fransa ile bağlantılarını kesmediler. Yaz tatillerinin çoğunu Fransa’da geçirdiler. Küçük René eğitimine Buenos Aires Fransız Okulu’nda başladı. Çekingen bir karakteri olmasına rağmen, René okulda çok seviliyor, tüm arkadaşlarını ve hatta öğretmenlerini bile güldürmekte ve eğlendirmekte çok başarılı oluyordu. Keskin bir mizah anlayışı vardı. Bu yıllarda gelecekteki mesleğine ilk adımlarını attı. Fransa ziyaretlerinden birinde beraberinde getirdiği Superman, Tarzan gibi resimli romanları birebir tekrar çizip arkadaşalarına dağıtmaya başladı. 1939 yılında Avrupa’da savaş başladı. Avrupa’dan uzakta olmaları nedeniyle Goscinny ailesi güvendeydi. Ancak Fransa’da kalan aileden, hem Goscinny hem de Beresniak ailelerinden birçok kişi Auschwitz ve Pithiviers’te hayatlarını kaybetti.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 129 -
Aynı yıl Brüksel seyahati esnasında dev World Press ajansının yöneticisi Georges Troisfontaines ile tanıştı. René’nin yeteneğini gören Troisfontaines, aracılar yardımıyla kendisini World Press için çalışmaya ikna etti. İlk görev yeri Paris ve ilk görevi de Albert Uderzo’nun hazırladığı çizgi romanları düzenlemek olacaktı. Goscinny‐ Uderzo işbirliği Goscinny’nin ölümüne kadar devam etti. Bu işbirliğinin ilk ürünü Kızılderili Oumpah‐pah oldu. Bu karakter aslında ABD okurları için hazırlanmıştı ancak ABD’den önce Avrupa’da popüler oldu. dönüşünden sonra uzun bir süre işsiz kaldı. Hayatının en kötü dönemini yaşadı. René bu dönemden bahsederken, “Yalnızdım, dostum yoktu, işim yoktu ve beş parasızdım” derdi. 1948 yılında nihayet kendine uygun bir iş buldu. İleride Mad Magazine’in ünlü dörtlüsünü oluşturacak Harvey Kutzman, Willy Elder, John Severin ve Jack Davis’in yardımcısı olarak küçük bir stüdyoda çalışmaya başladı. 6 ay sonra Kunnen Yayınevi’nin sanat yönetmeni oldu. Aynı yayınevi için 4 çocuk kitabı yazdı ve yayınladı. Bu dönemde, 1955 yılından ölümüne kadar Red Kit (Lucky Luke) çizgi romanı için birlikte çalışacağı Morris ( Maurice de Bevere) ile tanıştı. 1950 yılında kariyerinin ilk çizgi romanının senaryosunu hazırladı ve resimledi. New York’lu yalnız dedektif Dick Dicks. Metinler mükemmeldi ancak çizgisi için aynı şeyler söylenemezdi. Biyografisinde anlatıldığına göre, otomobilleri iyi çizemediği için roman kahramınını bir yere acil yetiştirmek gerektiğinde bir araca bindirmek yerine koşturmayı tercih ediyordu. 1951 yılında René, International Press/World Press ajansının yöneticiliğine getirildi. 1955 yılı unutulmaz Red Kit (Lucky Luke) in doğum yılı oldu. Red Kit Goscinny‐
Morris ikilisinin ürünüydü ve Goscinny’nin ölümüne kadar 40 serüveni yayınlandı, genç‐yaşlı herkes için klasikler arasında yer aldı.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 130 -
Goscinny ve Uderzo işten çıkartılan diğer yazar ve çizerlerle birlikte Edi France/Edi Press Ajansı’nı kurdular. İlk başlarda reklama yönelik yayınlar ürettiler. Daha sonraları ise, birçok işbirliği ile birçok çizgi romana imza attılar. Bazıları başarılı bazıları başarısız oldu. Goscinny ünlü Tintin dergisi için de çalışmaya başladı. René’nin bu yüksek tempolu çalışması 29 Ekim 1959 yılına kadar devam etti ta ki.... 29 Ekim 1959 tarihi Goscinny ve çizgi roman tarihinin dönüm noktasıdır. Bu tarihte, Goscinny, Uderzo ve Charlier, tüm kesimlere hitap edecek Pilote dergisini yayınlamaya başladı. İlk sayısı ile birlikte efsanevi Galyalı Asteriks doğdu. Pilote dergisi o dönem için bir devrim niteliğindeydi. Goscinny’nin keşfettiği tüm yetenekler bu dergide çalışıyordu. Onlarca çizgi roman kahramanı bu dergide buluşmuştu. Ancak daha bir yıl geçmeden dergi mali sıkıntılar yaşamaya başladı. Aralık 1960 da sembolik 1 Frank karşılığında dergi Georges Dargaud’ya satıldı. Goscinny yeni yapıda yazı işleri ekibine katıldı. Bu Aynı yıl Goscinny, çok başaramadığı çizim işini tamamiyle bıraktı ve kendisini senaryo yazmaya adadı. Yine aynı yılın Eylül ayında, Le Moustique adlı bir Belçika dergisinde, Jean‐Jacques Sempé ile birlikte yine bir klasiğe dönüşen Le Petit Nicolas (Türkiye’de Pıtırcık olarak tanındı) karakterini yarattı. Bu karakter altmışlı yılların başından günümüze kadar çok tutuldu, Fransız Okullarında ders müfredatına bile girdi. 1956 yılı René Goscinny için bir dönüm noktası oluşturdu. Aralarında René’nin de bulunduğu, Uderzo liderliğinde bir grup bir manifesto yayınladılar. Manifesto’nun konusu, yazar ve çizerlerin telif haklarının korunması, bu hakların yayınevleri ve ajanslar tarafından sömürülmesini engellemek idi. Bir çeşit şirket içi isyan olarak görülen bu hareket hepsinin World Press’de işlerine son verilmesiyle sonuçlandı.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 131 -
DIYALoG
1964 de Asteriks Gladyatör albümü 150.000, 1966 da Asteriks Brötanya’da albümü iki haftada 600.000 ve 1967 de Asteriks ve Normanlar bir günde 1.200.000 sattı ve ikinci baskısı da 300.000 adet sattı. Başta Red Kit ve Iznogoud olmak üzere diğer kahramanlarının albümleri de kendi çaplarında satış rekorları kırdılar, Pilote dergisinin satışları ise Fransa’da neredeyse günlük gazete tirajlarını yakalamaya başladı. Goscinny 1967 yılında hayatına giren ilk ve tek kadın olan, kendisinden 13 yaş küçük Gilberte Pollaro‐Milo ile evlendi. 1968 yılında bu evliliğin tek çocuğu Anne doğdu. Ancak 1968 de yaşanan bir olay tüm bu mutlulukları gölgeledi. Pilote dergisinde uyguladığı ataerkil yönetim şekli, şahsi başarıları ve zenginliği, dergi bünyesinde kriz nedeni oldu. Çalışanların büyük bir kısmı bu ve bazı diğer sorunlar nedeniyle Goscinny’yi ağır bir şekilde tenkit etmeye başladı. Bu yoğun tepkiler karşısında Goscinny Pilote dergisinden bir süreliğine uzaklaşmaya karar verdi. Bu boşluktan yararlanarak radyo‐tv alanına kaydı. 1968 yılı sonunda Asteriks’i çizgi film olarak kritik dönemde Goscinny ilk kez olarak, çizgi roman dergileri haricinde bir alanda çalışmaya başladı. Ünlü haftalık magazin dergisi Jours de France’da endüstri devi Marcel Dassault tarafından hazırlanan Gaudéamus adlı kahramanı devraldı. Aynı dönemde, şatışa çıkan ilk bağımsız Asteriks albümü 6.000 lik cılız bir satış gerçekleştirdi. Asteriks konusunda ümitsizliğe düşen Goscinny yeni bir kahraman yaratmaya karar verdi: Harun el Prusa, Halife yerine Halife olmak isteyen kahraman veya daha sonraki adıyla Iznogoud. Goscinny’nin şansı yeniden açılmıştı. Iznogoud’un başarısından sonra Asteriks’in ikinci albümünün 150.000 lik satışı ümitlerini yeniden arttırdı. Peşisıra çıkan 4 Red Kit albümünün başarısı da mali durumlarını düzeltmeye yetti. Peşinden ödüller de geldi. 1964 de Alphonse Allais, 1967 de Sanat ve Edebiyat Şövalyesi ödüllerine layık görüldü.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 132 -
DIYALoG
ve nihayet 15 sayfayı dolduran yayın listesi ile, René Goscinny dünya çizgi roman sahnesinin bir numaralı ismi olarak görülür. sinemaya aktardı. 1970 de Asteriks ve Kleopatra, 1971’de Red Kit Daisy Town beyazperdede gösterime girdi. Pazar sabahları yayınlanan radyo programları hazırladı. Savaş sonrası yeni bir çizgi roman modası yaratmış, çizgi roman senaristliğini bir sanat dalı haline getirmiştir. 1974 yılında Uderzo ile ortak olarak Idefix film stüdyosunu kurdu. Burada ilk uzun metrajlı Asteriks filmini hazırladı. Yarattığı kahramanlar ölümünden sonra da yaşamaya devam etmiştir. Asteriks, Goscinny‐
Uderzo imzasiyla yayın hayatına devam etti. 2002 yılında Asteriks ve Obeliks, 2009 yılında Le Petit Nicolas – Pıtırcık uzun metrajlı normal film olarak beyaz perdede gösterime girdi. 1972 yılnda Pilot dergisine Genel Müdür olarak dönüş yapmıştı ancak 1973 yılında dergiden tamamiyle çekildi. 1974 yılında İsveç Uluslararası Adamson ödülüne layık görüldü. Beyaz perdeye katkılarından dolayı ölümünden sonra, 1978 yılında, Cesar ödülü verildi. Her sene Angouleme Festivali’nde dağıtılan Goscinny “En İyi Çizgi Roman Ödülü” ihdas edildi. Kaynaklar : 1976 yılında yayınlanan Asteriks’in 23. albümü yalnız Fransa’da 1.350.000 adet sattı. 5 Kasım 1977’de, ailesi ile birlikte yaptığı İsrail ziyareti dönüşünde yaptırdığı efor testi esnasında geçirdiği kalp krizi sonucu 51 yaşında hayata gözlerini yumdu. 







Görkemli bir cenaze töreni sonrasında Nice Yahudi mezarlığına gömüldü. Tüm dünyada 500 milyon adedi aşan albüm satışı, yarattığı yaklaşık 2.000 çizgi roman karakteri, 107 dil ve lehçeye çevrilen efsanevi Asteriks ve Red Kit  www.goscinny.net Goscinny, Biographie – Actes Sud 1997 Dictionnaire Goscinny René Goscinny – Encyclopedie Larousse www.asterix‐international.de Handbook of French Popular Culture – Pierre L. Horn http://www.asterix.com/encyclopedia/the‐authors/ Planete Lucky Luke (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 133 -
şekilde olmak üzere – toplumlarımızın ihtiyaçları ve gelişimi için gönüllü çalışmaktan kaçınmıyorduk. Şans mı değil mi hiç bu konuya girmeyeceğim, bununla birlikte gönüllü çalışarak herhangi bir kurum etkinlik veya ortamda hiç bir şey beklemeksizin destek vermenin muhteşem keyfini de gözardı etmek istemem. İz Düşümü
LİNA FİLİBA / İstanbul
Gönüllülüğün
Dayanılmaz Hafifliği vs.
Yıllar önce sohbet ettiğim genel toplumdan yeni tanıştığım bir dost hiç unutmayacağım bir yorum yapmıştı. “Ne mutlu size ki azınlıksınız ve küçük bir toplum olduğunuz için birbirinize destek veriyor ve kendi toplumunuz için gönüllü çalışarak kendi sorunlarınızı çözüyorsunuz” demişti. Hayretle dinlediğim yorumu üzerinde epeyce konuşmuş olmamıza rağmen asıl kendisinin genel toplum içinde ufak bir azınlığın mensubu olmadığı için şanslı olduğunu düşündüğümü söylesem de onu inandıramamıştım. Genel toplum içinde ufak bir alt grup olmanın getirdiği gerçeklik ve sorumlulukları kendi son derece romantik bakış açısı ile görmeye ısrarcı idi, ben de onun keyfini kaçırmak istemediğimden fikrini değiştirmek için daha fazla uğraşmadım. 10 Ağustos Pazar günü, kör sabah köprüyü geçip seçimde sandık müşahiti olarak görev alacağım okula gitmek üzere, yüreğim pır pır heyecan içinde arabamla gidiyordum. Gönüllülüğün dayanılmaz hafifliği ve günün heyecanı ile başım bulutlara ermişti neredeyse. İnanılmaz bir şekilde, bir anda başım değilse bile arabam bulutlara erişiverdi. Pür neşe ile araba kullanırken Beykoz’a inen sapağı kaçırarak, dosdoğru Riva’ya doğru giden yola henüz yükselmeye fırsat bulamamış bulutların içine girdiğimin farkına varıverdim. Panik, kendi kendime kızma sonunda tekrar beynimi yeryüzüne geri döndürmemle, dikkatle doğru yola sapıp görev yapacağım okula yöneldim. Beykoz ilçesinde küçük tipik bir ilköğretim okulu gün boyunca mekanımız olacaktı. Moda’da Arkadaşımın haklı olduğu bir konu vardı; bizler – sadece Yahudiler değil, diğer azınlıklar da benzer  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 134 -
babaları emekli olmadan aynı yerde işçi olarak çalışmaya başlıyorlar ve kendi ailelerini kuruyorlardı. Zamanında aile reisinin inşa ettiği gecekonduya imkân varsa eklemeler yapılarak genç aileyi de barındırmaya çalışıyorlar yoksa da birlikte yaşıyorlardı. öğrencisi olduğum ilk okulumdan çok farklı olmayan ve zamanı durduran bir ortam idi. Sandık kurullarının harıl harıl hazırlıklarını yapmaya başlaması ile biz gönüllüler de müşahitliğe başlamış olduk. Günlük yaşamlarımızda farklı semtler ve farklı ortamlarda olduğumuzdan burada gözlemlediğimiz veya birlikte çalıştığımız kişiler için sanırım bir bilmeceydim. Adımı söylediğimde bir an duraksıyorlar ama zerafetle, kimliğimle ilgili herhangi bir ek soru sormadan, sohbete devam ediyorlardı. Gün içinde çokça sohbet etme, birbirimizi tanıma ve Beykoz ile ilgili bilgi sahibi olma fırsatını buldum. Beykoz ve ağırlıklı olarak Paşabahçe’de yaşayanların büyük bir kısmı günümüzde kapanmış veya taşınmış olan üç büyük üretim tesisinde çalışmış işçiler ve ailelerinin oluşturduğu bir toplum. Bugün hiç bir üretim tesisi yok ve buralarda zamanında çalışmış olan binlerce işçi ve ailesi için şartlar çok zor, çok farklı. Semtin işsiz gençlerinin umutsuzluğunu ve onyıllar içinde toplumun yapısının nasıl değiştiğini, günümüzde kentsel dönüşüm kavramı ile bazılarının yaşamlarının nasıl daha iyiye doğru değil de zorluklara doğru adım adım gittiğini anlattılar. Eğitimli ve bilinçli olan sandık görevlileri sohbetlerde anlattıkları ile doğrusu çok da farkında olmayabileceğimiz toplumsal değişimin canlı örneğini görmemize yardımcı oldular. Beykoz kundura fabrikası, Paşabahçe tekel ve şişe cam fabrikaları aktif olduğunda binlerce ailenin geçim kaynağı idiler. Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelen işçiler buralarda çalışmaya başlıyor ardından uygun bir alanda gecekondularını inşa ederek aileleriyle yaşıyorlardı. Bu tesislerde çalışan işçilerin oğulları da daha Bugün film platosu olarak kullanılan ve özel davetler için kiralanan Beykoz kundura fabrikası İstanbul’un bir diğer ucundaki Santralistanbul benzeri bir değişime gebe gözüküyor. Diğer taraftan Paşabahçe’de sahildeki eski tekel fabrikası adı çok duyulan bir GYO firmasına satıldı ve ihtimal, turistik ticari kullanımlı günümüzün favori  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 135 -
“modern gelişim” niteliklerine sahip bir kompleks inşa edilecek. Son olarak 2014 yazında yaptıkları grevin milli güvenlik gerekçesiyle ertelendiğini okumuştuk. Paşabahçe şişe cam fabrikaları alanının geleceği hakkında bilgi sahibi değilim ama geçmişi bizler için bir şekilde anlamlı. Bir seçim günü görevi İstanbul’un iyi tanımadığım bir yöresini ve halkının geçirdiği değişimi anlayabilmeme vesile oldu. Sandık kurullarında ailece görev yapan analı kızlı veya babalı kızlı ekiplerle aynı ortamda olmak çok güzeldi. Hepimiz gibi onlar da çocuklarına iyi bir eğitim vermek ve iyi bir dünya bırakmak istiyorlar. Her sene bıkmadan yorulmadan görev alıyor ve oylarına sahip çıkıyorlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde 1890’lardan itibaren Paşabahçe’de faaliyette olan ve sonraları 1911’de sessizce kapandığı söylenen Levi‐
Modiano cam fabrikası vardı. Kapandığında fabrikanın Avrupalı cam işçileri ülkelerine döndü, Rum kökenli işçilerin büyük kısmı yaşanan savaşlar akabinde semti ve Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar. Geride kalan az sayıda cam işçisi de yıllar sonra 1935 yılında “Milli Fabrika” olarak İş Bankası tarafından kurulan Paşabahçe cam ve şişe fabrikasında çalışmaya başladılar. Zaman ve değişimle gelen bunca sorun ve dönüşümü görmeden mutlu mutlu hayatlarımızı yaşıyoruz işte, hani nerede gönüllülüğün dayanılmaz hafifliği dediğinizi duyar gibi oluyorum. Doğru bir amaç için, haklarımızı korumak için, boşvermişliğin karanlık çukurunda rehin kalmamak için gönüllü olarak bize uyanı ve elimizden geleni yapmaktan daha huzur verici bir şey olabilir mi? Paşabahçe cam işçilerinin grev yaparak haklarını arama geleneklerini yıllar içinde pek çok kez basında okuduk. Levi‐Modiano cam fabrikasında işçiler ilk kez 1903’te ve 2. Meşrutiyet sonrasında greve gittiler. Osmanlı cam işçilerinin hak arama geleneği ise Cumhuriyet döneminde kurulmuş olan Paşabahçe şişe camda ilk kez 1966’da kendini gösterdi ve sonraki yıllarda çok kez tekrarlandı. Aydınlık günler dileğimle.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 136 -
“Taht”a çıkar. Süleyman’ın krallığı, Davut’un olası bir Taht kavgasını önlemek için aldığı bir karar sonucudur. Taht kavgaları ve insanî zaaflar: Süleyman kral olunca, ilk “icraatı” şudur: Davut’a son yıllarında hizmet etmiş olan Avişak adlı bir kız vardır. Süleyman kral olmadan önce, kendini kral ilan eden, sonra korktuğu için geri plana çekilen ağabeyi Adoniya, bu kızı kendine eş olarak ister. Süleyman’ın buna tepkisi büyük olur. Adoniya, bu isteği nedeniyle, hemen öldürülür. Hırs dolu bir adamın, hem de babasına hizmet etmiş bir kızı istemesi, büyük bir saygısızlıktır. Ayrıca, olası bir başkaldırış da böylelikle önlenmiş olur. Adoniya’nın ileride yeniden kendini kral ilan etmesi, Taht’a çıkmak istemesi, Süleyman açısından bir tehdit oluşturması da ortadan kalkmıştır. Süleyman’ın ikinci “icraatı” şudur: Ordu komutanı Yoav, daha önce Adoniya’nın krallığını desteklemiş ve kabul etmiştir. Süleyman bu kez, Yoav’ın öldürülmesini emreder. Yoav, RAB’nin çadırında saklanmış olsa bile, orada infaz edilir. Ayrıca, kâhin Abiatar da görevden alınır. Böylelikle, Yaşam
TUFAN ERBARIŞTIRAN / İzmir
Kral Süleyman
ve
Taht Oyunları
“RAB senin için soy yetiştireceğini belirtiyor: Sen ölüp atalarına kavuşunca, senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim. Adıma bir tapınak kuracak olan odur. Ben de onun krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim. Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak. Kötülük yapınca, onu insanların değneğiyle, insanların vuruşlarıyla yola getireceğim. 2. Samuel (7:12‐15)” Kral Davut yaşlandığında, ülkede bir karmaşa başlar. Yeni kral kim olacaktır? Adoniya hemen kendini kral ilan etmiştir. Davut’un Hititli karısı Bat‐Şeva, oğlu Süleyman’ın* kral olmasını ister. Davut’un soyundan gelen bir oğul Taht’a çıkmalıdır. Davut kararını verir. “Onu İsrail ve Yahuda’ya yönetici (kral) olarak atadım.” Böylece Süleyman babası tarafından “atanmış” biri olarak  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 137 -
Tanrı, İsrail soyunun iyi ve düzgün yönetilmesi için, Davut’a belirli görevler vermiştir. “….halkım İsrail’e önder olasın diye seni otlaklardan ve koyun gütmekten aldım. Her nereye gittiysen seninleydim. Önünden bütün düşmanlarını yok ettim. Adını dünyadaki büyük adamların adı gibi büyük kılacağım. (2. Samuel ‐7:6‐11)” Davut sıradan bir adamdır, koyun güder, ot biçerdi. Ancak, Tanrı’nın isteği üzerine, toplumu yönetme yeteneği ve yetkisi ona verilmiştir. Toplumun sadece Tanrı’nın yolundan yürümesi, yanlış bir yola sapmaması için, kralların ve peygamberlerin görevleri çok büyüktür. Burada asıl olan, Taht’tır. Yani, herhangi bir toplumda, kralın oturduğu o meşhur Taht, bir simgedir artık. Sözünü ettiğimiz bu Taht, İsrailoğulları’nı Tanrı yolunda yürütmek, sadece O’na ibadet etmesini sağlamak gibi, kutsal ve önemli bir ayrıcalığı vardır. Orada oturan kişi, bu bilinçle, kendi toplumuna önderlik etmelidir. Süleyman’ın verdiği tüm emirler, hem dönemin yapısına uygundur, hem de simgesel önemi olan Taht’ın korunmasına yöneliktir. Bu Taht kirlenmemeli, her zaman temiz kalmalı, İsraillileri yönetmek için doğru politik açıdan rakibi olabilecek ağabeyini, ordunun tepesindeki komutanı ve dinsel görevi olan bir kâhin ortadan kaldırılır. Süleyman kendince akıllı bir stratejik plan uygulamıştır. Kendini üç yönden garantiye almıştır. Süleyman, Taht’ına göz dikenleri ve onların arkasında duranları böylelikle saf dışı bırakır. Taht sıradan bir makam olmaktan çıkmış, bir kralın onu korumak için yaptığı siyasi ve askeri manevraların yer aldığı bir arena olmuştur. Süleyman, bu kararlarıyla, olası bir Taht kavgasını önlemiş, toplumuna da bir yerde gözdağı vermiştir. Kral tek hüküm vericidir ve her kararı aynen yerine getirilmelidir. Krallık Taht’ı babasına, Tanrı tarafından verilmiştir. Babası da ona, Tanrı’dan izin alarak vermiştir. O halde, bu Taht kutsaldır ve oraya kendisinden başka hiç kimse çıkamaz. Süleyman, Taht’a böyle bir “değer” yükleyince, krallık başka bir amaca yönelmiştir. Tanrı’nın ilahi soluğu, orada oturana gönderdiği emirler vardır. Taht bir simgedir artık. Süleyman böylece Taht’a başka birinin el sürmesini, göz koymasını da önlemiştir. İşte olayın asıl özü budur. Şimdi burayı biraz irdeleyelim istiyoruz.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 138 -
Süleyman, Tanrı’dan aldığı bu yetkinlik sayesinde, üstün bir sezgi gücü, adil bir karar verme becerisine sahipti. Genel kanıya göre, hayvanlarla konuşur, onlara bile emirler verirdi. Yakın geleceği görür, bu anlamda tedbir alır ve toplumunu olası tehlikelerden korurdu. Süleyman bu yetkinlik sayesinde, “Tapınağı” yaptırmıştır. Mısır’dan çıktıktan 480 yıl sonra, krallığının dördüncü yılında “Tapınağın” yapılmasına başlanılmıştır. “Tapınak” yirmi yılda bitirilmiştir. “Tapınak” bittiğinde, Süleyman oraya gider ve ellerini gökyüzüne açar. “Ya RAB, İsrail’in Tanrı’sı, yerde ve gökte, sana benzer bir Tanrı yoktur.” Süleyman bütün içtenliğiyle, Tanrı’ya dua eder. Onun bu samimi duası karşılığını bulur ve Tanrı ona bir kez daha (görünür) seslenir. “Duanı ve yakarışını duydum. Adım sürekli orada bulunsun diye yaptığın bu tapınağı kutsal kıldım. …..Sana gelince, baban Davut’un yaptığı, bütün yüreğinle ve doğrulukla yollarımı izler, buyurduğum her şeyi yapar ve kurallarıma uyarsan, baban Davut’a, ‘İsrail tahtından senin soyunun ardı arkası kesilmeyecektir’ diye verdiğim sözü tutup krallığını sonsuza dek pekiştireceğim. Ama siz ya da kullanılmalıdır. Taht’ın maneviyatı, öznel olmaktan çok, toplumun geneline yayılan ve birey‐Tanrı ilişkisinde, öne çıkan tüm değerleri kapsadığı içindir. Taht’ın içselliğinde, öznel‐genel çatışkı, kendiliğinden imgesel bir “dil” yaratır. Sözünü ettiğimiz bu imgesel “dil” sayesinde, bireyin maneviyatı, dinsel inancı, Tanrı sevgisi ve korkusu, toplumuna önderlik etme isteği kendiliğinden gelişir, zamanla çoğalır ve Taht’ın içselliğinden somut bir görüntüye kavuşur. Süleyman, tapınma yerlerinin en ünlüsü olan Givon’da dua ederken, Tanrı ona (ya da sesini duyar) görünür. Tanrı, kendisinden ne isteyeceğini sorar. Süleyman, Tanrı’dan şunu ister: “Bu yüzden bana öyle sezgi dolu bir yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edip halkını yönetebileyim. Başka türlü senin bu büyük halkını kim yönetebilir? (1. Krallar /3:9)” Tanrı da ona istediğini verir: “Madem kendin için uzun ömür, zenginlik ve düşmanlarının ölümünü istemedin, bunların yerine adil bir yönetim için bilgelik istedin; isteğini yerine getireceğim.”  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 139 -
cariye olarak almıştır. Bazı yazılı kayıtlara göre,700 karısı, 300 cariyesi vardır. Süleyman bu büyük aileyi doyurmak, beslemek, iyi yönetebilmek için bütün gününü, enerjisini, potansiyelini buraya harcıyordu. İsraillilerin düşmanı olan, Babil’in tanrısı Molek’e (Kendisine çocuk kurban edilen sözde tanrı), İbranicedeki "Ge‐Hinnom" sözcüğünden gelen, “Cehennem Vadisi” (Kudüs’ün güney tarafı) adındaki bu yerde, çocuklar bu sözde tanrı’ya kurban edilirdi. Tanrı, Süleyman’a, “Başka Tanrılara tapma! (1. Krallar, 11: 9‐10)” demesine karşın, “Kudüs’ün doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı.” (1. Krallar, 11:7) Süleyman sahip olduğu parasal serveti, sonsuz denilebilecek iktidar gücünü, çevre ülkelerdeki büyük saygınlığı sayesinde, yarattığı bu sunî bilinç ne yazık ki dinsel inancının önüne geçmiştir. Dünyevi zevklerin, günlük yaşamın, gelip geçen eğlencelerin etkisinde kalmıştır. Süleyman’ın yaşamı tam anlamıyla büyük ve keskin iniş çıkışlarla doludur ve tümseklerle kapladır. çocuklarınız yollarımdan sapar, buyruklarıma ve kurallarıma uymaz, gidip başka ilahlara kulluk eder, taparsanız, size verdiğim bu ülkeden sizi söküp atacağım. (1. Krallar, 9:2‐9”) Süleyman sonraki yıllarda krallığını büyütür, zenginleştirir. Onun görkemli krallığı, birçok ülkede hayranlık uyandırmıştır. Kendisine her yıl tonlarca altın, baharat, değerli eşya gelmektedir. Tam anlamıyla bir görkem, ihtişam ve büyüleyici bir zenginlik söz konusudur. Dünya gözüyle bakıldığında, insanı zaaflara uğratacak kadar bolluk, bereket, altın ve zenginlik her yerden taşmaktadır. Süleyman için asıl tehlike şimdi başlamıştır. Onun harcamalarına hazine bile dayanmaz. Halk ağır vergiler altında inlemeye başlar. Süleyman lüks bir yaşam sürmektedir ve krallığın masrafları çok artmıştır. Bu nedenle, oğlu Rehoboam’a gidenler, onun aracığıyla vergi indirimi rica ederler. (1. Krallar – 12:3‐4) Süleyman öylesine keyfine düşkün, rahat yaşamaya alışkın biri olmuştur ki, onun bu şöhreti birçok ülkede duyulmuştur. Bu arada, Süleyman’ın bir zaafı daha vardır. İsrailli olmayan birçok kadını kendini eş ve  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 140 -
“varlığa” dönüşmüştür. Işığın kutsallığı ile kaplanmış bir alanda, kendi özünü oluşturan, mükemmelliğe erişmiştir diyebiliriz. Sözünü ettiğimiz “Taht”, İsrail toplumunu yöneten kişinin oturduğu, büyük bir güç ve yetki sahibi olduğu sıradan bir makam değildir. Bu “Taht”, Tanrısal emirlerin somuta dönüştürüldüğü, İsrail halkının rahat ve huzuru için, orada oturacak kişinin, bu emirler sayesinde, beceriyle yöneteceği toplumun hizmetinde olan bir makamdır. Orası sembolik anlamda, Tanrısal emirlerin imgesel bir “dil’e” dönüştürüldüğü, “ses” ile yayılıp, insanî değerlerin çok üzerinde bir anlayışla, İsrail halkına yönelik bir yetkinlik içermektedir. O makam kesinlikle dünyevi zaafların, hataların ve günahların yer almadığı, Tanrı’nın emirlerinin yansıtıldığı, bir kralın bu emirleri uygulamaya koyduğu, çok özel bir konuma sahiptir. Ancak, aynı “Taht”, bu kez, dünyevi zevklerin, gelip geçici zenginliğin, bedensel arzuların, yoldan çıkmışlığın adresi olarak da görülebilir. Bu “Taht” iki yüzü keskin bir bıçak gibidir. Her iki yüzünde, iki ayrı yol vardır. Birinde, Tanrı’nın Kral Süleyman, bu dünyada zenginliğin, ihtişamın, görkemin, asaletin simgesi olmuştur. Yani, alt dünyanın/yaşamın... Sonuçta o da bir insandır. Hepimiz gibi ölümlüdür. İnsan beşer, şaşar. İnsanın eksik ve hatalı yönleri vardır. Hiçbirimiz hatasız, günahsız değiliz... İnsanoğlunda zenginlik, güç, iktidar sahibi olmak, sonsuz bir krallığı yönetmek, tonlarca altın sahibi olmak gibi bu dünyaya ait, kişisel hırs ve salt iktidar coşkusu taşıyan duygular ağırlıktadır. İşte Süleyman tüm bunların simgesidir diyebiliriz. Bunların hiçbiri insanın bu dünyadaki yaşamında onun eksik ve hatalı yönlerini kapatamaz. İnsan ne zaman “Kamil İnsan” olacak, işte o zaman öteki yarısını keşfedecektir. Kendi ruhunu tamamlayan, ilahiyat anlamında, doğrudan Tanrı’ya yakınlaşan, o sonsuz güç ve ışığın içinde kendini yeniden var edecek olan insan, bundan böyle “Kamil İnsan” sıfatı taşıyacaktır. Ancak, unutmayalım ki, o özel “konuma” gelen bir insan, artık bizim bildiğimiz anlamda bir insan değildir. O kişi, ruhaniyet anlamında sonsuz bir ışığın içinde başka bir türe/biçime/algılama yetisine, şu sözlerle söylemek gerekirse, başka bir  (035) Eylül – Ekim 2014
- 141 -
DIYALoG
içinde emirlerini vermiştir. Taht bundan böyle, kendi başına bir imge olmaktan çıkmıştır artık. O Taht, Süleyman orada oturduğu andan itibaren, toplum üzerinde bir baskı, sağlam bir otorite, krallığın keskin yüzünü simgelemektedir. *Süleyman İkinci adı, Yedidiya’dır. (Tanrı’nın sevdiği kişi anlamında…) emirleri ve bu anlamda gidilecek bir yol bulunur. Diğerinde ise dünyevi zevkler, kişisel istekler, zaafların yer aldığı bir yol vardır. “Taht” her ikisini de içermektedir aslında. Kişi hangi yola girerse, sonucu kendi sorumluluğundadır artık. Son dönemde izlenme rekorları kıran bir TV dizisi var. Amerikalı yazar George R. R. Martin’in yazdığı “Game of Thrones – Taht Oyunları” adlı romanda bir karakter şu sözleri söyler: "Eğer taht oyunu oynuyorsan ya kazanır ya ölürsün. Hiçbir orta yol yoktur." Taht kavgası, Süleyman’ı tanımamız için önemli bir konudur diyebiliriz. Süleyman, Taht’a geçtiğinden itibaren, toplumu yönetmek için, oturduğu tahtı farklı bir gözle görmüştür. Orada oturmak, iktidar sahibi olmak, yönetmek, tek seçici ve emir verici olarak kabul edilmek... İşte tüm bunlar, toplumuyla Taht’ı arasında bir ikilem yaratmıştır. Taht’ın gücü, mistik bir atmosfer olmanın çok ötesinde, tamamen öznel bir yapı oluşturmuştur. Süleyman, kendi yarattığı bu yapının (fanusun), imgesel bir “dil”e dönüşmesiyle, toplumu arasında otoriteye dayalı bir politik düzen  (035) Eylül – Ekim 2014
- 142 -
DIYALoG
Seattle’ın Sefarad Yahudileri
Bize Starbucks’ı Getirdiler
Şimdi Ladino’yu Geri Getirmeye
Çalışıyorlar
Yetmiş yıl önce, Rodos Yahudileri Auschwitz’e sürüldüler. Şimdi onların bazı torunları neredeyse kaybolmuş bir kültürü korumaya çalışıyorlar. DIŞ
BASINDAN
TERCÜME Lina Filiba
Emily K. Alhadeff| 23 Temmuz 2014
Her Salı sabahı saat 10:30’da Seattle ve civarından 20 kadar yaşlı Yahudi, destekli yaşam evlerinin kütüphanesinde toplanıyorlar. 84 yaşında emekli  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 143 -
mutabık olunmasa da başka isimleri de olan ‐ İspanya’dan Akdeniz dünyasına kovulmuş Yahudilerin Ortaçağ İspanyolcasının sürülüşlerinden sonraki 500 yıl süresince kaptıkları İbranice, Türkçe, Arapça, Fransızca ve İtalyanca’dan unsurlarla karışmış lehçeyi konuşan çok az kişiden biri. Gerçi Ladino genellikle Latin harfleri veya İbranice Rashi yazısı ile yazılsa da arkaik bir yazı olan Solitreo karakterleri ile de yazılabilir; Naar ise belki de Seattle’da bu yazıyı okuyabilen tek kişi. Kente gelişinden kısa bir süre sonra toplum üyelerinin ellerindeki mektup ve el yazmaları, dua kitaplarından romanlara, son vasiyetlerden yaşlı bir adamın dedesinin vasiyetini okuması için, kendini onların sorularıyla çevrilmiş buldu. “Burada, ben dedesinin sesini 72 yıl sonra hayata geri getirebilmeyi başarmıştım” dedi Naar. Toplumun geçmişine bağlanma ihtiyacını ortaya çıkardığını anlayan Naar bir arşiv oluşturmak amacıyla onlardan sahip oldukları Ladino malzemelerden geçici olarak ayrılmaları için çağrıda bulundu. hazan Isaac Azose liderliğinde toplanan grup önce çay, kahve, kurabiye eşliğinde son gelişmeleri konuştuktan sonraki bir buçuk saati Ladino okuyup anılarını paylaşmaya harcıyor. Yağmurun bolca çiselediği bir Salı günü, kendilerine “Ladineros” adını takmış olan grup her zamankinden daha küçüktü. Grubun pek çok üyesi bir cenazeye katılmıştı. Gidişat hakkında zaman harcamaktansa Azose sözü bıraktı ve grubun yaş ortalamasının çok altında, genç üyesi Devin Naar “Folklor de los Judios de Turkiya” adlı kitaptan bir dizi bayağı şaka dağıttı. Naar neredeyse tek başına Ladino dilini ve Seattle’ın Sefarad Yahudilerinin geleneklerini yaşlanmakta olan toplumla birlikte kaybolmaktan kurtarmakta. Zeytin rengi cildi ve gülüşünü vurgulayan gamzeleri ile Naar tarih konusunda yardımcı doçent olarak 2011 yılında University of Washington öğretim üyeleri arasına katıldı ve hızlı bir şekilde kurtarıcı bir figür olarak ortaya çıktı. Selanik ve II. Dünya Savaşı sırasında Yunan toplumu Yahudilerinin kaderi konusunda uzman ve Seattle ve yöresinde akıcı Ladino ‐ diğer bilinen isimleriyle Judeo Espanyol, Judesmo veya çok  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 144 -
muskalar ve 1916 basımı Ladino – İnglizce – Yidişçe deyim kitabının bilinen tek kopyası gibi son derece nadir buluntular bulunmakta. Örnekler arasında, “Etinizi nasıl seversiniz, haşlanmış mı fırınlanmış mı?” ve “İşçiler çalışma ortamlarını nasıl iyileştirebilirler?” gibi sorular var. İkinci sorunun cevabı: “İşverenlerine karşı kendilerini birleştirerek.” “Sadece buna bakmak için İspanya’dan bir bilim adamı ofisime geldi,” dedi Naar. “Bu bizlerin bir gün herhangi bir kişi Me’am Lo’ez’in ne olduğunu ve Ladino’nun neye benzediğini öğrenmek isterse ve belki de çocuklarımıza bunu öğretmek isteyebiliriz diye Amerikan Ladino mirasını merkezileştirme girişimimizdir. *** Seattle kenti takriben 4000 kişilik Sefarad Yahudi toplumu ile ABD’de New York ve Los Angeles’tan sonra üçüncü en büyük Sefarad nüfusuna sahip. Üyelerinden çoğunun soyları Türkiye ve 70 yıl önce Nazilerin adada kalan tüm Yahudi nüfusunu oluşturan 1673 kişiyi kamplara sürdüğü ve sadece 151 kişinin kurtulduğu Yunan adası Rodos’tan. “İnsanlar düşünebileceğiniz en şaşırtıcı şeylerle geldiler,” dedi. “1600, 1700, 1800lü yıllardan kalma kitaplar. Bütün bunlar fiziksel olarak korunmuş olsalar da, içerikleri hakkında çok fazla bilgileri olmasa da korunmaya değer olduklarının biliyorlardı.” Sonuçlar, Seattle Sefarad Hazineleri girişiminin temelini bu sonbaharda açılacak olan ve ABD’deki en büyük Ladino Kütüphanesi olması beklenen dijital müze ve arşivini oluşturmakta. (Tam açıklama: Kocam bu projede Washington Üniversitesi için çalışıyor.) İlk teşvik edici çağrısını yapmaya başladıktan iki yıl sonra, Naar yerel tavan aralarından, bodrumlardan ve kitaplıklardan o kadar çok malzeme çıkmasını sağladı ki bu kolleksiyonda ABD Kongresi Kütüphanesi, Harvard Üniversitesi, İbrani Üniversitesi, Yeshiva Üniversitesi, YİVO veya Amerikan Sefardi Federasyonunun Ulusal Sefardi Kütüphanesinin kolleksiyonlarından türünün çok daha fazla sayıda örneğine sahip olacak. Düzinelerce Ladino – İbranice siddurlar, Torah yorumu Me’am Lo’ez kopyaları, romanlar yanı sıra ketubalar, tiyatro oyunları, Lilith’ten sakınmak için  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 145 -
Calvo, Policar ve David Levy adında bir başka Türk göçmeni civarında takıldıkları Yunan kahvehanesinde 1904’te Rodos’tan gelip diğer yedi erkek kardeşini getirmeye çalışan Nessim Alhadeff ile tanıştılar. Bu erkek kardeşlerden biri kocamın büyük babası idi. On yıl içinde Seattle Sefarad toplumu 600 Osmanlı Yahudisi’ni aştı. I. Dünya Savaşı sonunda ise bu sayı 3000’i aşmıştı. 1930’ların sonunda üç Sefarad sinagog, iki okul, bir Ladino tiyatro topluluğu ve dans, şarkılar, nargile ve bulema, biskoço, borekas yenilen ortak bir sosyal hayat vardı. Bu toplum o kadar sağlamdı ki 1950lerin sonlarında üyeleri sıkışık Central District’ten daha geniş South End’e taşınmaya karar verdiler. Türkiye ve Rodos’tan gelmiş olan Yahudi toplumlarına hizmet etmek için orada iki büyük sinagog inşa ettiler. Calvo, Varon, Alhadeff, Behar ve Benaroya gibi Sefarad soyadları şehrin her tarafında Pike Place Pazarı, Seattle Senfonisi Benaroya Binası, Starbucks gibi ikonik kurumların kuruluşları, finansmanları veya büyümelerine bağlantılıdır. Babası Bulgaristan’dan göç etmiş olan Howard Behar 28 yıl boyunca bir kahve firmasında çalışmış önce Hikâye Marmara’dan iki Yahudi, Salomon Calvo ve Jacob Policar’ın 1902 yılında beraber göç ettikleri bir Yunanlı arkadaşlarının New York’tan trene binip batıya yönelmelerini tavsiye etmeleri ile başlar. Calvo’nun kızının 1975’te sözlü tarih anlatımına göre, Yunanlı: “Tren durduğunda orada Seattle adlı bir kent bulacaksınız ve orayı seveceksiniz çünkü aynı Marmara gibi .” dedi. Bu hikâyenin bir başka versiyonuna göre, hiç İnglizce bilmeyen ve sadece bir tzitzit, tefillin ve yedek iç çamaşırına sahip olan Calvo ve Policar, Seattle’da bir sokağın köşesinde onları bir Aşkenaz haham görüp alana kadar “Yehudi! Yehudi!” diye bağırmışlar. Dil engeli olmasına rağmen adamlar siddur okuyarak Yahudi olduklarını ispat etmişler. Yerleşik Aşkenaz toplumu içinde bu garip, Yidişçe konuşmayan Yahudiler hakkında yerleşen şüphe New York’tan bir hahamın yolladığı mektup ile açıklığa kavuştu: 1492 yılında İspanya’dan kovulmuş olan Yahudilerin soyundan olan Sefarad Yahudileri şimdi Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkla karşı karşıya kaldıklarından Amerika’ya sığınmışlardı. Onlar da herkes gibi Yahudi idi.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 146 -
Washington Üniversitesinde Seattle Sefarad toplumu hakkında 1950 yılından beri ilk kez tez yazan öğrenci olan FitzMorris Ladino konuşanların dile yönelik tutumlarını ve dilin yok olmasındaki rollerini incelemekte. Kültürel mirasları ile çok büyük gurur duymalarına rağmen Ladineroların çoğunluğu Ladino yeterliliklerini küçümsediler. Bu da kısmen ebeveynlerinin Amerika’ya gelişlerinde İngilizceyi tercih etmelerinden oluştu. Bu olgunun bir “kayma” olduğuna değinmekte. Bir başka değişle, Seattle Sefarad Yahudilerinin dili neredeyse 70 yaş altındaki kimsenin bu dili konuşamamasından dolayı Ladino’dan İngilizceye kaymakta. “Bir dili konuşanlar bu dilde kendilerini rahat hissetmezlerse, bu dili kullanmamayı tercih ederler bu da dilin gittikçe daha fazla kaymasına sebep olur,” diye açıkladı. FitzMorris Ladino’nun yeniden sık konuşulan bir dil olmasını beklemiyor ama gözlemlediği “mikro‐canlanma”sından dolayı da çok heyecanlı. Naar, Ülkede Ladino eğitimi veren bir avuç üniversiteden biri olan Washington Üniversitesinde Rashi alfabesinde Ladino’yu temel başkan yardımcısı sonra da başkanı olmuştur. Sadece kuzeybatı bölgesinde 28 şubeli bir zincirden 15,000 den daha fazla şubesi olan uluslararası bir dev yaratmıştır. Seattle’ın Sefaradlarının deneyimi kentin Yahudi kimliğinin temel bir parçası olmuştur. Oysa yıllar içinde Sefarad – Aşkenaz “karışık evlilikler” ve dini yaşam tarzının azalmasının çekiciliği toplumun küçülmesine ve Sefarad dini yaşamına daha az ilgi gösterilmesine katkıda bulunmuştur. Şimdi burada yerleşmiş olan Sefaradların buraya ilk yerleşen Osmanlı göçmenlerinin çocukları yerine, zamanla ailelerinin anavatanlarına daha da az bağlantısı olan yeni nesiller geldikçe Sefarad yaşamına has özellikler güncelliklerini korumak için çabalamakta. *** Master tezini Ladinerolar konusunda yazan Molly FitzMorris “Ladino’nun korunması hayati önem taşıyor,” dedi. “Sadece bu insanlara ait miras dili değil, aynı zamanda dilin aracılığı ile bu kişilere ait ipuçları bulunmakta.”  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 147 -
Bu garip görünmüyor. Sefarad program ve çalışmalarının insanları kendi geçmişleri ile barıştırma potansiyeli bu girişimlerin bir özelliğidir. Naar ise kendi akademik araştırma seçimini Selanik’ten büyük büyük amcasının ailenin gerisi gibi New Jersey’e gelememiş olmasından dolayı kişisel merakından yaptı. 2002 yılında lisans öğrencisi iken kendi kendine Solitreo dilini öğrendikten sonra büyük büyük amcasının dedesine yazdığı bir dizi mektubu tercüme ettiğinde onun ve ailesinin 1943’te Auschwitz’e sürüldüklerini öğrendi. Bir Hillel Şabat yemeğinde Naar son yaptığı keşiften, Amerika’nın Ladino gazetesi La Vara’nın son editörü Albert Levy’nin Safeway bakkal torbaları içinde sakladığı not defterlerinden bahsederken karşısında kendisini dikkatle dinleyen bir lisans öğrencisi olduğunu farketti. “Onun Albert Levy’nin küçük torunu olduğu ortaya çıktı” dedi. Not defterlerini duyduktan sonra bu öğrenci Ladino öğrenmeye başladı ve Levy’nin yazıları ile şiirlerini tercüme etti. Ayrıca İbrani harfleri ile özgün bir Ladino şiir yazdı. düzeyde okuyup yazabilen 30’dan fazla öğrenci olduğunu söyledi. Bu öğrencilerin çoğunun Yahudi olmadığını ve onların Sefarad çalışmaları ve Ladino kültürel eksenine hayran olduklarını belirtti. Geçtiğimiz sonbaharda 150 kişi okulda İbrani Üniversitesinin öndegelen Ladino akademisyeni David Bunis’in Ladino hakkındaki sunumuna katıldı. Bunis dinleyicilerin popüler Şabat ilahisi “Ein Keloheinu”nun Ladino tercümesini hep bir ağızdan söylemeye başladıklarında çok şaşırdı. (Naar o sırada bir başka yazı için konuştuğumuzda “Jerusalem’de bile Ladino hakkında bir konferansa 150 kişi toplayamazsınız” demişti. “Bu asla gerçekleşmez.”) Aralık ayında üniversitede Hillel’de ilk kez organize edilen Uluslararası Ladino Gününe toplum üyelerinden 300 kişi katıldı. Ladinerolardan özellikle etkilenmiş olan Naar “Bu 19 ile 93 yaş arasında katılımcıları bir araya getirdi.” dedi. Her biri geleneksel “Ben filancanın kızı / oğlu falancayım” girişi ile başlayan kısa bir tanıtım yaptı. Aniden heyecan içinde yutkunarak “Kimliklerini bu şekilde teyid etme fırsatını bulabilmeleri eminim ki ilk kez oldu” dedi. “Garip bir şekilde beni çok duygulandırıyor.”  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 148 -
tarihi, kültürü, dini kapsayan özlemle orada olduğunu bildiğiniz fakat nasıl yakalayabileceğinizi bilemediğiniz bir dil bu .” Naar’ın yardımı ile toplum bunun nasıl olacağını anlamaya çalışıyor. *** Emily K. Alhadeff Washington eyaletinin Yahudi gazetesi JTNews’da editör ortaktır. Yazıları Moment, Coversations dergileri ve yazı kolleksiyonu Living Jewishly: A Snapshot of a Generation da bulunmaktadır. Sadece birkaç hafta önce Alex Hernandez adında bir Ladino rapçının ailesi ile birlikte Mexico’dan Seattle’a Sefarad Bikur Holim Cemaatı emekli hahamı İspanyadan gelmiş Simon Benzaquen ile din değiştirmeye geldiklerini öğrendim. Alelacele Hernandez ve Benzaquen ile beraber bir görüşme ayarladım. 13 yaşından beri sanatını icra eden (“Kuzey Meksika’daki ilk rapçı olduğumdan eminim.” dedi.) Hernandez Benzaquen’in yardımı ile popüler Ladino Hanuka şarkısı “Ocho Kandelikas”ın rap versiyonunu oluşturdu. Hernandez “Benim için, Sefarad evim demek,” dedi. “Yani Ladino köklerime geri dönmek, parçası olduğum bir şey. Ben dışarıdan gelmiyorum.” Hernandez ile 2012 yılındaki emekliliğinden sonra müzik prodüksiyonu ile kendine yeni bir amaç edinmiş olan Benzaquen Ladino şiirlerini rap için adapte etmeye başladılar. Bu yılın ilerisinde çalışmalarını sunmaya başlayabileceklerini tahmin ediyorlar. Benzaquen heyecanlı ve yoğun bir İspanyol aksanı ile “Yayılmış olan bir sürü şiir var fakat bunlar atıl” dedi. “Fakat şimdi canlandırıcı bir duygu var... Yazı orijinali: http://www.tabletmag.com/jewish‐life‐and‐
religion/179790/seattle‐ladino‐revival  (035) Eylül – Ekim 2014
- 149 -
DIYALoG
Yaşam Notları
ŞELA HABİF / İzmir
Sendeki Ben
“Bir biyografi aslında samimi bir otobiyografidir. İnsan aslında bir başkasından bahsettiğini sanır ama açıkça olmasa da kendini anlatır.” Ne ilginçtir ki en son okuduğum “Bir Aynada Üç Kadın” adlı roman pek çok yönüyle beni etkilemiş olsa da yazmaya iten yukarıdaki cümle oldu. Bir yazar, kaleme almayı seçtiği kişinin benzer özelliklerini mi taşır? Ya da anlattığı yaşam öyküsünde kendisinin izleri var mıdır? Okumalarım içinde biyografiye fazla yer vermediğimden bu yaklaşımın ne derece gerçeği yansıttığından emin değilim. Yine de bana kalırsa bir araştırma yapılsa bu türde eserleri olan yazarların, yaşamlarını ele aldığı kişilerle ortak özelliklerinin saptanacağı kanısındayım. GENÇ
GÖRÜŞ
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Bir gün katıldığım bir seminerde hayranlık duyduğum bir kahramanı, bir sanatçıyı ya da yerinde olmayı istediğim herhangi birini seçmemi istediler. Herkes aklına ilk geleni paylaşınca seçimlerimizin birbirinden oldukça farklı olduğunu gördük. Kimi bir şarkıcı, bir diğeri konuşmacı, kimisi yazar ya da oyuncu aklına getirmişti. Varmak istenen nokta şuydu ki her kime hayranlık duyuyorsak onların benzer özelliklerini kendi içimizde taşıyoruz. Bizde var olmayanı başkasında da göremeyiz. - 150 -
Soyut bir resmi veya sözsüz bir besteyi yorumladığımızda kendi hikâyemiz değil midir anlattığımız aslında? Bir romancı karakterlerini oluştururken kendini ortaya koymaması mümkün müdür? Başkası içinmiş gibi görünen tüm eylemlerimiz bile kendimize yönelik değil mi? Yaşam içinde etkileşimde bulunduğumuz her an; seyrettiğimiz bir film, okuduğumuz bir kitap, dinlediğimiz bir müzik veya ilişkide bulunduğumuz her insan birer ayna, bizi bize yansıtan… Görmek isteyene… Bu yaklaşımı kendi içimde değerlendirdiğimde doğruluğu beni şaşırtmıştı. Seçtiğim üç kişide de kendime ait birçok özellik bulunmaktaydı. Günlük yaşamımda birlikte olmaktan keyif aldığım, yakınlık duyduğum birçok insanda sevdiğim bazı özelliklerimi bulabiliyorum. Tam aksini düşünürsem, uzak durmak istediklerim de benim karanlık yanlarıma mı ayna tutmakta acaba? Bu konu kafamı kurcalarken şu sorular düştü aklıma:  (035) Eylül – Ekim 2014
- 151 -
DIYALoG
Nazlı Doenyas
İstanbul
Roş Aşana – Yom Kipur arası
ON ÖZEL GÜN
Aseret Yeme Teşuva
Yahudi takviminin, Roş Aşana ile başlayıp Yom Kipur ile sona eren ilk on günü, Aseret Yeme Teşuva ‐ On Teşuva Günü olarak adlandırılır. Yahudi inanışına göre Roş Aşana’da, Tanrı’nın önünde üç kitap açılır. Dürüst ve erdemli kişiler “Yaşam Kitabı”na, hatalarından dönmeyenler “Ölüm Kitabı”na yazılırlar. Arada kalan “benonim‐ ortalar” hakkındaki karar ise, Yom Kipur’a kadar ertelenir. ”Ortalar”, bu on gün içinde, ağırlıklı olarak Teşuva, Tsedaka ve Tefila ile Tanrı’nın onları Yaşam Kitabı’na yazmasını sağlamaya çalışırlar. Roş Aşana ve Yom Kipur’un da dahil olduğu bu on gün, hahamlar tarafından Yahudi takviminin en kutsal günleri‐Yamim Noraim olarak belirlenmiştir. Bu günlerde kişi daha çok teşuva yaparak, daha çok BİLİYOR
MUYUZ?
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 152 -
Tefila ve Dua İbranice ‘dua’, tefila değil, ‘bakaşa’dır. Bakaşa; “dua etmek, rica etmek, yalvarmak” anlamına gelir. Genelde ‘dua’ olarak çevrilen tefila’nın gerçek anlamı ise, ‘bağlanmak’tır. Bakaşa ile kişi, hayatında eksik olan şeylerin Tanrı’dan, yukardan, gelmesi için dua eder. Dolayısıyla, kişi bir şeyin eksikliğini hissetmezse, yukardan gelecek bir hediye talebi yoksa, bakaşa’nın gerekli olmadığını düşünebilir. Buna karşın kişi, ‘tefila’ ile Tanrı’ya bağlanmaya çalışır. Bu, aşağıdan, insandan Tanrı’ya doğru bir harekettir ve bunun ihtiyacını her bir kişi, hayatının her anında, farkında olsa da olmasa da, için için hisseder. Yahudi ruhu, Tanrı ile bağlantıdadır. Ruhu barındıran vücut ise, maddi dünyayla meşgul olduğu için, bu bağ zaman zaman zayıflayabilir, o yüzden bu bağı sürekli yenileyip güçlendirmek gerekir. İşte ‘tefila’ da aynen bu işlevi yerine getirir. Tefila, yani Tanrı’ya, tüm hayatın kaynağına bağlanmak, her Yahudi’nin en derin ihtiyacıdır. dua ederek, hareketlerine daha çok dikkat edip daha çok mitzva yaparak, daha çok tsedaka vererek Tanrı’ya yakınlaşmaya, O’na bağlanmaya çalışır. Teşuva nedir ‐ Nasıl Teşuva yaparız Yapılan hatalardan pişmanlık duyup, içimizdeki ‘iyiye’ doğru dönüş ve değişme isteğine Teşuva adı verilir. Pişmanlık diye tercüme edilen Teşuva, aslında anlam olarak Tanrı’ya/saf benliğe dönüşü simgeler. Kişi, Teşuva yaptığı zaman, Tanrı için, sanki o günahı hiç işlememiş gibi kabul edilir. Dahası, bu kişinin ödülü, hiç günah işlememiş kişiden daha yüksektir, çünkü o, günah işlemenin tadını almış, ancak buna rağmen dürtülerini yenerek, özgür iradesiyle bunu bir daha tekrarlamamaya karar vermiştir. Teşuva, dört bölümden oluşur: Harata; olumsuz davranışlar için dürüstçe ve samimiyetle pişmanlık duymak. Aziva: olumsuz davranıştan tamamen vazgeçmek. Viduy: sözlü olarak hataları itiraf etmek. Kabala: gelecekte bu olumsuz davranışları tekrar etmemeye dürüstçe karar almak.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 153 -
istekte bulunanlara hatta istekte bulunmayan ihtiyaçlılara da aynı şekilde adil olarak vermemiz gerekir. Kişinin iyi, mutlu, bereketli bir yıl için yazılıp mühürlenme kapıları, bu üç anahtarla açılır: Kendi içine, özüne dönmek (teşuva), Tanrı’ya bağlanmak (tefila), ve sahip olduklarını doğru ve adil bir şekilde dağıtmak (tsedaka) Dua etmek, ‘tefila’ yani Tanrı’ya bağlanma yollarından biridir. Tsedaka ve Bağış Hayırseverlik, iyilik ve bağışın İbranice’si ‘tsedaka’ değil, ‘hesed’dir. ‘Hesed’‐ iyilik, merhamet le verilen bağış, yapanın hiç bir mecburiyeti olmadığı halde kendi isteği ve gönlünden gelerek yapmış olduğu erdemli bir harekettir. Buna karşın ‘tsedaka’; doğruluk ve adalet anlamına gelir. Yani, tsedaka veren kişi, bunu yapmak aslında zaten onun görevi olduğu için verir. Her şeyden önce, dünyada varolan her şey Tanrı’ya aittir. Sahip olduklarımız, ‘bunu hak ettiğimiz için’ bizim değildir. İhtiyacı olanlara verebilmemiz için, ‘emaneten’ bize verilmiştir. Aynı zamanda, etrafımızdakilere, Tanrı’nın bize davranmasını istediğimiz şekilde davranmamız gerekir. Tanrı’nın; buna hiç bir mecburiyeti olmadan, biz bunu hakedecek bir şey yapmadan, bize bereketini ve nimetlerini yollamasını isteyebiliyorsak, hatta biz istemeden bile bunları bize temin ediyorsa; bizden Önemli Not: Yazıda kısa bir özet olarak verilmiş olan bilgiler, okuyucuya bu konular hakkında fikir vermek amacıyla El Gid Para El Pratikante (Gözlem); Rosh Hasahanah ‐ It’s Significance, Laws and Prayers; Every Person’s Guide to High Holy Days; Twerski on Machzor, Torah Studies‐ kitaplarından derlenerek hazırlanmıştır. Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için Özel Günler ve uygulamalar hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabi’lerine başvurması gerekir.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 154 -
Akşam duası sonrasında, herkes birbirine “İyi bir yıl için yazılasın” ‐Leshana tova tikatev vethatem (İyi bir sene için yazılasın ve mühürlenesin); Tizku Leşanim Rabot (Allah çok senelere nasip etsin) dileklerinde bulunur. Bayram Kiduş’u söylendikten sonra ekmek, her zamankinden farklı olarak şekere veya bala batırılarak Hamotzi yapılır. Sefaradlar, Kiduş’ta Şeeheyanu berahasını söyler. Akşam bayram için kurulan sofra, yeni yıl için dilekleri simgeleyen yiyeceklerle donatılır ve her iki gece de yemek ve dualar bir düzen çerçevesinde gerçekleşir. 25 Eylül Perşembe ‐ ROŞ AŞANA 1.GÜN‐Yom Tov Bütün Yahudi’lerin, sabah duasında Şofar sesini dinlemek üzere Sinagoga gitmesi gerekir. RoşAşana’da tamamı 100 ses olarak çalınan Şofar’ı dinlemek, Tora’da yazılı olan bir mitsvadır. *Öğleden sonra, Taşlih duası yapılır. Deniz ya da Dini Takvim
Nazlı Doenyas
1 Eylül 2014 - 31 Ekim 2014
(6 Elul 5774 – 7 Heşvan 5774)
24 Eylül Çarşamba: Sabah duasından önce Selihot duası yapılır. Selihotta şofar çalınan cemaatlerde bile, Roş Aşana arifesindeki Selihot’ta şofar çalınmaz. Sabah duasından sonra, sene içinde Tanrı’ya karşı söz verilip de yerine getirilmemiş olan vaadlerin geçersiz kılındığı “Atarat Nedarim”‐Yeminlerin İptali‐ töreni gerçekleştirilir. Güneş batmadan önce, RoşAşana Bayramı şerefine kandiller, evin kadınları ve kızları tarafından yakılır.( Baruh Ata Ad.Elo‐enu Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav vetsivanu leadlik ner şel Yom Tov) (Bizleri mitsvaları ile kutsayan ve bizlere Yom Tov mumlarını yakma mitsvasını veren Evren’in Efendisi Sen Tanrı’mız mübareksin)  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 155 -
Roş Aşana ile Kipur arasındaki Şabat’ta okunan aftara Vayeleh,“Şuva Yisrael Ad Aşem Elo‐eha – Tanrı’n Aşem’e Dön Ey Yisrael!” cümlesiyle başlar. Bu aftara, İsrailoğulları’nı Teşuva’ya‐Tanrı’ya, kendi özüne dönmeye davet ettiği için, bu özel Şabat da, “Şabat Şuva” olarak adlandırılır. Başka bir yorum da, bu özel Şabat’ın, RoşAşana ile başlayan ‘On Teşuva Günü’nün içinde olmasıdır. 28 Eylül Pazar TSOM GEDALYA Gedalya Orucu Bar/Batmizva yaşını geçmiş her Yahudi erkek ve kadın, bu orucu tutmakla yükümlüdür. İsrail topraklarının valisi Gedalya Ben Ahikam’ın öldürülmesi sonucu, Yahudiler’in toplu olarak bu bölgeden kaçması ve üzücü bir şekilde İsrail topraklarında hiçbir Yahudi kalmamasının anısına tutulan bu oruç, bu yıl Pazar sabahı gün ağarmadan başlar. Pazar akşamı yıldızlar çıkana kadar devam eder. Cumartesi akşamı yatana kadar yemek içmek serbesttir. bir su kenarında yapılan bu dua sırasında cepler boşaltılır, bu şekilde sembolik olarak günahlar denizlerin derinliklerine atılır. *Bu gece masada yeni, turfanda bir meyve bulunmalıdır. *Bayram Kiduş’unda, o “yeni meyve” düşünülerek, yine Şeeheyanu berahası söylenir. *Ekmek yine şekere veya bala batırılır. *Akşam bayram sofrası yine simgesel yiyeceklerle donatılır ve her birinin duası yapıldıktan sonra yenilir. 26 Eylül Cuma‐ ROŞ AŞANA 2.GÜN ‐Yom Tov Bütün Yahudi’lerin, sabah duasında, tamamı 100 ses olarak çalınan Şofar sesini dinlemek üzere Sinagoga gitmesi gerekir. 27 Eylül Cumartesi ŞABAT ŞUVA  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Pazar günü dualarında, oruç tutan Sefarad’lar, Amida duasına Anenu kısmını ekler.”Cevap ver bize Baba’mız,bu oruç gününde bize cevap ver……(Sidur Kol Yaakov s.266) 3 Ekim Cuma Erev YOM KİPUR Selihot: Yom Kipur’dan hemen önceki sabah, yine gün ağarmadan önceki saatlerde yapılır. - 156 -
Seuda Hamafseket –Akşamüstü “Oruca Başlama Yemeği”,özenle hazırlanmış ve zengin yemeklerle donatılmış bir sofrada yenilir. Dikkat!.. Cuma olmasına rağmen yemekte Kiduş duası yapılmaz ve Amotsi duası “bir” ekmekle yapılır. (Çünkü Şabat’a girilmemiştir, bu bir Şabat yemeği değildir). Bayram mumlarının yakılması: Güneş batmadan önce bayram şerefine mumlar yakılır. Bu yıl Kipur, Şabat gününe denk geldiği için, mumları yaktıktan sonra şu dua söylenir: “Baruh Ata Ad.Elo‐enu Meleh Aolam, Aşer Kideşanu Bemitzvotav Vetzivanu Leadlik ner şel Şabat ve şel Yom Hakipurim‐Bizleri mitzvaları ile kutsayan ve bize Şabat ve Yom Kipur mumlarını yakma mitzvasını veren,Evren’in Efendisi Tanrı’mız, Sen Mübareksin.” Bayram mumları yakılmadan yemek bitmiş olmalıdır. Çocukların Kutsanması: Yom Kipur’da sinagoga gitmeden önce, artık günün kutsallığı başladığı ve merhamet ve bağışlayıcılık kapıları açıldığı için, anne ve babaların, çocuklarının başının üzerine Yemek mitzvası: Kipur’dan önceki gün (bugün) ziyafet gibi yemek ve içmek kuralı vardır. Bunları bu kurala uyma niyetiyle yapan kişi, bu gün de oruç tutmuş gibi kabul edilir. Mikve: Yom Kipur’dan önceki gün Mikve’ye (Dini kurallara göre tabii sularla hazırlanmış arınma havuzu) girme adeti vardır. Bunun sebebi, yılın en kutsal gününe, dini olarak arınmış olarak girmektir. Diğer bir sebebi ise, mikveye dalıp, yeni doğmuş bir insan olarak çıkmaktır. Aynen teşuva yaptıktan sonra yeni bir insan olarak hayatımıza devam etme niyetinde olmamız gibi.  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 157 -
Sinagog: Bu gün, beyazlar giyilerek sinagoga gidilir ve günün tamamı sinagogda ibadet ederek geçirilir. Yom Kipur duaları bütün senenin en kapsamlı dualarıdır, birçok değişik kısım, eklemeler vardır. Bütün bu özel duaları içeren dua kitabına Mahzor‐ döngü adı verilir. (Türkçe Açıklamalı Yom Kipur Mahzoru‐ “Kipur”‐
Gözlem Yayınları–2006) Viduy‐Al Het: Gün boyu süren ibadet sırasında çoğul olarak yapılan itiraflar Viduy ve Al Het defalarca tekrar edilerek, günahlar için af dilenir. Viduy okunurken, ayakta baş eğik olarak durulur. Her günah itiraf edilirken sağ elle göğsün üstüne hafifçe vurulur. Bu itiraflar hep “çoğul “olarak yapılır.”Yalan söyledik, ihanet ettik, vb”.Buradaki amaç, her Yahudi’nin birbirinden ve birbirinin işlediği günahtan sorumlu olduğunu vurgulamaktır. Minha: Yona’nın Kitabı‐Öğleden sonra Minha duasında,Tanrı’dan kaçılamayacağı,ve Teşuva yapıldığı takdirde bütün bir günahkar şehrin bile Tanrı’nın Affı’na kavuşabileceği mesajını veren Yona’nın kitabı okunur. ellerine koyarak onları kutsaması ve çocuklarının başarısı için dua etme adeti vardır. (Duaların tam metni ve Türkçe açıklamaları‐KİPUR s.46‐ Gözlem yayınları‐www.gozlemkitap.com) Yom Kipur yasakları: Şabat’ta yasak olan her şey, Yom Kipur’da da yasaktır. Buna ek olarak yaklaşık 25 saat boyunca yemek içmek, soğuk suyla da olsa yıkanmak, ağzı çalkalamak eşlerarası ilişkide bulunmak, vücuda ferahlatıcı losyonlar sürmek, deri ayakkabı giymek yasaktır (deri kemer kullanılabilir). 4 Ekim Cumartesi‐ YOM KİPUR: Netila: Sabah yataktan kalktıktan sonra yapılan Netila‐El yıkama Duasında, sadece parmakların ilk ekleme kadar olan uç kısmı yıkanır, yüz yıkanmaz, ağız çalkalanmaz. Birkot Aşahar: Yom Kipur’da deri ayakkabı giyme yasağı olduğu için, Birkot Aşahar‐Sabah Duaları’ndaki şu kısım söylenmez: “Baruh Ata Ad. Elo‐enu meleh Aolam şeasa li kol Tsorki‐Kutsalsın Sen Tanrı’mız, Evren’in Kralı,bütün ihtiyaçlarımı karşılayan”  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 158 -
Birkat Alevana: İstanbul Sefarad geleneklerine göre Arvit çıkışında “Birkat Alevana‐Ay Duası” okunur. Neila: Sadece Yom Kipur’a has olan Neila‐Kapanış duası, Minha’dan sonra gün batmasına yakın söylenir. Kapanış, hem Kutsal Tapınağın kapanışını, hem de Yom Kipur’un sonuna yaklaşıldığı için dua kapılarının kapanmasını simgeler. Roş Aşana’da ilahi mahkeme tarafından verilen kararlar artık mühürlenmektedir, bunu idrak eden kişi daha büyük bir bağlılık, konsantrasyon ve yoğunlukla dua eder. Neila süresince Ehal’in kapıları açıktır. Af dilenen pişmanlık duaları Selihot ve ‘Babamız, Kralımız’ anlamına gelen Avinu Malkenu duaları bu bölümde de okunur. Neila’dan sonra çalınan Şofar ve coşkuyla hep birlikte söylenen ‘Şema İsrael Ad.Elo‐enu Ad.Ehad‐ Dinle İsrael, Ad.Tanrı’mızdır, Ad.Tek’tir’’ sözleri ile duanın sonuna gelinir. Oruç, şofardan sonra değil, Arvit duasından sonra açılır. Avdala: Sinagogda, bir gün evvelden yakılmış mumla Avdala yapılır. 8 Ekim Çarşamba akşamı – SUKOT Bu akşam başlayacak ve yedi gün ve yedi gece devam edecek Sukot bayramı boyunca, yemek yemek, okumak, misafir ağırlamak, uyumak gibi evde yapılan her şey, bu bayram için özel olarak hazırlanan çardaklarda gerçekleştirilir. 8 Ekim Çarşamba akşamı Sukot Bayramı şerefine mumlar, güneş batmadan önce yakılır ve beraha söylenir: “Baruh Ata Ad. Elo‐enu Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav vetsivanu leadlik ner şel Yom Tov‐ Bizleri mitsvaları ile kutsayan ve bizlere Yom Tov mumlarını yakma mitsvasını veren Evren’in Efendisi Sen Tanrı’mız Mübareksin.” Güneş battıktan sonra ise, önceden yakılmış bir ateşten faydalanılarak bayram mumları yakılabilir.  (035) Eylül – Ekim 2014
- 159 -
DIYALoG
için kesilen korbanlar, şenlikler, kutlamalarla yoğun bir şekilde devam etmiş ve ayrılık günü gelmiştir. Bir günlük yeni bir bayramla, Tanrı,daha yoğun ve daha samimi bir şekilde O’nun için özel olan sevgili çocukları ile biraz daha fazla başbaşa zaman geçirmek ister. 17 Ekim Cuma‐ SİMHAT TORA Sukot bayramı başından dokuzuncu güne denk gelen ve İsrael’de Şemini Hag Atseret’le aynı gün kutlanan Simhat Tora (Tora Sevinci); Diaspora’da ayrı bir gün olarak kutlanır. 15 Ekim Çarşamba‐ OŞANA RABA Sukot bayramının yedinci ve son günü olan Oşana Raba, bilgelere göre, Yom Kipur'da mühürlenen yazgımızın, yürürlüğe girdiği gündür. Moşe Peygamber’den itibaren, dilden dile aktarılan ve Tora’nın satırarası yorumlarını içeren Midraş’a göre, Tanrı; Avraaam’a şöyle der :”Çocuklarına, özel bir af günü vereceğim. Eğer kefaretleri Roş Aşana’da onaylanmazsa, Yom Kipur’da onaylayacağım. Eğer kefaretleri Yom Kipur’da kabul edilmezse, Oşana Raba’da kabul edilecektir”. 16 Ekim Perşembe ‐ ŞEMİNİ HAG ATSERET Tora’da, özel ve ayrı bir bayram olduğu net olarak belirtilen Şemini Hag Atseret’i Hahamlar şöyle yorumlar: “Bir Kralın, bayram için verdiği ziyafet sonrasında, Ona daha uzak olan kişiler evlerine döndükten sonra, kendi çocuklarıyla başbaşa, samimi bir ortamda kaliteli zaman geçirebilmesi için eklediği ekstra bir gün.” Roş Aşana ve Yom Kipur’da ciddi bir havada başlayan beraberlik, Sukot’un yedi günü boyunca dünyadaki 70 millet    (035) Eylül – Ekim 2014
- 160 -
DIYALoG
Süleyman Doğu
İzmir
Kabala Üzerine Dersler ‐III‐ Yisra'el'in ilâhı Yahova/Jehova(h) kısaca söylenmesi yasak olan (YHVH/JHVH) ismi ile anıla gelmiştir ve bir "Eloh" olarak benimsenmiştir. Adalet ve ahlâk kavramları O'nun varlığında anlam kazanmış ve diğer tüm ilâh isimleri gibi (ki toplamda 72'dir)*** "Elohim" isminin çatısı altında bütünleştiği şekliyle temsil edilmiştir, anlamlar yüklenmiştir. İbranice'de Im/Im eki genelde eril çoğul bir kelimeyi sonlandırır. "Eloh" kelimesine çoğul eki "İm" ilave edilerek aslında eril‐çoğul bir kelime elde edilmiş görüntüsü verilmiştir. Ancak gerçek hali itibariyle Tanrı'nm "Elohim" isminde dişil bir kelimenin sonuna eklenmiştir. Bu müstesna ve çok önemli bir haldir. Eril‐çoğul görüntüsünde dişil teklik vurgulanmıştır ve açıklaması Zohar'da anlam kazanmıştır. Hıristiyanlık, BİZİM
KÜRSÜ
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
mezhepler itibariyle farklı kullanım alanları bulsa da kutsal teslis inancının İkinci Şahsı olarak Jehova(h) ismini benimsemiştir. Adam ve Havva'nın cennetten çıkarılması hadisesi hep Tanrı'nm söylenmesi yasak olan ismi ile ilişkilendirilmiştir. Denilebilir ki, "Elohim" ‐Dişil Tanrısal Bütünlük‐ kavramı Aşem'in söylenmesi yasak olan ismi "Avi Hayil"‐ Tanrım Kudrettir‐ (Avi=Baba. Erkek vasfı) iç içe geçmiştir; birlikte güç ve kutsiyet kazanmış; "Sh'ma Yisra'el! Adonay Elohenu, Adonay Ecad" ifadesiyle anlamlandırılmıştır. Açıklaması: ‐Dinle/İtaat Et Yisra'el! Adonay (Efendimiz) Elohim'dir, Adonay (Efendimiz) Tek'tir‐ - 161 -
ve kraliçenin birleşmesinden doğmuştur ve yansımasını “Adam Kadmon” (Kâmil insan) remzeder ve açılımını "On Sefirof”ta bulmuştur. Efendiler ise krallardır; Elohim "efendilerin Efendisi"dir. “Sen” olarak hitaba mazhar kılınmıştır. Tanrı’ya “Sen” diye hitap ettiğimizde ön kelimeye bağlı olarak İbranice sözcük “At” (Alef, Tav) dır ve dişil kullanımı içerir. Tanrı'nın Şefkatinin sert yargı şeklinde ortaya çıkışıdır. Tora(h)m ifadesiyle, Kıskançtır ve kıskançlık ile taviz vermezliği tanımlanır. Tüketici bir ateştir; Onun yanında herşeyin hükümsüz olduğu, cezasının yakıcı bir ateş olduğu ifade edilir. Yoksa bizzat Kendisi yakıcı bir ateş değildir. Ateş gibi yakıcı olan bir şevk ve kararlılıkla hareket edeceği vurgulanır. İslam'da Allah'ın 'Celal' sıfatının cehennemi işaret etmesi gibi. Kısacası, "yargıçların Tanrı'sı, kralların Efendisi"dir. Kabalist yoruma göre; bilim ağacının yol açtığı günah kusurundan sonra Havva eşine "Zeir Anpin" ile geri dönmüştür. Zeir Anpin, "On Sefirof'un payandalarından biridir ve temelini (Yesod) "Nukra" oluşturur. Nukra dişi, Zeir Anpin erkeğin (YHWH) sırrıdır. Adam'dan Havva'nın ayrılması gibidir. Nitekim Tora(h) "Kocan seni yaratandır" "Ruah Elohim Çiim." Açıklaması:‐Hayat Elohimin Ruhu'dur. ‐ O Yaşayan Tek Dişidir.‐ Ahat=Dişi, Ruah=0,Tek (dişi) demektir. Rahem Adonay. Elohim yargıç'tır. 6 "Enoch", Elohim ile birlikte yürümüştür. Enoch, âdil bir adam, er kişi idi. Günümüzde İbranice'de yüksek makam sahiplerine de "Elohim" denilmesi bundandır. Evren taçlı kral 6 Tora(h)/ Şemot 22:27; Tora(h) / Bereşit 5:24  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 162 -
kelimesini "Zahor" (hatırla) olarak duymuştur. Şabat mitsvası Aşem'in dünyayı yarattığına tanıklık eder ve bu tanıklığın izi olarak, O ilk "On Emir" lehvalarımn kırılacağını bildiği için ilk lehvalara "iyi" 7 kelimesini koymadığı gösterilir. 8 Böylece Bene‐ Yisra'el önceleri Tanrı'dan korktukları için "Teşuva" yaparken (pişmanlık duyma, hatadan vazgeçme halini) I.Beit‐HaMikdash’ın yıkılması sonrası yaşanılan sürgün hayatı ile Tanrıyı sevmek nedeniyle yapıla gelmiştir. Teşuva yapılmaması halinde Ulusun tümünün kurtuluşunu geciktirebileceği anlatılmıştır. Her Yahudi Aşem'in sözlerim apaçık bir şekilde anlamak ve başkalarına aktarmak yeteneği ile donatılmak, sezgileriyle onlara birşeyler katmak üzere dünyaya gelmiştir. Tora(h)da geçen "lemor" kelimesi, kişi duyduğunu başkalarına aktarmak üzere bir emir, kutsal görev üstlenmiş olarak açıklanır. Judaizmin kaynaklarına göre; Tora(h),Yisra'el ulusunu "eşi" olarak tanımlamıştır. der. Elohim, Zeir Anpin olmaksızın tek başına dişi prensibi refere eder. Tüm güçlerin kaynağı ve sahibi olarak bilinir ve kabul görür. Tora(h)da ifadesini bulan ve Rabbi Baal Şem Tov'un açıklamalarından yola çıkarak denilebilir ki, "İnsan kendi günahları karşısında unutkandır." Biz başkalarını gördüğümüzde aslında kendi yansımanızı da tıpkı bir aynada gördüğümüz gibi görmemiz mümkündür. Bir günahı, okuyup araştırdıkça onun kendimizde de zaman zaman var olduğunu görürüz. Affa mazhar olmak isterken başkaları için de af dileğimizi gündeme taşırız. Bu Musevi geleneklerinde “viduyu" olarak adlandırılır; af isteğimizin ve çabalarımızın tüm insanlar ve insanlık için karşılık bulmasını da içerir. Ama önemli olan "Ahare Mot‐Kedoşim" ‐Yaşarken Kutsal Olabilmek‐tir.**** Bu anlatımın Kabalist yorumu ruhları ölümsüzlüğe hak kazananlar ile ilişkilendirilmiş olmasıdır. Moşe Rabenu'ya Sinay Dağı'nda aracısız seslenen söylenmesi yasak olan ismiyle (YHVH) idi ve O'nun gür sesi karşısında korkuya kapılan Bene‐Yisra'el "Şabat" mitsvasında (iş yapmanın yasak olduğu gün ile ilişkili kutsal emir'e) dair "Şemor" (koru, gözet) 7 Beşinci Emrin son cümlesinde;
**** Tora(h)/Vayikra 16:17; Tora(h)/Şemot 19:24
8 Talmud/Baba Kama(55a) dan
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
Talmud/ Mişle Kitabı'nda " Baba" nın Tanrı'yı işaret ettiği, "Anne" ise Yisra'el Ulusu olduğu, bunları "Eş" kılan Tora(h) olduğunu kaydeder ve "Ey Yisra'el, Tsadiklerin (iman edenlerin) kızısın sen!" diye hitap eder.9 Midraş'a göre, " dağlar" Ataları, "tepeler" ise Anneleri simgeler. Bu yüzden Moşe Rabenu "Aazinu"‐Moşe'nin Şarkısı‐nın birinci bölümünün sonunda "O Senin Baban" der.10 Tanrı, Yisra'el'in "Kurtuluşunun Kayası"dır. "Kayamız gibi değil kayaları" ifadesiyle de sahte, güçsüz ilâhlar kastedilmiş ; (onların) Kayası onları satmış olduğu hususu vurgulanmıştır. Yukarıda değinildiği üzere "Avi"‐Baba‐, "Avi Hayil"‐
Tanrım Kudrettir‐ anlamında kullanıla gelmiştir. [Buradan "Allah Baba" kavramı ile hıristiyanlık inacma hatta günlük kullanımı ile İslâm dünyasına ulaşmıştır.] İsa'mn havarilerinden Petrus'un Aramca dilindeki karşılığı 'Kaya' demektir. "Kaya" - 163 -
sabitliği ile Hıristiyan ekumenliğinin oluşmasının kaynağı addedilmiş; Tann'yı kıyamete zorlamak açısından Evangeliyon yaklaşımın temeli sayılmıştır. Anatomi biliminde sertliği ve insan fizyonomisinin benzeyişi açısından şakak kemiğine "Petrous" denilmiştir. Nedeni, İbranice'de din karşılığı kullanılan "da'at" kelimesinin Farsça'dan geldiği şekliyle sürdürüldüğü hususunda aranmalıdır. Hıristiyanlığın teslis (Baba, Oğul, Kutsal Ruh) kavramının Hindu algılanış biçimi "Şiva,Vişnu ve Brahma" adlarında temsil edilmiş ve anlam kazanmış olması gibi. (Bu arada İbranice'de "Şiva Denehamata" ‐Teselli Yedilisi‐ demektir ve yedi Şabat günü okunan ve teselli sözleri içerdiği için bu ad ile anılan Aftara'dır; (haddimi aşmayarak Hinduizm ile ilişkisi ayrıca araştırma konusudur.) İşte Yoşua (İsa), Yahudi geleneklerine uyarak "Elohim beni niçin terk ettin?" sözü ile Aşem'i sorgulayandır ve Luka İncili'nde soyu Kral David'e dayandırılmıştır. Bunun nedeni, Maşiah’ın Kral David’in soyundan gelecek olması inancı ile yakınen ilişkilidir; I.Beit‐HaMikdash’ın inşaası ona nasip olmasa da. 9 Aftara/ Şofertim’den
Tora(h)/Bamidbar 23:9 ; Tora(h)/ Devarim, Perek Aazinu
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 164 -
5:8‐14) Bu husus Tora(h) ile karşılaştırıldığında farklılığı açıkça görülecektir Yoşua, Shabbat Günü'nün kutsiyetini bozmakla kalmamış Aşem’e eş koştuğu izlenimine yol açmıştır. (Yuhanna 5:16‐
18) Yoşua ismi "Kurtarıcı Rab" anlamına gelen (Yesu) kelimesinin Grekçe kullanımından doğumuştur. O, kendisini değil, " Birbirinizi seviniz!" demiştir. Bunun temeli, Kabalist yorumundan hareketle, "Aavat Yisra’el "‐Yisra'el Sevgisidir.‐ Kısaca açılımı, ilahî erdemden gelen ilahi destektir ki, giderek bu güç yaşayanların da katkılarıyle insanlar arasında bağ kurulmasını sağlayan ulvî bir yapılanmaya yönelik gerçek sevgiye dönüşmüştür ama bugün yaşanılanlar insanî olmaktan ziyade iktisadî ve siyasî temellidir Kral Salomon I. Beit‐HaMikdash’ın kapılarım Judaist olmayanlara açmakta bir sakınca görmemiştir. Sevgi ile yaşatmayı da öğretmiştir. Hıristiyan teolojisinde ölüm, insanlığın kurtuluşu tarihidir. Bu tarihin ilk aşaması Moşe Rabenu ile başlar ve ikinci aşama, Maşiah’a iman yolu ile bağlananların ölümsüzlüğe kavuştuklarına dair inanç halidir..Nitekim Yahudiler ‘kendini bilenler bilinir’ anlayışını şi'ar edindikleri ölçüde, elini uzatmasını bilenleri kalbi ile taşımaya hazır olduğunu deklâre ederek ortaya koymuştur. Adam'a geri dönersek; O, cennetten çıkarılması hadisesi ile kendini yontarak "Yotser"‐Sanatkâr ‐ sıfatını alan ilk insan olmuştur. Aynı zamanda O'nun görüntüsünden ve benzeyişinden yaratılmış olmasının hakkını vermek konusunda ilk görev üstlenendir. Bunun açılımı, "Ahim" İbranice'de Kardeşler, "Manah" Seçen, Seçilmiş; "Rezon" Kanun kelimeleri ile anlam kazanmıştır. Diğer bir ifadeyle, Yeni Ahitte Yoşua’ya yalnızca Aşem’e verilecek isimler ile hitap edildiğine şahit oluruz. Şöyle ki; Yoşua için: kendi başına varolan (Yuhanna İncili 1:4, 14:6), her yerde bulunan (Matta İncili 18:20, 28:20), herşeyi bilen (Matta 17:22‐27, Yuhanna 4:16, 6:64), herşeye gücü yeten (Matta 8:26‐27, Luka 4:39‐44,7:24; 15) ve sonsuz yaşam sahibi olan (Yuhannal:4, I.Yuhanna 5:11,12,20) gibi sıfatlar yakıştırılmıştır. Nitekim Yoşua’da, insanların kendisine Aşem gibi tapınmasına sesini çıkarmadığı (Matta 14:33,28:9), üstelik bazen kendisine tapınılmasını bizzat istediği kaydedilmiştir.(Yuhanna 5:23, İbraniler 1:16, Vahiy  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 165 -
Sütunu Tanrı'dan talep etti ve aldı ama onun neslinden gelen bazı kimseler bunca geçen zamana rağmen ya hak etmediklerinden ya da layık olmadıklarından olsa gerek yeryüzünde cehennem hayatı yaşamayı tercih ederek onun veriliş gayesini bugün unutmuş gözüküyor. Burada bir hususa daha değinmekte yarar görüyorum. İslam dünyasında Kur'an'ın tefsir ve hadis ilmi sahiplerinin ittifakla bildirdiklerine göre Yüce Yaradan, (Talmud’taki anlatımdan farklı olarak) sekiz cennet yaratmıştır. Bunlar üstünlük açısından birbirlerinden farklıdır. Üstünlük sırasına göre dizildiklerinde isimleri: Darül Celal, Darüsselam, Cennet‐ül Me'va, Cennet‐ül Huld, Cennet‐ül Naim, Cennet‐ül Karar, Cennet‐ül Firdevs, Aden Cenneti'dir. Adam ve Havva hangi cennetten uzaklaştırılmışlardır.? Tora(h)/ Kabala ekolüne geri dönersek, Beit HaMikdash'ın çöplerinin döküldüğü vadiyi "Gehenna" (Cehennem Çukuru) denildiğini hatıralarından silen Yahudiler, I. ve II. Beit‐HaMikdash’ın yıkılması ile sürgüne gönderildikleri topraklan Erets‐Yisra'el'e dönüştürmek yönünde gayret göstermedikleri takdirde kurtuluş vaad bu anlatımda Tora(h)da değinilen ve Judaizm için "Am Segula, Eemarta" ‐Seçilmiş Halk ‐, insanlığa hizmet için adanmış ‘Halk’ tanımının rolü yadsınmaz bir gerçektir. Adam ile ilişkilendirdiğimizde görürüz ki, gerek Adam gerekse Havva ilmen yasak meyveyi yemek suretiyle herhangi bir cezaya maruz kalmamıştır. İtaatsiz davrandıkları, sadakat göstermedikleri için, "çalışmak = cezalandırılmak" anlayışı hakim kılınmak üzere cennetten uzaklaştırılmıştır ama hür seçim yapabilme haklan ellerinden alınmaksızın. Onların züriyetinden gelenler, ister yeryüzü esaretinde kendileri için cehennem hayatını tercih ederek ona uygun yaşarlar; isterse cezayı mükafaat şeklinde kabullenmek suretiyle onu cennete dönüştürsünler diye. Cennete dönüştürmeyi tercih edenler, kendileri ve insanlık adına çalışmayı ibadet telakki edenler arasına dahil olmuştur. Zira ibadet sadece cennet hayatında vardı, cehennemde değil. Adam, cennette ibadetini "Nur"dan bir sütun etrafında tavaf yaparak yerine getiriyordu; hür iradesiyle yeryüzünü cennete dönüştürmek için  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
- 166 -
Şaul(İstenmiş), Şemu'el (Onu Tann'dan istedim)‐ olarak bilinir. 2‐"Malah Amavet" (Ölüm Meleği)‐Azrail‐olarak da bilinir. 3‐İddia makamıdır; Yargıç (Tanrı) nın önünde kulları için savcılık yapmaktır. 4‐AsıI görevi ise, insanoğlunun hür iradesiyle seçim hakkına sahip varlıklar olmasını sağlamaktır. Bu husus Judaizmde mutlak kader kavramı olmamasının doğal bir sonucudur. Aşem herşeye kadirdir; ben nasıl kutsal isem siz de öyle kutsal olun (kodeş) diyen Tanrısal anlayışın bir uzantısı olarak yansıtılır. Mutlak kader hali müstesna. Bu yüzden Tora(h), "Tuşiya" olarak da, bu ad ile de bilinir. Bavli Talmudu'na göre, Satan'dan gizli olarak Moşe Rabenu'ya verildiği için bu ad ile anılır. Yani Şeytanı Şeytan yapan imansızlığı değildir. Kur'an, Adam ve Havva'nın yaşadığı olayı, "(...) yaklaşmayın ki haddi aşan zalimlerden olmayasınız (...)" der ve devamında yaklaşınca "(...) inin ve size yerde bir zamana kadar bir karar ve bir nasip alma edilmemiştir. Yaşadıkları yere gelecek barış kendi barışları olduğu için. Bu yüzden olsa gerek, Zohar’ın anlatımları Yisra’el’in güvenliği üzerinedir. Yisra’el’in güvenliği her şeyin üstündedir ve günümüzde Siyonizim bu güvenliğin diğer adıdır. Yisra’el’in güvenliği kutsaldır; dostlarının insaf ve merhametine terk edilemez. Yahudilerin herbirinin dualarında bulundukları ülkenin selametini arzulamaları da bundandır. Diğer uluslara ışık yaymak görevi ile donatıldıklan gerçeğini gözardı etmesinler diye. Adam ve Havva, hayat ağacının meyvesinden de tatmaları ve şirk koşmalarının önüne geçebilmek maksadıyla cennetten çıkarıldıklarına göre, soru şudur: Onlann ve onların neslinden gelenlerin yeryüzünde hür iradeleri ile seçim yapabilmeleri için mürşidi kimdir? SATAN(ŞEYTAN). Satan,Tanrı'ya baş kaldıran ve O'na karşı savaşmak için insanoğlunu günaha teşvik edip güç toplayan bir varlık değildir. Bu Musevilik dışı bir inançtır. Tora(h)/Talmud ve Tora(h)/ Kabala ekolüne göre Satan; 1‐Diğer melekler gibi Tanrı'nın bir kuludur ve cinlerin başkanıdır. "Aşmeday" ya da "Samu'el"‐
 (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
var." şeklinde açıklar. 11 O halde "Baba"‐Tanrı'nın söylenmesi yasak olan kimliği‐, "Elohim"e eş koşulmasının önüne geçerek, onları şirke düşmekten kurtarmıştır. Zira şirk en büyük küfür, bir günah olarak ebedî ve ezelî sıfatlan ile Yotser'i ortak kabul etmektir. Ondan ümidini keserek başkasından, kendinden menkul mutlak küfürden medet ummaktır. İhlâssızlık, 0'nun hukukuna bir tecavüz, Mevcudatın Vahdaniyete olan şahadetlerini red manasındadır. Bu salâh ve hayrı kabule karşı bir liyakatsizliktir. Bu durumda Adam, bir Musevi için Adam Kadmon'a yönelen yolculuğumuzun mihenk taşıdır; yeryüzünü cennete çevirmek biz Ademoğlu'nun görev alanının kapsamındadır. Yoksa, Rabbi Yosa'nın ifadesiyle, "Günahsız hiçbir ölüm yoktur." Adam'ın herhangi bir bireyin ölümü anında huzuruna gelerek "Adam'ın Günahı" yüzünden değil, kendi günahları yüzünden öldüğünü söylemesi tesadüfî değildir. Halbuki Hıristiyan kateşizm anlayışı; Adam'ın, Tanrının gösterdikleri dışında başka yere (yasak meyveden ötürü Satan'a) saygı gösterdiğini gören insanoğlunun tekrar aynısını yapmak suretiyle, başta Adam'ın kendisi olmak üzere bütün insanlık için ölüm getirdiği üzerinde durur. - 167 -
Sonuç olarak; hakikâtin sırrı yalnız kendimizi tanıdığımız ve nehrin denize akışını kaynağına olan saygısında aradığımız ölçüde. Zira sevgi bir başkasna bağlanmak değildir; kendini bilenin O'nda kendini bulabilmesidir. Proclus'un ifadesiyle Cennet dünyadadır ama dünyevî bir şekilde, dünya ise Cennet'tedir lâkin Semavî bir şekilde.12 Hayat, gerek ana rahminde gerekse toprakta karanlıkta başlamıştır; ışığa koşmak üzere. Ademoğlunun "Seçilmiş Halk” olarak adlandırdığı ve başka uluslara ışık saçmakla yükümlü tuttuğu bizlerin aydınlattığı yolda ilerlemesi temennisiyle. Our house is our castle, and our castle is Hashem. Our house shall not be made a refuge by any one seeking to defy the law. Thou art the same, and Thy years shall not fail. İzmir, 05 Av 5774 11 Kur'an / Bakara Suresi,Ayet 35,36 vd.
12 Proclus, Euphrates: or The Waters of The East  (035) Eylül – Ekim 2014
DIYALoG
 - 168 -